Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

Aydemir Güler ile TKP’nin 94. yaşı KP ve Sol

Türkiye'nin en eski partisi olan Türkiye Komünist Partisi (TKP) 94'ncü yaşını kutluyor. Ancak partinin 94. yılında TKP bölündü. TKP'nin bölünmesiyle kurulan Komünist Parti kendisini TKP'nin mirasçısı, devamı olarak görüyor. KP Merkez Komite üyesi Aydemir Güler ile 94'ncü yaşında TKP'yi, bölünmeyi, KP'yi ve "Türkiye Solu"nu konuştuk. Biz Güler ile konuşurken Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin bahçesi tıklım tıklımdı ve TKP'nin 94'ncü yılı coşkuyla kutlanıyordu.

Resim Ekleme   .

“BİZ SAHİP ÇIKILACAK BİR TARİHE SAHİBİZ”

Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) 94’ncü kuruluş yıldönümü. TKP bölündü ve fiilen kapalı. Siz Komünist Parti (KP)   olarak , sizden ayrılan arkadaşlarınız da TKP’nin yaş gününü kutluyor. Ortada tuhaf bir durum yok mu?


Ortada karmaşık ya da tuhaf bir durum yok. TKP,   Türkiye Komünist Fırkası olarak kurulmuş. Ondan sonra Türkiye Halk İştirakiyun olmuş, Komünist Parti olmuş.Türkiye İşçi Partisi (TİP) doğrudan TKP’nin iz düşümü değil ama o dönem sosyalizm mücadelesine omuz veren yürüten hareket.Dolayısıyla isim bir şey bir de komünizmin misyonunu taşımak da bir şey. Şu anda TKP kapalı mı? O çok özgün bir durum. İsmin bir yere kadar önemi var. Biz Komünist Parti olarak hem yakın dönemdeki TKP’nin hem de 1920’ye uzanan tarihin sürdürücüsü olmayı önümüze koyuyoruz.

Yani siz, “TKP bölündü ama biz KP olarak TKP’nin mirasçısı, sürdürücüsü devamıyız” diyorsunuz?

Tabii, tabii..Çok açık şekilde öyle diyoruz. Programımız aynı program. Sadece TKP ismiyle yürütülen mücadele değil,   bizim örgütsel tarihimiz, 1978-79’da Sosyalist İktidar dergisi ve hareketine iniyor. O günden bu yana biz sahip çıkılacak bir tarihe sahip olduğumuzu düşünüyoruz.

TKP’nin bölünmesiyle kurulan Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) de TKP’nin kuruluş yıl dönümünü kutluyor ve sahip çıkıyor.

Bu bizi ancak sevindirir. 1920’deki kuruluş çok değerli bir kuruluştur. O dönem Türkiye’nin Komünistleri, batıda eğitim görmüş Marksistler, halk çocukları, Kurtuluş Savaşı’nın parçası olarak kendisini hisseden ırgatlar, Ekim Devrimi’nin okulundan yetişmiş olan çeşitli kadrolar…Hatta Osmanlı ordusundan Çarlık ordusuna esir düşmüş sıradan askerler ve subaylar…Bu kadar kaynak Türkiye’de sosyalizm bayrağı altında yan yana geliyorlar ve yurtsever, anti emperyalist bir direnişle sosyalizme yürüme hedefini formüle ediyorlar. Bu hedefe Türkiye’de   herkes sahip çıksın.

“BİZİM YAPTIKLARIMIZI YAPMADIKLARI İÇİN AYRI DÜŞTÜK”

Belki sizin için bıktırıcı olabilir ama ben bu noktada tekrar sorayım. Hem siz, hem HTKP,   TKP’ye sahip   çıkıyorsunuz. Programını sahipleniyorsunuz. O halde neden bölündünüz?


Sadece 1920’yi kutlamış olmak birleşmeye yetmiyor. Arada uzun bir tarih var. Başkaları bizim yaptıklarımızı yapmadıkları için ayrı düştük. Bu nedenle ben başkalarının ne yaptığını değil de bizim ne yaptığımızı anlatayım. Biz Türkiye’de yürütülmesi gereken mücadelenin sosyalizm mücadelesi olması gerektiğine yürekten inanıyoruz. Bir pencereden bakarsanız AKP seçim üzerine seçim kazandı. Tayyip Erdoğan hapse girecekti, Çankaya’ya çıktı. Okulların İmam-Hatip’e dönüşme süreci devam ediyor. Haftada bir tür işçi katliamı oluyor. Bu pencereden bakarsanız çok karanlık bir ülke görürsünüz. IŞİD’in çeşitli kentlerinde örgütlendiği bir ülkeden bahsediyoruz. Bu ortamda birazcık nefes alsak, birazcık bize bir şeyler yapma fırsatı verilse , diyebilirsiniz. Biz çarenin bu olmadığını düşünüyoruz. Madem bu kadar karanlığın ortasındayız bu karanlığı aydınlatacak tek çarenin sosyalizm hedefi olduğuna inanıyoruz. Bari elimizde kimi kazanımlar kalsın diye değil bu büyük derdin dermanı sosyalizmdir diye yaklaşıyoruz. Bu bizim ayırt edici bir özelliğimizdir.

İkincisi, bu hedefe nasıl yürüyeceksiniz? Biz parti formuna çok önem veriyoruz. Herhangi bir siyasi hareket değil, işçi sınıfı partisi formuna çok önem veriyoruz. Bunlar bizi solda başka akımlardan, hareketlerden, denemelerden ayıran çok önemli özellikler.

“İDEOLOJİK MÜCADELE   SOKAKTA NASIL YAÜRÜYECEĞİNİZİN YOLUNU   GÖSTERİR”

Tam da bu anlattığınız özelliklerinize eleştiriler de geldi. HTKP’li arkadaşlarınızın eleştirilerinden biri de sizin siyasi, devrimci   mücadele yerine ideolojik mücadeleyi ön plana çıkardığınız. Mesela Gezi sürecinde daha aktif siyasi mücadele yerine ideolojik mücadeleye mi yöneldiniz?


Böyle bir tasnif bence teorik olarak da kavramsal olarak da yanlış. Siyasi mücadelenin parçası olmayan hatta en ön hatlara sürülmeyen bir ideolojik mücadele bir aydın eylemidir. Eylem de tırnak içinde. Aydın ne yapsın?Elinden çok güzel şeyler çıkabilir, bir sanat eseri yaratabilir, bir şey yazabilir, bir tez ortaya atabilir, bir araştırma yapabilir. Ama bunların bir de siyasi mücadelenin parçası olması durumunda kazanacakları değer farklıdır. Evet, biz ideolojik mücadelenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Türkiye ilginç ideolojik kıvrımlar üzerinden bir diktatörlüğe, faşizme gidiyor. Hemen İstanbul’un yanı başında , Gebze’de IŞİD mahallelerde örgütlenme yapıyor. Şimdi IŞİD’in ne olduğunu aydınlatmadan bir siyasi mücadele nasıl vereceksiniz. IŞİD bir frankeştayn meselesi midir, yoksa bölgeyi, Ortadoğu’yu ve Türkiye’yi yeniden biçimlendirmek için emperyalizmin kullandığı bir enstrüman mıdır? Şimdi buna sokakta yürüyerek yanıt verilmez. Buna bir ideolojik mücadele yanıtı verirsiniz o ideolojik mücadele sizin sokakta nasıl yürüyeceğinizin de yolunu gösterir. Dolayısıyla bu çok kuvvetli bir bütünlük.Daha yakın örnek olarak Cumhurbaşkanlığı seçimi   var. Üç aday kıyasıya mücadele ettiler ve biri kazandı diye görmek mümkündür. Bir de öbür iki aday Tayyip Erdoğan birinci turda seçilsin diye gösterildi   diyerek gerçeği deşifre etmek mümkündür. Bu deşifre etme, analiz etme, değerlendirme meseleleri   ideolojik mücadelenin ta kendisidir. Evet, doğrudur. Bizim yürüttüğümüz mücadelenin en ön mevzisine ideolojik mücadelenin yerleştirilmesi   lazım. Bu sokaktaki militanlığı, heyecanı , coşkuyu engelleyen bir şey değil.Ona içerik katan bir şeydir. Bana sorarsanız Gezi’nin eksiği de budur.

“ÖDP’NİN ÇAĞRISINI POZİTİF OLARAK DEĞERLENDİRDİK”

Önceki haftalarda Ankara’da bir toplantı yapıldı. CHP dahil, bir çok   sol, sosyalist parti ve çevrelerden katılım oldu. Siz de katıldınız. Bu toplantının amacı nedir, nasıl bir arayışınız var?


Biliyorsunuz, ÖDP’li arkadaşlarımızın davetiydi. Biz, çok iyi niyetli , pozitif bir girişim olarak değerlendirdik. Bir araya gelip birlikte düşünmek konusunda anlaşmak bir ilk adımdır. Ama yeterli bir ilk adım değildir. Beraber neyi düşüneceğiz, hangi sorulara yanıt arayacağız? Biraz daha yol almamız lazım. Başlangıç noktası şuydu: Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra oluşan atmosfer sadece olumsuz değildir bir sürü olanak da barındırmaktadır. Ama bu geniş kitlelerde ve ilerici aydınlarda ilk elde belirli umutsuzluklara neden oluyor. Kimseyi bir hayal dünyasına sevk etmeden bu umutsuzlukların önünü kesmek ama gerçek mücadelelerin ışığını yakabilmek. Bunu beraber ele alalım önerisi olarak derlendirdik ve katıldık. Bir ilk toplantı olarak verimli oldu. Devam edeceğiz toplantılara.

Önce HDK Türkiye’de bir çok sol parti ve hareketle bir araya geldi. Ardından HDP ortaya çıktı. Şimdi bir de anlattığınız girişim var. Bir yanda HDP öte yandan da Türkiye sosyalistleri…Böyle bir ayrışma mı oldu yoksa süreç iç içe devam mı ediyor?

Bu ilk toplantıda şuradan da şöyle bir kanal açılıyor gibi bir zemin oluşmadı. Ortak sorulara ortak yanıtlar arayacağımız bir zeminin var olduğunu gördük. Ama ben Türkiye’de solculuğun üç kanaldan gittiğini görmek gerektiğini düşünüyorum.

Birincisi, deniyor ki CHP içinde sosyalistlik yapılabilir. Samimi olarak sosyalist olan insanlar da gerçekten CHP çatısı altında mücadele veriyorlar.

İkinci kanal Kürt hareketidir. Sosyalist mücadelenin Kürt hareketinin açtığı kanalda verilebileceğini savunan bir tez var. Yine sosyalistliğinden kuşku duymadığımız arkadaşlarımız bu çatı altında mücadele veriyorlar.

Biz ise Komünist Parti olarak üçüncü bir alanın inşa edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’de Kemalizm ile sosyal demokrasinin karmaşasının olduğu yerden olumlu unsurlar çıkabilir. Ancak sosyalizmin kendisini bir cazibe merkezi haline getirmeye bu yetmez. Biz en önce Gelenek Hareketi dana sonra Sosyalist İktidar, TKP ve son olarak Komünist Parti olarak hep bu cepheden baktık. Türkiye’de sosyalizmin bağımsız bir zemininin olmasının sadece bir onur ve ilke meselesi olmadığını -bunlar da yeterince değerlidir- bunun bir toplumsal karşılığının olduğuna inandık, öyle de düşünüyoruz. Dolayısıyla bu içine girdiğimiz toplantılar   sürecinin pratik çıktıları olmalı. Konuşalım ama bir şey yapmak üzere konuşalım. Ortaya çıkacak pratiğin sosyalizmin bağımsız cephesini güçlendirmesini hedefleriz.

Davutpaşa’daki patlama, Beylikdüzü’ndeki bir AVM inşaatında 11 işçinin yanarak ölmesi, Soma ve son olarak Mecidiyeköy’de 10 işçinin can vermesi…Görülüyor ki AKP’ye “yapmayın etmeyin” denilerek bu katliamların önüne geçilemiyor. Bu noktada solun bir özeleştiri yapması gerekmiyor mu? En azından 10 işçinin öldüğü rezidansın oraya dikilmesini önlemek gibi bir hedefi olamaz mı?

Türkiye solu aslında bunun için çok mücadele verdi. Stadın yanındaki likör fabrikasının yok edilmesine karşı çıkıldı. Kent merkezinde böyle bir inşaatın yapılmaması gerektiğini bilimsel olarak, hukuksal olarak dile getirdi. Propagandasını yaptı, bildirisini dağıttı. İster meslek odaları, ister akademisyenler isterse direk partilerin eliyle olsun, solun mücadeleleridir. Aldığımız yol iç eşitsizlikleri olan bir yol. Bu korkunç olaylarla ilgili Türkiye toplumunun bilincinde çok arı bir durum var. Toplum bu kazaların AKP’nin kendi sermayesini kayırmasıyla, kentlerde yapılmak istenen bu sakil düzenlemelerle doğrudan bağlantılı olduğunu görüyor. Bir yandan bakıldığında böyle bir düşünce, bilinç arılığı var. Ama öbür yandan bu bilinç arılığı ortaya çıkan kabusu önlemeye yetmiyor. Bunun hakiki bir toplumsal mücadeleye dönüşmesi lazım. Kazanımda da eksikte de Türkiye solunun payı var. Bu tabii ki bir özeleştiri konusudur. Türkiye’de bir bilgi , bilinç eksikliği yok. Temel eksik örgütlenme eksikliğidir.

“BİRİNCİSİNİ AŞMAYACAKSA İKİNCİ GEZİ OLMASIN”

Son olarak Mısırlı Marksist aydın Samir Amin dile getirdi. Çeşitli çevreler Türkiye’de ikinci bir Gezi Direnişi olacağını söylüyor. Sizce ikinci bir Gezi’nin koşulları var mı, olursa birincisini aşabilir mi?


Kestirmeden söyleyeyim, birinciyi aşmayacaksa olmasın. Ama birinciyi aşmayacaksa bence zaten olamaz. Sokaklara çıkan milyonlarca insan çocuklarının ölümünü göze almadı, kendi ölümünü göze alarak sokaklara çıktı. Bundan daha büyük ne olabilir? Bundan daha büyük olan örgütlenmek olur. Bu insanlar evlerinden, iş yerlerinden birey olarak çıktılar, büyük bir cesaret örneği gösterdiler bir araya geldiler. Türkiye tarihinde görülmemiş bir direniş sergilediler. Ancak bireyler   olarak kaldıkları ve bir organizmaya dönüşemedikleri için   gazı sık sıka sıka çocuklarımızın cenazelerini elimizden ala ala büyük kitleleri geriye püskürtmeyi başardı AKP diktatörlüğü. Bu açığımızı kapatmamız lazım. Bireylerin evlerinde, işyerlerinde örgütlenerek gelmelerini sağlamamız lazım. Örgütlenmeyen bir halkın daha küçük gezi örnekleri yaratması bizi ilerletmek yerine diktatörlüğü rahatlatacak sonuçlar da verebilir. Bunlara çok dikkat edip vurguyu   halkın örgütlenmesi noktasına koymak gerekir.

Siz Komünist Parti olarak yeniden ayağa kalkıyoruz diyorsunuz? Bu anlattığınız noktadan mı devam edeceksiniz? Samir Amin Gezi’nin en büyük eksikliğinin bir devrimci   çekirdek eksikliği   olduğunu ifade etmişti.Buna katılıyor musunuz?


Devrimci çekirdek kendi içine kapalı mı yoksa topluma açık bir çağrı merkezi işlevi mi görüyor? Ben Türkiye’de buna bir ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de siyaseti örgütlü taşırsanız ancak inandırıcı olabilirsiniz. Yoksa cin fikir   olur. Bir emekçi toplum   var. AKP’nin nelerini istemediğini biliyor ama nasıl yapacağını bildiğini söyleyemeyiz. Kendimizi örgütleyebiliriz ancak kentli işçileri, genç işçileri, yarı zamanını okulda yarı zamanını işte geçiren, hem aydın hem işçi gençliği kucaklayan bunlara örgütlülük imkanı sağlayan bir devrimci çekirdek olmak durumundayız.

Son olarak özel bir soru sorayım. Sizden ayrılıp HTKP’yi kuran genç arkadaşlarınızın çoğu daha öğrencilik yıllarından itibaren sizin yanınızda bulunmuş, belki siz onların çoğuna –yoldaşlık kültürüne ne kadar uyar bilmiyordum ama- ağabeylik yaptınız…Ayrışmadan dolayı içinizde bir kırgınlık, kızgınlık   var mı?

Bizim en büyük sıkıntımız Türkiye’nin son derece kritik bir siyasi kriz atmosferine partideki örgütsel kriz nedeniyle müdahale edememektir. En can sıkıcı moral bozucu olan bu olmalıdır. Üzüntümüz budur, verimli üretken   üzüntü de bence budur. Gerisi çok öznel şeyler. Tabii ki eski yol arkadaşlarımızın   üzerine bir çizik atmak insani değildir. Dolayısıyla biz eski yoldaşlarımızın doğru yollardan devam etmelerini dileriz. Diyalog içinde olmak isteriz. Belki bunlar için biraz sıcaklıkların geride kalması gerekir. Ama geleceğimizi bu pozitif yaklaşımlarla kurmamız gerektiğine ben kişisel olarak   inanıyorum.

Erdal EMRE

YÖN Haber

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]