Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Aysel Tuğluk, Kürtler, seküler güçler
Fatih Yaşlı

Attila İlhan, muhteşem bir şair olmasının yanı sıra, bir politik düşünür olarak “ulusalcılık” akımının en önemli teorisyenlerindendi aynı zamanda.

Kürtçe bir şarkı yaptığını ve ona klip çekeceğini söylediği için linç edilmek istenen Ahmet Kaya ise “ulusalcı” değildi elbette ama çok sıkı bir Attila İlhan hayranı ve okuruydu.
Dahası, İlhan’ın şiirlerine en güzel besteleri Ahmet Kaya yapmıştı 80’ler ve 90’lar Türkiye’sinde.

Aralarındaki siyasi farklılığa rağmen ortaya çıkan en çarpıcı ürünlerden biri, Kürt sorununun en yakıcı günlerinde yayınlanıp adı itibariyle açıkça bir meydan okuma olan “Şarkılarım Dağlara” albümündeki “Cinayet Saati” adlı şiire yapılan bestedir örneğin.
Peki, siyasal anlamda yan yana gelmeleri asla tahayyül edilemeyecek olan bu iki ismi ortaklaştıran neydi tam olarak?

Kanımca bu, siyaseten aynı şeyleri düşünmeseler bile, her iki ismin de aynı “politik-kültürel evren”i paylaşmasıydı.

Yani her ikisi de dünyaya solun, aydınlanmanın, seküler düşüncenin, ilericiliğin perspektifinden bakıyorlar; aynı şairleri, romancıları, ressamları, müzisyenleri beğeniyorlardı.

Dolayısıyla, bu iki isim ayrı siyasal pozisyonlara sahip olsalar bile, aynı politik-kültürel kaynaklardan besleniyorlardı.

Peki, aynı şeyi günümüzün kanlı bıçaklıları ulusalcılar/Cumhuriyetçilerle, Kürt siyasetinin mensupları için söylemek mümkün mü?

Politik beslenme itibariyle her iki tarafın da “sol”dan geldikleri çok açık; 60’ların sol-Kemalizm’i ulusalcılığın/Cumhuriyetçiliğin, Türkiye İşçi Partisi ve sonrasındaki Marksist örgütlenmeler ise Kürt hareketinin esin kaynağını oluşturuyor.

Daha da geliştirerek söyleyecek olursak, her ikisi de çıkış itibariyle Türkiye aydınlanmasının ve ilericiliğinin birer parçasını teşkil ediyorlar.

Kültürel açıdan bakıldığında da benzeri bir durumla karşı karşıyayız. Bugün bir ulusalcı/Cumhuriyetçi gençle, politik bir Kürt gencini okudukları kitaplardan dinledikleri müziklere, izledikleri filmlerden giyim kuşamlarına kadar aynı kültürel evrene dâhil edebiliriz.

Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Ahmet Kaya, Ruhi Su, Yılmaz Güney, Grup Yorum, politik filmler, popüler diziler, aynı mekânlarda içilen biralar, film festivalleri, tiyatro oyunları…
Bunlar siyaseten hasım olanların “ortak kültürel evren”ine dair birkaç örnek ve bu ortaklığın temelinde de iki tarafın öyle ya da böyle siyaseten beslendikleri temel kaynağın sol-seküler değerler olması var.

Tam da bu nedenle Aysel Tuğluk’un özellikle 29 Ekim’e, yani Cumhuriyet Bayramı’na denk getirerek yazdığı yazısında, IŞİD’le iktidar arasındaki ilişkiyi deşifre ettikten sonra “seküler güçler”e “devreye girin” çağrısı yapması bir hayalden ibaret ya da temelsiz değil.
Bu yazıya havuz medyasının kalemşorlarının verdiği yanıtlara bakıldığında, Kürt siyasetiyle seküler güçlerin, bırakın ittifakı, bir tür diyaloga girme ihtimallerinin bile iktidarın kâbusu olduğu görülebiliyor.

Bugün bir “ittifak”tan söz etmek elbette imkânsız ama bu iki kesimin beslendikleri politik-kültürel evren, merkezinde sol-seküler değerlerin bulunduğu bir politik diyalogun kapısını aralayabilir.

Hele hele “süreç” denilen şeyin iktidar açısından Kürt siyasetinin sol-seküler birikimini siyasal alanın dışına atma anlamına geldiği düşünüldüğünde, bir vadede, aynı tehdit altındaki diğer bir kesim olan seküler güçlerle Kürt siyasetinin bir “arayış”a girmesi söz konusu olabilir.

Etkili bir sol öznenin siyaset sahnesine çıkışı ise şüphesiz ki bu arayışı kolaylaştıracaktır ve Haziran Hareketi bugün itibariyle o çıkış için en güçlü adaydır.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 1
04.12.2014- 20:34

Aysel Tuğluk Seküler güçler birleşin derken, seküler güçlerin daha çok ulusalcı güçler olduğunu bilmiyor mu? Kendisi ulusalcılarla biraraya gelebilir mi? Önce bu soruyu kendisine sorması lazımdı.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]