Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi
melnur  |  Cvp:
Cevap: 33
04.09.2022- 22:08

Facebook'ta karşıma çıktı bu Metin Çulhaoğlu'nun yazısı. Çok önemli. Yıllardır bunları savunduk durduk   Aslında bu yorum daha da ileri götürülebilir ki, uygun bir zamanda o da yapılır.

Yazıyı buraya asmadan önce neler yazılmış diye şöyle bir göz gezdirdim, Metin Çulhaoğlu'nun söyledkleri tam bir yanıt olmuş. Aslında dolu dolu yapılacak bir yorumdan sora söylenmesi gereken veya varılması gereken sonuç şudur; 1923 aydınlanmasına, Anadolu isyanına, kuruluşa, cumhuryete,   cumhuriyetin devrimci kazanımlarına sahip çıkmayan, Atatürk ve silah arkadaşlarına saygı duymayan ve bu bağlamda her türlü gericilikle kol kola girmekten bile kaçınmayan kişilere solcu, sosyalist, enternasyonalist, ve dahi enternasyonalist komünist falan denmez. Yineliyorum, ya cehaletin dip yapmış halidir ya da sanal ortamlarda boy gösteren trollerin beyhude çabasıdır. Ajan provokatörlük de olabilir ama bu kadar cehaletle yan yana nasıl olabilir, kestiremiyorum.

Çok kısa bir zaman önce yitirdiğimiz Metin Çulhaoğlu ustamızın yazısı; bu arada bir kez daha ışıklar yağsın üzerine diyelim.

Bir yıldönümü vesilesiyle: Biz artık yokuz! - Metin Çulhaoğlu  
 
Bugün 29 Ekim.

Cumhuriyet’in 93. yıldönümü.

Var mısınız “burjuva devrimi midir değil midir”, “tarihsel olarak ileri bir adım sayılır mı sayılmaz mı”, “kazanımları var mıdır yok mudur” tartışmasına?

“Varız”, hatta “a sahi ne iyi olur” diyebilirsiniz, ama biz yokuz.

Daha doğrusu, artık yokuz.

Çünkü gına gelmiştir.

Türkiye solunun 1990’lardan başlayarak böyle bir tartışma içine girmiş olması züldür, utanç vericidir.

Soldaki her öbeğin bir açığını bulup diğerinin ümüğünü sıkmak için can attığı 1960’larda bile gündeme gelmemiş, sol içi her kesimin üzerinde anlaştığı bir başlığın 30 yıl sonra hararetli tartışmaların merkezine oturması acınılası bir durumdur.  

Neymiş, 1923 Cumhuriyet’i bir devrim miymiş değil miymiş? Tarihsel açıdan ileri bir adım sayılır mıymış sayılmaz mıymış?

Sol adına ilkel, utanç verici bulduğumuz, bu tartışmadır.

Hem de ne tartışma…

“Gecikmiş devrim” denmiştir; “geç kalanı saymayız” demişlerdir.

“Tepedendir” denmiştir; “hiç olur mu, burjuva devrim dediğin bööööle aşağıdan yukarıya doğru…” türü laflar etmişlerdir.

“Jakoben yanları vardır” denmiştir; “o zaman neresi devrim” diye burun kıvırmışlardır.

Komintern’den, Stalin ve Dimitrov’dan Şefik Hüsnü’ye, Nazım’a, Kıvılcımlı’ya, Mihri Belli’ye, Aybar’a ve Boran’a; oradan Çayan’a, Gezmiş’e ve diğerlerine uzanan bir geleneğin aklına nedense hiç gelmemiş böyle bir “sorgulayıcılık” nasıl olmuş da yıllar sonra sol düşünceye musallat olabilmiştir?

Deşilmesi, tartışılması ve irdelenmesi gereken asıl soru budur.

***

Faturayı liberallere ve Kürt siyasetinin etkisini fazlaca hisseden solculara çıkaranlar olacaktır. Çok da haksız sayılmazlar; ama her ikisinin de beslendiği asıl kaynağı unutmamak koşuluyla:   Türkiye’de sol dâhil entelektüel ortamı zehirleyen postmodern akıl tutulması…

Özellikle 1990-2000 döneminde etkili olmuştur.

Nasıl olmuştur?

Madem Cumhuriyet’ten söz ediyoruz, ilgili iki örnekten hareket edelim (örnekler “muhayyel” değildir).

Birinci örnek: “Burjuvazi dediğin sömüren sınıftır, bizim düşmanımızdır… Neden onun devrimini ilerici sayalım, sahiplenelim ki?”

İkinci örnek:   “Burjuva devrim mi? Sen onu benim külahıma anlat… Burjuva devrim dediğin topluma özgürlük ve demokrasi getirir… Hani nerede bunlar?”

Dikkat edilirse, bu örneklerden ilkinde “liberalizm” bulmak güçtür; ikincisi ise düz liberalizm olmaktan çok üçüncü elden duyulmuş bir Marksizm’in, üstelik karikatür yorumudur.

Peki, bu ikisini nasıl bir süreç ve ortam “son tahlilde” 1923’ün reddinde buluşturmuştur?

Tek bir yanıtı vardır ve o da postmodern akıl tutulmasıdır (*).

Postmodern akıl tutulması, kör cehaletin “entelektüelize edilmiş” halidir.

İki koldan cehaleti aynı yerde buluşturan akıl tutulmasındaki bileşik cehaletin derecesi ise, her bir cehalet kolunun karesinin toplamı kadardır.

_________________________________________________________________________

(*) “Postmodern akıl tutulması” dediğimiz durumu uzun uzun anlatmak mümkün; ama basit bir örnek yeterince açıklayıcı olur sanıyoruz. Şu “Kabataş gelini” hikâyesini düşünün. Böyle bir olayın gerçekleştiğine inanan çok sayıda insan olduğunu biliyoruz. Bir de 1936 yılında geçtiğini kabul ederek şöyle “paralel” bir olay düşünelim: “İstanbul Aksaray’da çocuğuyla yoldan geçen çarşaflı bir kadına, ayaklarında körüklü çizme, süvari pantolonlu, yeleklerinde köstekli saat, başlarına kasket ve ellerinde kamçı olan 40-50 erkek saldırdı; çocuğu sağa sola fırlatan adamlar sonra bir de kadının üzerine işeyip uzaklaştılar…”

80 yıl önce böyle bir şeye inanan çıkar mıydı?

Aradaki fark ve “postmodern akıl tutulması” dediğimiz şey budur.

https://ilerihaber.org/yazar/bir-yildonumu-vesilesiyle-biz-artik-yokuz-62239.html?fbclid=IwAR0b_DVx8jyi35wcK5KzkCkEh8JgKbQRkzPQRc4RHSqyon3hjZ7aE0CLUCU

melnur  |  Cvp:
Cevap: 34
10.09.2022- 01:32

İzmir'in kurtuluşu örneğinde de gördük. 29 Ekim kutlamasına katılmak dahil bu ülkenin kurtuluş ve kuruluşuna düşmanlık, ''burjuva cumhuriyet''e de aynı şekilde bir kin ve nefret duymak, cumhuriyet kazanımları dahil, kurucu önderliğe de düşmanlık bu topraklarda hiç de yabancısı olmadığımız sosyolojik bir tavır. Ama ilk kez ve sanırım 80'den sonra, biraz da reel sosyalizmin çözülüşünün   etkisiyle neo-liberal ideolojinin sola girdi yapmasıyla birlikte sol içinde de bu gerici ideolojinin etkisi görülmeye başlandı. Metin Çulhaoğlu'nun üstteki yazısı tam da bu hastalıklı duruma değinmiş ve ''postmodern akıl tutulması'' benzetmesini yapmış. Onu da yeterli görmemiş ve ''Postmodern akıl tutulması, kör cehaletin “entelektüelize edilmiş” halidir.'' diye de eklemiş.

Hiç kuşkum yok; bu kadar da değil; bu tanımlamaları yeterli görmemek gerek. Bu durum, yani bu coğrafyada ilerici ve devrimci olan her adıma düşmanlık sadece kör cehalet veya benim tanımımla ''cehaletin dip yapmış hali'' olarak açıklanamaz. Ayrıva trollük de diyorum, tipik bir dinci gibi cumhuriyeti bir parantez olarak gören bağnazlığın sola sızma hamlesi olarak da görüyorum. Bir çeşit ajan provokatörlük! Bir dönem sözde sol, sosyalist ve enternasyonal forumlarda boy gösterirlerdi, oralar kapandığı için şimdilerde sosyal medyada boy gösteriyorlar ve işin en kötü yanı kendilerini enternasyonalist olarak ortaya koyan bu şarlatanların şarlatanlıklarına değer veren samimi solcuların varlığı...-evet, işin en üzücü yanı da bu.

Bu vesileyle   ülkeyi emperyalist paylaşımdan kurtaran başta Atatürk olmak üzere öncü kadroların tamamına minnet duygularımızla...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 35
31.10.2023- 23:35

Bir yıl önce yazılmış. Face'te bir arkadaşımızın sayfasında da görmüştüm. Önemli bir yazı ve tam da bu günleri açıklıyor. Konuyu öne çıkarmanın yararlı olacağını düşünüyorum.

Bir yıldönümü vesilesiyle: Biz artık yokuz! - Metin Çulhaoğlu

Bugün 29 Ekim.

Cumhuriyet’in 93. yıldönümü.

Var mısınız “burjuva devrimi midir değil midir”, “tarihsel olarak ileri bir adım sayılır mı sayılmaz mı”, “kazanımları var mıdır yok mudur” tartışmasına?

“Varız”, hatta “a sahi ne iyi olur” diyebilirsiniz, ama biz yokuz.

Daha doğrusu, artık yokuz.

Çünkü gına gelmiştir.

Türkiye solunun 1990’lardan başlayarak böyle bir tartışma içine girmiş olması züldür, utanç vericidir.

Soldaki her öbeğin bir açığını bulup diğerinin ümüğünü sıkmak için can attığı 1960’larda bile gündeme gelmemiş, sol içi her kesimin üzerinde anlaştığı bir başlığın 30 yıl sonra hararetli tartışmaların merkezine oturması acınılası bir durumdur.  

Neymiş, 1923 Cumhuriyet’i bir devrim miymiş değil miymiş? Tarihsel açıdan ileri bir adım sayılır mıymış sayılmaz mıymış?

Sol adına ilkel, utanç verici bulduğumuz, bu tartışmadır.

Hem de ne tartışma…

“Gecikmiş devrim” denmiştir; “geç kalanı saymayız” demişlerdir.

“Tepedendir” denmiştir; “hiç olur mu, burjuva devrim dediğin bööööle aşağıdan yukarıya doğru…” türü laflar etmişlerdir.

“Jakoben yanları vardır” denmiştir; “o zaman neresi devrim” diye burun kıvırmışlardır.

Komintern’den, Stalin ve Dimitrov’dan Şefik Hüsnü’ye, Nazım’a, Kıvılcımlı’ya, Mihri Belli’ye, Aybar’a ve Boran’a; oradan Çayan’a, Gezmiş’e ve diğerlerine uzanan bir geleneğin aklına nedense hiç gelmemiş böyle bir “sorgulayıcılık” nasıl olmuş da yıllar sonra sol düşünceye musallat olabilmiştir?

Deşilmesi, tartışılması ve irdelenmesi gereken asıl soru budur.

***

Faturayı liberallere ve Kürt siyasetinin etkisini fazlaca hisseden solculara çıkaranlar olacaktır. Çok da haksız sayılmazlar; ama her ikisinin de beslendiği asıl kaynağı unutmamak koşuluyla:   Türkiye’de sol dâhil entelektüel ortamı zehirleyen postmodern akıl tutulması…

Özellikle 1990-2000 döneminde etkili olmuştur.

Nasıl olmuştur?

Madem Cumhuriyet’ten söz ediyoruz, ilgili iki örnekten hareket edelim (örnekler “muhayyel” değildir).

Birinci örnek: “Burjuvazi dediğin sömüren sınıftır, bizim düşmanımızdır… Neden onun devrimini ilerici sayalım, sahiplenelim ki?”

İkinci örnek:   “Burjuva devrim mi? Sen onu benim külahıma anlat… Burjuva devrim dediğin topluma özgürlük ve demokrasi getirir… Hani nerede bunlar?”

Dikkat edilirse, bu örneklerden ilkinde “liberalizm” bulmak güçtür; ikincisi ise düz liberalizm olmaktan çok üçüncü elden duyulmuş bir Marksizm’in, üstelik karikatür yorumudur.

Peki, bu ikisini nasıl bir süreç ve ortam “son tahlilde” 1923’ün reddinde buluşturmuştur?

Tek bir yanıtı vardır ve o da postmodern akıl tutulmasıdır (*).

Postmodern akıl tutulması, kör cehaletin “entelektüelize edilmiş” halidir.

İki koldan cehaleti aynı yerde buluşturan akıl tutulmasındaki bileşik cehaletin derecesi ise, her bir cehalet kolunun karesinin toplamı kadardır.

_________________________________________________________________________

(*) “Postmodern akıl tutulması” dediğimiz durumu uzun uzun anlatmak mümkün; ama basit bir örnek yeterince açıklayıcı olur sanıyoruz. Şu “Kabataş gelini” hikâyesini düşünün. Böyle bir olayın gerçekleştiğine inanan çok sayıda insan olduğunu biliyoruz. Bir de 1936 yılında geçtiğini kabul ederek şöyle “paralel” bir olay düşünelim: “İstanbul Aksaray’da çocuğuyla yoldan geçen çarşaflı bir kadına, ayaklarında körüklü çizme, süvari pantolonlu, yeleklerinde köstekli saat, başlarına kasket ve ellerinde kamçı olan 40-50 erkek saldırdı; çocuğu sağa sola fırlatan adamlar sonra bir de kadının üzerine işeyip uzaklaştılar…”

80 yıl önce böyle bir şeye inanan çıkar mıydı?

Aradaki fark ve “postmodern akıl tutulması” dediğimiz şey budur.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 36
01.11.2023- 07:46

Çulhaoğlu Cumhuriyet konusunu etraflıca ele almış. Bilimsel sosyalizmi rehber edinenlerin konuya nasıl yaklaşmaması gerektiğine de vurgu yaparak kendi naif yorumunu yorumunun içine katmış. Özetle şöylediği de şu: ''Faturayı liberallere ve Kürt siyasetinin etkisini fazlaca hisseden solculara çıkaranlar olacaktır. Çok da haksız sayılmazlar; ama her ikisinin de beslendiği asıl kaynağı unutmamak koşuluyla:   Türkiye’de sol dâhil entelektüel ortamı zehirleyen postmodern akıl tutulması…''

Öteden beri bu ülkede bir iklimin yaratıldığı ve bu iklimden beslenenlerin de kendilerini çeşitli şekillerde tanımlayarak cumhuriyete, kurtuluşa ve kuruluşa düşmanlık derecesinde karşıtlık içine girdiklerini yazıp çizmeye çalışıyoruz. Çulhaoğlu'nun yazısını face'te gördüğümde ( yazıyı sayfasına aktaran da Seher Hn. idi)   yaptığım yorum da şöyleydi:

''Hepimizin okuması gerek. Kendini sosyalist gören, sosyalist olmaya çalışan kişilerin cumhuriyet devrine ve kuruluş dönemi kazanımlarına nasıl bakılması gerektiğinin çok açık ve net bir yorumudur bu yazı. Dikkat edilsin tarih de veriyor. Reel sosyalizmin çözülüşünü tarihliyor ve tam da o süreçte ''Marks gerçekte ne dedi'' ya da ''Marks'a dönmek gerek'' diye naralar atan bir sol(!) liberal kesimin Marksizmin devrimci özün terk edip, demokrasiyi keşfettiği ve aynı zamanda Kürt ulusal hareketinin de Marksist Leninist ideolojiyle vedalaşmasına denk geliyor. Anlaşılması gereken şey Cumhuriyet karşıtlığına Marksist kılıf arama çabası içine girenlerin Marksizmin devrimci özüyle hiçbir ilgisinin kalmadıkları gerçeğidir. Sanırım Çulhaoğlu'nun yorumunun bam teli de tam burası.''

Evet, reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bir iklim değişikliği oldu. Fukuyama'nın da etkisiyle neo-liberalizm bir karşı saldırıya geçti ve kendilerince akıllı bir yol tutturarak özellikle ülkemizde sosyalist solun ayaklarını bastığı zemine yoğun bir karalama ve düşmanlaştırma saldırısı başlattı. Kendi başlarına bir hiç oduklarınıve kullanılabilir olma özellikleriyle   önce AKP'nin kollarının arasında, sonra oradan kullanılarak atıldıktan gayri Kürt ulusalcılığının şemsiyesi altına girerek sürdürdüler bu iğrenç işlevlerini. Metin Çulhaoğlu'nun da altını çizdiği Kurtuluş, kuruluş, cumhuriyet ve Atatürk başta olmak üzere dönemin kurucu kadrolarına salvo ateşi o süreçte başladı ve gereksizce büyüdü. Kuruluş sürecinde gerçekleşen isyanlar, kurucu kadroların yarattığı ağır tablo ve   sınıfsal farklılıklardan dolayı gerçekleştirilen faşizan uygulamaların yarattığı etnik kini de hesaba kattığımızda, reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte bütün bunlar ortaya çıkan iklimin de en belirleyici özellikleri haline gelmişlerdi.. Bugün TİP ve TKH'yi de içine alan zamanının TKP'ye ve benzer partilere düşmanlık o zamanlar hortlatıldı. Ulusalcılık, sosyal şovenlik ve hatta neo-faşist sözcüklerinin kullanıma girmesi de yine o döneme ilişkindir

Atlatacağız, geride bırakacağız. Sanal medyada ( önceleri sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonal forumlarda, şimdilerde ise özellikle face'te) karşımıza çıkan bu sözde komünist ve enternasyonalist tiplerin kimi zaman doğrudan, çoğu kez dolaylı yoldan AKP'ciliği ve hatta ''Fesli Kadir'ciliği de yine bu döneme özgüdür. ( Ben özetle trollük diyorum. Aralarında bilinçsizce bu işi yapanlar var ama gerçekten trol olmadıkları nereden biliyoruz?)

Özetle sosyalistler tarihselcidir. Tarihte olup bitmiş her ilerici atılımı savunur ve sahiplenirler. Bu coğrafyanın 1923'ü de Fransa'nın 1789'udur. Bir büyük tarihsel sıramadır. Bir kez daha başta Ataürk olmak üzere kurucu kadrolara selam olsun. Sosyalist solun işi, işlevi, görevi, sorumluluğu kendisinin ayaklarını bastığı zemine ateş eden bu liberal tayfanın öncülüğündeki trol tipli kişileri, deşifre etmektir. Ve hiç kuşkusuz bu kullanışlı liberallerin de gerçek yüzünü görmek, gösterebilmektir. Bu kullanışlı adamlar bilinçli ya da bilinçsiz son kertede kapitalist ideolojin sürmesinden yana tavır alan kişilerdir. Reel sosyalizme de düşmanlıkları bundandır. Sarıldıkları şey, ayakları yere basmayan bir demokrasi ve özgürlük serüvenidir ki, AKP'yi bile bir dönem burjuva devrimimizin tamamlayıcısı görebilmek gibi bir akıl dışılığı savunur hale getirmişlerdi.

Bence bir yerlerden başlamak gerekiyorsa ve sol-sosyalizm sempatizanı olmak gibi bir amaç taşınıyorsa Metin Çulhaoğlu'nun üstteki yazısı bir temel olmalıdır. Bir başlangıç. Çünkü bir daha açık seçik yazmakta fayda var; cumhuriyete, kazanımlarına, kurucu kadrolara düşmanlık besleyen birinin solcu olabilmesi, sosyalist olabilmesi mümkün değildir. Ve ayrıca bu tavırdan bir sol siyaset de çıkmaz. Bu yüzden dosta düşmana inat bir kez daha ''yaşasın cumhuriyet'' ve ''yaşasın sosyalizm'' diyoruz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]