Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Dünyadan
06.01.2015- 10:05

SYRIZA, Yunanistan anomalisi ve 'ertesi gün'
Aytek Soner Alpan


Lamı cimi yok. Artık SYRIZA (Radikal Sol Koalisyon) hükümet olmalı.

Hayır, bu bir ironi değil.

İş bu noktaya geldikten sonra SYRIZA’nın gerçekten hükümet olmasını temenni ediyorum. Tüm kalbimle…

25 Ocak’ta yapılan seçimlerde SYRIZA muhtemelen %25-30 arasında oy alacak ve tek başına hükümet kuramayacak. Ancak ben meselenin burada da kalmasını istemiyorum. SYRIZA’nın %35’in de üzerine çıkarak tek başına hükümet kurabilecek çoğunluk elde etmesini istiyorum.

Dediğim gibi tüm kalbimle.

Bunun nedenlerini birazdan yazmaya çalışacağım ama öncelikle birkaç meseleye açıklık getirmek gerekiyor.

Yunanistan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri mecliste tıkanınca zaten pamuk ipliğine bağlı hükümet yasalar gereği düştü. Sonra Türkiye solcusunu bir heyecan ve helecan kapladı. Seçimle devrim olacağına ilişkin naif beklentileri bir kenara bırakalım. Ege’nin öte tarafına kadeh kaldırma romantizmini falan boş verin. Hatta şimdilik, oy oranı %30’a ulaşmış devrimci bir partinin neden tek bir gün halkı sokağa çağırmadığı, hükümetin düşmesi için neden cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çıkmaza girmesini beklediğini bir kenara bırakalım.

Ne diyorduk?

SYRIZA’nın nihayet tünelin sonunda görünen seçim zaferi ile Türkiye’de solu bir heyecan kapladı. Hatta enteresandır, ortalıkta SYRIZA iktidara gelince neler yapacak tarzı belgeler dolanmaya başladı. Diğer bir deyişle, SYRIZA’nın meşhur Selanik Programı... Böyle bir belge yok demeyeceğim. Bu belge var. Çipras, Eylül ayında Selanik’te açıkladı.

Böyle bir program yok değil ama yok hükmünde.

Neden mi? SYRIZA’yı veya Çipras’ı biraz tanıyanlar, biraz yakından takip edenler Eylül’den bu yana geçen zamanın çok uzun olduğunu kabul edecektir.

SYRIZA, çok dinamik bir yapı.

Hatta biraz fazla dinamik. Mesela borçlar konusunda SYRIZA ne diyor?

SYRIZA milletvekili Yannis Dragasakis 27 Eylül’de medyaya yaptığı açıklamada borçtan “kesinti” yapmak yerine “borcun piyasadan çekilebileceğini ya da dondurulabileceğini” söyledi.

SYRIZA’nın Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) temsilcilerinden olan şu anda da AP başkan yardımcılığı görevini yürüten Dimitrios Papadimulis, Kasım ayında borcun “azaltılması gerektiğini” belirtti.

SYRIZA’nın en etkili isimlerinden olan Panayotis Lafazanis, Ekim 2014’te borcun ezici kısmının silineceğini söylemişti, Kasım 2014’te borcun büyük bölümünün müzakere yoluyla silineceğini söyledi. Aynı Lafazanis, Temmuz 2013’te borcun tek taraflı iptali yoluna gideceklerini ilan etmişti. Bir kaç gün önce ise yine aynı Lafazanis, borcun büyük bölümünün silinmesi yönünde müzakere edeceklerini yani borcun silinmesinin garanti olmadığını ama ısrarcı olacaklarını söyledi ve sözlerine devam etti: “Borç anlaşmasını yırtmak değil, yeniden müzakere etmek istiyoruz. Avrupa’nın genelinde bir borç silme işleminin olumlu sonuçları olacağına inanıyoruz.”

SYRIZA milletvekili Yorgos Stathakis ise Eylül 2014'te borcun uzun vadeye yayılacağını söylemiş, Ekim 2014’te borcun %50’sinin silenecğini belirtmişti. Aynı Stathakis Ocak 2014’te toplam borcun %5’inin   azaltılacağını söylemişti.

SYRIZA’nın iktisadi politikalarını şekillendiren ve ismini önümüzdeki günlerde daha sık duyacağımızı düşündüğüm Yannis Milyos önce 5 senelik moratoryum derken, geçtiğimiz günlerde borcun %50’sinden fazlasının silinmesi gerektiğini, bunun müzakere yoluyla yapılacağını belirtti. 30 Aralık günü CNBC kanalında bir televizyon programına katılıp, “korkmayın komünist değiliz” diyen ve piyasalarla yatırımcıları rahatlatmaya çalışan da yine Milyos’tu.

Mayıs ayında Çipras borcun yeniden yapılandırılacağını, Eylül ayında müzakereler neticesinde borcun bir bölümünün silineceğini söyledi, Ekim ayında ise borcun hafifletileceğini.

Hemen her başlıkta aynı tablo ortaya çıkıyor. Her kafadan hatta aynı kafalardan farklı sesler yükseliyor. Başka örnek mi? Yunanistan NATO’da kalacak mı sorusuna farklı zamanlarda verilen yanıtlara bakalım:

Nisan 2012’de yani seçim döneminde SYRIZA yaptığı bir resmi açıklamasında utangaçça da olsa NATO’dan çıkılmalı diyordu. Haziran 2012’de SYRIZA’nın partileştiği kongrede NATO’dan çıkışın SYRIZA’nın resmi politik tezi olduğu ilan edildi.

SYRIZA’nın bu iki açıklamasının arasında, Mayıs 2012’de Çipras, “SYRIZA, Yunanistan’ın NATO üyeliğini sorgulamıyor” şeklinde bir açıklama yaptı. Hangisi gerçek SYRIZA?

Daha yakın zamanlara gelelim.

SYRIZA’nın sekreteri olan Viças Eylül 2014’te NATO kendi kendini tasfiye etmek için mücadele etmeli (!) dedi. Aynı ay SYRIZA milletvekili Driças, NATO’dan çıkılmalı demişti.

Eylül 2014’te Çipras da NATO ile ilgili açıklamalarını sürdürdü. SYRIZA’nın kongre kararı olmasına rağmen önce “NATO’da kalacağımız konusunda bir garanti yok” dedi. Sonra aynı Çipras “ulusal çıkarlarımızın dışında olduğunu düşünene kadar NATO’da kalmayı sürdüreceğiz” açıklamasını yaptı. Eylül 2014’te yaptığı başka bir açıklamada Çipras, NATO’dan çıkmanın SYRIZA hükümetinin öncelikleri arasında olmadığını açıkladı. Bunların hepsi aynı ay içinde oldu... SYRIZA’nın kongre tezleri ortada dururken.

Aklınıza gelebilecek her başlıkta durum aynı. SYRIZA, bir yandan Yunan TÜSİAD’ı SEV ile birlikte büyümeyi garantiye alacaklarını açıklıyor, bir yandan sendikalara merak etmeyin daha fazla acı reçete olmayacak diyor.

Kapitalist büyüme konusunda yalancı umutlar pazarlayan SYRIZA bir yandan AB içinde kalacağını, diğer yandan bağımlılık ilişkilerine son vereceğini söylüyor.

Bir yandan ulusal bağımsızlık deniyor, diğer yandan Almanya’ya karşı ABD ve İsrail ile “yakın” sözcüğünün tanımlamak için yetersiz kaldığı bir ittifaklar politikası izleniyor.

Örnekler çoğaltılabilir ancak lüzum yok.

Bu nedenle Eylül’de açıklanan Selanik Programı hükümsüzdür, yok hükmündedir. SYRIZA’nın farklı yöneticileri tarafından söz konusu program defaten revize edilmiş, yapılan açıklamalarla defaten boşa düşürülmüştür. Zaten şöyle üstünkörü incelenirse dahi programın “devrim” ile alakalı olmadığı görülecektir. Kamu harcamalarının artırılmasının, post-Keynesyen politikaların adı devrim olmadıysa tabii..

Şimdi gelelim benim yürekten temennime.

Evet, ben SYRIZA’nın hükümet olmasını istiyorum.

Öncelikle, Avrupa’da yükselen reformist dalganın gerçek muhtevasının ortaya çıkması için... Fransa’da Hollande’ın devlet başkanı seçilmesi ile bu mesele çözülmemiş miydi diyenler olabilir. Doğrudur. Ancak dün “Avrupa’da rüzgar soldan esiyor” diyerek Hollande’ı alkışlayanlar, Sarkozy’den öz itibariyle milim farklı politika izlemeyen Hollande için “zaten belliydi” demeye başladılar. SYRIZA için ise bu koparılan yaygaradan sonra bir özür dileneceğini umuyorum.

SYRIZA’nın “borç anlaşmasını yeniden müzakere edeceğiz”den başka bir anlam taşımayan programını devrim diye pazarlamaya kalkıp Küba’nın neredeyse 60 senelik ABD dış politikasına diz çöktürmesini, ellerini ovuşturarak “bakın sosyalizm dediğiniz de bitiyor” diye karalayanların biraz hicap duyacağı beklentisi ile...

Bu safça bir beklenti olabilir. Ancak kısa sürede fiyaskoya dönüşeceğinden zerre şüphe duymadığım SYRIZA’nın hükümet olmasını istememin daha somut gerekçeleri de mevcut:

Öncelikle, burjuva parlamentosu denen kurumun sınırlarının netleşmesi gerekiyor... SYRIZA deneyiminin bu açıdan kritik olacağı kanaatindeyim.

Kapitalizmin devrimci bir şekilde aşılacağına dönük inançların azalmasına parlamento denen kurumun öneminin kerameti kendinden menkul şekilde artışı eşlik ediyor. Oysa günümüz kapitalizmi, parlamentoları yalnız ülkemizde yahut Yunanistan’da değil evrensel bir manada işlevsizleştiriyor. Bunun kuramsal nedenleri üzerine ayrıca yazıp çizmek gerek ancak şimdilik şunu söylemekle yetinelim, işçi sınıfının tarihsel kazanımlarının üzerini çizmeden, genel oy hakkı gibi kazanımları önemsizleştirmeden seçim ve parlamentonun güncel önemine, rolüne dair bir güncelleme, net bir tarif gerekiyor gerekiyor. Buna dönük bir yaratıcılık sergilenmek zorunda. Emekçi sınıfların daha fazla oyalanmaması için...

Bundan daha önemlisi ise “Yunanistan anomalisi” diyebileceğimiz durumun siyasi sonuçlarının realize olabilme imkanının doğması.

Ne demek istediğimi açmaya çalışayım:

Dünyada kapitalizm koşullarında mücadele yürüten komünist hareket bir sıkışmışlık yaşıyor. Devrimci komünist partiler kitleselleşme sıkıntısı çekerken kitlesel komünist hareketler ise   düzen içi çözümlerden medet umar durumda. Bunun tek istisnasını Yunanistan Komünist Partisi (KKE) oluşturuyor. KKE, hem devrimci bir çizgide siyaset yapıp hem de kitleselleşme dinamiklerini zorluyor; tarihsel tabanını korurken bunun ötesine geçmenin yollarını arıyor. İşçi sınıfı eksenli bir siyasetin toplumsallaşma imkanlarını yitirmediğinin en önemli örneğini sergiliyor. Devrim hedefinden vazgeçmeden, bunun için gerekli araç ve silahları geliştirerek de kitlesel politika yapılabileceğini gösteriyor.

Bu anomali önemsenmek zorunda.

KKE, önümüzdeki seçimlerde muhtemelen %5-6 oy alacak. Bu oy oranı azımsanacak bir oran değil ancak şu an için zerre önemi yok.

2015 Yunanistan seçimleri yalnızca Avrupa ya da Yunanistan açısından değil dünya komünist hareketi ve dolayısıyla işçi sınıfı için büyük önem taşıyor. Yüzdelik dilimlerin, sandalye hesaplarının ötesinde sonuçları olacağı için. 2015 seçimleri sonrası ortaya çıkacak olası her senaryo komünistler için büyük fırsatlar sunuyor. Bu senaryoların tek tek üzerinden geçmek zaten haddinden fazla uzayan bu köşe yazısında mümkün değil ancak şu noktaya dikkat edilmeli.

Bu kez KKE, gerekli ideolojik-siyasi kıvraklığı gösterip düzenle kendisi arasına bir başka sol makyajlı burjuva aktörün girmesine izin vermezse yalnız Yunanistan’da değil tüm dünyada özel bir dönem açılacak demektir.

KKE, bu durumu fark etmiş görünüyor. Parti, seçim stratejilerini ve sloganlarını seçimlere dönük olarak değil “ertesi gün” üzerine inşa ediyor. “Ertesi gün” hepimiz için muazzam önem taşıyor.

Çünkü kapitalizmin krizi, reformların yapılacağı “o gün”ü çöpe attı. Artık hepimizin “ertesi gün”ü düşünmesi gerekiyor. Yunanistan’da açılan sayfayı dikkatle takip ederek.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 1
06.01.2015- 10:10

Syriza’ya nasıl bakmalı?- Erkin Özalp  

2012 yılının Haziran ayında Yunanistan’da düzenlenen genel seçimlerde ikinci, 2014 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ise birinci parti olan Syriza (Radikal Sol Koalisyon), söz konusu ülkenin bir kez daha erken genel seçimlere gitmek zorunda kalması nedeniyle yeniden gündemde. 300 üyeli parlamento için 25 Ocak’ta düzenlenecek olan genel seçimlerde de birinci parti olması durumunda, Syriza, seçim sistemi gereği, fazladan 50 koltuk kazanacak.

Yunanistan Komünist Partisi (KKE), özellikle de Avrupa Birliği’nden ve Avro Bölgesi’nden çıkmayı savunmadığı için, Syriza’yı emperyalizmin işbirlikçiliğini yapan sosyal demokrat bir parti olarak görüyor ve bu partiden gelen ittifak önerilerine kapıyı baştan kapatıyor.

Buna karşılık, KKE’yi sekterlikle suçlayanlar, emperyalist ülkelerin, sermaye çevrelerinin ve sermaye medyasının Syriza’yı bir tehdit olarak gördüğünü vurguluyor. Nitekim, Yunanistan parlamentosunun yeni cumhurbaşkanını seçememesi nedeniyle erken genel seçimlere gidileceği kesinlik kazandığında, IMF, Avrupa Birliği Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası (Troyka) tarafından dayatılan kemer sıkma politikalarına karşı çıktığı için güç kazanan Syriza’nın iktidara gelmesi olasılığı, Yunanistan borsasında yüzde 11’lik bir düşüşe yol açtı. Bu arada, Syriza’nın önde gelen iktisatçılarının geçtiğimiz Kasım ayında Londra’da uluslararası yatırım fonlarının ve bankaların temsilcilerine partilerinin iktisat programını anlatmasının ardından, dünyanın en büyük yatırım yönetimi şirketlerinden Capital Group’ta çalışan bir analistin bir e-mektubunda Syriza’nın programını “komünizmden kötü” ve “mutlak kaos” diye tarif etmiş olması da sermaye medyası tarafından fazlasıyla önemsendi (http://goo.gl/HzDFrU).

Bu konudaki ilginç değerlendirmelerden biri, Almanya’nın liberal solcu gazetelerinden Die Tageszeitung’un birinci sayfa yöneticisi tarafından yapıldı. “Syriza, bir seçim zaferinin ardından, ‘bizim paramızla’ sosyalizmi mi getirecek?” diye soran Klaus Hillenbrand, bu yöndeki kaygıların saçma olduğu cevabını veriyor. Yunanistan’ın AB’den ayrılmasının da Avro Bölgesi’nden çıkmasının da gündemde olmadığını hatırlatan Hillenbrand, tek başına iktidara gelmesi pek muhtemel olmayan bu partinin zenginlerden alınan vergilerin artırılmasına, askeri harcamaların azaltılmasına ve asgari ücretin yükseltilmesine yönelik taleplerinin sosyal demokrasinin ötesine geçmediğini belirtirken, AB açısından da, yolsuzluk batağına saplanmış demagog siyasetçiler yerine Syriza ile işbirliği yapmanın daha uygun olacağını savunuyor (http://goo.gl/htmQAq).

Syriza’nın en radikal talebi, devletin dış borçlarının bir kısmının silinmesi. Ama bunu tek taraflı olarak yapmak yerine, alacaklılarla pazarlık etmeyi planlıyor. Ve Avro Bölgesi’nde kalınacağı güvencesi verildiğinden, alacaklıların pazarlık masasına daha güçlü bir şekilde oturacağı açık.

Peki ama durum buysa sermaye medyası neden Syriza düşmanlığı yapıyor? Çünkü “komünizm” karşılaştırmaları, Syriza yöneticileri üzerindeki baskıyı artırmanın bir aracı. Onlar da, bileşenleri arasında komünistlerin de bulunmasına karşın, sermaye medyasını ve yabancı büyük yatırımcıları komünist olmadıklarına ikna etmeye çalışıyor (http://goo.gl/U04AuJ). Zaten, iktisat programlarını uluslararası yatırım fonlarının ve bankaların temsilcilerine anlatma gereğini duymaları da çok şey anlatmıyor mu?

Kısacası, emperyalist ülkeler ve sermaye çevreleri, Syriza’yı “ehlileştirmek”le meşgul... Ve çabalarının karşılıksız olduğu söylenemez...

Ama kanımca, çuvaldızı Syriza’ya, emperyalist ülkelere, sermaye çevrelerine, sermaye medyasına vb. batırırken, iğneyi komünistlerden esirgemek olmaz!

Kemer sıkma politikalarına karşı ülke ölçeğinde kitlesel protesto gösterilerinin ve genel grevlerin düzenlendiği 2010-2012 dönemi öncesinde, KKE, soldaki en büyük güç durumundaydı. 2009’daki genel seçimlerde KKE yüzde 7,5 oranında oy alırken Syriza yüzde 4,6’da kalmıştı. Önceki seçimlerde de KKE’nin üstünlüğü vardı. 2007 genel seçimlerinde yüzde 8,2 oranında oy alan bu parti 2004 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 9,5’lik bir oy oranına ulaşmıştı.

Kitlesel protesto eylemleri nedeniyle 2012 yılının Mayıs ayında düzenlenen erken genel seçimler öncesinde, Syriza, KKE’ye ittifak önerdi. Seçim sistemi nedeniyle, ittifak önerisi, iktidara gelme olasılığını da gündeme getiriyordu. Ve olası bir ittifakta KKE’nin ağırlıklı bir güce sahip olması kaçınılmazdı.

Ama KKE yönetimi, ittifak seçeneğini tartışmayı bile reddetti. Ve Mayıs seçimlerinde Syriza oy oranını yüzde 16,8’e yükseltirken KKE yüzde 8,5’te kaldı.

Bu seçimlerden istikrarlı bir hükümet çıkmayınca sadece iki ay sonra, yani Haziran’da yeniden genel seçimlere gidildi. Bu kez, Syriza’nın oy oranı yüzde 26,9’a yükselirken KKE’nin oy oranı yüzde 4,5’e geriledi.

Bir başka deyişle, tam da Yunanistan halkının düzen partilerine alternatif aradığı bir dönemde, KKE güç kaybetmiş oldu.

Kuşkusuz, Yunanistan’daki gelişmelere dışarıdan bakanların “en doğrusu şu olurdu” türü bir şey söylemesi ve örneğin “KKE, Syriza’nın ittifak önerisini mutlaka kabul etmeliydi” demesi yersiz olur.

Yine de, Yunanistan’da yaşananlardan hareketle, şunların vurgulanabileceği kanısındayım:

1. Kitlelerin harekete geçtiği ve düzen partilerinin güç kaybettiği dönemlerde, sadece düzenin en kararlı karşıtları değil, düzenle uzlaşma potansiyeli bulunan muhalif siyasal hareketler de güç kazanabilir.

2. Düzenin en kararlı karşıtları, bu tür dönemlerde, düzenle uzlaşma potansiyeli bulunan muhalif siyasal hareketler üzerinde ağırlık oluşturmanın ya da onları etkisizleştirmenin yolunu bulamazsa, sonuç, düzenin kendisini yenilemesinden başka bir şey olamaz.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 2
08.01.2015- 12:19

Syriza'nın Zamanı Geldi- Hayri Kozanoğlu


Yunan Parlamentosu yeni Cumhurbaşkanını seçemeyince, 25 Ocak’ta erken seçime gidiliyor. Bilindiği gibi kamuoyu yoklamalarında Radikal Sol Koalisyon, kısaca SYRIZA önde görünüyor. Yıllardır uyguladığı acımasız istikrar programıyla geniş kitleleri AB’ye yabancılaştıran Avrupa burjuvazisini SYRIZA korkusu sardı. Troyka çevreleri genç, güler yüzlü, kararlı başbakan adayı, Babaeskili bir Rum ailenin çocuğu Çipras’ıı umacı gibi gösterme gayreti içindeler.

Öncelikle SYRIZA, Avrupa yanlısı şemsiye bir yapı. Eleştirileri AB’nin varlığına değil, kurgusuna yönelik. “Grexit” diye adlandırılan, Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden çıkışından yana da değiller. 15 Eylül 2014’te Selanik Manifestosu diye anılan kapsamlı bir ekonomik program açıkladılar. “Kaynağın nerede” sorusuna kalem kalem cevapları içeren,   bu fonların hangi ekonomik ve sosyal amaçlar için nasıl kullanılacağını ayrıntılarıyla gösteren Sol Keynesyen program, aslında fazla radikal de sayılmaz.

Selanik Manifestosu’nu tartışmadan önce, isterseniz Yunanistan ekonomisine bir göz atalım. Troyka diye adlandırılan IMF-Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu’nun dayattığı haşin kemer sıkma programı sonucunda bütçe açığı daraldı, cari işlemler açığı fazlaya dönüştü, hatta ekonomide yıllar sonra büyüme bile kıpırdadı. Ama ne pahasına?

Krizden bu yana Yunanistan ekonomisi yüzde 25 küçüldü. İşsizlik yüzde 25’in üzerinde seyrediyor, bu oran gençler arasında yüzde 60’lara kadar yükseliyor. Sanayi üretimi yüzde 35 gerilerken, gerçek ücretler 2007’nin yüzde 30 altında bulunuyor. Aslında bizler neoliberal kemer sıkma programlarının yarattığı harabiyete 1994, 1999, 2001krizlerinden aşinayız. Bir farkla; Yunanistan Avro prangası taşıdığı için, TL benzeri paraların devalüasyonu gibi bir olanağa da sahip değil. Bu nedenle ekonominin rekabet gücü ancak, “iç devalüasyon” denilen, ücretlerin zalimce düşürülmesiyle sağlanıyor. Böylelikle fiyat kırmak mümkün oluyor.

Türkiye’de orta sınıfların Sakız’da, Rodos’ta; Bodrum’dan, Çeşme’den nasıl daha ucuza tatil yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatabilmelerinin sırrı, işte bu “iç devalüasyon”. Zaten cılız büyümenin kaynağı da turizm sektörü.

Kamu çalışanlarının sayısını azaltıp, maaşlarını düşürürseniz; emeklilere yokluğu reva görürseniz; tüm sosyal programları yerle bir edersiniz; haliyle bütçeniz fazla vermeye başlar. Halkın sefaleti pahasına, dış borçların ana para ve faizlerini aksatmadan ödeyebilirsiniz. Hatırlayın Kemal Derviş’in kriz programı da GSYH’nin yüzde 6.5’i faiz dışı fazla öngörüyordu. Bazı CHP sözcülerinin öve öve bitiremediği o program makro dengeleri sağladı ama halkın acı reçeteye şiddetli tepkisi AKP belasını iktidara taşıdı.

SYRIZA bu işkenceye dur deme zamanını geldiğine inanıyor. 2. Dünya Savaşı sonrası, 1953’te Almanya’ya nefes aldıran “Avrupa Borç Konferansı”ndan hareketle, borçların yeniden   yapılandırılmasını öneriyor.   Çünkü GSYH’nin yüzde 175’ini aşan dış borcun eksiksiz ödenmesi artık olanaksız.

• • •

Selanik Manifestosu’nun somut önerilerine bir göz atınca, bedava elektrik, gıda sübvansiyonları, işsizliklere seyahat kartı gibi, insani krizi hafifletmeye yönelik önlemlerin faturasının pek de yüksek olmadığı görülüyor. Sadece onurlu ve direngen bir halka biraz nefes aldırmak amaçlanıyor.

Avrupa Komisyonu başkanı Jean-Claude Juncker, Yunan halkının iradesine doğrudan müdahale ederek, küstahça “Yanlış oy kullanmayın”   diyebildi. Bir, “Oyunuzu Yeni Demokrasi’ye verin” demediği kaldı. Aslında küresel sermaye çevrelerinde Yunanistan’a yönelik iki farklı strateji önerisi bulunuyor. Birinci yaklaşımı Juncker gibi, “Tehditle, şantajla ne pahasına olursa olsun SYRIZA’nın önünü keselim” diye düşünenler destekliyor. Maazallah Yunanistan’da radikal sol bir iktidara oturursa, İspanya’da Pademos, Portekiz’de Sol Birlik derken arkası çorap söküğü gibi gelir korkusu taşıyanlar. Diğer cenahta ise ise, “Sol tehlikesi hazır Yunanistan gibi küçük bir ekonomide boy göstermişken, sürece yol verelim. Eğer hükümet ederlerse öyle bir boğalım ki, doğduklarına pişman olsunlar; başka hiçbir Avrupalı seçmen radikal sola oy vermeye cüret edemesin” tilkileri konuşlanıyor.

SYRIZA’ya kapitalizmi doğrudan karşısına almadığı, mülkiyet ilişkilerini sorgulamadığı için eleştiriler yöneltilebilir. Ama solduyuyu ve çözümü temsil ettikleri açık. Aynı zamanda tüm Avrupa için umudu da...

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 3
08.01.2015- 14:48

Yunaistan'da SYRIZA'nin iktidara gelmesini destekleyenler neden ülkemizde   sosyalist Sol seçimlerde genelde hiç bir etkileri yok sorusuna "sosyalistler için seçimler bir araçtır, amaç değildir" diyorlar anlaşılır değil. Bu ikilim bir çelişkidir. Türkiye sosyalistleri bence Yunanitsan sosyalistleri kadar çalışkan değilller, beceriksizliklerini, yanlış siyasetlerini sorgulamaktan kaçınıyorlar. Yunanistan için seçimler önemli,   orada sosyalistlerin iktidar olmalarıda önemli ama söz konusu Türkiye olunca "seçimlerde neymiş, parlemontoda neymiş canım!!!"

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 4
19.01.2015- 13:41

SYRIZA değişen Avrupa’dır

Aleksis Çipras 3-4 Ocak 2015 tarihinde toplanan SYRIZA Kongresinde çok önemli bir konuşma yaptı. Konuşması seçim kampanyasını başlatan bir salvo olarak değerlendirildi. Konuşmanın geniş bir özetini aşağıda sunuyoruz.

Resim Ekleme

Yoldaşlar,
Halkımız ve ülkemiz tarihinde hayati öneme sahip günlerdeyiz. Ve hepimiz böyle bir dönemi yaşadığımızın farkındayız. İşte bu günler ülkemiz geleceğinin birçok yılını belirleyecek. Tarihsel bir kavşaktayız. Böyle günlere dair şairimiz Anagnostakis diyor ki:

Kelimeler mıh gibi çakılmalı ki uçup gitmesinler.

Kararlıyız, sağlam basıyoruz, sorumluluk taşıyoruz. Seçim anketlerinin rüzgârları bizi şaşırtmayacak. Ne muarızlarımızın iğrenç ve ahlaksız saldırıları, bize karşı her türden propagandaları, ne de   “Yunanistan dostları”nın inatçı tehditleri ve onların Avrupalı kemer sıkma laboratuarları…
Aklımızda tek bir şeyi ve tek bir seçeneği, yani kazanmayı tutarak hep birlikte tartışacak ve karar vereceğiz. Önümüzdeki seçimlerde halkımızın büyük zaferinden emin olacağız.

Zafer, şurada sizi gördüğüm ve sizlerin beni gördüğü kadar kesindir.
Yeter ki birlik ve kararlılık içinde, ayağımızı sağlamca yere basarak ve tüm açıklığımızla, yüreğimizle ve aklımızla ev ev, şehir şehir şehir, köy köy sürdüreceğimiz bir seçim mücadelesine girişelim. Bugün konuştuğumuz şey tam da budur.
Ve zaferimizi, en yadsınamaz, en belirleyici zaferimizi en büyük ihtimal haline getirmek için bugün karar vereceğiz.
Ve aynı zamanda kendimizi paraya çevrilemez programımıza bir kez daha adayacağız. Sosyal trajediye, kemer sıkma kâbusuna ve otoriterciliğe son vereceğiz.
Barbarlığa son vereceğiz. Aynı zamanda yolsuzluğun, küçük entrikaların ve saldırgan adaletsizliğin kalbinin tam ortasına bıçağımızı da saplayacağız.
Dolayısıyla şunu söylemek abartılı görülmemeli: Bu konferansta sadece burada bulunan SYRIZA üyeleri değil Yunanistan’ın tamamına yer var ve elbette zorunlu tasarruf tedbirlerine ve onların yerel papağanlarına yer yok.

İşte burada daha iyi bir gelecek için mücadele eden Yunanistan var. Kendi kaderine teslim olmadan onu değiştirmek için mücadele eden yoksulluğun ve onurun Yunanistan’ı var. Adalet talep eden Yunanistan var. Ayağa kalkan ve direnen Yunanistan var. Umut eden Yunanistan var.
Kendi hakkını talep etmek üzere siyasi parti engellerinin ve korku taktiklerinin ötesine geçen demokrasinin Yunanistan’ı var.
Bu Yunanistan bizi kollarına alıyor. Bizden baskıcı kemer sıkma Memorandum’undan kurtuluşu amaçlayan büyük davasında birleşerek sorumlulukla ve kararlılıkla, cesaretle ve etkinlikle kendisine hizmet etmemizi bekliyor.

Yoldaşlar,
Çoklukla söyleriz ve duyarız ki kendi haklarını talep etmeye kararlı bir halkı durdurmaya hiçbir güç yetmez. Doğrudur, fakat buna bir şey daha ekleyebileceğimize inanıyorum:

Bunu da sadece bu insanlara öncülük etmeye kendisini adamış olanlar başarabilir. Zalim bir düşmanlığa - ki düşmanımızın ne denli acımasız olduğunu biliyoruz,   karşı koymak için tek başına cesarete değil akla da sahip olanlar başarabilir. Sadece işi bitmiş bu Samaras hükümetinin değil Yunanistan’ı israf alanına çevirmiş bu köhne, ahlaksız ve yola gelmez iktidar sisteminin karşısında dikilmek gerekir.
Medyalarına ve onların korku propagandalarına karşı çıkmak için cesaretimiz var. Demokrasinin dayatılan yasa maddeler için gerekli ufak değişikliklerin imalatına indirgenmesine itiraz ediyoruz. Egemenliğimizin içinin boşaltılmasına karşı çıkıyoruz.
Seçim kampanyası birkaç gün önce başladı. Başbakan Samaras kendisini gizliyor ve hayaletleri ortaya çıkarıyor. Korkuyu diriltiyor. Euro bölgesinden çıkışı diriltiyor. İflası diriltiyor.

Başbakan kendi pozisyonuna da hiç saygı duymadan bir dizi zombiye geçit töreni düzenliyor. Çeşitli yalanlarıyla bir şarkı tutturuyor.
Sahi Başbakan Samaras ne zaman hakikati söylüyor, ne zaman yalan söyledi? Zorunlu tasarruf (kemer sıkma) Muhtırası’nı ateşli biçimde lanetlerken hakikati mi söylüyordu? Ya da zorunlu tasarruf tedbirlerini överken ve uygularken mi hakikati söylüyordu?

[…..]

Cevap şudur ki Başbakan Samaras her zaman hakikati söyler! Çünkü onun tek hakikati iktidardır. O iktidar aslında Yunanistan’ı sadece bir gayrimenkul mülk ve bir sömürge olarak görmek isteyenlerin çıkarına hizmet eder. O iktidar köhne, yıpranmış,   sömürücü her şeyi yeniden üretir. O iktidar toplumu tahrip eder ve zengini daha zengin kılar.



Başka bir gün Başbakan Samaras SYRIZA’nın “gizlenmiş” programını keşfetmişti, böylece iflas “zombi”sini ileri süreceğini sanmıştı. Keşke en azından programı okumuş olsaydı da demokrasi ve sosyal adalete dair önerdiğimiz yol haritasını ve seçimler sonrasında Yunanistan’ın izleyeceği yolu anlayabilseydi.
Başbakan Samaras’ı zombileriyle baş başa bırakalım, çünkü biz burada sadece sayfaları çevirmiyoruz kitabı da değiştiriyoruz. Onlar kendi zombileriyle, bizler hayatla, burasının geleceğine dair umutla birlikteyiz. Onlar dünün acılarında debelenip dursunlar, bizler yarına dair umudumuzu yudumlayacağız.

Yoldaşlar,
Önümüzdeki günlerin yorucu fakat keyifli olacağını biliyoruz. 25 Ocak gününde zirvesine çıkacak demokrasi ve özgürlük kutlaması olacak. Çünkü her şeyle başa çıkmaya hazırız. 2015 yılı artık 2012 gibi olmayacak.  
Gelecek şimdiden başladı!

İşçiler, işsizler ve emekliler,   kadın ve erkek gençler, meslek sahipleri ve küçük ve orta boy girişimciler, çiftçiler ve köylüler; bunların hepsi kendi kaderlerini kendi ellerine almak için kararlarını verdiler.
Ve bizler, burada bu salonda bir kez daha söylüyoruz: SYRIZA hepiniz içindir.   SYRIZA geçmişte hangi partiye oy verirse versin, haklı olarak sahip oldukları sorulara ve kuşkulara bakmaksızın bu ülkeyi mevcut kâbustan kurtarmak isteyen herkese ulaşıyor.
Arkamızda kimse kalsın istemiyoruz, insanların bizi takip etmesini istemiyoruz, tıpkı sosyal canlanma programında uzlaşan herkesi istediğimiz gibi bütün herkesin aktif katılımını ve yanımızda olmasını istiyoruz.  

Yoldaşlar,
Bu salonda sadece Yunanistan için kapsayıcı bir beklenti değil değişimin demokratik Avrupası için de bir umut var. Çünkü 25 Ocak’ta demokratik Avrupa, Yunanistan’a güveniyor. Zorunlu tasarrufa karşı çıkan toplumsal bir çoğunluk, Avrupa’nın Sol tarafından tehdit edilmediğini, Merkel siyaseti tarafından, neo-liberalizm ve onun sonuçları olan Kuzey-Güney bölünmesi, işsizlik ve çok geniş toplumsal kesimlerin ve orta sınıfların durumunun kötüye gitmesi, kitle tabanına sahip aşırı sağın ve faşizmin yükselişi tarafından tehdit edildiğini anlıyor.
25 Ocak günü Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu değişim burada, Yunanistan’da başlayacak. Ve bizim zaferimiz bu yılın sonlarına doğru Podemos ve Birleşik Sol’un hükümet olacağı İspanya’daki zaferle ve bir yıl sonra Sinn Fein’in Gerry Adams’ıyla İrlanda halkının zaferiyle devam edecek.
Bu daha başlangıç!

Yunan halkı SYRIZA için kullandıkları oylarıyla Yunanistan’ı Avrupa’daki ilerici gelişmelerde olumlu bir örnek haline getirecek. Bu sadece bizim gönlümüzde yatan bir şey değil, Avrupa basını da böyle diyor. İngiltere’de Financial Times, Yunanistan’daki politik gelişmeleri Avrupa’daki gerekli siyasi değişim ve kemer sıkma politikasına son verilmesi yönünde bir mesaj olarak yorumluyor. Alman Spiegel dergisi SYRIZA’yı Yunanistan’ın borcunun iptal edilmesi [ertelenmesi] yönünde makul ve adil talepleri olan siyasi bir güç olarak kabul ediyor.   […] Avrupa liderlerinden yapılan tarafsız siyasi açıklamalar, herkesin Yunanistan’daki değişimin Avrupa’da yaygınlaşmasının bir habercisi olduğunun farkına vardığını da gösteriyor.
SYRIZA Avrupa’dır. SYRIZA değişmekte olan bir Avrupa’dır. […]

Yoldaşlar,  
25 Ocak günü Avrupa’daki Yunanistan’ın şimdisi ve geleceği bakımından sadece iki seçenek söz konusu değil, aslında o gün iki dünya da karşı karşıya gelecek.
Bir yanda politikanın eski bir tarzı sahneyi terk ediyor. Çürümenin ve krizin yandaşları, Yeni Demokrasi ve PASOK, yolsuzluğa, entrikaya ve hırsızlığa batmış halleriyle alt üst ettikleri ülkeyi terk ediyorlar.   […]

Ancak 2012 yılının tersine bugün hiçbir gizli gündem yok. Yeni sert kemer sıkma politikaları konusunda uzlaştıklarını, daha da kötüsü seçimlerden sonra (şayet yeniden seçilirlerse) halkın özel mülklerini, evlerini satışa çıkacak bir ihaleler katliamını derhal başlatmayı kabul ettiklerini ve bu konuda anlaştıklarını gizleyemiyorlar. Zaten büyük ölçekte ipotek paketleri sistemin bankaları tarafından ücretli işçinin, emekçinin, toprak sahibinin, maaşıyla geçinenin banka borçlarına karşılık ipotek ettirdiği evleri akbabalar piyasasında sözüm ona sıkıntı fonları adı altında yeniden satışa sunuluyor.

İşte bu yüzden hükümet çoğunluğu da zaten SYRIZA’nın insanların borçlarının akbabalara transfer edilmesini önlemek üzere Parlamento’ya verdiği tekliflere karşı iki kez oy kullandı. Şunu söylemek abartı sayılmamalı: Sağcıların “komünistler evlerimizi elimizden almaya geliyorlar” diye yaptıkları propaganda artık tam bir masal oldu. […]

25 Ocak günü SYRIZA çoğunluk hükümeti kurulacak. Ve bu da ülkemizin gelişmesinin ve yaratıcı şekilde yeniden kuruluşunun ve kültürel yeniden doğuşun yolunu açacak. 2014 Eylül’ünde yayınladığımız “Selanik Programı”yla her Yunanlı için ekonomik güvenliği ve onurlu bir yaşamı güvence altına aldık. […] Dolayısıyla   25 Ocak günü ikilem çok açık:

Dış Borçlar için Memorandum veya SYRIZA. Teslimiyet veya müzakere. Kemer sıkma veya büyüme. Ve halkımızın cevabı da SYRIZA ve onur, adalet ve demokrasi yönünde toplumsal kurtuluşu sağlayacak bir hükümet olacak.
Yoldaşlar, sevgili arkadaşlar,  

[…] Ne borçlanma ne de mevcut politikalar sürdürülebilir bir şeydir. İşte bu yüzden bu durumu değiştireceğiz. […] Borçlanmaya artık tahammül edemeyiz, üstelik nesnel olarak geri ödemek de imkânsız. Kemer sıkma politikasına da son verilmeli. Şu konuda ısrarlıyız: Kemer sıkma politikası akıl dışıdır ve yıkıcıdır. […]

Yoldaşlar,
Son günlerde “devletin sürekliliği” adına Başbakan Samaras’ın attığı imzalara SYRIZA hükümetinin de bağlı kalmak zorunda olacağına dair sözler duymaktayız. Bu huysuzlar elimizin kolumuzun bağlı olacağını iddia ediyorlar. “Devletin sürekliliği” lafı inatçı bir politik duruş karşısında çok farklı bir anlam taşır. Bu tercih esas olarak darboğaza ve aynı zamanda toplumsal yıkıma yol açar. Öyleyse açık olalım:  

25 Ocak günü hukuk dışılık ve baskıcılığın eşlik ettiği hizmetkârlık sona erecek. Herkesin bunu bilmesinde fayda var. Ve müzakereler yapılacak! Ve anlaşmalar yapılacak! Ve troyka ile yapılan memorandum geçmişte kalacak! […]

Yoldaşlar,  
SYRIZA hükümet programı tamamlanmıştır ve hazırdır. Bu “Selanik Programı”dır, müzakerelerin sonucu ne olursa olsun uygulanacak olan Ulusal Yeniden İnşa Planı’dır. […]

Yeni bütçe açıkları değil toplumsal yeniden inşa koşulları ve sürdürülebilir ekonomik canlanma olacak. Programımız, ekonomik ve sosyal altüst oluşa yol açan neoliberal karşıt reformları değil toplumun ihtiyaç duyduğu pratik, ilerici reformları içeriyor. “Selanik Programı” toplumsal ve ekonomik kargaşayı tersine çevirecek, ekonomiyi canlandıracak ve krizden çıkışı sağlayacak aşağıdaki dört önemli başlığı içeriyor.



1. İnsani felaketlere seslenen bir program. 2. Ekonomiyi yeniden başlatmak için atılacak acil adımlar. 3. İşe geri dönüş için ulusal bir plan. 4. Kamu yönetiminin kurumsal ve demokratik dönüşümü için reformlar.

A. İnsani felaketlere bir çare ve düşük gelirli emeklilere destek için acil planımız şunları içeriyor: 1. En yoksul üç yüz bin haneye bedava elektrik ve gıda kuponları.

2. Evsizler için barınma programı. 3. Aylık geliri 700 avro altında olan düşük gelirli emekliler için her yıl 13. emeklilik maaşı. 4. Bedava sağlık hizmeti. 5. Özel seyahat kartı. 6. Isınmada kullanılan yakıtlarda özel verginin kaldırılması.

B. Programımızdaki ikinci başlık ekonomiyi yeniden başlatacak önlemleri içeriyor. Amacımız küçük ve orta boy işletmeleri desteklemek aynı zamanda vaktinde ödenmemiş borçların düzene sokulması sayesinde hükümet gelirlerinde artış sağlamak.   […]

C. Planımızdaki üçüncü başlık yeniden işe başlamakla ilgili önlemleri içeriyor. […]   İşverenlerin zalimliğine son vermeye kararlıyız. ILO ile işbirliği yaparak Memorandum (Dış Borçlanma) hukuku tarafından ortadan kaldırılan iş yasalarını gündeme getirecek ve yürürlüğe koyacağız.
Şu sözlerimizi kesinlikle yerine getireceğiz. -Asgari ücreti herkes için 751 avro yapacağız; - Toplu sözleşmeleri (işveren-sendika sözleşmesini) yeniden düzenleyecek ve üç yıllık sözleşmeleri geri getireceğiz; - Kitlesel işten çıkarmalara imkân tanıyan düzenlemeleri iptal edeceğiz; - Ekonominin özel, kamu ve sosyal sektörlerinde doğrudan 300 bin iş fırsatı yaratan Proje’yi uygulayacağız.

D. Dördüncü başlık devletin kurumsal ve demokratik yeniden inşasına müdahaleleri içeriyor.
SYRIZA bugüne dek ülkeyi yöneten ve mahveden partilerin yarattığı dışa bağımlı devletten sorumlu değildir. Kamu yönetimindeki hastalıkların farkındayız! Öte yandan şunu vurguluyoruz ki Memorandum hükümetleri bunları değiştirmek için hiçbir şey yapmamıştır. Yunan kamu hizmetleri artık tam bir çöküş noktasındadır. Yunan Kamu İdaresini yeniden inşa programında kapsamlı bir demokratik reform ve rasyonalizasyon planı ortaya koyuyoruz.

[…] Nihayet SYRIZA şu şekilde adaleti de sağlayacak: - Son beş yılda yapılan veya devam eden sorunlu ihalelerle ilgili veri ve bilgi derlemeleri için bir sistem oluşturacağız; - “Utanç verici” sözleşmelerde herhangi bir mali hatanın veya kamu hatasının derhal düzeltilmesini güvence altına alacağız; - Mali kuruluşları yöneten ve ulusal malları ve gayrimenkulleri satan (FSF ve TAIPED)Yönetim Kurullarına anayasaya aykırı ve demokratik bakımdan mide bulandırıcı desteklerle bahşedilen imtiyazları iptal edeceğiz.   Bu imtiyazlar Yunanistan halkına bilerek zarar veren Memorandum kuruluşunun ve onun görevlilerinin suçlarını itiraf etmesinden başka bir şey değildir.

Unutmadık. Unutmayacağız!

SYRIZA güvensizliğe, şeffaf olmamaya, kötü idareye, yolsuzluğa ve çöküşe son verecektir! Ve bu yüzden denetim mekanizmalarının yeniden örgütlenmesi ve güçlendirilmesi zorunludur.
İşte bizim mesajımız şudur, dikkatle dinleyin: Yasallığı her yerde hâkim kılacağız. Adalet her yerde olacak. Oyun bitmiştir!

[…] SYRIZA hükümetiyle birlikte herkes parayı nereden bulduğunun hesabını verecek.
Yoldaşlar,  
SYRIZA burada iktidarın yolsuzluğa batmış ve iflas etmiş sistemini başarılı şekilde kontrol altına alma kaygısıyla bulunmuyor. Bu sistemi alt üst etmek için bulunuyor.
Burada iktidarın fonlarını ve imtiyazlarını yeniden işgal etmek için bulunmuyor. Şunun farkındayız ki bize sadece yakılmış bir tarla devredilmeyecek. Parçalanmış bir üretim zeminini, bölünmüş bir ülkeyi, politik, sosyal ve ekonomik bakımdan güvensizliği de alacağız. Sorumluluğumuz hep birlikte herkesi yeniden birleştirmektir. Ve kendimizi yeniden inşa, gelişme ve onurun güvenli ve verimli zeminine taşımaktır.

25 Ocak günü Yunan halkından sadece oy kullanmalarını istemiyoruz. Bize sorumluluk verilmesini istiyoruz. Bize değişim için talimat verilmesini istiyoruz. Bize müzakereler için yetki verilmesini istiyoruz. Bize dövüşmek için emir verilmesini istiyoruz. Sağlıklı bir Yunanistan’ın yaratılması için bize güç verilmesini istiyoruz.

Yoldaşlar,  
Halkımıza bağımsızlık kazandıracak ölçekte Parlamento’da kendimizi yönetecek bir çoğunluğu sağlamak çağrısında bulunuyoruz. Avrupa’da başarmak için, Yunanistan’a Onur, Adalet, Demokrasi’yi geri getirmek için, hesap verebilecek şekilde ve bir rüyamız sayesinde, gerçekçiliğimiz ve cesaretimiz sayesinde: Kazanacağız ve biz kazanacağız. Bu tarihe karşı bir görevimizdir. Bu geleceğe karşı bir sorumluluğumuzdur.

Hoşça kalın. Zafer bizim olacak.

Kaynak: https://zcomm.org/znetarticle/syriza-is-a-europe-that-is-changing/

tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 5
19.01.2015- 14:32

SYRIZA, Yunanistan'ın Sahte Soludur. Emperyalizmle derdi olmayanın halkı doğru dürüst yöneteceğine inanmak da ayrı bir saflık.

HILLARY_  |  Cvp:
Cevap: 6
19.01.2015- 19:27

Alıntı Çizelgesi: tarihselmaddeci yazmış

SYRIZA, Yunanistan'ın Sahte Soludur. Emperyalizmle derdi olmayanın halkı doğru dürüst yöneteceğine inanmak da ayrı bir saflık.


Gerçek sol nedir?
Kemalizmle bulanmış, Türkçü anlayışınız mı?
Yunanistan'daki sol hareket SYRIZA'ya anti sol demek hangi kavramla açıklanır bilmiyorum.
Sanırım hayatında solcu olmamış bir hareketin bileşeni olmakla çözümlenebilir.

yura  |  Cvp:
Cevap: 7
19.01.2015- 21:34

Alıntı Çizelgesi: HILLARY_ yazmış

Alıntı Çizelgesi: tarihselmaddeci yazmış

SYRIZA, Yunanistan'ın Sahte Soludur. Emperyalizmle derdi olmayanın halkı doğru dürüst yöneteceğine inanmak da ayrı bir saflık.


Gerçek sol nedir?
Kemalizmle bulanmış, Türkçü anlayışınız mı?
Yunanistan'daki sol hareket SYRIZA'ya anti sol demek hangi kavramla açıklanır bilmiyorum.
Sanırım hayatında solcu olmamış bir hareketin bileşeni olmakla çözümlenebilir.




sol denince aklınıza kemalizm ve türkçü sol ile kürt yedekçisi gerçek sol mu geliyor. Böyle cevapların konuyla ne ilgisi var. şu kemalist ve türkçü solu bir anlatsanız   bizde ne olduğunu öğrensek. kemalist sol olmamak için neyi savunmak lazım.


tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 8
20.01.2015- 11:18

Alıntı Çizelgesi: HILLARY_ yazmış

Alıntı Çizelgesi: tarihselmaddeci yazmış

SYRIZA, Yunanistan'ın Sahte Soludur. Emperyalizmle derdi olmayanın halkı doğru dürüst yöneteceğine inanmak da ayrı bir saflık.


Gerçek sol nedir?
Kemalizmle bulanmış, Türkçü anlayışınız mı?
Yunanistan'daki sol hareket SYRIZA'ya anti sol demek hangi kavramla açıklanır bilmiyorum.
Sanırım hayatında solcu olmamış bir hareketin bileşeni olmakla çözümlenebilir.




Gerçek sol Yunanistan'ın TÜSİAD'ına karşı olmak, NATO'ya karşı olmak, "ikili iktidarı" sona erdirmektir. Prensipte birliktir. Bunların hiçbiri SYRIZA'da yok ya da tutarlıca savunulmuyor.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]