Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

Güçlü sol muhalefet CHP için iyi olur

CHP milletvekili Melda Onur, “Güçlü bir birleşik muhalefet CHP'yi tehdit eder mi” sorumuza “Bence etsin. Etmesini çok isterim. Güçlü bir sol muhalefetin ortaya çıkması CHP'nin sosyal demokrasiyi birebir uygulamasını sağlar” yanıtını verdi. İleri'nin Melda Onur'la özel röportajı...

Resim Ekleme

Metin Cihan - İleri

CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur'la bir Karadeniz yolculuğu yaptık. Karadeniz İsyandadır Platformu’nun Yaşam Yolculuğu adını verdiği bu gezide Karadeniz Bölgesi’ndeki hidroelektrik, termik, nükleer santral projelerinin plan ya da uygulama aşamasında var olduğu kimi noktalarda mücadele eden bölge insanlarıyla buluştuk. Melda Onur’un platform gönüllülerine destek amacıyla İstanbul’dan Samsun’a kadar bizimle birlikte olduğu sıralarda CHP Kurultay gündemiyle çalkalanıyordu. Açıkçası yol boyunca Melda Onur’un Kurultay gündemi ile ilgilendiğine pek tanık olmadım. Bizimle birlikte dağları ve dereleri dolaştı, köylülerle buluştu ve hatırladığım kadarıyla sadece çevre sorunları ile ilgili konuştu.

Kurultay’a gitmek üzere ekipten ayrıldığı son gün kendisi ile bir röportaj gerçekleştirme fırsatım oldu. Bir milletvekili olarak kendine özgü tarzı, sosyal medya, CHP, Demirtaş, solda birlik gibi gezimizle doğrudan ilgisi olmayan konuları konuştuk.

Değişik bir milletvekilisiniz. Herkes bunu söylüyor. Alışık olmadığımız bir tarzınız var. Ve eminim ki, siz de bunun farkındasınız.

Evet, böyle söyleniyor. Özel olarak kendimi bir prodüksiyon içine sokmasam da, şimdiye kadar olan profilden farklı olduğum söyleniyor.

Biraz bu farklı yanlarınızı konuşmaya çalışacağım. Öncelikle, politik geçmişinizi sormak istiyorum. CHP’deki öykünüzü...

2010 yılında İstanbul il yönetimine girdim. Gürsel Tekin’in başkanlık yaptığı dönemdi. Kadın kotasını yükseltmek istiyorlardı. Zaten, hem sivil toplumdan hem medyadan çok arkadaşımız vardı. CHP üyesiydim. Öyle başladık. 2,5 ay sonra partide genel başkan değişimi oldu. O sırada parti meclisi ciddi bir değişime uğradı. Yine böyle kadın olsun, genç olsun dediler. İnsanlar beni genç zannediyor (gülüyor). parti meclisine girdik. Daha sonra partide yeniden bir sancı oldu. Yönetim tekrar değişti. Önder Sav’ların ayrıldığı dönemden bahsediyorum. O dönem kısa (45 günlük) bir MYK oluşturuldu. Ben de o MYK’da parti içi eğitimden sorumlu genel başkan yardımcısı olarak yer aldım. Sonra zaten yeniden kurultaya gidildi. Daha sonra normal PM üyesi olarak devam ettim. Milletvekili adayı oldum. 2. Bölge 9. Sıradan seçildim. Seçilen son kişiydim. Listede benden sonra gelen seçilemedi.

Birkaç gün önceki bir konuşmanızda şöyle demiştiniz: “Biz meclise girdiğimizde yasama faaliyeti yürüteceğiz sanıyorduk. Böyle olmadığını erken anladık.”

Evet, 1 haftada anladık zaten oranın öyle olmayacağını.

Ve sokağa çıkmaya karar verdiniz.
Evet.

Bu konuşmada “biz” diye bahsetmeniz dikkatimi çekmişti. Düşününce, sizin gibi davranan başka birkaç vekil daha aklıma geliyor.


Daha da fazla var, daha fazla. Birkaç kişiden fazla.

Ama hepsi değil?

Genel kurulu tutanlar var. Aslında bir grubun da genel kurulu tutması gerekiyor.

Bu gerçekten bir işbölümü mü?

Doğal olarak gelişti galiba. Ama ben şuna inanıyorum. Herkes her işi yapmaz. Yani, herkesin köy kahvesine girmesi, herkesin eyleme gitmesi… Tabii ki Meclis sürecini takip edeceksiniz. Uzmanlığınızla ilgili yasal düzenlemeler falan oluyor. Ama herkes de gaz yemesin. Bazılarının çok farklı özellikleri var. Mesela parti hafızası çok güçlü olan arkadaşlarımız var. Abilerimiz, büyüklerimiz var. Bence iyi bir işbölümü yapıldığı zaman, bu çok iyi oluyor. Ha, partide böyle bir işbölümü yapıldı mı? Hayır. Ama doğal yolla böyle bir şey oldu.

Ama kabul edersiniz ki, insanların algısında “ne güzel bir organizasyon kurmuşlar, meclisteki kendi işini yapıyor, sokaktaki kendi işini” şeklinde yer etmiyor. Bazı milletvekillerinin doğru yaptığı, diğerlerinin yanlış yaptığı düşünülüyor.

Belki de öyle. Evet. Benim açımdan dışarıda olmak daha kolaydı. Çünkü eski gazeteciydim. Türkiye’nin her yerini dolaşıyorduk. Gazeteci ile milletvekili arasında şöyle bir benzerlik var. Orada vatandaşa gidip röportaj yapıyorsunuz ve bunu haber olarak yayınlıyorsunuz. Burada ise vatandaşa gidip derdini dinliyorsunuz ve bunu soru önergesi olarak veriyorsunuz. İkisi çok benziyor aslında. İkisi de halkla çok yakın ilişki içinde. Bir de tabii benim dönemimde sosyal medyanın patlaması... Yurttaş haberciliğini iyi kullanıyor olmam, bir yere gittiğimde habere gider gibi bakıyor olmam belki beni o açıdan biraz daha göz önünde tuttu. Bu olabilir.

Evet, biz de size hep öyle zamanlarda denk geldik. Bir yerde habere koşunca sizi de sıklıkla orada gördük. Peki, hiç bürokrasisi yok mu bu işin? Masa başında oturmanız, bir şeyler imzalamanız gerekmiyor mu?
Tabii tabii. Ekibimiz var. Bir konu ile ilgili hemen arkadaşları arıyorum. Biri İstanbul’da biri Ankara’da olmak üzere iki danışmanım var. Biri Hande, diğeri Ender. Hande İstanbul’da, Ender Ankara’da. Bir de sekreterim var. Satı. Gerektiğinde arayıp “şu konu ile ilgili soru önergesi yazılacak” diyorum. Mail ortamında. Onlar yazıyorlar. Ben de imzalayıp veriyorum. Hafta içi zaten Meclis’te oluyoruz. Salı, Çarşamba, Perşembe günleri. Bunun dışında bütçe dönemi orada oluyoruz. Mutlaka konuşmalarımız oluyor. Çeşitli konularla ilgili söz alıyoruz. Benim çok Meclis konuşmam da vardır. En çok ses getireni, kürsüden ayna tuttuğum konuşma olmuştu. Paralel yapı konusuyla ilgiliydi. “Paralel deyip duruyorsunuz, paralel kim ben size göstereyim” dedim ve çıkarıp bir ayna tuttum. Çok kıyamet kopmuştu. O gece gerildi ortam. Çok konuşmuyorum ama mümkün olduğunca sohbet kıvamında bir kürsü konuşması yapmayı tercih ediyorum. Kâğıttan okumayı pek sevmiyorum. Yani, “olduğu gibi”...
 
FACEBOOK VE TWITTER MACERASI
Genel olarak sosyal medyayı kullanma biçiminizi sormak istiyorum. Önceden aşina mıydınız? Yoksa, etkili olduğunu görüp, zamanla mı alıştınız?


Şöyle ki… Ben zaten milletvekili olmadan önce Twitter ve Facebook kullanıcısıydım. Belki insanların ilgisini çeken biraz da şu oldu. Ben Twitter adresimi resmi, kurumsal adres haline dönüştürmedim. Bir milletvekili hesabı gibi olmadı.

Kedili fotoğraf koyabildiniz mesela...

Evet, kedili fotoğrafımla devam edebildim. Aynen. Birçok arkadaşımız aktif Twitter kullanıcısı değil. Çoğunlukla danışmanları yazıyor. Orada etkinliklerini duyuruyorlar. Ben onu tercih etmedim. Ayrıca, bazen eğleniyorum Twitter’da. Bazen çok konuşuyorum, gevezeleşiyorum. Farkına varıyorum, bazen susuyorum. Facebook’a gelince… Onu da benzer şekilde kullanıyorum. Herkese açmadım. Kurumsal bir hesap değil.

“KENDİMİ SOSYALİST OLARAK TANIMLAMIYORUM”

Yakın zamanda çok tartışılan 10 maddelik bir manifestonuz oldu. Orada “en sağda sosyal demokrasi olsun” demiştiniz. O halde kendinizi CHP içinde en solda görüyor olmalısınız diye düşünüyorum.


Eh, yani… En azından sol kanadın bir yerine yerleşiyorum herhalde (gülüyor).

Mesela daha sola çekildiğinizi düşünüyor musunuz? Ya da durduğunuz yerin değişmediğini, aynı yerde duran insanlarla buluştuğunuzu mu düşünüyorsunuz?

Ya, aslında kendimi öyle bir sol olarak tanımlamadım. Bana soruyorlar “sosyalist misin?” diye... Aslında öyle bir tanımlama yapmıyorum. Çünkü kendisini sol olarak tanımlayan insanların o kadar farklı tandansları var ki… Ben vicdanımla çok hareket eden bir insanım. Bir de çok politize bir geçmişe sahip değilim. Politik geçmişiniz olmadığı zaman, bazen eskiye dayalı öfkeleriniz, yükleriniz de olmuyor. Hep bana “sol sol” diyorlar. Tamam, evet. Ama “ÖDP’ye gel, HDP’ye gel” gibi şeyler çok oluyor. Bu genellikle gittiğim yerlerden kaynaklı oluyor. Ama unutmasınlar ki, ben “Vardiya Bizde” çadırına ilk gidenlerdenim. Ergenekon ve Balyoz sanıklarını ilk ziyaret edenlerdenim. Ben tamamen insan hakkı ihlali olarak bakıyorum. Oradaki bazı insanlar şuçlu olabilir ama suçlu oldukları konuda yargılanmıyorlar. Keza Balyoz’un ne menem bir şey olduğu ortaya çıktı. Bütün diğer davalara da emsal oldu. Onun için ben kendimi CHP’de o anlamda çok özgür hissediyorum. Balyoz’a da gittim. KCK davasına da gittim. Devrimci Karargah’a da gittim.

Başka yerde bu kadar özgür olamayabilirdim diyorsunuz.

Olamayabilirdim.

“KİMSEYE İŞ BULAMADIM”

Milletvekili olmanız bu çabalarınızda etkili oluyor mu?


Sorun değil, milletvekili olmayabilirsiniz. Fakat ben size söyleyeyim. Milletvekili olmanın en önemli faydası şu: Tamam, muhalefette olduğunuz zaman sistemi değiştiremiyorsunuz. Ama birebir ilişki içinde insanların sorunlarını çözüyorsunuz. Örneğin bir bölgede HES’le ilgili bir sorunu çözebiliyorsunuz. Bu çözüm genele emsal olamıyor. Genele emsal olması için iktidar milletvekili olmanız lazım. Yine de milletvekili olduğunuz zaman çeşitli küçük grupları kamuoyuna taşıma imkânınız oluyor. Mesela ben CHP’nin çok soluna kaymış grupların içerisine ilk girdiğimde bana biraz şey bakılıyordu, uzak duruldu. Sonra arkadaş olduk, sevdiler. Artık sürekli çağırıyorlar. Biliyorum ki, ben orada olunca “vekil de geldi”, “vekil de sahiplendi” dedikleri için ana akıma çekiliyor ve önemli oluyor. Aksi takdirde bir grup marjinalin faaliyeti gibi kalıyor. Bu önemliydi. Biz CHP’de bunu yaptık. Gezi Parkı öncesinde polis bile biz olduğumuz zaman bizi devlet gibi görüyor. Biz olunca, “Amirim CHP’li vekiller de burada” dendiğini çok duydum. HDP’li vekillere hoyrat davranan polis bizi görünce farklı davranıyordu. Bunun çok avantajını gördük. Kitleyi koruyup kollama anlamında söylüyorum. Halen öyledir ama o Gezi Parkı döneminde çok delirdiler. Gezi’de o dokunulmazlığımız biraz kalktı ortadan. Ayrıca vekil geldi mi basın da geliyor. Böylece daha çok duyurulmuş oluyor. Milletvekilliğinin en iyi tarafı bu. Ha, bundan sonra milletvekili olmayıp yine siyasette olursunuz ama o eski etkiniz olamayabiliyor. Yalnız, iş bulamıyoruz. O kesin. İş bulamadım kimseye. Ama başka irili ufaklı sorunları çözme konusunda etkimiz oluyor.

“CHP ZOR BİR PARTİ”

CHP’li olmanın iyi yanlarından bahsettiniz. Özgür olabildiğinizi söylediniz. Peki, zor yanları var mı?


Var tabii. Bu parti zor bir parti. Şöyle ki, ben şimdi gidiyorum Peri Suyu’na, Dersim bölgesine, orada Hüseyin Aygün ile birlikte nöbet tutuyoruz. Çadır nöbeti. Biz uğraşıyoruz. Oradaki sivil toplum uğraşıyor. Pat diye, geçenlerde, bizim iki tane belediye meclis üyesi orada HES’ler ile ilgili imza atıyor. Böyle bir şey olamaz. Bu çok yorucu bir şey. Ya da Gezi Parkı’na ilişkin zamanında atılan bir imzanın acısını çok çektik. Kışla yapılsın diye atılmış bir imza değildi ama olsun. Hani diyorum ya partide bağımsızlık var diye. İşte fazla bağımsızlıktan dolayı onun acısını da çekiyoruz (gülüyor). CHP’nin şöyle bir eksiği var. Yaptığımız faaliyetler kimi zaman partinin kurumsal faaliyeti haline gelemiyor. Bireysel kalıyor. Onu sağlamamız lazım. Milletvekilliğinde ilk dönemde işin ne olduğunu yeni anlıyorsunuz. Yani siyasetin okulu olabilir ama “nasıl milletvekili olunur”un okulu yok. Onu orada görerek öğreniyorsunuz. İkinci bir dönem daha milletvekili olursam farklı çalışırım. Bambaşka çalışırım. Daha genel kurul odaklı çalışırım. Biz genel kurulu çok boşladık. Daha sistemli çalışırım. Ne bileyim, daha organize çalışırım gibi geliyor. İkinci dönem her zaman için milletvekilinin çok daha başarılı olabileceği bir dönem.

İki gözlemimi aktaracağım ve fikrinizi almak istiyorum. Konuşmalarınızda CHP demek yerine muhalefet sözcüğünü tercih ediyordunuz. “Biz muhalefet olarak” diye söze başlıyorsunuz. Şunu düşündüm, belki CHP sevilmiyor olabilir, ismin negatif etkileri olabilir diye CHP demekten kaçınıyor olabileceğinizi düşündüm.

Kaçınmıyorum aslında. Bir, örneğin çevre sorunları gibi konularda bütün muhalefetin sahiplenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yalnız CHP değil, HDP de sahiplensin, MHP de sahiplensin. Bunun gereğine inanıyorum. Bir de ben milletvekiliyim, yani milletin vekiliyim. Milletvekili olunca sadece bir partiyi temsil etmiş olmuyorsunuz. O yüzden muhalefet partisi diyorum. Bir de şey var. Örneğin çevreci örgütlerde bazen parti vurgusu yapılması çok tercih edilmiyor. Çünkü bir noktadan sonra parti propagandası haline gelince doz kaçabiliyor. O yüzden o hassasiyete dikkat ediyorum.

Diğer gözlemimi söyleyeyim. Bazı arkadaşlarım sizin hangi parti milletvekili olduğunuzu soranlara “CHP milletvekili ama bildiğiniz CHP’li değil. Hatta CHP’li sayılmaz” gibi yanıtlar verebiliyor.

(Gülüyor) Doğru. Haklısınız. Orada belki partinin vurgusunu daha fazla yapmak lazım. Çünkü bizde şöyle bir şey oluyor. İşte İstanbul’da belki eylemlere gidiyoruz, “CHP nerede” diyorlar, “ben varım ya” diyorum, “E sen sayılmazsın, sen bizim arkadaşımızsın.” diyorlar. “Arkadaşınızım diye gelmedim ki buraya, CHP’yi temsilen geldim” diyorum. Sonuç olarak doğru, haklısınız. Belki daha fazla CHP vurgusu yapmamız lazım. Ama bazı arkadaşlarımız da çok fazla CHP vurgusu yapıyor. O dozu iyi tutturamazsanız bazen çok fazla partizanlık oluyor. Bazen de demek ki dediğiniz gibi oluyor. Haklısınız, ona dikkat edeyim (gülüyor).

“DEMİRTAŞ DEMİRBAŞ OLDU”

Demirtaş’ın alkışı?


Demirtaş’ın alkışına değil, ben aslında oraya gitmesine şaşırdım. Yadırgadım gitmesini. Çünkü Demirtaş zaten Meclis'e çok gelen biri değil. Ben onu Meclis Genel Kurulu'nda herhalde sadece yemin töreninde görmüştüm. Başka da görmedim. Gruba geliyor ve gidiyor.   Yani gelmeyebilirdi. Gelmeseydi kimse niye gelmedin diye çok da demezdi. Pervin Buldan falan oradaydı zaten. O oraya gittikten sonra oturamadı demek. Kalkınca da alkışladı demek. Bana diyorlar ki, sen hayal kırıklığına mı uğradın? Hayır, ben niye hayal kırıklığına uğrayacağım? İşte “Demirtaş’ı çok methettin” gibi. Ben Demirtaş’ı methetmedim. Ben Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylık dönemindeki söylemleri ile 6-7 puanlık oy kazanmasını çok takdirle karşıladım. Çünkü benim çevremde çok CHP’li oy verdi. Benim çevremde ulusalcı diye bilinen çok insan “Valla çok güzel konuşuyor, buna vereceğiz” dedi. Söylemlerinde milliyetçi kesimi kızdırmadı. Hep “birbirimizi anlayalım” çağrısı yaptı. Çok doğru bir yere çekti. Ben HDP Selahattin Demirtaş’ın oyuna yükselir diye tahmin ediyordum ama bu alkış olayı –her ne kadar çok sevenlerini fazla etkilemese de- birçok seçmenini olumsuz etkiledi. Bunu biliyoruz. Bence oyunu tekrar aşağı çekti. Doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama son olarak bir de “tek başıma olsaydım bile alkışlardım” gibi bir şey demiş.

“Yüzde 52 halk iradesi” dedi.

Evet, yüzde 52 halk iradesi ama yani o irade oluşturulurken nasıl bir hukuksuzluk yaşandığını hepimiz gördük. Bu hiç adil bir yarış değildi. Kendisi de TRT’ye çıktığında nasıl olduğunu anlattı. Anayasayı ihlal eden bir süreçtir. En azından seçildiği andan itibaren… İşte başbakan oldu, cumhurbaşkanı oldu. Aynı anda iki cumhurbaşkanı iki başbakan (gülüyor). O kadar acayip bir süreç yaşadık ki… Yani, bunları düşününce gitmeyebilirdi. Demirtaş demirbaş haline geldi (gülüyor)

“KİMSE CHP’Yİ BIRAKIP GİTMEK İSTEMİYOR”

Kurultay sonrası bir bölünme olabilir mi?


Valla zannetmiyorum. Çünkü kimse CHP’yi bırakıp gitmek istemiyor (gülüyor). Herkes CHP’nin sahibi. Bütün kanatlar. Onun için zannetmiyorum bir bölünme olacağını. Genel seçimler öncesi olmaz. Ama genel seçim sonuçlarına göre…

“GÜÇLÜ BİR SOL MUHALEFET CHP İÇİN İYİ OLUR”

Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday belirlemeye ve adayın kendisine yönelik tepkiden de kaynaklı olarak CHP seçmeni içinde Demirtaş’a oy veren çok kişi oldu. Bu insanlar, bana göre, CHP’ye ödünç zaten oy verdiğini düşünüyordu. Bir seçim de Demirtaş’a ödünç oy verelim dediler. Güçlü birleşik bir sol muhalefetin ortaya çıktığını düşünelim. Bu durum CHP’yi tehdit eder mi?

Bence etsin. Etmesini çok isterim. CHP solda güçlü bir muhalefet gördüğü zaman en azından o en sağda görmek istediğim sosyal demokrasiyi birebir uygular. Şu an yine sosyal demokrat bir parti. Ben CHP’nin sağa kaydığını düşünmüyorum. Bir partinin ekseni ancak parti programı değişirse sağa kayar. Nasıl ki, sağdan getirdiğiniz adamlarla sağdan oy alamazsanız, sağdan getirdiğiniz adamlarla parti sağa kaymaz. Ancak sağdan getirdiğiniz adamlar belki hani biraz sosyal demokrasi öğrenirler. Ya da öyle ayrık otu gibi kalabilirler. Parti ne kadar sağda ise o da o kadar sağda. Parti ne kadar solda ise o da o kadar solda. Partinin politikalarında, yaşam hakkı, çevre hakkı, insan hakkı, eğitim hakkı gibi konularda sol ve sosyal demokrat bir söyleminiz yoksa zaten sağdasınızdır. Ama bizim parti politikalarında sol ve sosyal demokrat politikalar ağırlıklıdır, ona göre yazılmıştır. Bazen uygulamalarda (kişilerle ilgili değil) bazen siyasetin gereği olarak ya da o politikaları içselleştirmemekle ilgili olarak biraz “Nasılsa CHP’li bize oy verir. Soldaki bize oy verir. Biz şunların oyunu alalım” deniyor. Ama onların oyu o kadar kolay alınmıyor.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]