Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi
denizcan  |  Cvp:
Cevap: 97
16.12.2014- 21:09

Erkan Baş ve Hakan Gülseven HAZİRAN'ı anlattı

Kanal Sokak'a konuk olan HTKP Merkez Komite üyesi Erkan Baş ve Yurt gazetesi yazarı Hakan Gülseven, Birleşik Haziran Hareketi'ni anlattı.

Resim Ekleme

(İleri - Haber Merkezi) Kanal Sokak'a   konuk olan HTKP Merkez Komite üyesi Erkan Baş ve Yurt gazetesi yazarı Hakan Gülseven, Birleşik Haziran Hareketi'ni anlattı. Programı aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.

http://ilerihaber.org/erkan-bas-ve-hakan-gulseven-hazirani-anlatti/6994/

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 98
18.12.2014- 22:02

Faşist, faşistsiniz, faşistler-Melih Pekdemir  

Türkiye’de artık en kolay iş siyasi tahlil yapmak. Fuat Avni tweetlerine bak, yarın ne olacak öğren yani, tahlile mahlile de gerek yok!

Gerçi her şey ayan beyan ortadaydı. Siyaset biliminde komplo teorisi kategorisine giren türden yorumlar, bizde siyasi gelişmeleri algılamaya hizmet eden yegâne tarz değil mi? Düğmesine basılabilen bir ırkın ahfadıyız. Bakın işte yine düğmeye basıldı ve AKP darbecileri “bize darbe yapılıyor” diye yine taarruza geçti.

Şimdi her konuda bağıra çağıra, car car yalan söylüyorlar ya, aslında toplumda tam da böylesine teşne bir kesimin anladığı dille kendi ideolojik hegemonyalarını pekiştirmiş oluyorlar. Gezi hakkındaki yalanlarını tekrarlarken, şimdi o yollarda beraber yürüdükleri Cemaat’e bütün suçları yıkarken, “alperen esnaf, Osmanlıca, ana okula mescit” derken gündem değiştirmiyorlar ki, ideolojilerini pekiştiriyorlar. Akraba kayırmacılığı (nepotizm) suçlamaları vız geliyor, tırıs gidiyor, çünkü bu suçlamaları her duyduklarında nepotizmden öte hanedanlık hülyaları pışpışlanmış oluyor.

Napolyon, “biricik ciddi söz sanatı tekrardır” demişti. Yalanlarını biteviye tekrarlayarak, mezhepçi faşist ideolojiyi hâkim kılıyorlar.

İddialarını “tekrar edildikçe ispatlanmış bir hakikat” gibi zihinlere yerleştiriyorlar. Memleket öyle bir noktaya geldi ki, o cenahtan bir kişiyi karşınıza alıp tartışarak belki ikna edebilirsiniz; aman böyle bir şeyi kesinlikle o cenahın karşısına geçip yapmaya kalkmayın: Linç edilirsiniz!

İşte iç savaş ortamı da adım adım böyle oluşturuluyor zaten, gerekli ve yeterli koşullar olgunlaştırılıyor. Toplum kutuplaşırken gerici ve devrimci iç dinamikler de karşılıklı mevzileniyor.

Hani gençliğimizde, “folluktaki yumurtayı ısıtmazsan civciv çıkmaz; ama taşı ısıtsan da civciv olmaz” diye diyalektik seminerleri verirdik. Gerekli koşullar derken iç dinamikleri, yeterli koşullar derken de dış dinamikleri kastetmiş olurduk. Mesela son bir damla, bardağın taşmasına yetiverirdi. Ancak bardak taşıyor, herkesin sabrı tek tek taşıyor; ama toplumun sabrı nedense bir türlü taşamıyordu, ta ki 2013 Haziranı’na dek... Haziran isyanı kendi dinamiğiyle taşı sıktı suyunu çıkardı!

Artık gerekli ve yeterli isyankâr koşullar da olgunlaşmaktaydı.

Ve bu yüzden 2013 Haziranı Zalim’i öyle bir korkuttu ki, folluktaki taşa döndü, taş kesildi, taksiratından dolayı “Allah onu taş etmiş” olsa gerekti! Bilhassa kalbini… Şimdi taşlaşmış kalbiyle (ve kalplaşmış kalbi duygularıyla!) kılıcını çekti işte.

Bu durumda son Cemaat operasyonunun asıl anlamı da, Zalim’in iktidarı kendi şahsında tekleştirmesi önündeki son pürüzleri yok etmesidir. İktidarını seçim yoluyla değil, toplumu kutuplaştırarak körüklediği bir iç savaş ortamında sürdürebileceğine inanıyor. Yani yargıya, hukuka filan “çok da lülüydü” diyebilen bu zihniyet, seçimle bile iktidardan asla inmeyeceğini ilan etmiş oluyor.

12 Eylül (1980 ve 2010) yadigârı siyaset tarzını çok iyi biliyoruz: Faşizmin gerçekleşmesi için koşullar olgunlaştırılır; armut pişer ağza düşer.

AKP iktidarı boyunca muhalif herkes darbeci sayılmakla kalmadı, muhalefetsiz bir iktidar için de (gerekli ve yeterli!) koşullar olgunlaştırıldı. Şimdi de önce Cemaat armudunu yiyecekler, sonra sıra bize gelecek, orası belli. Armudun iyisinden bunlar anlıyor ve en iyisini sona saklıyorlar, orası da belli.

Öyleyse bağıra bağıra gelen faşist saldırganlık karşısında armutluğun lüzumu yok.

Eşitlikçi, özgürlükçü, bağımsızlıkçı, laik, kamucu, dayanışmacı yeni bir toplumsal düzenin kurucu iradesini birleşik direnişimizle inşa edebilmemizin, Haziranlaşmamızın lüzumu var.

Ya Aralık kışlarında yaşayacağız, ya kış ortasında Haziranlaşacağız

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 99
20.12.2014- 23:07

“Kurtarılmış” Haziran’dan “Birleşik” Haziran’a: Ne Yapmalı?- Cengiz Ekiz

Sana selam olsun

Zincirin, zulmün kâr etmediği,
Kırbacın kâr etmediği
Büyük tahammül!

Enver Gökçe


Portekizli yazar Jose Saramago Kabil adlı kitabının bir yerinde şeytanı o kadar güzel tanımlar ki; siz şeytansız bir dünyada olamayacağınızı düşünürsünüz: “İnsanların tarihi, Tanrıyla anlaşmazlıklarının tarihidir; o bizi anlamaz biz de onu anlamayız” (s.76). Burada insanı muhalefet, Tanrıyı da iktidar olarak okursak herhalde bazı şeyler açıklığa kavuşur. Öyle ki şeytan artık “efendisinin bir aleti, efendisinin kendi adıyla imza atamayacağı pis işleri icra etmek görevli” biridir (s.120). Şeytan, hem devletin gizli işlerinin kolaylaştırıcı unsuru hem de toplumsal başkaldırının başlangıç koşuludur. Ama bu ikilik tersine de dönebilir; yani geleneksel deyişle hak batıl, batıl da hak olabilir. Şeytan tanrılık tasladıkça, tanrı şeytanlaşabilir. Velhasılıkelam tam bir diyalektik efendim!

Haziran İsyanı/Gezi Direnişi Türkiye’ye çok şey öğretti, öğretiyor. Orta sınıf tartışması mı dersiniz, isyanın sınıf karakteri mi dersiniz, yaşam tarzının dokunulmazlığı mı, plazanın beyaz yakalıları mı, ne derseniz deyin bir cayırtıdır koptu nitekim. Artık bundan sonra toplumsal muhalefete ilişkin ne konuşursak konuşalım Haziran’ı görmeden, onu mezura almadan geçemeyeceğimiz kadar geniş bir tartışma literatürü ve eylem repertuarı oluştu. 12 Eylül dozerinden beri toplumsal muhalefetten nabız alamadığımızdan mıdır nedir, Haziran İsyanı toplumun farklı kesimlerini kendince öyle derinden etkiledi ki… Türkiye tarihinde milyonlarca insanın, genci yaşlısıyla aynı anda sokaklara çıkması hadisesi, “o zaman için yaşandı ve bitti” martavalıyla açıklanamaz herhalde. Haziran için toprağa düşmüş onca can, tıpkı Malatya’da, Çorum’da, Fatsa’da, Maraş’ta, Gazi’de, Sivas’ta ve sayarak bitiremeyeceğimiz Türkiye’nin her yerinde düşenler gibi o günlerde tek bir sloganda çağlamışlardı: Haziran’da düşene, dövüşene bin selam!

Şurayı açıklığa kavuşturmak gerek, onca yaşanan şeyden sonra ne oldu? Direniş/isyan günlerinde her gün düzenli yürüyen, forumlar düzenleyen ve hatta bunu bir görev gibi her akşam yemekten sonra yerine getiren o toplum, şu anda ne yapıyor? “Geçit yok!” diyerek direnişe geçen X, Y ve hatta Z kuşakları nerede? Karanlıkların Lordu Sauron’un dehşetini gören herkes gizli sığınağına mı çekildi? Birbirini hiç tanımadan ve tanıdıktan sonra da dünyaya bakışlarındaki farkı görüp bundan hiç gocunmayan o yığınlar şimdi nerede? Tam bir çöküş (dekadans) belki, ya da Nietzchevari deyişle, “çöküş bilinmeden yaratıcı olunmaz”.

Haziran’dan geriye hiçbir şey kalmadıysa bile, hepimize, cesareti, paylaşmayı, direnmeyi, inat etmeyi öğretti. “Bağzı şeyler”i sorgulamayı, özgürlüğü aramayı, insanca bir dünya istemeyi ve daha nice şeyleri belletti dimağımıza. Birkaç ay içinde bir halk, geçmişten beri malul olduğu idrak yollarındaki tıkanıkları, hiçbir düzeyde yardım almadan, kendi gücüyle ve hatta o zamana kadar hiçbir şeyi paylaşmadığı insanlarla birlikte aşmayı başardı.

Efendim amacımız Haziran/Gezi güzellemesi yaparak “ne güzel günlerdi be arkadaş” gazeli okumak değil elbette. Derdimiz şu; günümüzde toplumsal ve siyasal gelişmelerin ışık hızıyla akışı, toplumsal hareketlerin can alıcı noktalarına ilişkin Lenin’in geçen yüzyıldaki o meşum sorusunu yine gündeme getiriyor: Ne Yapmalı? Bir soru daha: Bu bir soru mu, yoksa temenni mi? Yani “bir şey yapmalı ama ne yapmalı?” mı sorulan şey, yoksa “elbette bir şey yapmalı ama asıl nasıl yapmalı?” mı? Sıkılmayınız efendim, soru içinde soru, masal içinde masal gibi çıkışsız bir labirent değil aradığımız. Aslında kastedilen ikinci soru ama toplumsal muhalefetin azgelişmiş olduğu ülkelerde önce birinci soru sonra da isteğe bağlı olarak ikincisi soruluyor. Yanlış anlamayın bu bir satış kampanyası da değil. Eğri oturup doğru konuşursak soru çok basit ve fakat cevabı…

İşte tam bu noktada Haziran’dan bir yıl sonra, ilk olarak 30 Ağustos 2014’te sonra da 19 Ekim 2014’te (hem de sermaye düşmanı ODTܒnün Vişnelik tesislerinde) toplanan zındıklar, “gericiliği ve faşizmi yeneceğiz” şiarıyla bir hareket, ortak bir irade oluşturmuşlardı ki… Aradan geçen kısa zaman içinde Gezi’nin bakiyesi park forumları, farklı hacimde forumlara, yerel veya halk meclislerine dönüştürülmeye, kendini “hareketleştirmeye” çalışan bir üsluba dönüştü. Ama bunlar tartışılmaya, üzerinde uzun uzun kafa yormaya gerek duyulan şeyler. Bir yandan da bütün bunların “solcu” lakırdısı olma tehlikesi de var elbette. Şimdilik içinde barındırdığı sınırlı sayıda unsur açısından düşünüldüğünde tüm farklılık, çeşitliliklerine rağmen Birleşik Haziran (Hareketi) gerici saldırılara ve faşizan dayatmalara karşı bir cephe olma imkânını zorlamaya çalışıyor. Belli ki sorular sormak, onlara cevap aramak kadar önemli. Tam da Saramago’nun bu kez Manastır Güncesi’nde dediği gibi, “dünyadaki her şey kendi cevabını içinde taşır, [asıl] zaman alan şey sorulardır” (s.332).

2013’teki “kurtarılmış” Haziran ruhunun, 2014’te “birleşik” Haziran’da tecessüm etmesi, tek başına heyecan verici; ancak bunun bir toplumsal muhalefet odağı olacağını söylemek için daha çok erken. En önemlisi yerel duyarlılıkların, sorun yumaklarının dikkate alınabileceği forumlar, halk, semt veya mahalle meclisleri gibi “öz”yönetim denemelerinin küçük ölçekte de olsa hayata geçirilmesi. Kurtarılmış Haziran’ın eylem zenginliği, toplumsal muhalefete çok çeşitli fırsatları düşünme olanağı sunmuştu. Bu olanak hala var ve hatta daha geniş kesimlere, deneyimlenen alanların bilgisini aktarma, yöntemleri paylaşma fırsatı da sunuyor. Bütün bu olanaklar yitirilmemeli, fırsatlar kaçırılmamalı.

Haziran LogoBirleşik Haziran’ın temel umdeleri belli; “eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine karşı…sokaklarda, meclislerde, forumlarda buluşalım.” (birlesikhaziranhareketi.org). Hepsine aynı anda nasıl karşı duralım demeyin; birinden biri veya hepsi birden canınızı acıtıyor olabilir. Ne de olsa artık her fani “makul şüpheli”; yani her an her şeyiniz, eviniz, arabanız, işyeriniz, tuvaletiniz kuburuna kadar aranabilir, her an, herhangi bir nedenle gözaltına alınabilirsiniz. Bundan ötesi var mı? Öyleyse Lenin’in sorusunu Haziran’a soralım yeniden: Ne yapmalı ey Haziran?

Haziran’ın cevabı: Evimizi, ocağımızı, ekmeğimizi, doğamızı, aşımızı birlikte savunalım. Sokaklarımızı, okullarımızı, derelerimizi, özgürlüğümüzü geri alalım. Bu köhnemiş düzeni zalimlerin başına yıkalım. Eşitlikçi, özgürlükçü, bağımsızlıkçı, laik, kamucu, dayanışmacı yeni bir toplumsal düzenin kurucu iradesini birleşik direnişimizle inşa edelim (birlesikhaziranhareketi.org).

Her sorun çözümü bağrında taşır misali aramak, arayanlara yol açmak veya en azından yolu kapatmamak gerekmez mi? Öyleyse beraberce geleceğe birlikte umutla bakmak için bir kez daha Haziran!

*Bu yazı, mülkiyehaber.net sitesinden alınmıştır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 100
21.12.2014- 18:18

Türkiye solunun kitlesellik kazanması gerektiğini söylüyoruz. Kendini solcu gören herkesin yakındığı bir konudur bu. Hele bir de bu ülkede, çok değil bir yıl önce Haziran ayaklanması gibi kendiliğinden gelişen bir isyan gerçekleşmiş ve bu isyana Türkiye'nin dört bir yanından milyonlar katılmışsa, ve bu milyonlar bir ay boyunca barikattan barikata koşmuş ve Türkiye gericiliğini sarsmışsa, böyle bir ülkede sosyalist solun öncülük çalışması yapmaması, her şey bir yana, siyasetin mantığına da aykırı. BHH bu yüzden önemsenmelidir. Daha önce TKP'nin Sol Cephe'si, ÖDP'nin Birleşik Muhalefet Hareketi de benzer kaygılarla yola çıkmıştı. Ama ilk kez Birleşik Haziran Hareketi adı altında solun en geniş kesimleri örgüt, parti, dernek ve bireysel katılımıyla bir araya geliyor. Haziran ayaklanması nasıl ki, bir ilk ise, böyle bir örgütlenme için de bir ''ilk'' diyebilmek mümkün. Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu koşullar böyle bir girişimi dayatıyor. Türkiye'nin güncel siyaseti ve bölgemizdeki emperyal gericilik, Türkiye solunun bir müdahalesini gerekli kılıyor. BHH böyle bir ihtiyacın, böyle bir bir gerekliliğin doğal sonucu olarak ortaya çıktı. Şimdilik de sorunsuz ilerliyor.

BHH'ye eleştiri(!) getiren sanalın kuyrukçularını bir kenara bıraktığımızda, kendisini solda gören bir kişi ya da örgüt-partinin bu gerekçelere katılmaması mümkün değildir. Hem bölge ve hem de ülkemizdeki karşı devrimci yapılanma sola, özellikle sosyalist sola bir sorumluluk yüklemekte, sosyalist sol da bunun gereğini yapmaktadır. Olan biten basitçe budur. Umarım firesiz sürdürülebilir ve toplumda birbirinden ilintisiz sürmekte olan halk muhalefetini   belli bir örgütlülük altında birleştirebilirler. Buna bugün ihtiyacımız var, yarın ise büyük bir olasılıkla çok daha fazla ihtiyacımız olacak.

munzur  |  Cvp:
Cevap: 101
21.12.2014- 23:19

BHH'ye eleştiri getirilecekse, aranır bulunur, bir şeyler de yazılır. Kuyrukçuların yaptığı bu değil. Onlar reddediyorlar. Daha baştan karşı çıkıyorlar. Çünkü kendilerine bir misyon çizmişler o yolda devam ediyorlar. Kuyrukçu oldukları kürt ulusal hareketinin yapmadıklarını bunlar yapmaya çaşıyorlar. Kuyrukçulukları onları kraldan fazla kralcı olmaya sevk ediyor. BHH'yi reddediş kanımca bundan.

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 102
22.12.2014- 00:37

Kuyrukçuya sormak lazım, sınıf mücadelesinden ne anlıyorsunuz? Sosyalistler sınıf mücadelesinden yanaysa yapmaları gereken şey, kitleyi kazanmak değil mi? Kitleyi kazanmayı amaçlamayan bir mücadele ortada yoksa sınıf mücadelesi de ortada yok demektir. Sınıf mücadelesi istenildiği kadarıyla ideolojik olarak ne anlama geldiğini yazılara dökülsün, pratikte bir karşılığı yoksa ortada sınıf mücadelesi diye bir şey de yok demektir. Kuyrukçular sınıf mücadelesinden yana değiller. Solcu bir insan sınıf mücadelesinden yana neden olmasın? Nedeni de bu kuyrukçulukları. Öylesine eminim ki, bu adamlar BHH'nin başarılı olmamasını içlerinden geçiriyorlardır. Troçki'nin Sovyet Rusyadaki devrimin yıkılmasını istediği gibi istiyorlardır. Sosyalist solun güçlü olmamasını istemeleri de kuyrukçularından. İstedikleri kadar solcu olduklarını söylesinler bu halleriyle antisosyalist bir cephenin yanında saf tutmaktadırlar. BHH'ye karşı çıkan kuyrukçuların söylediklerinin anlamı bence bu.

umut  |  Cvp:
Cevap: 103
22.12.2014- 14:39

Dış alâmetler ve Birleşik Haziran
Osman Çutsay



Bunların anlamsız veya tamamen tesadüf olduğu nasıl iddia edilebilir? Emperyal demokrasi veya emperyalist demokrasi ya da sivil toplum rejimi denilen “enternasyonal gericiliğin” on yıllardır kullandığı bir silah, “komplo teorileri”, acaba burada da geçerli mi?

Sahnede baştan sona bir komplo mu dönüyor?

Daha somut olsun: Bu hafta, asırlık politikacı Helmut Schmidt’in de hâlâ yayıncılarından olduğu yarım milyon tirajlı haftalık Alman gazetesi Die Zeit, tam bir sayfasını, büyük bir fotoğraf eşliğinde ve birinci sayfadan da anonslayarak, Kandil’de Cemil Bayık’la yapılan mülakata, daha doğrusu onun Erdoğan’a yönelik ağır suçlamalarına ayırdı. Bayık, İslam Devleti ile Türkiye arasındaki yoğun ilişkilere değinirken “asıl halifenin Erdoğan olduğunu” ileri sürdü. Bu kadar değil. Gerçi bu kadarı da değişen, daha doğrusu derinleşen bir zihniyet için önemli bir gösterge, ama galiba ötesi var.

Aynı gazetenin bu haftaki kapak konusu, fındıktaki çocuk emeği ve bunun uluslararası çikolata endüstrisindeki yeri. Yani Türkiye. Gazetecilik açısından gerçekten örnek gösterilebilecek bu çok geniş haber, Türkiye’yi, üç aşağı beş yukarı, fındık bahçelerinde Kürt bebelerinin üç otuz paraya helak edildiği bir cehennem olarak resmediyor. Ferrero’dan Oltan Grubu’na uzanan geniş bir işbirliği irdeleniyor. Kapak konusu, dedik...

Aynı günlerde üç Türk, casusluk yaptıkları gerekçesiyle Almanya’da gözaltına alındı; o da malum.

Türkiye ve Erdoğan nefreti tavan yapıyor. İslam Devleti’nin arkasındaki güç olduğu ortaya çıkan Ankara’ya yönelik tepkinin giderek yayıldığına tanık oluyoruz. Türk ve Türkiye sinyali veren her şey bir nefret konusuna dönüşüyor.

Komplo mu? Emperyalizm çağında komploların olması değil, olmaması zordur. Yine de bizler komploları falan değil, değişen hava ve onun göstergelerini ciddiye almak durumundayız. İslamcıların oyuncağı Türkiye, Avrupa kamuoyu için artık kolayca vazgeçilebilecek bir hata, bir anomalidir. Bir gereksizlik.

Böyle bir zihniyet denizinde, komşularımızın içine düştükleri hallerin çok daha beterine kısa bir zaman içinde sahne olacağımız açıktır. Örnek mi?

Siemens’ten sonra Rheinmetall’in Yunanistan’da dağıttığı ve Alman mahkemelerinde yargılanan rüşvetler, rahatça örneklenebilir. Kuşkusuz bu rüşvetlerin Türkiye ile hiçbir ilişkisi olamaz! Silah endüstrisinin kilit teknolojilerine sahip bu devlerin Türk belediyelerinde, silahlı kuvvetlerde, altyapı ve silah alım satımlarında Türkiye’de kesinlikle tek bir kuruş “haram para” dağıtmadığını “hepimiz” çok iyi biliyoruz.

Türkiye’ye sıçratılabilecek bu tür haberler tamamen asılsız veya tesadüf yani...

Kuşkusuz öyledir. En azından şu an itibariyle öyle, diyelim.

Türklerin, hele hele yöneten Türklerin rüşvet yediği, parayla satıldıkları nerede görülmüş ki?

Peki.

Doğrudur: Şimdilik kimse sesini çıkarmıyor. Ama çevredeki gelişmeler, öncü depremler ve çıkan duman, yakın bir gelecekte çekmecelerdeki birçok bilginin art arda dünya medyasına serpiştirileceğini gösteriyor.

Türk yönetenlerinin, bırakın para hareketlerini, cep telefonlarındaki soluklarının bile kayıtlarda beklediğini bilmemek için ağır bir beyin travması geçirmiş olmak lazım.

Her türlü bilgi toplanmıştır ve ortalığa yayılmak için uygun zamanı beklemektedir. İyi.

İyi de ne?

Şu, belki: Ankara’daki diktatörün sinirliliği, Washington’dan Berlin’e, oradan Paris ve Brüksel’e, hatta doğalgaz şaklabanlığına rağmen Moskova’ya kadar uzanan bütün bu dış çemberin iyice daraldığını görmesinden kaynaklanıyor. Ama çoktan devlet olmaktan çıkmış komşulardaki, Yunanistan ile Bulgaristan, rüşvetin kat kat fazlasının bizde döndüğü bilinmesine rağmen henüz bir küçük kırıntının bile sızmaması, başlı başına bir mesajdır. Büyük bir komplo sürecinden geçtiğimiz doğrudur. Ama her birimin diğer birimlere tuzaklar kurduğu bu komploların mayın tarlasını tetiklememesi de mümkün değildir. Bu mayın tarlasından istikrarlı bir döneme çıkılması düşünülemez bile. Dünya sisteminin her an birkaç noktada birden kırılacağını, merkezinde Türkiye’nin de bulunacağı büyük bir çöküşün elinin kulağında olduğunu bilmeyen yok.

Çok alâmetler belirdi.

Türk egemenlerinin kıyıcılığı Türkiye’yi ortadan kaldıracak kadar akıl düşmanı bir noktaya şimdiden ulaşmış bulunuyor. Batı, bunu neden görmesin? Görüyor ve yeni parçacıklar için yeni iktidar bileşenleri kurgulamaya çalışıyor. İşte biz de medyada bu kurgunun emirlerini değil, sadece yansımalarını gözlüyoruz.

Birleşik Haziran Hareketi (BHH) sevindirici adımlarla büyürken söylemiş olalım: Bu çağdaş ve ilerici aklın dışında, parçalanmanın eşiğindeki Türkiye toprakları üzerinde başka hiçbir siyasi aklın, bu ülkeyi bir arada tutma, halklar arasında kalıcı bir kardeşlik ve barış kurma şansı yok. Sosyalizmden başka hiçbir çimento, büyük parçalanmamızın önüne geçemez.

Acı olan, “Ya sol Türkiye, ya yok Türkiye!” kaderini, Batı’nın bizden daha önce görmüş olmasıdır.

Bu, BHH’nın hepimiz için umut olduğu gerçeğini değiştirmez.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 104
25.12.2014- 00:07

Haziranlaşalım- Ertan Igneli


İsyan ol be biraz kardesim
Yağmurlarını boşaltan bulut gibi
Akıtma gözyaşlarını içine
Deli deli savuran firtına gibi
Es

Öyle bir hırslan ki,
Rüzgarın karları savursun.
Zeus gibi
Kolların yıldırımları yakalasın.
Hırslan, öfkelen
Kız biraz kendine
Simşeğin ateşi ol

Aç ellerini
Kaldır kollarını yukarı

Bir güneş rengi özgürlük
Bir gün batımı sevda
Bir dolunay gecesi sabır
Kaldı mı?

Senin elinde bir el üstünde olsun
Bir duvar örer gibi
Bir dantel işler gibi
Berkin'in elini tutar gibi
Sımsıkı kavrasın

Susma
Avazın çıktığı kadar bağır
Haykırışın
Bugünden yarına selam olsun....
Günlerin Haziran olsun...

Ertan Igneli

Würzburg/Almanya

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]