Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Güncel durum ve “siyasal akıl”
Metin Çulhaoğlu  

Bugün ve önümüzdeki dönem

Gelişmelerin sıcaklığı yaşanırken “bundan sonra böyle gider” anlamında kalıcı sonuçlar çıkarmak kolay görünse bile biraz riskli iştir. Sonra öyle gelişmeler olur ki bir de bakarsınız başta çıkardığınız sonuçlar geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiş…

Genel olarak böyledir; ancak Türkiye’de son bir hafta içinde yaşananlar yakın geleceğe ilişkin ciddi ipuçları vermektedir ve bu ipuçları az çok “kalıcı” sonuçlar çıkarmaya elverişli ağırlığı taşımaktadır.

O zaman bunlardan birini hemen söyleyelim: AKP rejimi, “militan” olsun olmasın kendisine muhalif kesimin karşısına kendi “militan” topluluklarını çıkarma niyetindedir. “Zaten yapmıyor muydu?” ya da “Kobane gündemi çıktı da ondan böyle” denilmemelidir. Önümüzdeki dönemde daha sürekli, sistemli biçimde yapacaktır ve niyet de güncel Kobane meselesinin ötesindedir.

Bu söylenen, AKP’nin bir iç savaşı da göze almış olduğu anlamına mı gelir?

Şimdilik tam böyle değildir. AKP, 2013 Haziran kitlesinden gerçekten ürkmüştür, ama bu kitlenin pek çok açıdan “kırılgan” olduğunu da bilmektedir. Haziran kitlesinin, “kafa kesen İslamcı militan”, “IŞİD işareti yapan polis”, “otobüs yakıp bayrak indiren Kürt” imgelerinin damgasını vurduğu sokağı önemli fireler vererek terk edeceğini hesaplamaktadır.

Bu hesabın eksik kaldığı yerlerde de kendi militanlarını sahneye sürecektir.  

Hemen ekleyelim: Haziran kitlesinin bir bölümü bir daha evinden çıkmazsa, bunun nedeni olarak “otobüs yakıp bayrak indiren Kürt” faktörünün ağırlığı abartılmamalıdır; yukarıda sıralananlardan ilk ikisi daha ağır basacaktır.

Buraya daha sonra yeniden döneceğiz.

AKP rejimi ve büyük patron

AKP rejimi “içeriye” böyle bakıyor da “dışarısıyla” arası nasıl?

Burada da uzatmadan söyleyelim: AKP rejiminin Amerikancılığı kesindir de, bu kendine özgü Amerikancılıkta yerine göre büyük patrona ters düşebilen, kendine özel nüfuz alanı arayan ve bunda ısrarlı olan bir yan da vardır. Mafya örgütlenmesi gibidir: En üstte büyük patron (ABD) vardır ve AKP Türkiye’si onun altındaki “Caporegime” konumundadır. Mafya ilişkilerinde böyledir; bir dönem gelir Caporegime üstündekine “Patron, ben artık oldum, şu şu alanların işleri bana bağlı olsun” der.

AKP’nin dışa bakan yüzü böyle bir icazet alamamıştır ve alacağa da benzememektedir; ama hep ısrar edecektir ve gün gelip “boyumun ölçüsünü aldım, artık senin dediğinden hiç çıkmayacağım” deme ihtimali çok azdır.  

Ancak büyük patron da AKP rejimi karşısında sanıldığı kadar kadiri mutlak değildir. Bir ara denemiş, sallamış, ama kolay düşüremeyeceğini görmüştür. Bir bunu gördüğü, bir de özel hırslarına ve iddialarına rağmen işine yarayacağını bildiği için şimdiki gibi idare etmektedir.

Bir başka soru: Büyük patron, AKP rejiminin başta anlatılan niyetinin ülkeyi kargaşaya ve belki de iç savaşa sürükleme riski taşıdığını hiç görmez mi?

Doğrusu, böyle bir durumun ABD açısından gerçekten bir “risk” anlamına gelip gelmediği hayli tartışmalıdır. Bugün için Türkiye solu ülkeyi sistemden koparabilecek güçte değilse, Kürt hareketi de zaten böyle bir niyet taşımıyorsa, kargaşada, kavga gürültüde büyük patron açısından neden “risk” olsun ki?

Hem belki kafasında daha sonra netleşecek operasyonlara böyle bir ortamda daha rahat başvurabileceğini düşünüyordur…

Demek ki elde var iki: Bir, AKP rejimi muhalefetini sindirmek için gerektiğinde her tür “tırmandırmaya” başvuracak; iki, “dışarısı” ara sıra mırın kırın etse bile buna fazla ses çıkarmayacaktır.

Kürt siyaseti

Bu hengâmede Kürt siyaseti ne yapacak?

Zor bir sorudur; çünkü hem bu siyasetin kendi durumunda belirli zorluklar vardır hem de “şunu yapacak” desek “niyet okuma”, “bunu yapmalı” desek “akıl öğretme” zılgıtı geçilecektir.

Gene de denemekte yarar var:

Kürt hareketinin/siyasetinin, Kemalizm, ulus devlet, askeri vesayet, Ergenekonculuk, darbecilik vesaire odaklı eleştirileri artık siyasal karşılığını yitirmiştir. Ortada, böyle yerleri kaşıyarak kapsanacak herhangi bir çevre de kalmamıştır. Asıl kötüsü, yakın geçmiş ayrı, ama AKP rejiminin ülkeyi bugün getirdiği noktada aynı temalarda ısrar, Kürt siyasetini bu ülkenin solu bir yana Kürt olmayan insanından da büsbütün koparacaktır. Bölgeye ve Türkiye’ye bugün yaşatılan dehşetin “Kemalizm’le”, “Jakoben elitizmle” ya da “ulus devlet gaddarlığıyla” ilişkilendirilmesi iyice abes kaçacaktır.    

Bu arada yeni gelmişken söyleyelim; “akıl öğretme” değil sadece içten bir temennidir. Kürt hareketi, Türkiye solunu “Kemalizm’in etkisinden kurtarmak” için uzun yıllar çaba harcadı. Şimdi, elbette hepsi değil de Kürt siyasal hareketi içinde yer alıp AKP ile belirli bir diyalogu, hatta muhabbeti olanlar, misyonlarını biraz daha genişletip bu kez AKP’yi fanatik İslamcı-faşist güruhun “etkisinden” kurtarmaya çalışırlarsa çok daha hayırlı bir iş yapmış olacaklardır.
Neyse, Haziran kitlesinin diri kalmış ve sokağa çıkabilen kesimlerinin Kobane direnişine verdiği içten destek, Kürt siyaseti tarafından ciddiye alınıp iyi değerlendirilmelidir. Bu arada, Haziran kitlesinin Kobane’ye verdiği desteğin, göreli olarak bakıldığında, Kürt siyasetinin zamanında Haziran’a verdiği destekten çok daha doğrudan ve çekincesiz olduğu da bir yere not edilmelidir.

Sözü uzatmayalım. Her iki siyaset de bir karar vermek durumundadır. Türkiye solu, AKP rejimine karşı mücadelesinde kimi önyargılarını bir yana bırakarak her fırsatta Kürt siyasetiyle belirli yakınlıklar aramalı, Kürt siyaseti de bugün gelinen noktada Türkiye solundan büsbütün kopmanın Türkiye’den büsbütün kopma anlamına geleceğini hesap etmelidir.

“Siyasal akıl” meselesi

Şimdi, ilk ara başlığın sonunda “döneceğiz” dediğimiz yere gelelim.

Bu yer “siyasal akıl” denilen şeyle ilgilidir.

Başka alanlar ayrı, ama siyasette “akıl”, araya başka hiçbir şey sokmadan baştan sona salt kendisiyle kesintisiz işlemez, işleyemez. Evet, başta “akıl” vardır; verili durum ve saflaşmalar karşısında kendine bir yer bulmada mutlaka gereklidir. Sonra, bulunan bu yerin ayrıksı yanlarının, benzerlere göre farklı özelliklerinin ortaya konmasında “akıl” gene devrededir…

Eee, sonrası? Bundan sonrası da mı gene “akıl”?

Eğer yapılan şey siyasetse, aklın bu noktadan sonra salt “akıl” olarak kalmanın ötesinde siyaseten güçlenmesi ve toplumsallaşması için cesaretle eşleşmesi, icabında risk alması, atılımcı olması, denenmemişi denemesi ve zorlanmamış yolları zorlaması gerekir.

“Akıl” kuşkusuz buralarda da gerekir; ancak, “konum tespiti” salt akılla yapılabilecekken, bu ikincisinde “aklın” biraz daha esnetilmesi ve başka özelliklerle takviyesi gerekir. Öbür türlü, siyasette “iradecilik” öğesi boş laftan ibarettir.
Sonuç şöyle okunmalıdır: İlk ara başlık “işler zor”, “durum ciddi”, “kendimizi koruyalım” gibi mesajlar veriyorsa, bu son ara başlık da “öyle olsa bile hamleci ve girişken olmak gerekiyor” şeklinde okunmalıdır.

Aksi halde Türkiye solu yakın geleceği kaybedecektir.  

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]