Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Kürtçü müyüz yoksa Türkçü mü?

"Kendimizi ne Kürt ulusalcılığının ne de Türk ulusalcılığının sınırlarına hapsetmek gibi bir niyetimiz var. Doğrusu ikisine de mesafemiz aynı sınıfsal gerekçelerle net. Ancak biz iki ulusalcılıkla aramıza koyduğumuz mesafe üzerinden kendimizi tanımlamayı hiç düşünmedik. Kendimizi ikisinin tam ortasına yerleştirmek kolaycı ancak yanlış bir tutum olurdu. Başka bir eksene sahibiz ve bu eksen ikisine karşı taşıdığımız mesafenin de kaynağını oluşturuyor"

Resim Ekleme  
Ercan Bölükbaşı*

Yanıtı hemen verebiliriz. Birilerinin gözünde Türkçü, başka birilerinin gözünde ise Kürtçüyüz. Özellikle son dönemde gelen eleştiriler ve suçlamalar bizi ikisi birden yapma mantıksızlığına dahi kapı aralıyor. Bunu bir olanak olarak tanımlayalım ve eksenimizi, hedefimizi biraz açalım.

IŞİD Kobane’nin kapısına dayandığında FKF Kobane ile dayanışma, IŞİD’e ve emperyalizme karşı mücadele kararlılığı ile ülkenin hemen her yerinde gerçekleşen eylemlere katıldı. Kürtçü, PKK kuyrukçusu gibi çeşitli suçlamaların ise hemen ardından gelmesi çok da şaşırtmadı. Tersi yönde suçlamalar ise 29 Ekim ve cumhuriyet meselesi üzerinden şimdiden gelmeye başladı bile. Gerçekleştireceğimiz eylemler üzerinden bir ulusalcılık, Türkçülük eleştirisi yükseliyor. Devletin bayramına katılma, katliamları onaylama, burjuva cumhuriyete sığınma gibi suçlamalar gırla gidiyor.

Rahatlıkla ifade edebiliriz. Yaptığımız iki çalışma arasında bir çelişki görmüyoruz. Kendimizi ne Kürt ulusalcılığının ne de Türk ulusalcılığının sınırlarına hapsetmek gibi bir niyetimiz var. Doğrusu ikisine de mesafemiz aynı sınıfsal gerekçelerle net. Ancak biz iki ulusalcılıkla aramıza koyduğumuz mesafe üzerinden kendimizi tanımlamayı hiç düşünmedik. Kendimizi ikisinin tam ortasına yerleştirmek kolaycı ancak yanlış bir tutum olurdu. Başka bir eksene sahibiz ve bu eksen ikisine karşı taşıdığımız mesafenin de kaynağını oluşturuyor. Bu eksene sahip olmanın cesareti ve özgüveninden olacak ki, işlerimizi planlarken Türkiye’deki ortalama sol akıl yaptıklarımıza hangi etiketi yapıştıracak diye hiç düşünmedik. Uzunca bir süredir bildiğimiz bir şey vardı: Stratejisini çizerken “kim ne der” sorusuna gereğinden fazla önem verenler devrimci kalamazlar. Ortalamacılık belki sempati yaratabilir, ancak kesinlikle devrim yapamaz.

Kronolojik sırayla gidelim. IŞİD ile emperyalizmin ve AKP iktidarının bağını vurgulamaya çalıştık. Suriye yönetimi ve Rojava bölgesinin ortak özelliğinin laiklik olduğu ise açıktı. Dahası, Esad yönetimi emperyalizmin bir an önce kurtulmak istediği bir iktidarken, Rojava da varlığı itibarı ile beklenmeyen ve istenmeyen bir gelişmeydi ve emperyalizm balans ayarı çekmek gerektiği kanısındaydı. Türkiye, Suriye ve Rojava bayrakları ile Bilgi Üniversitesi’nde yaptığımız eylem; tüm taraflara şirin gözükmek, onlara her şeyi unutturup bir araya getirme gibi bir saflığa dayanmıyordu tabii ki. İddiamız ve tezimiz şudur: Eğer halklar emperyalizmi ve gericiliği kendisine düşman belirler, ona karşı mücadeleyi birinci sıraya yazarsa sahip oldukları farklılıkları önemsizleştirebilirler. Eksen başka bir eksendir. Ve bu eksen, basit olduğu kadar bütünleştirici de bir eksendir. Eğer bu ekseni anlamazsanız, Kobane ve IŞİD’i aynı kefeye koyabilirsiniz. İstanbul Üniversitesi IŞİD yanlıları tarafından basıldığında kafanız karışır, tezkere gündeme geldiğinde kendinizi bir anda AKP ile aynı safta buluverirsiniz.

29 Ekim meselesine gelirsek söylenecek çok söz var. İlk akla gelenden başlayalım. Eğer bir ülkenin saltanattan kurtulduğu, tarihin tekerleğini ilerlettiği günü faşizme ait görüyorsanız, devrimci olmakla ya da aynı anlama gelmek üzere ilerleme fikri ile ciddi bir sorununuz var demektir. Sosyalist Küba’nın Jose Marti ile ya da Devrimci Venezuella’nın Bolivar ile olan ilişkisini ise anlamanız bile mümkün değildir bu durumda. Aynı şeyi afişte kulladığımız ay yıldızlı bayrak için de başka bir şekilde ifade edebiliriz. Eğer siz bir halkın değer verdiği, önemsediği sembolleri mafyacılık oynayan milliyetçi çetelere, Kürt düşmanı gericilere yakıştırıyorsanız sizin yaşadığınız ülke ile olan bağlarınızda ciddi bir sorun var demektir. Örneğin konu Haziran Direnişi olduğunda söyleyecek söz bulmakta zorlanır, bütünlüklü bir mücadele stratejisi çizemezsiniz. Bunları önemsemek, onların sahibi olmaya çalışmak ise patron sınıfının elinde bu değerler kullanılarak yapılan baskıları görmezden gelmek anlamına gelmiyor. Tam tersine, burjuvazinin elinden bir silahı alma kararlılığını ifade ediyor. 2014 Türkiye’sinde devrimci olan tam da budur.

Eğitimlerini Fransızlarından almasına rağmen Fransa’nın da içinde olduğu emperyalistlere karşı vatanlarını ve özgürlüklerini savunmak için savaşa giden Galatasaray Liselilerin özgürlük aşkı ile,

İki kardeş kavimin bağımsızlığı için darağacına başı dik giden Deniz Gezmiş’lerin mücadele azmi ve yurtseverliği ile,

Kurtuluş Savaşı’na katılmak için öldürülmeyi göze alarak ülkesine doğru yola çıkan Mustafa Suphi’lerin heyecanı ve devrimciliği ile ilerliyoruz.

Aydınlık ve laik bir cumhuriyet için,
Bağımsızlığın başa yazıldığı bir cumhuriyet için,
Halkların eşit ve kardeşçe yaşadığı bir cumhuriyet için,
Emeğin hüküm sürdüğü bir cumhuriyet için,
Adlı adınca sosyalist bir cumhuriyet için…

*FKF Genel Sekreteri

(Bu yazı Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun sitesinde yayımlanmıştır: http://fkf.org.tr/kurtcu-muyuz-yoksa-turkcu-mu.html)

umut  |  Cvp:
Cevap: 1
24.10.2014- 18:09

29 Ekim meselesine gelirsek söylenecek çok söz var. İlk akla gelenden başlayalım. Eğer bir ülkenin saltanattan kurtulduğu, tarihin tekerleğini ilerlettiği günü faşizme ait görüyorsanız, devrimci olmakla ya da aynı anlama gelmek üzere ilerleme fikri ile ciddi bir sorununuz var demektir. Sosyalist Küba’nın Jose Marti ile ya da Devrimci Venezuella’nın Bolivar ile olan ilişkisini ise anlamanız bile mümkün değildir bu durumda. Aynı şeyi afişte kulladığımız ay yıldızlı bayrak için de başka bir şekilde ifade edebiliriz. Eğer siz bir halkın değer verdiği, önemsediği sembolleri mafyacılık oynayan milliyetçi çetelere, Kürt düşmanı gericilere yakıştırıyorsanız sizin yaşadığınız ülke ile olan bağlarınızda ciddi bir sorun var demektir. Örneğin konu Haziran Direnişi olduğunda söyleyecek söz bulmakta zorlanır, bütünlüklü bir mücadele stratejisi çizemezsiniz. Bunları önemsemek, onların sahibi olmaya çalışmak ise patron sınıfının elinde bu değerler kullanılarak yapılan baskıları görmezden gelmek anlamına gelmiyor. Tam tersine, burjuvazinin elinden bir silahı alma kararlılığını ifade ediyor. 2014 Türkiye’sinde devrimci olan tam da budur.

Kaç kere takrarladık, anlamak istemeyenlere faydası olmadı, FKF genel sekreteri Ercan Bölükbaşı usanmadan bir kere daha yazmış; şimdi anlaşılır mı?

yura  |  Cvp:
Cevap: 2
24.10.2014- 18:20

Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

29 Ekim meselesine gelirsek söylenecek çok söz var. İlk akla gelenden başlayalım. Eğer bir ülkenin saltanattan kurtulduğu, tarihin tekerleğini ilerlettiği günü faşizme ait görüyorsanız, devrimci olmakla ya da aynı anlama gelmek üzere ilerleme fikri ile ciddi bir sorununuz var demektir. Sosyalist Küba’nın Jose Marti ile ya da Devrimci Venezuella’nın Bolivar ile olan ilişkisini ise anlamanız bile mümkün değildir bu durumda. Aynı şeyi afişte kulladığımız ay yıldızlı bayrak için de başka bir şekilde ifade edebiliriz. Eğer siz bir halkın değer verdiği, önemsediği sembolleri mafyacılık oynayan milliyetçi çetelere, Kürt düşmanı gericilere yakıştırıyorsanız sizin yaşadığınız ülke ile olan bağlarınızda ciddi bir sorun var demektir. Örneğin konu Haziran Direnişi olduğunda söyleyecek söz bulmakta zorlanır, bütünlüklü bir mücadele stratejisi çizemezsiniz. Bunları önemsemek, onların sahibi olmaya çalışmak ise patron sınıfının elinde bu değerler kullanılarak yapılan baskıları görmezden gelmek anlamına gelmiyor. Tam tersine, burjuvazinin elinden bir silahı alma kararlılığını ifade ediyor. 2014 Türkiye’sinde devrimci olan tam da budur.

Kaç kere takrarladık, anlamak istemeyenlere faydası olmadı, FKF genel sekreteri Ercan Bölükbaşı usanmadan bir kere daha yazmış; şimdi anlaşılır mı?




TKPnin cumhuriyet konusunda takındığı tavrı doğru buluyorum. cumhuriyete düşman olan bir parti halkından kopmuş demektir.   Cumhuriyete düşman olmamak sosyalist olmaya engel değilki. TKPnin kürt ve türk milliyetçiliğinin ikisinden eleştiri alması doğru yolda olduğunu gösteriyor.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 3
25.10.2014- 21:51

Kürtçü de değiliz, Türkçü de, sosyalistiz!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]