Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

12.09.2014- 16:20

17'sinde bir fidan: Erdal Eren

12 Eylül askeri darbe döneminde 50 kişi idam edildi. İdam edilenler arasında bir çocuk da vardı.

Resim Ekleme

Erdal Eren, 13 Aralık 1980'de yaşı 'büyütülerek' idam edildi. Hücresinin kapısında, idam edilmeden bir gün önce Savaş Ay tarafından çekilen o meşhur fotoğrafı, 12 Eylül darbesinin simgesi oldu...

Savaş Ay, Erdal Eren ile hücresinde görüşmelerini şöyle anlatmıştı:

İdam mahkûmlarının kaldığı bloklara getirdiler en sonunda… Yan yana üç hücre var. Birinin diğerlerinden bir farkı var; ampulü dışarıda yanıyor. Kabloyu hücrenin içine sokmamışlar. Kabloyu söküp kendine elektrik vermesin diye yapmışlar bunu. O hücre Erdal Eren’in hücresiydi işte. İsa Armağan, Mustafa Pehlivanoğlu’nun yanındaki hücre. İki ülkücü, bir devrimci…

Erdal’ın hücresinin kapısını açtılar. Karaltıyı gördüm ben. Erdal arkasını bize dönmüş, yüzü duvara bakıyordu. Talimat böyleymiş. Komutan gelirse arkan dönük tutuluyorsun. Komutan içeri girip seslendi: “Erdal yüzümüze bakabilirsin!” Bunu üç kere söyledi. Bu da talimatlar gereğiymiş. Erdal bize döndü. Bir komutan ve biz... Dört kişiydik hücresinde. Emin Çölaşan kilitlendi kaldı Erdal’ı görünce, çok etkilendi. Benim de muhabirlik sürecim olduğu gibi bu tür olaylar üzerine ama yarın asılacağını bildiğin bir “çocukla” karşı karşıyasın. Çorum, Kahramanmaraş, Sivas, Malatya, 1 Mayıs olayları, infazlar, kahve taramaları… Bütün bu olayların içinde gazetecilik yapıyorum. Afrika’da kabile savaşlarını da gördüm. On binlerce insanın bir kerede nasıl doğrandığını kareledim.

Erdal’a sordum; “Bizimle duygularını paylaşır mısın Erdal?” Bana bir baktı Emin Abi ve koluma vurdu. Hani “burada soruları ben sorarım” havasında. Doğru da aslında. Muhtemelen kimin ne yapacağı, hangi görevi üstleneceği yazılmıştı. Ama ben iyi ki de sormuşum. Yanıtladı Erdal: “Beni ibreti âlem için asacaklar. Çünkü hiçbir savunmamı ve söylediklerimi dikkate almadılar. Karar verilmiş. Tamam, erin bulunduğu tarafa doğru bir el sıktım ama vurulan er yüzüstü düştü. Mermiyi benden yese arkaya doğru düşmesi gerekirdi. Arkadan vurulmuştu. Hem de iki mermiyle. Arazi davamız vardı; benim yaşımı büyüttüler; ben 17 yaşındayım 18’ime tamamlamadım! Kemik raporum ortada, bunu dikkate almadılar! Beni burada bitki hâline getirtmek istiyorlar. Ailemle görüştürmüyorlar, gazete bile okuyamıyorum. Çözmek istiyorlar. Halkımı korumak için yaptım. Kitlemi korumak görevini üstlenmiştim, bunun için canımı bile verirdim.”

Son derece ağırbaşlı, bu kadar tertemiz bir yüz. Düşün 17 yaşında çocuk karşında duruyor. Yakası kürklü bir palto var üstünde. Ekim ayı. Nasıl soğuksa o hücre. Konuştuk yatağının üzerinde. Sonra çıktık. Bitmişiz hepimiz duygusal olarak.

Emin Çölaşan bana dedi ki; “Yahu kardeşim karşında idam edilecek bir adam var, ona sorulur mu böyle bir durumda duyguların ne diye?” Dedim ki; “Gazeteci duygularını erteleyen adamdır! Şimdi ağlayacağız! Şimdi kafamızı duvarlara vuracağız. Bizim duygulanma hakkımız yoktur! Gazete bizi buraya duygulanmaya göndermedi! Onu son görenler bizleriz. Bak neler çıktı; vasiyetini yazdırdı bize!” Neyse, İstanbul’a geri döndük… Gazeteye geldim. Açtım sayfaları… Flaş, flaş, flaş… Erdal Eren bu sabaha karşı idam edildi! Odaya kapanıp çöktüm. İki saat ağladım.

Resim Ekleme

yön

solcu  |  Cvp:
Cevap: 1
12.09.2014- 16:28

17 yaşında bir çocuğa idam cezası verenlere ve onu darağacına götürenlere de faşist demek yeterli değil. Bunlar insan değil. Bir çocuğa nasıl kıyar insan?

munzur  |  Cvp:
Cevap: 2
12.09.2014- 18:08

Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

17 yaşında bir çocuğa idam cezası verenlere ve onu darağacına götürenlere de faşist demek yeterli değil. Bunlar insan değil. Bir çocuğa nasıl kıyar insan?



Faşist olduğu için:)

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 3
12.09.2014- 19:36

Erdal Eren’in annesine mektubu

“Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde. Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir.” Yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de idam edilen Erdal Eren, annesine mektubunda böyle yazmıştı.

Resim Ekleme


Bugün 12 Eylül darbesinin 34'ncü yıldönümü... 13 Aralık 1980′de 12 Eylül rejimince yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in kardeşi Erkan Eren, abisinin mektubunu ilk kez yayınlanması amacıyla Evrensel Gazetesi’ne teslim etmişti. Mektup, 15 Aralık 2011'de Evrensel Gazetesi’nde yayınlanmıştı.

Erdal Eren 10 Nisan 1980′de yazdığı mektupta şunları yazmış:

“10 – 4 – 1980 Perşembe.
Sevgili Anneciğim!..

Uzun zamandır mektup yazamadım. Kusura bakma.
Ancak Salı günkü Demokrat Gazetesi’nde yayınlanan bir devrimcinin mektubu cezaevindeki tüm devrimcilerin yaşamlarını, duygularını yansıttığından bu mektubu size gönderiyorum.

Mektup şöyle:
Ana!..
Neden mi burdayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum, düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?
“O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız.”

Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.
Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor, bir yerlere yakınlaştırıyor. “Ne yapmalı?” “Nasıl savaşmalı?” sorusuna cevaplar arıyorum günlerce.

Sizi de düşünüyorum. İçeriye düşmeden önce anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe, dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit varken.

Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak kazanabiliriz.

Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne pahasına olursa olsun kazanmalıyız, kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim, senin torunların görsün ve torunlarının çocukları görsün.

Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli, haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım, babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var, onların arkadaşları, onların oğulları, kızları, benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları, onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve yine onların… saymakla bitiremeyeceğim kadarız biz.

Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde.

Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Giderken gözün arkada kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle ol.
Sana ve soranlara devrimci selamlar.

Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen, hemen hepsi bu mektupta var. Bu da cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin, yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu gösterir.

Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat edin ki yaşamın zorluklarına göğüs gerebilesiniz.

Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci selamlar. Ellerinizden öperim.

Erdal”

İleri

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]