Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi
dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 49
03.11.2014- 19:51

Kompleks
MELİH PEKDEMİR


Başlığa tek kelime yazdım ve aslında bütün gündemi anlattım!

Sözlük tanımıyla kompleks veya karmaşık, birden çok parçadan oluşan, bu parçaların birbiriyle bağlantılı ve ilişkili olduğu bir bütündür.

Çünkü gündemimiz kompleks bir bütündür.

Başkanlık kompleksi dediğimizde birçok parça binadan oluşan ve bu binaların birbiriyle bağlantılı ve ilişkili olduğu AkSaray kastedilmiş oluyor. Dünya âlem bu başkanlık kompleksini konuşuyor.

Kompleks binalar ile kompleksli Şahıs aynı şey değil tabii ama artık bina ile Şahıs da diyalektik ve kompleks bir bütün oluşturmuyor mu?

Diktatörlük de bir nevi Başkanlık kompleksi…

Ancak böyle netameli bir konuda herhangi bir sözlük yerine bir devlet kurumu olarak Türk Dil Kurumu’nun çizdiği çerçeveden şaşmayalım! TDK’ye göre kompleks, hastalıklı davranışları ortaya çıkaran, genellikle çocukluk döneminde kazanılmış, baskı altında tutulmuş hatıra, duygu ve düşüncelerin bütünüymüş.

Ben demiyorum, devlet böyle diyor!

AkSaray binalarından ayrı olarak Başkanlık kompleksi dediğimizde o Şahıs’ın tutum ve davranışını etkileyen bir grup zihinsel faktörden söz etmiş oluyormuşuz. Zihniyetten!

Mesela, aşağılık kompleksi, Şahıs’ın bazı yönlerde kendini diğerlerinden aşağı hissetmesine neden olan karmaşaymış. Bazen aşırı bir anti-sosyal (toplum karşıtı!) davranışla sonuçlanırmış. Şahıs bazen paranoid reaksiyon geliştirebilirmiş. Zıtların birliği burada da devreye girermiş ve bu kez üstünlük kompleksi (kibir!) Şahıs’ın doğuştan var olan aşağılık kompleksine dayanarak kendini diğer insanlardan daha üstün görmesi olarak tezahür edermiş. Şahıs hep kendini kahraman gibi görme davranışları gösterirmiş.

Hayır, hayır! Olup bitenler bir Şahıs’ın kompleksinden ibaret değil elbette, ama işin en acıtıcı yanı, Şahıs ile Düzen’in tencere ve kapak olması. Tencere yuvarlandı kapağını buldu, neoliberal sömürü düzeni de Diktatör Şahıs’ını buldu, işte bütün mesele bu…

Şahıs şimdi Sivil Sıkıyönetim paşası: Peçeli faşizminde, peçe takmak serbest maske takmak yasak, çünkü muhalefet yapmak yasak! İşçileri katliam düzeyinde ha bire öldürmek serbest, işçi cinayetlerine karşı çıkmak yasak. Kürtleri ha bire aldatmaya çalışmak serbest, Kürtlere can yoldaşı olmak yasak… Yasaklamak serbest, yasaklara direnmek yasak.

Hâkimiyet artık kayıtsız şartsız AkSaray kompleksinindir.

Thomas Hobbes hâkimiyeti “bireysel kudretlerin toplamını egemenin kendi iradesine göre kullanmak yetkisi” olarak tanımlamıştı. Buna karşılık burjuva demokrasisinde egemenlik/hâkimiyet anayasalar aracılığıyla sınırlanmaktaydı, güçler ayrılığı ilkesiyle bölünmekteydi ve seçimler aracılığıyla devredilmekteydi, falan filan. Evet, böyle bir şey bizim memlekette artık “falan filan” olmadı mı? Oldu.

Olmasına oldu da yine hâkimiyet, Latince “imperium” demek… Türkiye’nin Şahıs’ı varsa Dünya’nın “imparatoru” Obama da var. Şahıs’tan “büyük” Obama olduğu geçen haftalarda ve defalarca görülürken, Obama’yla her telefon konuşması sonrasında Şahıs çark ediverirken, üstünlük kompleksinin aşağılık kompleksine dayalı olduğunu ispatlamış olmadı mı? Eh, o da oldu.

Binalar ve şahıslar için söz konusu olsa da, aşağılık ve kibirlilik olsa da, nihayetinde bir kompleks var!

Neyse ki iktidar kompleksi ve muktedirin kompleksi varsa bizim de kendi birleşik gücümüz, enterkonnekte (bağlaşımlı) irademiz ve pratiğimiz var artık.

Kompleks ve kompleksli bir gayri nizami iktidar karşısında gayri nizami muhalefeti, birleşik bir muhalefet yani enterkonnekte muhalefet düzleminde gerçekleştirme imkânları 2013 Haziranı’ndan sonra bir kez daha ortaya çıkıyor:

Birleşik Haziran Hareketi;

Herkesin ortak masa etrafında kendi sandalyesinde kendi dosyasıyla oturduğu muhalif bir meclistir.

Herkesin ortak bir barikatta kendi savunma aracıyla ve tarzıyla dikildiği bir direniştir.

Komplekssizdir ve birleşiktir.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 50
04.11.2014- 10:34

BHH ve genel seçimler-Erkin Özalp  


Sosyalist solda, hangi toplum kesimlerine öncelik verilmesi gerektiği sıkça tartışılır. Bu kapsamda, işçi sınıfının farklı bölmeleri (geleneksel sanayi işçileri, genç işçiler, hizmet sektörü işçileri, kamu emekçileri, sağlık emekçileri, eğitim emekçileri, inşaat işçileri vb. vb.), kadınlar, gençler, üniversite öğrencileri, liseliler, Aleviler, Kürtler, LGBT’ler vb. üzerinde durulur. “Şu kesimde örgütlenmeye öncelik verilmelidir”, “falanca kesimde örgütlenmek ihmal edilmemelidir”, “filanca kesim örgütlenme açısından önemli bir potansiyel barındırmaktadır” türü değerlendirmeler yapılır...

Bunun bir adım ilerisi, belirli kesimlere yönelik olarak yerel ve/veya merkezi kongre, konferans, çalıştay, kurultay vb. isimli etkinliklerin düzenlenmesi olur. Bunlara iki işlev birden yüklenir: Örgütlenme ve daha fazla örgütlenmenin yolunu açma.

Örneğin, hizmet sektörü işçileri için ülke ölçeğinde bir kongre düzenlenecekse, yerel toplantılar yapılır, bu toplantılarda belirli kararlar alınır ve merkezi bir kongre için delegeler seçilir, ardından merkezi kongreye katılan delegeler yeni kararlar alır. Özellikle yerel toplantılara mümkün olduğunca çok sayıda hizmet sektörü işçisinin katılması için çaba harcanır. Böylece, “örgütlenme” faaliyeti gerçekleştirilmiş olur. Merkezi kongrede alınacak olan kararların da, yerel toplantılara katılmış olan hizmet sektörü işçilerinin mücadelesini süreklileştirmesi ve yeni işçilerin mücadeleye katılımını özendirmesi umulur.

Ama genellikle de, merkezi kongrenin düzenlenmesinin hemen ardından, çalışmalar sönümlenme aşamasına girer!

Kanımca, bugüne kadarki çoğu örnekte, bunun temel nedeni, yola somut kazanımların elde edilmesine yönelik gerçekçi ve inandırıcı hedeflerle (ya da bunları ortaya çıkarma amacıyla) çıkılmaması oldu.

Hizmet sektörü işçileri örneğiyle devam edeyim. Sosyalistlerin, bu sektörde çalışan bazı işçilere ulaşıp, “arkadaşlar, pek çok ortak sorununuz var, bu sorunların çözümü doğrultusunda birlikte bir şeyler yapmalıyız, şu gün şu saatte şurada toplanacağız, siz de gelin, bunları birlikte konuşalım” demesi o kadar da zor olmaz. Ulaşılan işçilerin tümü ya da çoğunluğu olmasa bile en azından bazıları, arkadaşlık ya da akrabalık ilişkilerinin de yardımıyla, o gün o saatte orada toplanabilir. En iyi olasılıkla, toplantıda söz alıp, bazı somut sorunlarından söz ederler. Bu bile başlı başına önemlidir tabii ki. Sonra, birtakım genel geçer “karar önerileri” getirilir gündeme. Toplantıya katılan hizmet sektörü işçilerinin çoğu, karar önerileri kendilerine önceden ulaştırılmış olsa bile, doğal olarak, farklı görüşler ileri sürmekte zorlanır. Merkezi kongre için yapılan delege seçimleri de, gerçek bir seçime pek fazla benzemez. Ne de olsa, toplantıya “dışarıdan” katılanların çoğu, yalnızca, kendilerini toplantıya çağıranları tanımaktadır. Bu tür toplantılara dayalı merkezi kongreler de, yine pek doğal olarak, çok fazla ön açıcı olmaz...

Birleşik Haziran Hareketi’nin (BHH) kurulma aşamasında olan meclisleri için de bu türden risklerin varlığından söz edilebilir.

Burada da, sadece biçimsel açıdan bakıldığında, yukarıdakine benzer bir süreç öngörülüyor. Yerel meclisler kurulacak, bu meclisler kendi kurul ve sözcülerinin yanı sıra Türkiye delegelerini seçecek ve söz konusu delegeler Türkiye Meclisini oluşturacak.

Eğer bu süreçte asıl olarak ilke tartışmaları yürütülür ve hem tek tek yerel meclislerin hem de hareketin bütününün önüne somut kazanımların elde edilmesine yönelik inandırıcı hedefler koyulamazsa, bu hedefler doğrultusunda ne ölçüde yol alınabildiğinin muhasebesi düzenli aralıklarla yapılmazsa, bir süre sonra elde sadece az sayıda faal yerel meclis ve zaman zaman basın açıklamaları yapan bir Türkiye Meclisi kalabilir.

BHH’nin önünde bir de somut sınav var: Haziran ayında yapılması gereken, ama Nisan ayına çekilebileceği düşünülen 2015 genel seçimleri...

Bu konudaki çalışmalar bugünden başlatılmaz, seçim politikalarını belirleme işi bile önümüzdeki yılın ilk aylarına bırakılırsa, seçimlerde varlık göstermek hiç kolay olmayacaktır.

Kuşkusuz, seçimler her şey demek değil.

Ne var ki, sosyalist solun bundan önceki seçimlerde aldığı sonuçlarla BHH’nin (ya da bileşenlerinin) 2015 genel seçimlerinde alacağı sonuçlar arasında anlamlı hiçbir fark olmazsa, bu harekete dönük beklentiler kaçınılmaz olarak şu ya da bu ölçüde zayıflayacaktır.

Hareketi seçim sınavından tümüyle uzak tutmak gerektiğini düşünenler de olabilir. Açıkçası, böylesi bir yaklaşımın, siyasal iddiasızlığı daha baştan kabullenmek anlamına geleceğini ve böyle algılanacağını düşünüyorum.

Bir ihtimal daha var: Kürt sorunuyla ve/veya Suriye ve Irak’la ilgili gelişmeler, AKP’yi tümüyle gayrimeşru bir çizgiye itebilir ve seçimleri boykot etmek gerekebilir. Ama herhalde, tüm sermayeyi bu ihtimale yüklemektense, ülke siyasetinde ağırlık kazanılacağı iddiasıyla uyumlu seçim politikaları üretmeye çalışmak çok daha doğru olacaktır.





umut  |  Cvp:
Cevap: 51
04.11.2014- 17:40

Birleşik Haziran Hareketi;

Herkesin ortak masa etrafında kendi sandalyesinde kendi dosyasıyla oturduğu muhalif bir meclistir.

Herkesin ortak bir barikatta kendi savunma aracıyla ve tarzıyla dikildiği bir direniştir.

Komplekssizdir ve birleşiktir.


İyi tarafı katılanların BHH'nin gerekliliğine inanmış olmaları, kaygılandırıcı yanı yine olmazsa sorusu?

umut  |  Cvp:
Cevap: 52
05.11.2014- 02:51


Birleşik Haziran Hareketi Edirne'de yola çıkıyor



Birleşik Haziran Hareketi (BHH), Edirne’de yola çıktı. DİSK toplantı salonunda gerçekleştirilen basın toplantısında 9 Kasım’da Devecihan Kültür Merkezi’nde yapılacak foruma çağrı yapıldı.

Resim Ekleme  


(İleri - Edirne) Edirne’de DİSK toplantı salonunda gerçekleştirilen basın toplantısında, 9 Kasım’da Devecihan Kültür Merkezi’nde yapılacak Birleşik Haziran Hareketi (BHH) forumuna çağrı yapıldı.

Yapılan basın açıklaması şöyle:

“Edirne Birleşik Haziran Hareketi olarak;
Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz.
Ülkemiz emperyalizmin bölge politikalarıyla uyum içinde, mezhepçi faşist bir diktatörlüğe sürükleniyor. AKP iktidarı baskı ve hileyle, sokak çeteleri kurup, devlet şiddetini sonuna kadar kullanarak bu yolda ilerliyor.

Bu gidişata dur demek, yarınımızı AKP’nin pençesinden kurtarmak için bir araya geliyoruz.
Ülkemizin bugününe ve geleceğine sahip çıkmanın direnmekten ve halkın birleşik örgütlü mücadelesinden geçtiğini biliyoruz. 2013 Haziran’ındaki büyük direnişin izinde şimdi de birleşik bir mücadeleyi birlikte yaratıp, Haziran barikatlarını ileri taşıyacağız.
Bu toprakların ortaya çıkarttığı ilerici ve devrimci birikimi sahipleniyoruz. Özgür bir geleceği bu birikimle Gezi-Haziran direnişini buluşturarak kurabileceğimize inanıyoruz.

ÇAĞRIMIZDIR


Birleşik Haziran Hareketi, anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist ve gericiliğe karşı aşağıdaki ilke ve amaçlar doğrultusunda harekete geçecek bir halk örgütlenmesinin çağrıcısıdır.

- Ülkemizin faşist ve dinci/mezhepçi zorbalığa sürüklenmesine dur diyoruz.
- Emekçi sınıfların insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum edilmesine, taşeronlaşmaya ve güvencesizliğe karşı, insanca bir yaşamı savunuyor, işçi cinayeti ve katliamlarının önlenmesi için mücadele ediyoruz.
- Piyasacı talan ekonomisine karşı çıkıyor, özelleştirme yağmasına karşı halkçı-kamucu bir ekonomiyi savunuyoruz.
- Dinin siyasal ve toplumsal yaşamı belirlemesine karşı laik ve özgür bir yaşam için bir araya geliyoruz.
- Bölgemizdeki emperyalist boyunduruğa karşı direnen halkların yanında yer alıyor, ülkemizin Ortadoğu’da savaşa sürüklenmesine karşı barışı savunuyor, bağımsız bir ülke ve kardeşce bir bölge istiyoruz.
- Kürt sorununun çözümünde özgürlük temelinde kardeşlik ve birlikte yaşama iradesine dayalı, adil, onurlu bir barışı ve eşit yurttaşlığı esas alan bir çözüm için güçlerimizi birleştiriyoruz.
- Her tür cinsel ayrımcılığa, şiddete ve baskıya karşı duruyor, kadın cinayetlerine son vermek için harekete geçiyoruz.
- Doğanın tahribine, kentlerimizin ve yaşam alanlarımızın kar amacıyla yağmalanmasına karşı mücadeleyi her alana yayıyoruz.
- Halkın söz ve karar sahibi olacağı Meclisleri her alanda kurup, geliştireceğiz.
Bu amaçlar doğrultusunda sokak ve mahallelerde, işyerlerinde ve okullarda, köylerde ve kentlerde bir araya gelelim. Her yerellikte bir Meclis oluşturalım. Forumlarla kararlarımızı hep birlikte alalım.
- Meclisler yukarıdaki amaçları paylaşan herkese açıktır.
- Yerel Meclisler kendi alanlarında yukarıdaki ilkeler çerçevesinde halkın mücadele aracı ve karar organıdır.
- Yerel Meclisler kendi koordinasyon kurullarını, sözcülerini ve Türkiye Meclisi delegelerini belirler.
- Türkiye Meclisi her yerel meclisten belirlenen temsilcilerle toplanır ve Birleşik Haziran Hareketi’nin ortaklaştırıcı iradesini temsil eder, genel politik doğrultusunu belirler, ülke çapındaki siyasal görevleri, hareketin merkezi temsiliyetini ve koordinasyonunu sağlamak üzere organlar yaratır.
- Yerel Meclislerde ve Türkiye Meclisinde seçilen kurulların üyeleri, sözcüler ve delegeler kendilerini seçenler tarafından her an geri çağrılabilir.
- Birleşik Haziran Hareketi’nin tüm işleyişinde ikna olmaya açık tarafların tartışma ve birlikte üretmeleri yöntemi esastır.
Şimdi bu anlayışla bir araya geliyor, Haziran’da TOMA’ların önündeki direnişimizi, barikatların ardında büyüttüğümüz yeni yaşam filizlerini, umutlarımızı ve hayallerimizi birlikte çoğaltmak için yola çıkıyoruz.

Resim Ekleme


HAYDİ O ZAMAN!
Evimizi, ocağımızı, ekmeğimizi, doğamızı, aşımızı birlikte savunalım. Sokaklarımızı, okullarımızı, derelerimizi, özgürlüğümüzü geri alalım. Bu köhnemiş düzeni zalimlerin başına yıkalım. Eşitlikçi, özgürlükçü, bağımsızlıkçı, laik, kamucu, dayanışmacı yeni bir toplumsal düzenin kurucu iradesini birleşik direnişimizle inşa edelim.
Sokaklarda, Meclislerde, Forumlarda buluşalım.”

Bu amaçları paylaşanlarla birlikteliğimizi örgütlü hale getirmek için 09 Kasım 2014 Pazar günü Saat 15:00 de EDİRNE Devecihan Kültür Merkezi Toplantı Salonunda buluşmaya çağırıyoruz.


denizcan  |  Cvp:
Cevap: 53
16.11.2014- 15:47

Birleşik Haziran Hareketi forumlarla kuruluyor

Birleşik Haziran Hareketi yerellerde yaptığı forumlarla kuruluş çalışmalarına başladı.

Resim Ekleme

(İleri - Haber Merkezi) ODTÜ Vişnelik toplantılarının ardından yola çıkan Birleşik Haziran Hareketi, Türkiye'nin dört bir yanında gerçekleştirilen forumlarla yerellerde kurulmaya başladı. Birleşik Haziran Hareketi Mersin, Ankara, İzmir, Kırklareli'nde forumları gerçekleştirdi.

Birleşik Haziran Hareketi Mersin'de yola çıktı

Birleşik Haziran Hareketi’nin Mersin’deki ilk mahalle forumu olan Yıldız Parkı Forumu, Yenişehir Bahçelievler’de gerçekleştirildi. Haziran Direnişi'nden bu yana çok sayıda park forumu düzenleyen Yıldız Parkı, Mersin Kahramanmaraşlılar Derneği’nde Birleşik Haziran Hareketi için bir araya geldi. Slayt gösterimiyle başlayan forumda, Birleşik Haziran Hareketi nerelerde forumlar gerçekleştirmeli ve mahalle forumlarını nasıl örgütlemeli üzerine tartışmalar yürütüldü. Forumda söz alan Bülent Ufukateş “Burada omuz omuza mücadeleyi örmek için bir aradayız. Yıllardan beri ‘’AKP çok güçlü ve yıkılamaz’’ algısı yerleştirildi. Haziran direnişi bu algıyı kırdı fakat hala o yılgınlık görünüyor. Birleşik Haziran Hareketi’nin önemi örgütsüz insanları kapsayarak daha nitelikli daha örgütlü bir yürüyüş olmasıdır. İşimiz çok zor ama umudumuz da çok büyük” ifadelerini kullandı.

Resim Ekleme

Birleşik Haziran Hareketi İzmir'de Yürüyüşünü Başlattı

Birleşik Haziran Hareketi İzmir’de ilk forumunu Bornova’da gerçekleştirdi. Her yaştan, 300’den fazla yurttaşın katıldığı forumda, Bornova'nın çeşitli bölgelerinden işçiler, doktorlar, akademisyenler, üniversite çalışanları ve öğretmenler katıldı. Forum, divanda yer alan Özgür Hatem Bulut'un açılış konuşmasıyla başladı. 12 Eylül Askeri darbesinin yarattığı karanlığın, son 12 yılda daha da arttığına dikkat çekerek sözlerine başlayan Bulut, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz asla az değiliz. Biz asla yalnız değiliz. Biz tüm farklılıklarımızı zenginlik olarak anlayan ve başkalarının yaşama hakkını onurla omuzlarında taşıyanlarız. Biz Soma'da, Zonguldak'ta, Ermenek'te ve ülkenin dört bir köşesinde bir lokma ekmek katarına karanlığa gömülen maden işçileriyiz''

'GEZİ ÖLMEDİ, BURADAYIZ'
Forumda söz alan Ege Üniversitesi Gazetecilik Bölümü öğrencisi Azad Zengin, AKP iktidarı ile beraber gazeteciler üzerinde oluşan baskının daha da arttığını ve onlarca gazetecinin işine son verildiği söyledi. Zengin, ''Faşist iktidarın medya üzerindeki baskısını, hepimiz Gezi sürecinde gördük ve yaşadık. Onlarca insanımız ölürken, penguen belgeselleri yayınlandı. Bu kirlenmişliğe, gerçekleri halktan saklayanlara dur diyebilmek için buradayız'' diyerek sözlerini tamamladı. Üniversite öğrencisi Gözde Hazal Yılmaz ise "Gezi’nin ruhunu çağırmaktan söz ediyoruz ancak ölen birinin ruhu çağrılır. Gezi ölmedi. Buradayız!" dedi. Forum konuşmaların ardından, Bornova Haziran Meclisi çalışmalarını sürdürmek üzere bir koordinasyon oluşturulacağı herkese duyurularak sonlandırıldı.

Resim Ekleme

Ankara’nın ilk Haziran forumunu gerçekleştirildi
Batıkent Birleşik Haziran Forumu 14 Kasım Cuma günü toplandı. Foruma İlhan Cihaner ve Serpil Güvenç katıldı. Katılımcıların harekete dair sunuşlarının ardından foruma geçildi ve katılımcıların Batıkent Haziran Meclisi çalışmalarını sürdürmek üzere bir koordinasyon oluşturuldu.

'İNSANLAR ÖRGÜTLENEMEDİKLERİ İÇİN EVDELER'
İlk konuşmacı olarak Serpil Güvenç böyle bir coşkulu kalabalığı gördükten sonra Batıkent’e taşınmak istediğini ifade ederken forumda bulunanların insanların kahkahalarına bile karışanlara bu dünyayı zindan etmek için bir araya geldiklerini söyledi. “Haziran’da 10 milyon kişi yürüdü şimdi niye yürümüyor dedik, insanlar boyun eğdikleri için, AKP’ye teslim oldukları için değil örgütlenemedikleri için şimdi evdeler; bunun için, tekrar birlikte sokağa çıkmak için bir araya geldik diyen Güvenç, forumlar Haziran’dan geldi, biz de forumlarda-meclislerde sözümüzü birleştirelim, kendimizi bu yılanlardan kurtaralım dedik” ifadelerini kullanan Güvenç Manisa’da gittiği forumda Soma’dan gelen, Kınık’tan gelen işçilerin ne kadar heyecanlı olduğunu, hareketin şehir şehir, ilçe ilçe meclislerini oluşturarak, forumlarını yaparak örgütleneceğini söyledi.

'HAZİRAN HAREKETİ BİR DİRENİŞ HAREKETİDİR'
Forumda söz alan İlhan Cİhaner ise Haziran’ın karanlığa karşı umut olduğunu, bu hareketin de Haziran’ın izinden ve potansiyelinden devam ettiğini ifade etti. Cihaner, Haziran Hareketi’nin bir direniş hareketi olduğunu belirtirken hareketin odak noktasının seçimler olmadığını söyledi.

Resim Ekleme

Birleşik Haziran Hareketi Kırklareli Forumu Kuruldu

Birleşik Haziran Hareketi, Trakya bölgesinde Edirne’den sonra Kırklareli’de de kuruldu. Kırklareli Eğitim-Sen Şubesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıda, Haziran eylemleri ve Gezi ruhunun bugün itibariyle AKP faşizmi ile mücadeleye temel oluşturduğu, Haziran ruhunun korunabilmesinin Türkiye’de devrimin yolunu açacağı ve Haziran’a uygun bir örgütlenme modelinin Kırklareli’de en önemli seçenek olduğu yönünde görüş birliğine varıldı. Çeşitli siyasi parti, sendika, meslek grupları ve gençlik örgütlerinden temsilcilerle gerçekleştirilen geniş katılımlı bu toplantıda hiçbir ideolojik tartışma olmaksızın katılan tüm temsilcilerin aldığı ortak karar ile Bileşik Haziran Hareketi’nin Kırklareli Forumu’nun kurulma kararı alındı. Oluşturulan yürütme kurulu ile Birleşik Haziran Hareketi, Kırklareli’de de yola çıktı.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 54
18.11.2014- 12:20

BHH meclisleri için pratik öneriler-Erkin Özalp  

İyi niyetle başlatılan örgütlenme girişimlerinin pek çoğu son derece basit nedenlerle başarısızlığa uğrar. Temel ilkeler ve hedefler üzerinde az çok uzlaşılmış olsa bile, bazıları biçimsel ya da teknik sayılabilecek hatalar/eksikler ve kolaylıkla yapılabilecek bazı şeylerin yapılmaması yüzünden ilk heyecan bir süre sonra kaybolur.

Birleşik Haziran Hareketi’nin (BHH) kurulma aşamasındaki meclisleri için de benzer riskler geçerli olduğundan, bu hafta sonu katılacağım ilk yerel meclis toplantısında da gündeme getirmeyi planladığım bazı önerilerimi paylaşmakta yarar görüyorum.

Birincisi, üyelerin bir araya geldiği ilk toplantıların biraz daha dağınık geçmesi doğal ve kaçınılmaz olabilir. Ama izleyen toplantılarda ele alınacak olan konu başlıkları ile somut önerilerin tüm üyelerce önceden bilinmesi sağlanmalı. Pek doğal olarak, her üye önceden öneri sunabilmeli. Her toplantıda tutanak tutulmalı ve alınan somut kararların (en azından özet) metinleri toplantı sırasında üyelerce onaylanmalı. Toplantı tutanakları İnternet’e koyulmalı.

Bunlar yapılmadığında, yeni üyelerin de katılacak olması nedeniyle, her bir toplantıda her şeyin sil baştan tartışılması olasılığı artar. Toplantılarda belirginleşen temel eğilimler hakkında herkes farklı şeyler düşünebilir. İlgili meclisin ne tür bir gelişim çizgisi izlediğini takip etmek ve gerçek sorunları saptayıp tartışmaya açmak zorlaşır.

Bu arada, toplantı tutanaklarının İnternet’e koyulması, hem diğer meclislere deneyim aktarımı anlamına gelir hem de ilgili meclisin yeni üyeler kazanmasını kolaylaştırabilir.

İkincisi, meclis çalışmalarının güncel gelişmelere somut tepkiler üretmekle (protesto eylemleri düzenlemekle) sınırlı kalmamasını sağlayacak, somut kazanımlar elde etmeye yönelik (bir başka deyişle “gerçek” ve “gerçekçi”) orta ve/veya uzun vadeli hedefler belirlenmeli. Bu hedeflerin belirlenmesi sırasında üyelerin (hatta üye olmayanların) önerilerde bulunması teşvik edilmeli ve tartışmalara tüm üyelerin katılması için çaba harcanmalı. Meclis toplantıları, sürelerinin ister istemez kısıtlı olması nedeniyle, geniş kapsamlı tartışmaların yürütülmesi konusunda yetersiz kalacağından, İnternet’ten de yararlanılmalı. Diğer yandan, belirlenmiş olan somut hedefler doğrultusundaki çalışmaların ne şekilde yürüdüğü hakkında düzenli olarak bilgi paylaşımında bulunulmalı.

Somut kazanım elde etme umudunu veremeyen herhangi bir örgütlenmenin uzun soluklu olması zaten mümkün değil. Karar alma ve uygulama süreçlerindeki katılımcılık ve şeffaflık ise, her şeyden önce, üyelerin alınan kararları benimsemesi ve bunların hayata geçirilmesi doğrultusunda çaba harcaması için gerekli. BHH, adı üzerinde, bir “hareket” olma iddiasını taşıyor. Birilerinin dayatmasıyla alındığı izlenimini ya da kuşkusunu uyandıran her tür karar, açıkça tartışılmasa bile, bu iddiaya ters düşecek ve güven kırıcı olabilecektir. Oysa BHH’nin yerel meclislerinin en fazla ihtiyaç duyduğu şeylerden biri, üyelerinin güvenlerini korumanın ötesinde, halkın daha geniş kesimlerinin güvenini kazanmak!

Üçüncüsü, Gezi Direnişi sırasında kendiliğinden bir şekilde öne çıkan iki değer, yerel meclisler tarafından canlandırılabilir: Paylaşımcılık ve dayanışma. Örneğin, meclis üyeleri, meclis üyesi olsunlar ya da olmasınlar, işten atılan bir işçiye hukuki destek sağlayabilir, yoksul ailelerin çocuklarının üniversite sınavına hazırlanmasına yardımcı olabilir, yurttan atılan bir üniversite öğrencisinin barınma sorununun çözümüne katkıda bulunabilir, faturalarını ödeyemediği için elektriksiz kalan bir aile için para toplayabilir; ayrıca, gelirleri ve harcamaları konusunda şeffaflık sergilenen toplumsal dayanışma fonları kurulabilir vb. vb.

Kanımca, bu konudaki tek tehlike, paylaşımcılık ve dayanışmanın, somut kazanımlar için mücadele etme gereğini gölgeleyecek kadar önem kazanabilecek, yani kendi başına bir amaca dönüşebilecek olması! Ama yine bence, tehlikenin farkında olmak yeterli, ve paylaşımcılık ve dayanışmanın sağlayabileceği toplumsal meşruiyet çok daha önemli.

Dördüncüsü, yukarıdaki önerilerimle de bağlantılı olarak, her bir meclis, bir İnternet sitesine (ve belki de daha somut biçimiyle bir forum sitesine) sahip olmalı. Yaygın seslenme açısından Facebook, Twitter vb. hesapları da çok önemli tabii ki. Ama kanımca, ilgili meclisin temel belgelerine kolaylıkla ulaşılabilmesi, üyelerin daha sistemli bir şekilde tartışabilmesi, bazı karar önerilerinin üyeler arasında oylamaya sunulabilmesi vb. için, ücretsiz olarak da açılabilen İnternet sitelerinden yararlanmak çok daha verimli bir seçenek.

Kuşkusuz, yukarıdakiler, BHH henüz yola yeni koyulmuşken düşündüklerim... Önümüzde, hep birlikte pek çok yeni ders çıkarabileceğimiz bir süreç var... Bu süreçten gerçek ve anlamlı dersler çıkarabilmek için, anlatmakla yetinmeyip, dinlemeyi ve öğrenmeyi de bilmeliyiz...

Ama tabii ki, gerçekten dinleyebilmek ve öğrenebilmek için, insanları gerçekten harekete geçirmeyi de başarmak zorundayız!

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 55
18.11.2014- 22:32

Biz de başarabiliriz
HAYRİ KOZANOĞLU


2011’de İspanya’daki Öfkeliler Hareketi, “Bizim borcumuz değil, biz almadık-satmadık, ödemeyeceğiz” sloganıyla, dayatılan kemer sıkma politikalarına karşın direnişin umudu ve adresi olmuştu. Derken, Portekiz gibi İspanya’da da krize tepkiler merkez sağ partilere yaradı, Rajoy’un Halk Partisi’ne (PP) tekrar iktidar yolu açıldı.

Tam “Öfkeliler nerelere kayboldu?” denirken, 2014 Ocak’ta Podemos (Başarabiliriz) Hareketi ortaya çıktı. Hemen arkasından Avrupa seçimlerinde 1.2 milyon oy toplayıp, 5 sandalye kazanarak ses getirdi. Geçen hafta yayınlanan kamuoyu yoklaması da Podemos’un yüzde 27 oyla, merkez sağ ve merkez sol düzen partilerinin önüne geçtiğini ortaya koydu. Avrupa seçimlerinde oyunu üç katına çıkaran İspanya Birleşik Sol Partisi’nin de, tabanında Podemos’a meyledenlere karşın, küçümsenmeyecek bir güce sahip olduğunu da hesaba katarsak, İspanya radikal sola göz kırpıyor diyebiliriz.

Podemos bizler için de, “Gezi Hareketi nereye kayboldu?” diye soranlara karşı, o umudun, heyecanın, mücadele azminin ansızın tekrar dirilebileceğini göstermek açısından anlamlı bir örnek. Öfkeliler, Madrid Puerta del Sol ve Barcelona Katalunya meydanları başta gelmek üzere kamusal alanı tekrar ele geçirerek, buralarda alternatif bir yaşamı yeşerterek bir “iyimserlik rüzgârı” estirebilmişlerdi. Ama Podemos’un asıl başarısı; meydanlara sıkışmayıp, mahallelere işyerlerine dönerek, 400 yerel meclisle varlığını sürdürmesinde yatıyor. Konut krizinde evlerini boşaltması istenen yurttaşların yanı başında bitip, birlikte direnmesi de kitlelerin harekete güven duymasını sağladı.

Podemos bugün, 36 yaşındaki akademisyenlikten gelme karizmatik sözcüsü Pablo Inglesias’la fazlaca özdeşleşmiş görünümde. Zaman zaman öne çıkan, “politika karşıtı” söylem, yelpazenin sol kanadında yer aldığını ifadeden bile kaçınma tavrı ister istemez tereddüt yaratıyor.

Yunanistan’daki son kamuoyu yoklaması da, Syriza’nın, merkez sağ Yeni Demokrasi Partisi’nin yüzde 4.6 önünde bulunduğunu gösterdi. Syriza, Alexis Çipras’ın Synapsismos Partisi’nin ana gövdesini oluşturduğu bir radikal partiler koalisyonu. Ama asıl dinamizmini, kemer sıkma politikalarına karşı Syntigma Meydanı’ndaki direnişlerle özdeşleşen, sendikalar başta gelmek üzere tüm toplumsal muhalefetin sesi ve sözcüsü olmaktan alıyor. Onlar da yer yer düzen güçlerini doğrudan karşılarına almaktan kaçınan ılımlı mesajları nedeniyle eleştirilere hedef oluyor. Avronun devamından yana tutumları da, yeterince radikal olmadıklarının karinesi sayılıyor.

Bizlerin umudu Haziran Hareketi, Akdeniz’de sol rüzgârların estiği işte bu iklimde doğdu. Tabii ki Gezi’nin tek mirasçısı, temsilcisi olma gibi bir iddiası yok. Ama Gezi’nin tüm muhalif dinamiklerine kucak açabildiği, sade yurttaşlara, “benim yerim burası” dedirtebileceği ölçüde hareketin de, belki toplumsal muhalefetin de, hatta Türkiye’nin de önü açılacak. Siyaset ve din bezirganlarını net biçimde karşısına alırken; çalışma ve yaşam alanlarına aktif politikayı sokabildiği, halkı hareketin öznesi yapabildiği ölçüde ivme kazanacak.

Haziran hareketi başlıca iki mücadele eksenini kapsayabilmek ve ortaklaştırabilmek zorunda. Bir yandan ülkeyi dinci, mezhepçi, gerici bir bataklığa sürüklemekte bulunan AKP’ye karşı ortak mücadeleyi örgütleyebilmek sorumluluğunu üstlenmeli. Öte yandan AKP’den bağımsız; siyaseti aşağıdan yukarıya yeniden tanımlayacak, kamucu bir ekonomiyi tasarlayacak, toplumsal dengeleri emekçilerden ve ezilenlerden yana değiştirecek, düzen dışı alternatif bir ufku bulunduğunu kanıtlayabilmeli.

Margaret Thatcher’a en büyük başarınız   ne diye sorulduğunda, tereddütsüz “Yeni İşçi Partisi” diye cevap vermiş.” Sola neo-liberalizmi, özelleştirmeyi, sosyal programlardaki kısıntıları, kemer sıkmayı benimsetmek” sözleriyle de, ne meram ettiğini açıklamış. CHP’nin Blairvari sağa dümen kırdığını gördükçe, ekonomi sözcülerinin Kemal Derviş’in asıl mirasçısı biziz mealindeki yorumlarını duydukça, insan Haziran Hareketi’nin gereğine biraz daha inanıyor.

Podemos ve benzerlerinden farklı olarak Haziran Hareketi, kem küm etmeden anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist, gericiliğe karşı eksenini açıkça telaffuz ederek, net bir mesajla yola çıktı. Şimdi sıra işin daha önemli ve zahmetli kısmına geldi Bu yönelimleri sade yurttaşların dert ve sıkıntılarına tercüme edebilmeye, onları bu hareketin asıl öznesi yapabilmeye…

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 56
19.11.2014- 11:49

HAZİRAN, HDP ve seçimler-Erkan Baş  

Bu yazıyı yazmak için oturduğumda son 4 gün içinde 3000 km’den fazla yolculuk yapmış durumdayım. Bu yolculuklara neden olan toplantıların bir kısmı Parti çalışmalarıyla ilgili olsa da tümü kuruluş aşamasındaki Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN) kapsamındaydı. Yanlış anlaşılmasın amacım kesinlikle şikayet değil, tam tersine HAZİRAN çalışmalarının, bu çalışmaya dahil olan herkese güç-enerji ve keyif verdiğinin bilinmesini isterim. Fakat böyle bir yoğunluk HAZİRAN dışında bir konuda yazmayı imkansız kılıyor, bunun bilinmesini istedim.

HAZİRAN umudu büyütüyor

HAZİRAN Hareketi ilk ortaya çıktığında, geçmiş pratiklerin bir sonucu olarak, bu girişimle umutlanan ve heyecanlananların kimi kaygılar, soru(n)lar dile getirdiğini biliyoruz. Bunların bir kısmı kimi zaman bu satırların yazarı tarafından da hissedildi. Bir kısmı dememenin nedeni 30 Ağustos’ta ODTÜ Vişnelik’te başlayan toplantılara ilk andan itibaren katılmış olmam. Her toplantı bu kaygıları biraz daha azalttı, bugün artık HAZİRAN’ın halkın daha geniş kesimleriyle buluşmasıyla birlikte, kaygının ve kafalardaki soru(n)ların yerini büyüyen umut ve artan heyecan alıyor.

Umuyorum bunu kesintisiz biçimde sürdürebiliriz. Bunun artık esas olarak bizlerin, HAZİRAN’a katkı koyanların elinde olması da ayrı bir keyif ve sorumluk. Her temas bir kez daha gösteriyor, Türkiye’nin HAZİRAN’a çok ama çok ihtiyacı var.

HAZİRAN bileşenlerinin en önemli ortaklığı bunun sorumluluğu ve bilinciyle hareket ediyor olmaları.

HAZİRAN’a sorulan sorular

HAZİRAN ihtiyacında ortaklaşan, ilkelerini benimsemesine rağmen kaygılarını yenememiş olan tüm dostlara, en kısa sürede yerel meclislerin toplantılarına, forumlarına katılmalarını önererek devam edelim.

HAZİRAN ile ilgili çok sayıda görüşme yapmış ve tartışmalarda bulunmuş olarak şimdiye kadar HAZİRAN ile ilgili gelen sorular arasından iki tanesinin belirgin bir ağırlığı olduğunu rahatlıkla yazabilirim. Birincisi genel seçim gündemi, ikincisi de HAZİRAN’ın Kürt hareketi ve daha özel olarak HDP-HDK’ya yaklaşımı.

HAZİRAN Hareketi henüz kuruluş aşamasında, dolayısıyla her başlığı ayrıntılı olarak ele almış, değerlendirmiş ve ortaklaşmış durumda değil. İçinden geçtiğimiz günlerde yerel meclislerimizin kuruluşları devam ediyor. Bu belli bir zaman alacak ve büyük olasılıkla Aralık ayının sonunda toplanacak olan Türkiye Meclisi pek çok başlığa dair ortak cevaplarımızı üretecek.

HAZİRAN çağrıcılarından birisi, kuruluş sürecinde sorumluluk üstlenmiş Gecici Yürütme Kurulu’nun üyesi olarak en sık karşılaştığımız iki soruya dair kısaca düşüncelerimi paylaşacağım.

Seçimler ve HAZİRAN

30 Ağustos toplantısından bu yana kimi çevrelerin bilinçli olarak HAZİRAN’ı bir seçim taktiği biçiminde görme ve/veya gösterme çabasının, en fazla sorulan sorulardan birisinin genel seçimler olmasında kuşkusuz bir payı vardır. Ancak böyle bir yönlendirme olmasa bile, seçimlere sayılı günler kala, Türkiye gibi seçimlerin genel olarak önemli olduğu bir yerde bu sorunun kaçınılmaz biçimde bir ağırlığı olurdu.

Bu güne kadar gerek çağrıcıların, gerekse destekçilerin ve katılımcıların sürdürdüğü tartışmalardan yola çıkarak söylenebilecekler şunlardır.

HAZİRAN bir seçim ittifakı veya seçimlere dönük bir arayışın ürünü değildir. Aksine adını taşıdığımız Haziran Direnişi’nin en önemli yanlarından birisi Türkiye’de hakim siyaset algısına da dönük köklü bir müdahalede bulunmasıydı. Bu müdahale ile halkın siyasete katılımı, sadece 4-5 yılda bir sandığa gitmekle sınırlandırılamaz bir boyut kazanmıştır.

Bu önemlidir ve sol açısından da sahip çıkılması gereken yeni bir çıta olarak görülmelidir.

Sandık, istisnai zamanlar ve örnekler bulmanın mümkün olduğu şerhini düşerek söylersek, esas olarak ülkemizdeki egemen sınıfın siyasetçilerini ve partilerini meşrulaştırıcı bir işlev taşıyor. Ülkemizde seçimlerin çok uzun yıllardır mücadeleyi ilerletici bir anlam kazanamadığı açık. Bunun tek istisnası Kürt hareketidir ve o alanda bile toplumsal mücadelenin kazandırdıklarının ancak bir bölümünün seçim sandığına yansıdığını görüyoruz.

Bugünün verileri ile söylersek, sokağa çıkıp hakkını arayan örneğin 100-200 bin kişilik bir güç önemli bir ağırlık oluşturabilirken, genel seçimlerde sandıktan çıkacak bir kaç yüz binlik oy Türkiye gibi büyük bir ülke için ihmal edilebilir bir güçtür. Bu nedenle Türkiye’de emekçilerin, seçim yoluyla elde edeceği kazanımlardan ziyade yaşamın her alanına yayılan militan bir mücadelenin yaratacağı birikiminin sandığa yansıtılıp yansıtılamayacağını tartışmayı tercih etmeliyiz.

Özetle ve bize göre, HAZİRAN öncelikle ve esas olarak gerçek bir toplumsal güç olmalı, gerçek bir mücadele merkezi olarak inşa edilmelidir. Ancak böyle bir ağırlık kazandıktan sonra bir seçim tartışması yapmak anlamlı olur. Aksi, esas olanı, halkın kendi örgütlerini yaratarak, mücadeleyi çok boyutlu geliştirme ihtiyacını ikinci plana atmaktır.

Eğer bu iddia hayat bulur ve Türkiye’de seçimler önemini korumaya devam ederse, bir halk hareketi olarak HAZİRAN da elbette seçimlerde halkın kendi seçeneğini, düzen dışı bir alternatifi ortaya çıkarmanın yollarını tartışmalı. Ancak önce bunun bir ihtiyaç olarak ortaya çıkacağı örgütlülüğün yaratılmasına odaklanmak daha doğru bir tercih olur.

Böyle bir örgütlülük ortaya çıktığında, örneğin İleri Haber yazarı Erkin Özalp ve arkadaşları tarafından Vişnelik sürecine destek açıklamasıyla birlikte sunulan “Haydi Girişimi” gibi alışılmışın dışındaki önerilerin çeşitleneceğini ve hak ettiği ciddiyetle tartışılabileceğini söyleyebiliriz.

HAZİRAN ve HDP-K

Esas olarak HAZİRAN’dan kaygıya kapılan liberallerin gündeme soktuğu bir diğer tez şu, HAZİRAN sözüm ona HDK’ya karşı bir alternatif olarak örgütleniyormuş!

HAZİRAN, eşitlikçi, özgürlükçü, barışın ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir ülkenin kuruluşuna katkı yapmak için yola çıkmış bir halk hareketidir.

Bir halk hareketi olmak için yola çıkıyoruz ve ille bir karşıtlıkla tanımlanacaksa hedefimizde bugün emperyalist-kapitalist düzenin en etkin siyasal gücü olarak örgütlenmiş, onun temsiliyetini üstlenmiş AKP'nin olduğunu açıkça söylüyoruz.

Dost veya düşman tüm siyasal güçleri, doğal olarak bu eksende durdukları yere göre değerlendireceğiz.

Türkiye sosyalist hareketi ile Kürt siyasal hareketi, ortaklıkları kadar herkesin bildiği farklılıkları da olan iki farklı siyasal çizgi. Geniş anlamıyla sosyalist hareket içindeki kimi güçlerin, çeşitli gerekçelerle kendilerini HDK içinde ifade ediyor olmaları bu gerçeği değiştirmiyor.

Burada uzun uzun siyasal çizgi veya niyet tartışması yapmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta siyaset, çoğunlukla niyetten bağımsız olarak, toplumsal alanda nasıl algılandığınızla ilgilidir. Böyle bakarsak, HDK’nın Kürt hareketinin Türkiye’ye seslenen bir kanalı olarak algılandığı gerçeği ortadadır. Dolayısıyla geniş kesimler için HDP’nin BDP veya diğer “Kürt partisi” olarak tanımlanan partilerden pek bir farkı yok. Bu nedenle, siyasal eleştirilerimiz-farklarımız bir yana, HDP, Türkiyeli emekçilerin, sosyalistlerin sesinin daha güçlü çıkması veya Türkiye’nin Batısında yaşayan milyonların örgütlenmesi noktasında doğal sınırlara sahip.

Örneğin sadece, HDP’nin merkezi siyasal başlığı olan Kürt halkının talepleri açısından bile bakacak olsak, HDK içinde sosyalistlerin varlığı toplumsal ölçekte bir anlam taşımıyor. HDK içindeki güçlerin Kürt sorununun çözümü ile ilgili Türkiye’nin tümünü kapsayan bir sesin yükselmesine bile istenen-beklenen katkıyı koyamadığı ortada.

Bu veriler Türkiye’de işçi sınıfının, emekçilerin Kürt sorunu dahil olmak üzere pek çok yaşamsal alanda kendi bağımsız sesini çıkarmasının ne kadar önemli bir görev olarak durduğunu gösteriyor.

HAZİRAN işte bu iddiayla yol çıkıyor.

Bu topraklarda yaşayan tüm halkların gericiliğe, faşizme ve emperyalizme karşı mücadelenin büyütülmesine, yaygınlaşmasına ve güçlenmesine ihtiyacı var. HAZİRAN, bugünün Türkiyesi'nde bunu başarmaya en yakın güçtür.

Başka başlıklar bir yana, HAZİRAN’ın Türkiye siyasetinde etkin bir güç olarak ortaya çıkması, Kürt sorununun eşit, adil, barışçı çözümüne bir katkı anlamında da çok büyük bir katkısı olacaktır.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]