Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Boran Fırtınası: Behice Boran

Bugün Behice Boran'ın 27. ölüm yıl dönümü... Türkiye'nin ilk kadın siyasi parti genel başkanı da olan komünist Behice Boran'ı, Güzella Bayındır'ın yazısıyla anıyoruz.

Resim Ekleme

Güzella Bayındır*

Türkiye’nin ve dünyanın aydınlık geleceği için katledilenlere. Bahçelievler devrimcilerine…

Yirmili yaşlarına gelen gençlerin büyük çoğunluğu AKP iktidarı dışında bir iktidarı hatırlamıyor. Dinin sosyal yaşamın göbeğine oturması, sekülerlik söyleminin doktora tezleri dışında alıcısının olmaması ve basit insani değerlerin dudak bükmeyle karşılandığı bir kültürel atmosfer… Emperyalizmin yeniden inşa faaliyetleri, eli kanlı katillerin din yardımıyla insanları katlettiği, kapitalizmin azgınlığının her gün yeni işçi ölümlerine neden olduğu bir dönemdeyiz.

Sosyalist doğulmaz…

Behice Sadık Boran doğduğunda ülkenin hali pür melali yaşadığımız dönemden pek farklı değildi. Nasıl zaman zaman “Gericiliğinve ırkçılığın boğuculaştırdığı dönemi mi bulduk dünyaya gelmek için?” diye karamsar espriler yapıyorsak, yüzyılın başında da aynı şekilde düşünenler vardı şüphesiz. Geleceğe dair hiçbir umudun açıktan gözlenmediği, kapitalizmin ya da emperyalizmin yenilgi alacağına dair hayallerin teorik ve yenilmiş umutlar olarak bellendiği 20. yüzyılın başları. Hep yeniliyorduk, daha güzel yeniliyorduk.

İşgale uğramış, yenilgiye, ihanete sürüklenmiş bir ülkeye doğdu Behice Boran 1 Mayıs 1910’da.Okumayı yeni sökmüştü, Ekim Devrimi bir umut yarattığında. 13 yaşındaydı Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda. Küllerinden yeniden doğan bir ülkenin vatandaşı olarak “Ne yapmalı? Ben ne yapabilirim?”diye düşündü hep, “Ülkem için, yoksul halkım için ne yapabilirim?”. Bu onun hayat mottosu haline geldi. Ömrünün sonuna kadar da en ufak taviz vermedi yurtseverliğinden.

Türkiye kadınının yüz akı

Behice Boran ülkede ve dünyada hatırı sayılır bir sosyolog olduğunda dünyanın birçok ülkesinde kadının seçme ve seçilme hakkı yoktu. Sosyolog olarak kalıp sosyoloji alanında dünyada adı bilinir biri olarak kalabilirdi, ülkesine dönüp ülkesi için mücadele etmeyi seçti.

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki dersleri ülkesindeki meselelere onun gibi bakan, onun gibi bakmak isteyenlerce olduğu kadar dönemin ırkçıları tarafından da ilgiyle takip ediliyordu. Örgütlü siyasi hayatı da aynı dönemlerde dönemin Türkiye Komünist Partisi’nde başladı.

Türkiye kapitalizminin NATO’ya girme projesi olarak yüzlerce ülke gencini, haritada bile bulamayacakları Kore’ye, ucuz kan olarak göndermesine “Kore Nere?” bildirisiyle karşı çıkması Behice Boran’ın önemli siyasi adımlarındandı.  

İşsizlik ve yok farz edilme: Devrimcinin makûs talihi

Behice Boran, Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurulana değin geçen 10 yıl gibi bir sürede ne sosyologluk ne hocalık yapabildi ne de aktif siyasetin içinde bulunabildi. Karanlık günlerdi. Karanlık ve öğütücü. En ufak muhalif sese tahammülü olmayan bir sistem, kendisi gibi olmayanı yok farz ediyordu. 1940’larda birlikte dergi çıkardığı, entelektüel birikimini paylaştığı arkadaşlarının büyük kısmı ülkeden çekip gittiler. O gitmedi. Parti eliyle gönderileceği 12 Eylül darbe dönemine kadar da ülkesinde mücadele etmeye olan inancını ve umudunu hiç yitirmedi.

Liderlerinden olduğu Türkiye İşçi Partisi, ülkemizde solun ve sosyalizmin en prestijli olduğu dönemin adıdır. İşçi sınıfının örgütlü sesinin yükseldiği, parlamentoda 15 milletvekilinin emekçilerin sesi olduğu bir dönem. Grevlerin, direnişlerin her gün katlanarak arttığı, sınıf bilincinin yükseldiği bir zaman aralığı.

Dostları oldu, dostlukları, kırgınlıkları, silip attıkları… Ülkenin ilk kadın parti genel başkanı olduğu döneme kadar, Behice Hanım ismi, hem parti içinde hem de karşıtları arasında bir saygı bulutuyla birlikte anıldı. Milletvekili olarak girdiği parlamentodaki konuşmaları tüm partiler tarafından büyük ilgiyle dinlendi. Behice Boran hep öğretmendi…

Zor yıllar…

12 Eylül darbesini izleyen günlerde Parti Meclisi’nin kararıyla gittiği Avrupa’da, ilerlemiş yaşına rağmen Türkiye solunun iki ana parçasını birleştirmek için çaba harcadı. Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin kuruluş bildirgesini okuduktan birkaç gün sonra memleket hasretiyle yaralı yüreği durdu. Ülkesine getirilen cenazesi tıpkı yoldaşı Ruhi Su’nun cenazesi gibi sosyalistler, devrimciler, barışseverler tarafından darbe dönemi Türkiye’sinde onbinlerce kişilik bir gövde gösterisine dönüştürüldü. Umut oldu...

20’li yaşlardaki birine Behice Boran ne ifade eder diye düşündüm yazıya başlarken. Mücadele arkadaşlarımızın, mücadelede bayrak bellediğimiz kişilerin bile yerlerini çok hızlı bir biçimde yeni bayraklara devrettiği bir dönemde Behice Boran da, TİP de, Barışseverler Cemiyeti de önemli birer tarihsel mirastır. Oluşturdukları tarihsel miras geleceğimizi inşa etmekte önemli deneyimler sunacaktır. Geleneğimize dahildirler ve Sosyalist Türkiye’de adları onurla yaşatılacaktır…

--------------------------------------------------------------------------------

* "Akıntıya Karşı Behice Boran" isimli kitabın yazarı...

solcu  |  Cvp:
Cevap: 1
10.10.2014- 21:23

Behice Boran’ı Saygıyla Anıyoruz

“Kurtuluş mücadele ile sağlanır
boyun eğerek değil.
Kurtuluş tek tek olmayacaktır
Hep birlikte kurtulacağız
Hep birlikte mücadele edeceğiz
Hep birlikte kazanacağız”


Resim Ekleme

1 Mayıs 1910 ‘da doğdu. O her ne kadar “Sosyalist doğulmaz sosyalist yaşanır.” dese de onun doğduğu gün belki de hayatının bir işareti olabilir.

İlk ve orta öğrenimi Türkiye’de tamamladıktan sonra Michigan Üniversitesi’nde sosyoloji eğitimi aldı. Bu dönemde Marksizm ile tanışan Boran Ankara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Siyasi görüşleri sebebi ile 1948′te üniversiteden ihraç edildi.

1950 yılında kurucularından biri ve başkanı olduğu Türk Barışseverler Cemiyeti bünyesinde Kore’ye asker gönderilmemesi yönünde Meclis’e yazdığı telgraf ve dağıtılan bildiriler sebebiyle aradaşları ile birlikte 15 ay hapis cezasına çarptırıldılar.

1962 yılında TİP’e giren Boran 1965 yılında Urfa’dan milletvekili oldu. Birkaç dönem Avrupa Parlementosu Türkiye Temsilciliği görevini yerine getirdi. Parti içerisinde Genel Başkan Mehmet Ali Aybar’a muhalefet kanadında yer aldı ve aktif rol üstlendi ve sonuç olarak 1970′de TİP Genel Başkanı oldu. Türkiye’nin ilk kadın genel başkanı olarak da tarihe geçti.

12 Mart’tan sonra parti kapatıldı ve Boran ve arkadaşları yakalanarak 15 yıl hapse mahkum edildiler. 1974′te aftan yararlanarak hapisten çıktı ve 1975′te yeniden kurulan TİP’in tekrar genel başkanı oldu.

12 Eylül 1980 darbesini ardından ev hapsine çarptırıldı ve bir süre sonra yurtdışına kaçtı. Haziran 1981′de yapılan yurda geri dön çağrısına uymadığı gerekçesi ile vatandaşlıktan atıldı.

Yurtdışında çalışmalarına devam etti. 1987′ de TKP ve TİP ‘in birleşerek kurduğu Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin kurulmasında sağlık durumunun kötülüğüne rağmen çalıştı ve ilk genel başkanı oldu ve parti birleşmesinin açıklanmasından iki gün sonra hayata gözlerini kapattı. Yetmişyedi yaşında hayatını kaybetti ve yedi yıldır da Belçika’da siyasi mülteci olarak bulunmaktaydı.

“Selam olsun Türkiye’nin ve Dünya’nın aydınlık geleceğine.”

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 2
13.10.2014- 09:46

Behice Boran

Aysel Tekerek


Önce adını dahi bilmeden fotoğrafını gördüm. Duvarda asılı birkaç fotoğraf arasında, saçları bembeyaz gülen kadın fark edilmeyecek gibi değildi. O dönemin üniversite ve ülke gündemlerini saatlerce konuştuğumuz o toplantı odasında sanki üç kişi değildik de “o kadın” da vardı. Gülen gözleri ile ara ara kesişiyor, belli ki sosyalist tarihte önemli olan bu kadının kim olduğunu utancımdan soramıyordum. Sancım birkaç gün devam etti. Eldeki ilk defa edindiğim kitaplardan varsa o fotoyu bulmaya çalışıyor, bir kadın ismi geçecek mi acaba diye satırlara tekrar bakıyordum. Derdimin devasını yine aynı fotonun yanında buldum. Cevabımı aldım. Behice Boran’dı adı. Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanıydı, parlamentoya giren 15 TİP vekilinden biriydi.

27 sene önce kaybettiğimiz Behice Boran’ın ölüm yıldönümünü ise birkaç gün öce geride bıraktık. Dünyada ve ülkemizde sosyalizm mücadelesini büyütenlerin ölümleri ise bizler için varlıklarından mahrum kalma sonucunu en son sırada doğurmuş oluyordu aslında. Çünkü bugün yaşarken, okurken onlarla yeniden ve yeniden tanışıyorduk.

Benim Behice Boran’la ilk tanışmam böyle, şimdilik son tanışmam ise Behice Boran’nın TBMM resmi sitesinden, parlamentodaki kürsü konuşmalarını okumamla oldu. Örneğin, Bütçe Kanunu tasarıları görüşmelerinde, Gecekondu Kanun Tasarısında, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin bütün ayrıntılarıyla yeniden gözden geçirilmesini sağlatmak üzere Anayasanın 89. maddesi uyarınca Hükümet hakkında bir gensoru açılmasına dair önergede, deprem felâketi nedeniyle deprem öncesi davranışlar ve depremden sonraki plânsız, programsız ve yetersiz icraat iddiasıyla Anayasanın 89. maddesi gereğince Hükümet hakkında gensoru açılmasına dair önergede, Kıbrıs İkili Anlaşmalar ve Türkiye'deki Amerikan üsleri meseleleri ile ilgili dış politika konusunda Hükümet hakkında bir gensoru açılmasına dair önerge gibi buraya yazamadığım birçok konuda komünist vekil olarak, Behice Boran karşınıza çıkar. Parlamentoda komünist olmak nasıl olurmuş görürsünüz. Hemen hemen her konuşmasında uğradığı sataşmaları, konuşma süresinin nasıl kısıtlandığını, ancak tüm bunlar karşısındaki dik duruşunu satır satır okurken aslında Behice Boran ve diğer vekil yoldaşlarının güne düştüğü kayıtları, geleceğe bıraktığı eğitim notlarını okumuş olursunuz.

Behice Boran, 77 1 Mayıs katliamından 30 yıl sonra gittiğiniz yasaklı 1 Mayıs'ta da yoldaşınız olur. Mücadelemizin ince ayrıntılarını aşağıdaki gibi bir anıdan daha fazlası olarak geleceğe bırakmış olur.

1979’un 1 Mayıs'ında, partili arkadaşlarıyla DİSK önünde buluşup Taksim’e yürüyüşe başladıklarında, ilk polisin saldırısına uğrayan partililer arasında polis yaşına binaen olsa gerek onu evine götürmek ister. Arkadaşlarını yalnız bırakmayan Behice Boran tutuklanır ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’ndaki duruşmada hâkim karşısına çıkarılır.

Hâkim sorar: Çıktınız mı?

- Çıktık.

- Ne yapacaktınız?

- Taksim’e doğru yürüyecektik.

- Peki neden çıktınız?

- 1 Mayıs emeğin bayramı, mücadele günüdür. Biz de o sınıfın partisiyiz, çıktık.

- Nereden çıktınız?

- Merter’den çıktık.

- Nereye gidecektiniz?

- Taksim’e.

- Merter neresi Taksim neresi, uzun yol, siz yaşlısınız, nasıl gideceksiniz?

- Dinlene dinlene...

Behice Boran, içeriye düşmüş devrimcilerin onların yakınlarının yoldaşıdır. Sevgi Soysal’ın Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu kitabında yer verdiği anlattığı Behice Boran’nın disiplini, kadınlar içindeki ağırlığı ve yaşanılan her ağır an karşısında öğreticiliğini sizler de öğrenmiş olusunuz. Onların deneyimi artık sizin deneyimleriniz oluverir. Tutuklu Behice Boran, size içeride nasıl yaşanacağını, devimcilerin dışarıdan nasıl kopmadıklarını öğretir.

Annedir, üstelik iyi bir eştir. Parti genel başkanlığını üstlenmesine rağmen hiçbir görevinden, hayattaki hiçbir sevdasından geri kalmamıştır.

Behice Boran’nın akıntıya karşı bir küreği, Boran Fırtınası bir ömrü oldu. Ülkenin en önemli dönemlerinde o dönemin devrimci kuşağının, parti emekçiliğinin, mücadelede başı çeken kadının, sosyalist aydının sembolü olarak yaptıklarından öğrendiklerimizle, yeniden ve yeniden tanışmamızla yapamadıklarını tamamlama mesaimize yardımcı oluyorlar hâlâ.

Ölüm yıldönümünde ne denir ki Behice Boran’a iyi ki doğmuşsun yoldaşımdan başka…

http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/td_v2.tutanak_sonuc?v_meclis=4&v_donem=2&v_yasama_yili=&v_cilt=&v_birlesim=&v_sayfa=&v_anabaslik=&v_altbaslik=&v_mv=BEH%DDCE%20BORAN&v_sb=&v_ozet=&v_bastarih=&v_bittarih=&v_kayit_sayisi=41&v_kullanici_id=4285688&v_gelecek_sayfa=1

http://ilerihaber.org/boran-firtinasi-behice-boran/3314/

Akıntıya Karşı Behice Boran- Güzella Bayındır- Yazılama Yayınevi

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 3
13.10.2014- 09:48

Behice Boran: “Selam olsun dünyanın ve Türkiye'nin aydınlık geleceğine”
Can Atalay  



Bir sosyalisti, eski TİP Genel Başkanı Behice Boran’ı ölümünün 27.yılında anmak onun kararlılığını ve mücadelesini dünden bugüne, bugünden yarına taşımayı amaçlamalıdır.  

Çeyrek asrı aşkın bir süredir, her yıl Behice Boran’ı anmak konusundaki ısrar ancak bununla açıklanabilir.

Behice Boran’ın anısına Zincirlikuyu’da kurulan bu kürsü, 1980’lerin sonunda halen süren 12 Eylül karanlığını parçalamak konusunda öncülük eden komünist ısrarın; 1990’ların başında sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadelenin, tarihin bittiği yalanına karşı örgütlü itirazın; 1990’ların ortasında yeniden alevlenen kontrgerilla cinayetlerine karşın sonuçlarının ne olduğunu önemsemeksizin halklarımızın kardeşliği mücadelesi geleneğinin, 2000’lerin başında coğrafyamızı kan gölüne çeviren emperyalist saldırganlığa karşı barış mücadelesinin,   2000’lerin ortasında sosyalizm mücadelesini yeni bir sermaye rejiminin kenar süsü haline getirme kampanyasına karşı bağımsız sosyalist hat vurgusunun kürsüsü olarak görülmelidir.

Peki ya bugün?

Doğrudur, bugün bu coğrafyada büyük bir karanlık üzerimize doğru gelmektedir.

Ancak bugün 1960’lardan belki de 1920’lerden bu yana ilk defa eşitlik ve özgürlük mücadelesinin toplumun tüm gözeneklerine nüfuz etmesinin olanaklarının uç verdiğini, sosyalizmin yeni bir toplumsallaşma hamlesi gerçekleştirmesinin somut bir olanak olduğunu da saptamalıyız.

Doğrudur, insanlığın tarihsel tüm birikim ve kazanımlarını cisimleşmiş reddiyesi olan IŞİD adlı katil sürüsü emperyalizmin tarumar ettiği bir coğrafyada insani kalmış ne varsa tarumar ettikten sonra Kobane’yi kuşattı.  

2014 Kobanesi tıpkı 1943 Stalingrad’ı gibi insanlığın tüm kazanımlarına, Nazım’ın dediği gibi “umuda düşman bir barbarlığın” kuşatması altındadır.

Ve ne mutlu ki bu karanlığın karşısında ancak laik-demokratik güçlerle omuz omuza veririz diyerek, tüm yoksunluklara karşı direnen halklarımız umudu diri tutmaktadır.

Doğrudur, AKP hükümeti açık ya da örtülü her türlü yöntemle coğrafyamızdaki gericiliğin insanlığa karşı işlediği suçların temize çekilmesi niteliğindeki katil sürülerine her türlü desteği vermekte, geleneksel kontrgerilla aparatlarını kullanmak başta olmak üzere her türlü yola başvurmakta ve bu kanlı siyasete tarihin bu anında engel olunamamaktadır.

Ama ikirciksiz bir biçimde memleketin batısında da Kobane’de direnenlerin sahiplenilmesinin işaret ettiği   tarihsel bloklaşmayı da umudun örgütlenmesinde yeni bir olanak olduğunu görmemek mümkün müdür?

Bugün, Taksim Gezisi’nde fışkıran direnişin orta ve uzun vadede toplumsal etkilerinin ne olacağını kestirmek güç. Böylesi kitle hareketlerinin toplumsal etkilerinin derin olduğunu ve etkilerini esas olarak uzun vadede gösterdiğini tarihten biliyoruz.

Behice Boran’ın anısına konuşurken tam da bu noktada durmalı ve üç noktayı özellikle vurgulamalıyız:

İlk olarak, karşımızdaki sınıfsal/toplumsal gerçekliği bir bilim insanı titizliği ve acımasızlığı ile anlamaya, çözümlemeye çalışmalıyız. İçinde bulunduğumuz sosyalliğin, mensubu olduğumuz örgütlülüğün bekasını yahut mevcut gereksinimlerini   bu aşamada tümü ile aklımızdan çıkarmalı ve “nesnelliği” tanımlarken bilimsel bir acımasızlığı yöntem bilmeliyiz.

İkincisi, tıpkı Boran gibi toplumu anlamak ve tarihselliği anlamak için toplumdaki “dikey” ve “yatay” bölümlenmelerin yani özgürlükler ile ilgili talepler ile sınıfsal taleplerin birbirlerinin karşısında konmaksızın, aslında birbirlerini besleyecek, birbirlerinin ayrılmaz parçaları olarak ele almalıyız.

Bir bilim insanı titizliği ile gitmekte ve gelmek olanı anladığımız “o müthiş bahtiyarlık” sonrası özgürlükler mücadelesi ile emeğin mücadelesini birbirlerini besleyen kardeşler, emeği ile geçinen yurttaşların hakları olmaksızın, sosyal haklar olmaksızın özgürlükten bahis edilemeyeceğini toplumsal formasyonun bütününde inkar edilemeyecek bir “gerçeklik” haline getirmeliyiz.

Ötesi, her düzeyde yurttaş olmaktan kaynaklanan tüm hak ve özgürlükleri ellerinden alınan emeği ile geçinen tüm yurttaşların “yeni bir yurttaşlık bilinci” ile harekete geçmesini eşitlik ve özgürlük mücadelesinin güçlenmesi için görevlerimizin en üst sırasına yazmalıyız.

Bezirganlığını yapanların takipçisi olmaktan vazgeçtiği laikliğin ancak aşağıdan, bir yurttaş hareketi ile kazanılabilir bir başlık, sınıf mücadelesinin somut bir gereksinimi olarak kabul etmek zorunluluğundayız.

2014 Ekimi’nde Boran’ın anısına, nesnellik ve tarihselliğin tarifinde bilimsel bir titizliği, toplumdaki “dikey” ve yatay” bölümlenmelerin birbirinin karşına konulamayacağı vurgusu kadar, belki de bunlardan çok daha fazla en zor dönemlerde bile kaybedilmeyen   o devrimci kararlılığı vurgulanmalıdır.

Boran, ne 1940’larda Tek Parti iktidarının sevk ettiği faşist saldırganlığın, ne 1950’lerde   Menderes Hükümeti anti-komünizminin operasyonlarının, ne 12 Mart ne de 12 Eylül cuntalarının karşısında umutsuzluğa kapılmadı, diz çökmedi.

Boran, umudu diri tutmanın örgütlü bir uğraş olduğunu bildi ve öyle davrandı.

2014 Ekiminde Boran’ın anısına   üzerimize doğru gelen karanlığa karşı her düzeyde, her hal ve şartta örgütlenilmesi, örgütlü olunması çağrısıdır.

Boran’ın dediği gibi:

“Kurtuluş mücadele ile sağlanır, boyun eğerek değil.”
“Hep birlikte mücadele edeceğiz hep birlikte kazanacağız”

Gezi Direnişinin hareketimize kazandırdığı gibi:

“Bu daha başlangıç mücadeleye devam”

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]