Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi
proleterdevrim  |  Cvp:
Cevap: 25
28.10.2014- 03:40

Öncelikle yorumuma verilen saçma sapan "Nevruz ateşi üzerinden atlayarakmı solcu olunuyor?" ifadesini görmezden geliyorum. Ki belirtmiş olayım, bir şahsın ne kadar sol olduğu, sol içi doğruları yanlışları gene sol içi başka kurum veya birey tarafından eleştirilebilir. O kullandığın kullanıcı adını taşıdığın sürece benim sol duruşuma herhangi bir eleştiri de bulunma hakkın yok. Nasıl benim çıkıp bir ülkücüye "Ne biçip milliyetçisin" tarzı bir eleştiri yapmaya hakkım yoksa bu durumda böyle.


İşin içinden "Rejime geçilmesi ile yapılanlar ayrı, geçiş durumuna tek başına alırsak ilericidir" gibi saçma bir anlayış ile çıkılmaz.
Ki kendi döneminde ilericidir, günümüzde burjuva cumhuriyeti savunacak kadar saçmalamıyorsunuzdur. Umarım.

Konuda hiç bahsi geçmeyen, farklı konularda gördüğün ifadeleri gelip burada kullanma canım benim. "Gereksiz oluyorsun" sonra.

Benim hiç bir ifadeyi göz ardı ettiğim falan yok. Lenin'in Kurtuluş Savaşı'nı desteklemesinin nedeni ortada. Mustafa Kemal'i nasıl tanımladığı ortada. Okuduğunu kendi zihniyetine göre çekmeyeceksin, yorumlamayacaksın.
Bunları yapmayı tamamladıktan sonra açıp bir Stalin'de okuyalım, Mustafa Suphi'nin notlarını da okuyalım. Tamam?

umut  |  Cvp:
Cevap: 26
28.10.2014- 08:26

Benim hiç bir ifadeyi göz ardı ettiğim falan yok. Lenin'in Kurtuluş Savaşı'nı desteklemesinin nedeni ortada. Mustafa Kemal'i nasıl tanımladığı ortada. Okuduğunu kendi zihniyetine göre çekmeyeceksin, yorumlamayacaksın.
Bunları yapmayı tamamladıktan sonra açıp bir Stalin'de okuyalım, Mustafa Suphi'nin notlarını da okuyalım. Tamam?

Lenin ve Stalin ''M.Kemal'i nasıl tanımlıyormuş, faşist'' mi diyormuş?

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 27
28.10.2014- 14:10

Cumhuriyet’in düşündürdükleri-Gonca Eren


Bizim öğrenciliğimizde iki kere iki kadar öğretilirdi; Cumhuriyet’in ilanı ile medeni kanunun değiştirildiği, tekke ve zaviyelerin kapatıldığı, latin harflerinin kabul edildiği, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiği ve diğerleri. Cumhuriyet devrimleri adı ile değil Atatürk İnkılapları adı ile anlatılırdı. Devrim demek 12 Eylül öncesi “anarşi” ortamından çıktığımız, “huzur ve güvene en fazla ihtiyaç duyduğumuz” günlerde yanlış anlaşılabilirdi çünkü.

Solun ve işçi sınıfının toplumsal bir güç haline geldiği koşullarda çareyi kontrgerilla örgütlerini devreye sokmakta bulanların yavuz hırsız misali dönemi “anarşi” olarak adlandırmalarının üzerinden çok yıllar geçti. “Huzur ve güvene ihtiyaç duyduğumuz” günlerin hemen sonrasında “huzur islamda” sözüyle tanıştık. Ve oralardan bugünlere geldik.

Geldik de ne mi oldu? Cumhuriyet devrimleri buharlaştı örneğin. Çok örnek var ama en yakındakini söyleyelim. Daha dün iktidardaki partinin İzmir Kadın Kolları Başkanı dini ve resmi nikahların camide yapılması için Diyanet’e proje sunacaklarını söyledi.   Bunu söylerken “yabancılar bunu yapıyor, biz niye yapamayalım, filmleri ile gözümüze sokuyorlar” diyerek taleplerine meşruiyet dayanağı aramayı da ihmal etmedi. Ne de olsa “muasır medeniyetler seviyesine erişmek” denince akan sular dururdu.

İmam Hatipleştirmelerden, türbanın ortaöğretime kadar indirilmesine kadar pek çok örnek ile devam edilebilir ama uzatmaya gerek yok.

Bir Cumhuriyet Bayramı arefesinde ise kadınların nereden nereye geldiklerinden ve nereye döndüklerinden bir miktar bahsetmek gerekiyor. Bu konunun iki ayağıyla ele alınması gerektiği çok açık. Bir tarafta kadın hareketleri, öbür tarafta kadına yönelik toplumsal dönüşüm adına atılan adımlar. Kadın hareketlerinin Cumhuriyet’in, hatta 2. Meşrutiyetin ilanını çok önceleyen bir geçmişi var bu topraklarda. Meşrutiyet, savaş koşulları ve Cumhuriyet’in ilanı döneminin kadın hareketleri açısından da her toplumsal altüst döneminde olduğu gibi bereketli olduğunu görüyoruz. Bu hareketliliğin Cumhuriyet’in ilanınından belli bir süre sonra yerini durgunluğa bıraktığını da. Bunun nedenleri tartışılabilir, tartışılmalıdır da. Ama ben asıl kadınların toplumsal dönüşümü ile ilgili atılan adımlara bakmak istiyorum. Cumhuriyet’in kuruluş döneminde kadınların toplumsal hayata, iş ve eğitim hayatına katılımları konusunda belki sembolik görülebilecek radikal adımların atıldığını biliyoruz. Bu haliyle bile başlangıç için oldukça değerli olan adımların; gerek sermayenin birikim modellerinin zorladığı yön, gerek toplumsal hayatta özellikle çok partili hayata geçiş ile paralel gündeme gelen gerici tahakküm ya da gericilikle işbirliği arayışı nedeniyle kadük oldukları bir süreç yaşanıyor. Bu durum elbette sadece kadınlar açısından değil Cumhuriyet’in kazanım olarak adlandırılabilek bütün başlıkları için geçerli.

Geriye gidişin kadük olmayla sınırlı kalmadığı, daha da geriye taşındığı hepimizin malumu. Yine kadınlardan bir örnek verecek olursak, otuz beş yıldır bu topraklarda kadın hakları ve özgürlüğü adına neler yapıldı sorusuna verilen cevapta tartışmasız ilk sırada islamcı kadın hareketi yer alıyorsa neyi kastettiğim daha iyi anlaşılacaktır.

Neyse ki tablo burada noktayı koyup gitmemizi gerektirecek kadar karanlık değil. Hatta tam tersine burada noktayı koyup “Ama...” diye devam etme cüreti gösterebileceğimiz kadar umut dolu. Çünkü o otuz beş yılın son iki yılında bu umudu körükleyen, karanlığı yırtıp atan Haziran kadınları var.

İşte bu nedenle, bir Cumhuriyet Bayramı arefesinde, bir iddiayı dillendirmenin tam sırası. Haziran’da sokağa çıkan, her ne şekilde olursa olsun tepkisini gösteren, içten içe bilenen kadınlar, yeni bir dönemin de taşıyıcısı olabilirler. Bu umut bugün önümüzde apaçık durmaktadır.

kemalist  |  Cvp:
Cevap: 28
28.10.2014- 14:51

Alıntı Çizelgesi: proleterdevrim yazmış

Öncelikle yorumuma verilen saçma sapan "Nevruz ateşi üzerinden atlayarakmı solcu olunuyor?" ifadesini görmezden geliyorum. Ki belirtmiş olayım, bir şahsın ne kadar sol olduğu, sol içi doğruları yanlışları gene sol içi başka kurum veya birey tarafından eleştirilebilir. O kullandığın kullanıcı adını taşıdığın sürece benim sol duruşuma herhangi bir eleştiri de bulunma hakkın yok. Nasıl benim çıkıp bir ülkücüye "Ne biçip milliyetçisin" tarzı bir eleştiri yapmaya hakkım yoksa bu durumda böyle.


İşin içinden "Rejime geçilmesi ile yapılanlar ayrı, geçiş durumuna tek başına alırsak ilericidir" gibi saçma bir anlayış ile çıkılmaz.
Ki kendi döneminde ilericidir, günümüzde burjuva cumhuriyeti savunacak kadar saçmalamıyorsunuzdur. Umarım.

Konuda hiç bahsi geçmeyen, farklı konularda gördüğün ifadeleri gelip burada kullanma canım benim. "Gereksiz oluyorsun" sonra.

Benim hiç bir ifadeyi göz ardı ettiğim falan yok. Lenin'in Kurtuluş Savaşı'nı desteklemesinin nedeni ortada. Mustafa Kemal'i nasıl tanımladığı ortada. Okuduğunu kendi zihniyetine göre çekmeyeceksin, yorumlamayacaksın.
Bunları yapmayı tamamladıktan sonra açıp bir Stalin'de okuyalım, Mustafa Suphi'nin notlarını da okuyalım. Tamam?



İlk önce canımlı, cicimli hitapları bir kenara koymayı öğren, bir tartışma adabı oluştur, sonra tartışmalara katıl. Sonra da ''çok şeyler biliyorum'' tarzı üslubunun da rahatsız ediciliğni öğren. Ancak ondan sonra bir tartışmanın saygı duyulacak kişilerinden biri haline gelebilirsin. Bu halinle imkansız.

Kimin kimi eleştireceğine siz karar veremezsiniz. Burada herkes birbirini eleştirebilir. Buna karar verecek olan yönetimdir. M.Kemal'e saygı duymayabilirsin, beğenmeyebilirsin, ama hakaret de edemezsin, onu ''faşist diktatör'' olarak da suçlayamazsın. Bu bile bir tartışmada taraf olanın kullanmaması gereken bir ifadedir. Forum kurallarına aykırı olması da cabası. Üstelik konuyla hiç bir ilişkisi de yokken.

Tartışmalara katılır veya katılmazsınız. Ama kendinizde bir başkasını eleştirme hakkı buluyorsanız, o başkasının da sizin söylediklerinizi eleştirme hakkı bulunduğunu bilmelisiniz.   ''Leninistim'', ''komünistim'' , ben şuyum buyum diyerek başkalarına üst perdeden yaklaşma hakkını kendinde görüp   kendi düşüncelerine yöneltilen eleştirilerden yakınma hakkı olmamalı. Komünist, leninist veya marksist olmak için değil sadece insan olmaya çalışabilmek için bile gereklidir bunlar.   Umarım yararlanırsın.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 29
28.10.2014- 22:59

'Cumhuriyet ancak ileriye taşınarak sahiplenilebilir'

FKF İstanbul İl Başkanı Zozan Baran, "Saltanata son ver" sloganıyla yarın İstanbul, Ankara ve İzmir'de düzenleyecekleri 29 Ekim yürüyüşleriyle ilgili İleri'nin sorularını yanıtladı.

Resim Ekleme

(İleri - Haber Merkezi) Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), 29 Ekim'de üç ilde "Saltanata son ver" sloganıyla "Cumhuriyet ve Özgürlük Yürüyüşü" düzenliyor. İstanbul’da saat 13.30'da Kadıköy Rıhtım, Ankara’da saat 17.30’da Güvenpark ve İzmir’de saat 14.00’te Alsancak Sevinç Pastanesi önü​nde başlayacak olan ve çok sayıda kurum, milletvekili ve aydın tarafından desteklenen yürüyüşlerle ilgili FKF İstanbul İl Başkanı Zozan Baran ile konuştuk.

FKF neden 29 Ekim'de yürüyüş düzenliyor?

FKF'nin 29 Ekim'de yürüyüş düzenlemesinin birçok sebebi var, ancak en öne yazılabilecek sebebi şu: FKF üniversite gençliği içerisinde en geniş anlamda sol olarak tanımlanabilecek bir kitleye sesleniyor. Bu kitleye, Haziran Direnişi ile birlikte isterseniz "Geziciler" de diyebilirsiniz. Seslendiğimiz, temas ettiğimiz, örgütlediğimiz bu kitle, arkaikleşen, bugünün ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir cumhuriyet fikrinin peşinden koşmuyor, ancak cumhuriyet fikrini ve onun temsil ettiği değerleri sahipleniyor. Bu hattın sağlıklı olduğunu ve boş bırakılmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Diğer bir sebebi AKP karşıtlığı önemli, ancak bu karşıtlığın yapıcı hangi saikler ile buluşacağı sorusu daha da önemli. Biz bu karşıtlığın ancak cumhuriyet fikriyle, onun değerleriyle anlam kazanacağını düşünüyoruz. Unutulmaması gereken bir şey var, AKP karanlığına giden yolun taşları cumhuriyet karşıtlığıyla, laikliğin bir değer olarak gayri meşru hale gelmesiyle döşendi. Bu nedenle, şimdi bu değerleri ancak daha ileriye taşıyarak sahiplenebileceğini düşünen bizler için cumhuriyet fikri önemli.

Son olarak, Türkiye solunun uzun zamandır memleketinden kopuk, onun tarihine küsmüş halini aşması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim için 29 Ekim 1923, Kürt düşmanlığını vs. değil; temaadan yurttaşa geçmenin, kadınların önemli haklarını elde etmesinin, bağımsız bir ülke kurma fikrinin, özgürce bir yaşam için yola çıkmanın tarihidir. Bu ülkenin sonraki günahları bu tarihe yüklenemez diye düşünüyoruz. Solun artık kendi ülkesiyle barışmasının vakti geldi de geçiyor. 29 Ekim'i görmezden gelen bir solun bunu başarabileceği ise hayli kuşkuludur.

Kobane eylemlerinde ay yıldızlı bayrakla, Rojava ve Suriye bayraklarını yan yana getirmeniz gündeme geldi. FKF bayrağa nasıl bakıyor?

Bizim bütün bu bayraklarla eylem yapmamız, herkesi hoş tutmak gibi basit, popülist bir politikanın sonucu değil bir kere, öncelikle bunu vurgulamak gerekiyor. Suriye bayrağı, yıllardır emperyalizmin türlü oyununa karşı ülkesini savunan bir halkın, Türkiye bayrağı Haziran'da AKP diktatörlüğüne, onun dinci-faşizan iktidarına karşı ayağa kalkan bir halkın, Rojava bayrağı gericiliğin dolu dizgin ilerlediği bir coğrafyada seküler, onurlu bir direnişin bayrağıdır bizim için. Bu topraklarda cumhuriyet fikrine sahip çıkmak bu direnişlerden, mücadelelerden herhangi birini es geçerek yapılamaz. Biz bu bayrakların biri Kürtlerin biri Türklerin biri Arapların diye bakmıyoruz. Ulusal anlamının dışında bu bayraklar, insanca bir yaşamı özleyen halkların elinde direniş sembolleri haline gelmiştir. Türkiye bayrağını taşımak da bizim için böyle bir anlama geliyor. Bir de ilk soruda söylediğim gibi, Türkiye solu kendi ülkesiyle barışmalıdır.

Gezi sonrası okulların mezuniyetlerine direniş damgasını vurmuştu biliyorsunuz. O mezuniyet törenlerinden bir tanesinde genç bir kadın "Burası bizi öldürmek isteyenlerin değil, bizim ülkemiz" minvalinde bir döviz taşıyordu, Tezel Özlü'nün sözüne atıfla. Ben de bu bayrak bizi öldürmek isteyenlerin, işkencehanelerde yüzlerce devrimciyi katledenlerin değil, bizim bayrağımızdır diyorum. Elbette ki bu bayrağın senelerce nasıl kullanıldığının biz de farkındayız. Ancak siyasi mücadelenin bir boyutu da semboller üzerinden yürüyen hegemonya mücadelesidir. Türkiye'nin yaşadığı en büyük direnişte halkın elinden düşürmediği bir bayrağı hâlâ bu biçimde görmekte ısrar etmek, kavganın bir boyutundan tamamen vazgeçmek anlamına da geliyor.

Hem Kobane için 29 Ekim için yürüyen tek grup olabilirsiniz. Sizce bu iki gündemdeki tavrınız çelişiyor mu?

Bu sorunun yanıtını sanırım önceki soruda verdim. Tekrar söyleyelim, bizim için Kobane direnişi de 29 Ekim de bu toprakların ilerici birikiminin uğraklarıdır. Biz bu meseleyi etnik, ulusal boyutuyla değil ilerici yönüyle ele alıyoruz. Bu yüzden arada bırakın bir çelişki, kopmaz bir bağ olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda çeşitli tepkiler de aldık. Bunlardan biri doğru bir şey yapsak da yaptığımız eylemin etkisiz olduğuydu. Bunun sebebi olarak Kürtlerin ve Cumhuriyetçilerin bugün için ortak bir mücadeleye hazır olmadıkları gösterildi çokça. Bunun hemen bugünden olacağını düşünecek kadar naif bakmıyoruz elbette ki. Ancak bu siyasal ideolojik bir mücadeledir ve eğer bu gündemlerin üzerinden atlamayacaksanız bu konuda bir söz etmeniz zorunludur. Burada bizim duruşumuz hem hemen ertesinde AKP'yi ve Doğu'daki katil çeteleri neredeyse savunur pozisyona gelen Kürt hareketinden hem de yine AKP ve IŞİD gibi gerici, bu toprakların cumhuriyet dahil tüm ilerici değerlerine düşman yapılarını savunmaya varan ulusalcı (aslında bildiğimiz, en sağ anlamıyla milliyetçi) tepkilerden de ayrılıyor. Hem Kobane hem 29 Ekim için yürümek bizim için bu anlama geliyor.

FKF nasıl bir cumhuriyet istiyor?

FKF 29 Ekim'i kutluyor, çünkü bunun ileriye dönük mücadelemiz açısından önemli bir sıçrama tahtası olduğunu düşünüyor. Ancak, biz 29 Ekim 1923'te kurulan cumhuriyete geri dönülemeyeceğinin, bunun anlamsız bir çaba olduğunun farkındayız. Biz gerçekten özgür ve laik bir cumhuriyet istiyoruz mesela. Sadece AKP iktidarının değil, bu iktidarın toplumsal, siyasal, ideolojik taşlarını döşeyen, AKP iktidarına meşruiyet kazandıran cemaatlerin de olmadığı bir cumhuriyet. "Özgürlük" diye başlayıp 14 yaşında kız çocuklarının kapanmaya zorlanmadığı bir cumhuriyet. İşçilerin, emekçilerin iktidarın gerçek sahibi olduğu bir cumhuriyet. Kadınların sadece görüntüde değil gerçek anlamda özgür ve eşit olduğu bir cumhuriyet. Ulaşım, eğitim, sağlık gibi temel hakların ücretsiz ve herkes için mümkün olduğu bir cumhuriyet. Tüm bunların mümkün olduğu bir cumhuriyet ise ancak sosyalist bir cumhuriyet olabiliyor tabii. FKF, Türkiye'de cumhuriyet fikrinin ancak böylesi yeni ancak gücünü aynı zamanda tarihsel anlamından da alan bir içerikle hayata geçebileceğini düşünüyor.

Resim Ekleme

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 30
28.10.2014- 23:07

Kobane eylemlerinde ay yıldızlı bayrakla, Rojava ve Suriye bayraklarını yan yana getirmeniz gündeme geldi. FKF bayrağa nasıl bakıyor?

Bizim bütün bu bayraklarla eylem yapmamız, herkesi hoş tutmak gibi basit, popülist bir politikanın sonucu değil bir kere, öncelikle bunu vurgulamak gerekiyor. Suriye bayrağı, yıllardır emperyalizmin türlü oyununa karşı ülkesini savunan bir halkın, Türkiye bayrağı Haziran'da AKP diktatörlüğüne, onun dinci-faşizan iktidarına karşı ayağa kalkan bir halkın, Rojava bayrağı gericiliğin dolu dizgin ilerlediği bir coğrafyada seküler, onurlu bir direnişin bayrağıdır bizim için. Bu topraklarda cumhuriyet fikrine sahip çıkmak bu direnişlerden, mücadelelerden herhangi birini es geçerek yapılamaz. Biz bu bayrakların biri Kürtlerin biri Türklerin biri Arapların diye bakmıyoruz. Ulusal anlamının dışında bu bayraklar, insanca bir yaşamı özleyen halkların elinde direniş sembolleri haline gelmiştir. Türkiye bayrağını taşımak da bizim için böyle bir anlama geliyor. Bir de ilk soruda söylediğim gibi, Türkiye solu kendi ülkesiyle barışmalıdır.


Bayrak konusunda açıklayıcı ve anlamlı bir yorum daha.

proleterdevrim  |  Cvp:
Cevap: 31
31.10.2014- 10:18

Nasıl konuşacağım, hangi hitapları kullanacağım benim bileceğim iş "canım benim". Saygına hiç ihtiyacım yok.

Kimin kimi eleştireceğini gayet ben karar veririm. Benim üzerimden konuşuyorsun çünkü, malum. Daha önce de belirttiğim ve açıkladığım gibi, sen kendi siyasi görüşünün bulunduğu taraf olan MHP, CHP, İP gibi kesimleri "o tür bir eleştiri" de bulabilirsin.

"Faşist diktatör" ithamı bir hakaret olmuyor, betimleme oluyor. Malum Türkçe. Ki realiteyi söyledim ben. Konuyla da gayet alakası var 2 kere oku istersen.

Benim eleştirdiğim kesim, sol içi oluşumlar. Ki bu oluşumun bir konu hakkında tutumu söz konusu. Ayrımı yapabildiğin zaman konuşuruz, belki.

Böyle siyasi bir platformda siyasi duruş üzerinden, siyaset yapılır. Boş ajitasyona gerek yok.

kemalist  |  Cvp:
Cevap: 32
31.10.2014- 13:35

Alıntı Çizelgesi: proleterdevrim yazmış

Nasıl konuşacağım, hangi hitapları kullanacağım benim bileceğim iş "canım benim". Saygına hiç ihtiyacım yok.

Kimin kimi eleştireceğini gayet ben karar veririm. Benim üzerimden konuşuyorsun çünkü, malum. Daha önce de belirttiğim ve açıkladığım gibi, sen kendi siyasi görüşünün bulunduğu taraf olan MHP, CHP, İP gibi kesimleri "o tür bir eleştiri" de bulabilirsin.

"Faşist diktatör" ithamı bir hakaret olmuyor, betimleme oluyor. Malum Türkçe. Ki realiteyi söyledim ben. Konuyla da gayet alakası var 2 kere oku istersen.

Benim eleştirdiğim kesim, sol içi oluşumlar. Ki bu oluşumun bir konu hakkında tutumu söz konusu. Ayrımı yapabildiğin zaman konuşuruz, belki.

Böyle siyasi bir platformda siyasi duruş üzerinden, siyaset yapılır. Boş ajitasyona gerek yok.



Sen neymişsin be kardeşim! Hep ''ben ben'' dediğine göre ve kendini de leninist olarak nitelediğine göre burada yüzlerce başlık var, biraz yorum yap da bakalım nasıl bir alamet-i farikasın. Merak ettim doğrusu. Şu ana kadar hiç bir şey göremedik. Sosyalist forumda o leninistleri çok gördüm. Kürt milliyetçiliği ve Cumhuriyet, aydınlanma düşmanlığından başka bir şey yaptıkları yok. Ümit ederin sen de o torna makinasının ürünü çıkmazsın.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]