Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Doğa Bilimleri
melnur  |  Cvp:
Cevap: 9
16.09.2014- 20:37

Alıntı Çizelgesi: sirius yazmış

big bangin doğru olmaması durumunda doğu olan nedir, evrenin oluşumunu big bang açıklayamıyorsa, evrenin genişlemesini nasıl yorumlamak gerek.benim düşüncem evrenin genişlemesinin bir başlangıcının olduğu yolunda, bu durumda big bange yanış bir teori gözüyle bakılamaz. doğru değilse neden genişlesin



Üzerinde durulması gereken konu, katılım da olursa tartışılabilir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 10
11.02.2018- 19:04

Evrenin bilmecesini çözerken…

İnsanoğlunun en keyifle uğraştığı bilmecelerden biri evrenimizin oluşum bilmecesi… Gök bilimcilerinin gözlemsel ve teorik açıklamaları ve bunlara eşlik eden dev bilgisayar simülasyonları sayesinde, evrenin tarihi konusunda eskisi kadar çaylak değiliz. Yakın zamanlı çalışmalar cüce galaksilerin varlığı ve galaksilerin evrimi üzerine ciddi veriler sunuyor.

Resim Ekleme
Cüce galaksi

Büyük galaksilerin – misal bizim galaksimiz Samanyolu -   oluşumuna dair egemen görüş, Büyük Patlama ("Big Bang") sonrası küçük galaksilerin birleşerek daha büyüklerini oluşturması idi. Yani galaksiler büyüme eğilimli bir evrim geçirmişlerdi.

Bu görüşün arka planı sağlam teorik çıkarsamalara dayansa da, henüz gözlemsel delillerle uyumu sınırlıydı. Özellikle de bu tahmini evrimsel sürecin parçası olması gereken cüce galaksilerin (yani yeni oluşmaya başlamış galaksilerin) –iki düzensiz cüce galaksiden oluşan Magellanic Bulutu hariç- çıplak gözle görülememesi, bu zamana kadar sadece sınırlı sayıda cüce galaksinin gökbilimciler tarafından tespit edilebilmesi nedeniyle, cüce galaksilerin birleşmesi veya daha büyük galaksilerce yutulması gibi tahminler, görece havada kalıyordu.

Nitekim günümüze kadar Samanyolu çevresinde gözlemlenebilen cüce galaksiler, teoride varolması beklenen cüce galaksi sayısından çok aşağılardaydı. 2016’nın son çeyreğinde The Astrophysical Journal Letters dergisinde yayımlanan bir makale bu uyumsuzluğu gideriyor. Makale yazarı Andrew Wetzel, karanlık maddeye odaklanan ve bugüne kadar yapılanlardan daha ayrıntılı bir simülasyon modeliyle, Samanyolu’na komşu olan cüce galaksiler için bilinen en kesin tahmini sundu [2].

Süpernova dahil yıldız evriminin ve astrofizik teorilerinin itinalı bir uygulaması olan bu simülasyon, 2000’den fazla bilgisayarın paralel çalıştırıldığı bir sistemi gerekli kılmış. Yazarların da belirttiği gibi, önceki tahminlerde beklenen binlerce komşu cüce galaksi yerine, yeni tahmin, gök bilimcilerin etrafımızda gözlemlediği cüce galaksi nüfusuyla uyumlu çıkmış. Çalışmada

Teorik gösterimin mimarlarından Wetzel, bu çalışmanın daha da zorlanabileceğini ve güçsüz cüce galaksilerin dahi simülasyonda modellenebileceğini belirtiyor. Henüz gözlemleyemediğimizi düşündüğümüz zayıf cüce galaksilerin sayısını önceden tahmin etmek, gözlem çalışmalarını rahatlatabilir.

Komşu cüce galaksi sayısına dair akıl açıcı bu çalışmanın ardından, Nature Astronomy’de yayımlanan bir başka makale, Dünya’dan 200 milyon ve 650 milyon ışık yılı uzakta galaksi demeti keşfedildiğini açıkladı [3]. Evren sınırları düşünüldüğünde Dünya’ya yakın sayılabilecek bu galaksi demetleri Samanyolu ile kıyaslandığında hayli küçük ve uzun süre önce yıldız oluşumları sonlanmış. Daha büyük teleskoplarla gözlemlenebilen önceki cüce galaksiler izole ve büyük galaksiler tarafından yutulma durumunda idiler [1]. Oysa grubun keşfettiği galaksi demetleri ise bağımsız ve düşük ağırlıklı olmaları sebebiyle galaksi birleşimine uygunlar. Yazarlardan Stierwalt, galaksi gruplarının çekimsel olarak bağlı olduklarını ve daha büyük bir galaksi – orta kütleli galaksi - var etmek için birleşeceklerini düşündüklerini ifade ediyor.   Bu da başta belirttiğimiz egemen görüşü destekler nitelikte.

Stierwalt’ın altını çizdiği diğer bir konu da cüce galaksilerin karanlık maddeyi anlama konusunda önemli bir araç olması. Gözlemlenebilir maddeler evrenimizin yaklaşık %5’inin oluştururken, sadece uyguladığı çekim kuvvetiyle – her ne kadar karanlık maddenin gama ışıması yapıyor olabileceği şüpheleri üzerine gama-teleskoplarıyla ölçüm yapan gök bilimciler olsa da – algılayabildiğimiz karanlık maddenin evrenin %20’sinden fazlasını kapladığı düşünülüyor.

Resim Ekleme

Evrenin bugün %4,6'sının atomlardan, %24'ünün karanlık maddeden, %71,4'ünün ise karanlık enerjiden oluştuğu düşünülüyor. Kaynak: frontierfields.org/2014/04/24/what-is-dark-matter

Simulasyon tekniğiyle bulunan cüce galaksilerin sayısının, gözlemlenen cüce galaksi sayısıyla uyumlu olması Kayıp Galaksi Problemini (İng. "Missing Satellite [Galaxy] Problem", MSP) de çözüme kavusturuyor. Cüce galaksiler, büyük galaksilere göre daha fazla karanlık madde barındırmaya meyilli oldukları için görünmezler ve bu da yukarıda bahsettiğimiz problemi anlamada bize yardımcı olur. Ayrıca, cüce galaksiler içindeki yıldızların hareketini açıklarken, sadece galaksinin içindeki yıldızların kütlelerinin degil de çok miktarda bulunan karanlık maddenin de işin içine giriyor olması Karanlık madde konusunda farklı teorilere kapı aralayabilir. Bulunan cüce galaksi demetlerini bir arada tutanın, karanlık maddenin oluşturduğu yer çekimsel kuvvet olduğu, ayrıca bu yaşlı galaksilerin az yığıntı –toz, gaz, vs.- barındırmasının karanlık madde için cazibe alanı haline gelmesini sağladığı belirtiliyor.

Kaynaklar:

[1] http://www.abc.net.au/science/articles/2011/02/17/3140618.htm
[2] https://phys.org/news/2016-09-dwarf-galaxies-dark.html
[3] https://phys.org/news/2017-01-dwarf-galaxies-dark.html

http://haber.sol.org.tr/bilim/doga-bilimleri/evrenin-bilmecesini-cozerken-183743

melnur  |  Cvp:
Cevap: 11
17.02.2018- 19:09

Alıntı Çizelgesi: sirius yazmış

[size=2]big bangin doğru olmaması durumunda doğu olan nedir, evrenin oluşumunu big bang açıklayamıyorsa, evrenin genişlemesini nasıl yorumlamak gerek.benim düşüncem evrenin genişlemesinin bir başlangıcının olduğu yolunda, bu durumda big bange yanış bir teori gözüyle bakılamaz. doğru değilse neden genişlesin



''Evrenin genişlemesinin bir başlangıcı olmak zorunda...''

Big-Bang'in bize söylediği evrenimizin 13.8 milyar yıl önce bir patlamayla ( gerçeği genişleme) başladığı yolunda. Bu ne anlama geliyor; Big-Bang'dan önce hiçbir şeyin olmadığı ve ansızın, birdenbire bir patlama olduğu ve evrenimizin doğumunun başlamış olduğu mu? Aslında konuya böyle yaklaşanlar ve evren konusunu bu yaklaşım biçimine sıkıştıranlar gerçekte evrenimizin tanrı tarafından yaratıldığını ima etmekteler. Çoğu kez de ima etmenin ötesine geçerek bu düşüncelerini açık seçik dile getirmekteler. Hiç kuşku yok, bu tür yorumların hiçbir bilimsel karşılığı yok. Big-Bang doğruysa, uzak galaksilerden gelen ışığın kırmızıya kayması başka bir anlam içermiyorsa buradan evrenimizin daha önce bir noktadan başladığı iddia edilebilir ve kısaca Big-Bang'in yorumu da budur. Ancak buradaki problem günümüzden geriye doğru gidilip yani planck zamanı olarak tanımlayacağımız durumda evrenimiz konusunda bilimsel bir açıklama yapabilecek bir bilgi dağarcığımızın olmaması.

( Einstein bu konuyu açıklamak için ömrünün son 30 yılını verdi, başarılı olamadı. Hawking'in de çalışması var. ''Herşeyin teorisi'' adı altında kuantum ile izafiyet teorilerinin birleşik halinin bu konuyu aydınlatabileceğini söylüyor ama, hala sonuç yok.)

Evren konusunda bir dezavantajımız var. Gözlemlerimiz değişmeyen tek bir noktadan, evrenin içi ve merkezinden olmak zorunda. Evrene ( varsa) dışından bakamıyoruz. Bulunduğumuz yer itibarıyla ( görünür) evrenin sadece merkezinden bakabiliyor ve elde ettiğimiz verilerle evrenin bütünü konusunda yorumlarda bulunuyoruz. Başka bir çaremiz de yok. Big-Bang bu konuların ürünü. Uzak gökadalardan gelen ışığın kırmızıya kayması uzaklıklar düşünüldüğünde ortaya çıkan bir soğurma nedeniyle gerçekleşiyor olamaz mı, sorusunu da akla getirmekte. ( Bu karşı yorumun bilimsellikten uzak bir yorum olduğu da kabul edilmiş.) Veya...

Veya, bulunduğumuz yerden yani görünür evrenin merkezinden baktığımızda elde ettiğimiz verilen yorumlanması neden görünür evreni de içine alan bir (sonsuz) evrenin herhangi bir bölümünün özelliği olmasın? Olamaz mı? Görünürlüğün çok daha ötesinde bir evrenin bulunduğumuz parçasındaki bir özelliğini evrenin kendisiymiş gibi bir yorumlama hatasında bulunuyor olamaz mıyız?

Veya; her şey bir yana, evrenimiz Big-Bang'in söylediği gibi 13.8 milyar yıl önce bir genişlemeyle ortaya çıkmış olsun. O genişlemenin başladığı noktayı neden öncesi olmayan bir başlangıç olarak kabul edelim? Bizim evrenimiz için bir ''başlangıç'' olması, öncesizlik anlamına gelebilir mi? Mümkün değil.

Sadece bilmiyoruz...
Bugünün bilgileri bunu açıklamaya yetmiyor...

Ne var ki, böyle olması bilinemeyeceği anlamına gelmez! Hatta bilinemeyecek gibi kötümser bir yorumda bulunsak bile bunun öncesiz olduğunu akla getirecek hiçbir neden yok.

Bilimden başka bir yol göstericimiz yoksa tabi!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 12
24.03.2018- 12:19

Büyük Patlama’dan önce ne vardı?

Yeni bir araştırma, fizikte bir kırılma noktası yaratabilir. Genel görelilik kuramının öngörüleri üzerine odaklanan bilim insanları, evrenin bir “sıfır” noktasından başlamamış olabileceğini öne sürüyor.

Resim Ekleme

Mike McRae

Genel göreliliğin sadeleştirilmiş bir açıklamasına göre, Büyük Patlama ‘her şeyin’ başlangıcı değildi. Bir araştırma ekibi, Einstein’ın meşhur denklemlerini doğru kabul ederek ve mümkün olduğu kadar az varsayım yaparak Evren’in zamanı geriye sardı ve bunun bir durma noktasında son bulmak yerine, bizi farklı tür bir başlangıçla ters yüz edilmiş bir uzaya ulaştırabileceğini ortaya koydu.

Büyük Patlama hakkında koparılan bunca yaygaranın ne olduğunu anlamak için, fizikçilerin neden her şeyin bir başlangıcının bu olmadığını düşündüklerini kavramak amacıyla biraz geri gitmeliyiz. Georges Lemaîtreproposed adlı Belçikalı bir gökbilimci yaklaşık 90 yıl önce, uzak galaksilerden gelen ışıkta gözlemlenen değişimlerin, Evren’in genişlediğinin işareti olduğu fikrini öne sürdü. Eğer Evren büyüyorsa bu, eskiden daha küçük olduğu anlamına gelir.

TEKİLLİK SORUNUNU ÇÖZMEK ÇOK ZOR


Saati yaklaşık 13.8 milyar yıl geri sarmaya devam ettiğimizde, uzayın, “tekillik” olarak da adlandırılan, akıl almaz derecede küçük bir hacimde sıkışması gereken bir noktaya ulaşıyoruz. Stephen Hawking “Zamanın Başlangıcı” başlıklı konuşmasında “O anda, Big Bang (Büyük Patlama) anında, Evren’deki bütün maddeler iç içe geçmiş durumda olmalıydı. Yoğunluk sonsuzdu” demişti.

Boş uzayın “hiçliğini” tanımlamak için fizikçilerin kullandığı birçok model var. Einstein’ın genel göreliliği bunlardan biri; yerçekimini, Evren’in altında yatan dokunun geometrisiyle bağlantılı olarak tarif ediyor. Hawking ve matematikçi Roger Penrose tarafından ortaya konan teoremler ise genel görelilik denklemlerine zorlama bir ölçekle (tekillik içindeki gibi) bulunan çözümlemelerin eksik olduğunu düşündürüyor.

Gündelik bir dille ifade edersek, fiziğin tekillikte genelde çöküşe uğradığı dile getirilir; bu da bizi, [tekillik halinde] fizikten ne denli az yararlanabileceğimize ilişkin bir dizi spekülasyona götürür.

HAWKING BİR “BAŞLANGICA” İNANIYORDU

Hawking yakın zamanda Neil DeGrasse Tyson’la yaptığı bir söyleşide, Büyük Patlama’nın uzay-zaman boyutlarını Güney Kutbu’yla benzeştirdi. “Güney Kutbu’nun güneyinde hiçbir şey bulunmuyor, bu yüzden Büyük Patlama’nın öncesinde de hiçbir şey yoktu” dedi.

Buna karşın başka fizikçiler, Büyük Patlama’nın ötesinde bir şeyler olduğunu öne sürüyor. Kimileri, (Büyük Patlama’nın) diğer tarafında, zamanın geriye doğru hareket ettiği bir “ayna Evren” olduğunu iddia ediyor. Diğerleriyse, geriye doğru sıçrayan bir Evren fikri üzerinde tartışıyor.

Daha farklı bir yaklaşım benimseyen fizikçiler Tim A. Koslowski, Flavio Mercati ve David Sloan ise Büyük Patlama’nın genel göreliliğin de tanımladığı gibi, zamanda belirli bir noktada maddeler arasındaki bir çelişkiden kaynaklandığına işaret eden yeni bir model ortaya koydu. Bu teoremin ifade etmediği şey ise gözlemlediğimiz biçimdeki Evren’in, ilk etapta bu noktaya nasıl ulaşmış olması gerektiği.

EVREN’İN VAROLUŞUNA İLİŞKİN YENİ BİR YORUM

Araştırmacılar tüm bu tekillik meselesinden bir adım geri çekilip, uzay-zaman haritasını barındırdığı “şeyler”den ayırarak, mevcut uzay daralması modeline yeni bir yorum getirdiler. Oxford Üniversitesi’nden fizikçi Sloan, “Evren’in içten nasıl göründüğünü belirleyen niceliklerin hareketlerini ortaya koyarken, sorunlu olan tüm bu terimlerin ne denli alâkasız olduğu ortaya çıkıyor” diyor.

Bu yorum temelde şu anlama geliyor: Fiziğin üzerinde varolduğu temel yeni bir yönelim alırken kendisinin bozulmadan kaldığı bir Büyük Patlama tarifi. Araştırma ekibi bunu bir “tekillik”ten çok, iki yüzü olan Roma tanrısına atıfta bulunarak “Janus Noktası” diyor.

Evren’i oluşturan şeylerin göreli yerleri ve boyutları, zamanı geri sardıkça iki boyutlu bir gözleme haline gelene dek etkin bir biçimde düzleşir. Janus Noktası’ndan geçilince, gözleme tekrar üç boyutlu haline döner, sadece ön yüzü ile arka yüzü yer değiştirir.

ÖNCE KARŞI-MADDE Mİ VARDI?

Bunun fiziksel terimlerle ne anlama geldiğini ifade etmek zor ancak araştırmacılar, parçacık fiziğinde simetri konusunda derin bir etki oluşturabileceğini, hatta belki de ilk önce karşı-maddeye dayanan bir Evren’i ortaya çıkarabileceğini düşünüyorlar.

Ters-yüz edilmiş bir Evren fikri eski bir önerme olsa bile, tekillik sorununun etrafından bu yolla dolaşmaya dair bir yaklaşım, yenilikçi.

Sloan, “Yeni prensipler belirlemiyor ve Einstein’ın genel görelilik kuramı üzerinde hiçbir değişiklik yapmıyoruz; yalnızca nesnelere ilişkin yeni bir yorum getiriyoruz” diyor.

Şüphesiz ki bu tartışma gelecekte de sürecek. Kim bilir? Belki de ayna Evren’de, yani Janus Noktası’nın öbür tarafında da, bir zaman benzer bir tartışma yürüyordur.

Bu makalenin orijinali Science Alert sitesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)

https://www.gazeteduvar.com.tr/bilim/2018/03/23/buyuk-patlamadan-once-ne-vardi/

melnur  |  Cvp:
Cevap: 13
09.07.2018- 22:05

Evren'in Hiçlikten ve Kendiliğinden Oluşabileceğine Dair Matematiksel Kanıt!



Modern kozmolojinin en büyük kuramlarından biri Evren'in büyük bir patlama ile başlamasıdır. Ayrıca bu yalnızca bir fikir değil aynı zamanda sayısız kanıt ile desteklenmiş bilimsel bir kuramdır. Kanıtlar arasında öncelikle Kozmik Mikrodalga Arkaplan Işıması vardır. Bu, Büyük Patlama'nın bir çeşit "yankılanması"na benzetebilirsiniz. Dahası, sürekli genişlemekte olan bir evren içinde olduğumuzu biliyoruz. Zamanda geriye gittiğimizi hayal edersek bu genişleme, bir noktada kökeni, yani Büyük Patlama'yı işaret etmektedir. Ayrıca Evren içerisinde bol miktarda helyum-4, helyum-3, döteryum gibi temel elementler bulunur. Tüm bunlar, Büyük Patlama Kuramı'yla hesaplanabilmektedir.

Ama hala yapbozun büyük bir parçası eksik. Büyük Patlama'nın kendisine ne sebep oldu? Yıllardır kozmologlar Evren'in kendiliğinden oluştuğu fikrine güvendi; yani Büyük Patlama, Evren'i yoktan var edebilecek bir kuantum dalgalanmasının sonucu olduğunu düşündüler. Kuantum Mekaniği hakkında bildiğimiz kadarıyla bu oldukça makul bir fikirdir. Ama sahiden fizikçilerin daha fazlasına ihtiyacı vardı: Bu fikre can verecek daha matematiksel bir kanıta... Nihayet, 11 Nisan 2014'te, Çin'deki Wuhan Fizik ve Matematik Enstitüsü'nde çalışan Dongshan He ve arkadaşlarının çalışmaları sayesinde fizikçiler istediklerini elde ettiler. Çünkü bu kişiler, Büyük Patlama'nın gerçekten de kuantum dalgalanmaları sebebiyle kendiliğinden olmuş olabileceğinin ilk titiz/kesin kanıtı ile geldiler.

Bu yeni kanıt, Wheeler-DeWitt denkleminin özel bir çözüm kümesine dayanıyor. 20. yüzyılın ilk yarısında kozmologlar modern fiziğin iki temel direğini (Kuantum Mekaniği ve Genel Görelilik), Evren'i tam anlamıyla tanımlayacak bir şekilde birleştirmekte zorlanıyordu. Tüm söyleyebilecekleri bu kuramların tamamen birbiriyle ters düştükleri idi. Büyük buluş, 1960'lı yıllarda fizikçi John Wheeler ve Bryce DeWitt'in önce bahsettiğimiz birbiri ile bağdaşmayan iki fikri şimdi Wheeler-DeWitt denklemi olarak bilinen matematiksel bir çerçevede birleştirmesiyle geldi. Dongshan ve iş arkadaşlarının çalışması bu denklem için yeni çözümler araştırmaktı.

Düşüncelerinin kalbinde Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi yatıyor. Bu ilke, fizikçilerin yarı-durağan sahte vakum (metastable false vacuum) dedikleri şeyde gerçekleşen kuantum dalgalanmalardan ötürü küçük bir boş uzayın yoktan var olmasına olasılıksal olarak izin verir. Bu olduğu zaman iki olasılık var: Uzay baloncuğunun hızla genişlemediği durumda baloncuk neredeyse aynı anda yok olur. Ancak eğer baloncuk yeterince büyüklüğe genişlerse, işte o zaman geri döndürülemez bir şekilde bir evren yaratılır.

Soru şudur ki: Wheeler-DeWitt denklemi buna izin veriyor mu? Dongshan ve iş arkadaşları şöyle söylüyor:

"Bir kere küçük bir gerçek vakum (true vacuum) baloncuğu yaratıldığında, katlanarak büyüme şansı olduğunu kanıtladık."

Soruna yaklaşımları şöyleydi: Tamamen yarıçapıyla tanımlanmış küresel bir baloncuk düşündüler. Sonra da bu yarıçapın genişleme derecesini tanımlayan denkleme ulaştılar. Ardından baloncuğun geometrisi için üç senaryo dikkate aldılar - kapalı, açık ya da düz. Bu senaryoların hepsinde baloncuğun katlanarak genişleyebileceği ve dolayısıyla Evren'i oluşturabilecek büyüklüğe ulaşabileceği bir çözüm buldular - yani Büyük Patlama'ya. Bu kozmologların üzerine kuramlar inşa edebilecekleri bir sonuç. Çok ilginç bir sonuç.

Günümüzün Evren modellerindeki önemli bir değişken de kozmolojik sabittir. Bu, uzay vakumunun enerji yoğunluğunu tanımlayan bir terim. Aslen Einstein tarafından Genel Görelilik Kuramı dahilinde ileri sürülmüştür ve Hubble'ın Evren'in genişlediği keşfinden sonra yine Einstein tarafından terk edildi. 1990'lara kadar, çoğu kozmolog kozmolojik sabiti sıfır kabul etti. Ancak daha sonraları kozmologlar Evren'in genişlemesinin ivmelenmesine sebep olan bir şeyin kanıtını buldular. Bu da, kozmolojik sabitin sıfır olamayacağı anlamına geliyordu. Yani yeni bir Evren kuramı kesinlikle sıfırdan farklı bir kozmolojik sabit barındırmak zorunda.

Peki, kozmolojik sabitin Dongshan ve iş arkadaşlarının yeni kuramındaki rolü nedir? İlginçtir ki bu kişiler, yaptıkları çözümlerde kuantum potansiyeli diye bilinen bir niceliğin kozmolojik sabitin rolünü oynadığını söylüyorlar. Bu potansiyel, fizikçi David Bohm tarafından 20. yüzyılın ortalarında geliştirilen pilot dalga kuramı denilen bir fikirden geliyor. Bu kuram, kuantum mekaniğinin tüm geleneksel tahminlerinin üstüne bir de kuantum potansiyeli olarak bilinen ek bir terimi daha içerisinde barındırır. Eğer kuantum potansiyeli, parçacığın gerçek konumunu bulmaya çalışmak gibi şeyler için kullanılırsa; kuram, kuantum mekaniğini tamamen deterministik yapma etkisine sahip.

Buna rağmen fizikçilerin büyük bir kısmı Bohm'un fikrini benimsemedi çünkü tahminleri geleneksel versiyonun aynısıydı ve farklı olduğunu söylemenin deneysel bir yolu yoktu. Yine de fizikçileri gerçekliğin doğasının olasılıklı açıklamasını kabul etmeye zorladı ki onlar da seve seve kabul ettiler. Kuantum potansiyelinin, Evren'in kökeninin bu yeni matematiksel açıklamasının gerekli bir parçası olması gerçeği sahiden büyüleyici.

Belki de Bohm'un fikirlerini bir kez daha gözden geçirme zamanıdır.

Evrim Ağacı Eklemesi: Konunun daha iyi anlaşılması için, makalenin Sonuç kısmını Türkçeye çevirerek eklemek istiyoruz:

"Özet olarak, bu makalede evrenin hiçlikten, kendi kendine (spontane olarak) yaratılabileceğinin matematiksel bir kanıtını sunduk. Küçük bir gerçek vakum balonu, metadengeli sahte vakumda meydana gelen bir kuantum dalgalanmayla yaratıldığında, eğer ki düzenleme faktörü p, -2'ye ya da 4'e eşitse eksponansiyel olarak (giderek hızlanan biçimde) genişleyebilir. Bu sayede, erken evren geri döndürülemez biçimde var olur. Burada, kuantum potansiyelinin, baloncuğun eksponansiyel olarak büyümesi için gereken gücü verdiğini gösterdik. Dolayısıyla, erken evrenin doğumu, tamamen kuantum mekanizmaları tarafından belirlenmektedir.

Kişi; zaman, uzay ve maddenin erken evren içinde hiçlikten nasıl var olduğunu sorabilir. Baloncuğun eksponansiyel genişlemesiyle, uzay ve zamanın oluşacağı şüphesizdir. Heisenberg'ün Belirsizlik İlkesi'ne göre, kuantum dalgalanmaları sonucu sanal parçacıklar oluşacaktır. Genel olarak konuşacak olursak, sanal bir parçacık, doğumundan hemen sonra yok olacaktır. Ancak tek bir çifte ait 2 sanal parçacık, yok oluşlarından hemen önce, baloncuğun eksponansiyel genişlemesi nedeniyle ayrılabilir. Bu nedenle, vakum balonu eksponansiyel olarak genişlerken büyük miktarda gerçek parçacık oluşur. Baloncuğun eksponansiyel genişlemesiyle oluşan parçacık yaratılışının karmaşık matematiksel hesaplamalarını, ilerleyen çalışmalarımızda göstereceğiz."

Teşekkür: Bu çeviri için M.Furkan Pazar'a teşekkür ederiz.
Düzenleyen: ÇMB

https://evrimagaci.org/evrenin-hiclikten-ve-kendiliginden-olusabilecegine-dair-matematiksel-kanit-2888

melnur  |  Cvp:
Cevap: 14
09.07.2018- 22:10

Kuantum Dalgalanma: Yoktan Var Olabilen Enerji ve Evrenin Var Oluşuna Etkisi


Kuantum Fiziği dahilinde Kuantum Dalgalanma (veya Kuantum Çalkalanma, Quantum Fluctuation), uzayın belli bir noktasında, Werner Heisenberg'ün tanımladığı Belirsizlik İlkesi dahilinde, enerji miktarındaki geçici değişmedir. Bu olay, enerji korunumu ilkesinin ihlal edilebileceğini göstermektedir. Ancak bu ihlal; sadece çok küçük zaman aralıklarında olabilmektedir. Buna rağmen fizikçiler, bu ihlalin yapıldığı anda var olan koşullara bağlı olarak sürenin uzatılabileceğini ve hatta, Evren'i yaratabilecek bir baloncuğun yoktan oluşup genişleyebileceğini ileri sürmektedir. Buradaki yazımızda, bunun her türlü evren modeli için mümkün olduğunun matematiksel kanıtının yapılıp Science dergisinde yayınlandığına dair bir haber çevirisi paylaşmıştık. Peki ama kuantum dalgalanma nasıl hiçlikten enerji, dolayısıyla madde oluşumuna neden olabilir? Bunun evren algımız açısından değeri ve önemi nedir?

Kuantum Dalgalanma sonucunda sanal parçacıkların madde-antimadde çiftleri hiç yoktan var olabilmektedir. Sanal parçacıklar, Kuantum Alan Teorisi dahilindeki matematiğin bir sonucu olarak ortaya çıkan, henüz tam olarak anlaşılamamış bir konsepttir. Bu parçacıklar, doğrudan yapılan gözlemlerle tespit edilememektedirler. Matematiksel hesapların gözlenebilir ve tespit edilebilir kısımları üzerinde etkileri olmadığı için, bunlara "sanal" parçacık denmiştir. Ancak bu yapıların çok ilginç özellikleri vardır: İlk olarak, fiziğin temel ilkelerini ihlal edebilmektedirler. Örneğin zamanda geriye hareket edebilmektedirler, enerji korunumuna tabi değilmiş gibi davranmaktadırlar ve hatta ışıktan hızlı hareket edebilmektedirler. Bunların hiçbiri, gerçek parçacıklar tarafından yapılamaz. Sanal parçacıkların bunu yapabilmesinin nedeni, varlıklarının madde ve enerji üzerindeki toplam etkisinin her zaman sıfır olmasındandır. Gerçek bir madde, asla bu kuralları ihlal edemez, çünkü kendisinin sebep olduğu her şey, "bilgi değeri" taşır ve etrafındaki sistemi toplamda sıfır olmayacak şekilde etkiler. Sanal parçacıklar ise, her zaman kendilerini iptal eden karşıt sanal parçacıklarla bir arada oluştukları için, fiziğin tüm temel ilkelerini ihlal edebilirler. Burada uyaralım: Sanal parçacıklar, anti parçacıklar ile karıştırılmamalıdır; ayrı konulardır. Sanal parçacıklar olduğu gibi, sanal anti parçacıklar da bulunmaktadır. Bunların etkileri, maddenin karşıtı olan antimaddeden farklıdır.

Bu kulağa fantastik geliyor olabilir; ancak kuantum mekaniğinin en temel bulguları arasında yer almaktadır. Üstelik, gerçek madde ve enerji üzerinde tekil etkileri de tespit edilmiştir. Az önce, maddeye ve enerjiye etki edemeyeceklerini söylemiştik. Ancak bu, sanal parçacıkların toplam etkisidir. Sanal parçacık çiftlerinin tekil halleri, madde ve enerjiyle etkileşebilir. Ancak sanal parçacıkların sistemin toplamına etkisi sıfırdır. Sanal parçacıkların etkileri, sayısız defalar, çok çeşitli fiziksel araştırmalarda tespit edilmiştir. Coulomb kuvveti, dipoller arası manyetik kuvvet, elektromanyetik indüksiyon, zayıf çekirdek kuvveti, kuarklar arası güçlü çekirdek kuvveti, fotonların spontane saçılımı, vakum polarizasyonu, Casimir etkisi, atomik düzeydeki Lamb kayması, Hawking radyasyonu gibi sayısız olguda, sanal parçacıkların etkisi tespit edilebilmiştir. Kendileri doğrudan gözlenip tespit edilememektedirler; ancak doğru yere bakmayı bilirseniz, etkileri ayırt edilebilmektedir. Hatta günümüzde yapılan araştırmalar, bu sanal parçacıkların muhtemelen Evren'in her noktasında her an oluştuğunu ve sonrasında hemen yok olduklarını doğrulamaktadır.

Peki bunun evrenin var oluşuyla ilgisi nedir? Bu çok kapsamlı bir konu ve üzerine cilt cilt kitaplar yazıldı, yazılıyor ve yazılacak. Ancak çok kısa bir düşünce zinciri, bizi şu noktaya getirmektedir: Evrendeki bütün maddenin ve enerjinin toplam enerjisi sıfırdır. En azından birçok ayrı bilim insanının (Stephen Hawking ve Michio Kaku gibi) analizleri bunu göstermektedir. Eğer ki toplam enerji sıfırsa evren, hiçlikten var olabilen kuantum dalgalanmanın bir ürünü olabilir! Yani kocaman bir sanal parçacık içerisinde yaşıyor olabilir miyiz? Ancak sanal parçacık çiftlerinin çok kısa bir süre için var olabildiğini, sonrasındaysa yok olmak zorunda olduğunu söylemiştik. Bu ne olacak?

Sorunun cevabı, Büyük Patlama Teorisi ve alt başlıklarında gizli. Modern fiziğin anlaşmaya vardığı en temel noktalardan birisi, Büyük Patlama'nın bir noktada, müthiş küçük bir hacimde ve bir anda gerçekleştiği ve sonrasında müthiş hızlı bir genişleme (enflasyon) dönemine girildiğidir. Bugün, Mikrodalga Artalan Işıması ve kütleçekim dalgaları gibi bulgular, bu görüşleri doğrulamaktadır. Bir diğer önemli nokta da, bu genişlemenin başlaması için çok çok çok küçük bir miktar enerjinin yeterli olduğudur. Tıpkı bir orman yangını gibi, ufacık bir "enerji", her şeyi başlatabilir. Çünkü başlangıç çok küçüktür ve sonrasında var olan her şeyin toplam enerjisi sıfırdır. Kuantum dalgalanma olayı Evren içinde de, muhtemelen Evren'in oluşmasından önce de, sürekli gerçekleşen bir olay olabilir. Bir diğer deyişle, tıpkı Evren'imiz içerisinde var olduğu gibi, hiçlik içerisinde de kuantum dalgalanma durmadan süregeliyor olabilir. Bunların enerji dengesi ve özellikleri her seferinde birbirinden farklıdır ve o kadar çok sayıda meydana gelir ki, içlerinden biri, doğru şartlarda meydana gelirse, Evren'in başlangıcını tetikleyecek genişlemeyi yaratabilir!

Bunun mümkün olabileceğini de, yukarıda verdiğimiz haberdeki araştırmacılar matematiksel olarak göstermiş oldular: Wheeler-DeWitt Denklemlerinin özel bir alt küme çözümü... Bu denklem, modern fiziğin iki mihenk taşı olan Kuantum Mekaniği ile Genel Görelilik Teorisi'ni birbirine bağlamaya çalışan bir denklemdir. Eğer bu başarılabilirse, Kuantum Kütleçekim Teorisi inşa edilebilecektir. Denklemin kendince sorunları vardır (zaman problemi gibi), ancak yine de önemli bir matematiksel ifade olarak görülmekte ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Çünkü, işe yaramaktadır!

Kuantum dalgalanma sonucu hiçlikten oluşan varlık, Science dergisinde yayımlanan makaleye göre, evrenin herhangi bir şekil modelinde oluşabilmektedir. Matematiksel olarak yapılan bu ispattan önce, evrenin sadece dümdüz olması halinde kuantum dalgalanmanın hiçlikten bir evren yaratabileceği, çünkü ancak o zaman sanal parçacıkların toplam etkisinin sıfır olabileceği düşünülüyordu. Ancak yapılan araştırma, evrenin şekli ne olursa olsun (açık, kapalı veya düz), kuantum dalgalanmanın hiçlik içerisinden toplam enerjisi sıfır olan bir varlığı, kendiliğinden ve durup dururken yaratabileceğini doğrulamış oluyor.

Buna kesin gözüyle bakmak çok doğru olmaz; halen doğrulanması, tekrarlanması ve gözlenebilir kanıtlarla desteklenmesi gerekiyor. Bunları elde etmek için epey bir beklememiz gerekebilir. Fakat ola ki bu hesap doğruysa ve deneysel olarak gösterilirse, evrenin nasıl var olduğunun sorusu nihai olarak çözülmüş olabilir. En azından o yöne doğru büyük bir adım atmış olabiliriz. Hatta bu keşfin, "Evren'in dışında ne var?" sorusuna da cevap veriyor olması muhtemel: kuantum dalgalanmalar ile örülü devasa bir hiçlik. Bunun içerisinde, çok sayıda var olmuş ve var olan evren... Bizim evrenimiz, hiçlik içerisinde sürekli yanıp sönen noktacıklar gibi olan kuantum dalgalanmalarının içinde var olabilmiş, sıradan bir genişleme olabilir. Ancak o zaman neden bu kadar karmaşık ve girift bir içeriğe sahip? Madde ile antimadde birbirinden nasıl ayrıldı? Toplam enerji sıfırsa, belli lokalitelerde bu enerji nasıl öbeklendi? Bu ve bunun gibi sorularla bu sahadaki bulgular bilim camiası tarafından heyecanla, merakla ve eşit derecede şüpheyle karşılanıyor.

Son olarak... Bu bulgu ve evrenin olası bu modeli, aslında bizim "yok olduğumuz" anlamına mı geliyor? Hayır, bu hatalı bir yorum olurdu. Çünkü biz, maddden oluşan varlıklar olarak, neysek oyuz. Yani evrenin toplam enerjisinin sıfır olması veya hiçlikten var olduğumuz gerçeği, bizim "hiç" olduğumuz anlamına gelmiyor. Çünkü nasıl var olduğumuzu keşfetmemiz, var olduğumuz gerçeğini değiştirebilen bir keşif değil. Biz, evrenin pozitif madde-enerji tarafında bulunan yapılarız. Bunu hiçbir bulgu değiştirmeyecek. Ancak bu keşif, bizim varlığımızın "devasa" bir hiçlik içerisinde olduğunu doğrulayabilir. Bunun sonucunda, hiçlik içerisinde sonsuz sayıda evrenler oluşabileceği fikrine de kapı aralanmış olur. Zaten çoklu evrenlere yönelik bulguların ve bilgilerimizin giderek arttığı günümüzde (buradan ve buradan bakabilirsiniz), bunu keşfetmek de büyük bir atılım olurdu.

Henüz bir yargıya varmak ve kesin gözüyle bakmak için çok ama çok erken. Bu yaklaşımla ilgili olası sorunlar da (Doğallık Sorunu, Hiyerarşi Sorunu, vb.) ileri sürülüyor (bir örnek buradan okunabilir). İleri sürülen bu sorunların hiçbiri, modeli yanlışlamıyor, sadece kapsamını daraltma potansiyeline sahip soru işaretleri ileri sürülüyor. Bu konuda araştırmalar halen devam ediyor. Ancak evrenin var oluşunun mekanistik bir modelle açıklanmasına yönelik atılan bu adımlar, bilimin gelecekte ne kadar güçlü bir yol gösterici haline geleceğinin sinyallerini veriyor. Bekleyip göreceğiz.

Görsel: Ana görselde gördüğünüz çizim, konuyu güzel bir şekilde özetliyor. En alt tabakadaki ızgaralar, aslında var olan şeyler değildir. Hiçlik, hayali bir ızgara olarak tanımlanmaktadır (bilgisayar çizim eğitimi almış olanlar bunu iyi bileceklerdir). Bunun içerisinde durmaksızın ve her noktada dalgalanmalar olur. Bu sırada hiçlikten var olan parçacıklar, anlık olarak var olup yok olurlar. Bazen (eğer ki bu yaklaşıma yöneltilen eleştirileri dikkate alacak olursak, çok çok nadiren demeliyiz), bu dalgalanmalardan bir tanesi anlık olarak oluşup yok olmaz ve hızla genişlemeye başlar. İşte Büyük Patlama anı, bu an olabilir. Sonrasında ise, devasa bir "sıfır" şişip genişler ve kendi içinde madde ve anti-madde oluşmaya başlar. Hayal etmesi her kuantum mekaniği konusunda olduğu gibi çok zor, farkındayız. Ancak bu, gerçeklik değerini değiştiren bir sorun değil.

Kaynaklar ve İleri Okuma:

Physical Review Letters, Physical Review, and Review of Modern Physics
Astro Society
A Universe From Nothing
Inflation for Beginners
Prof. Matt Strassler

https://evrimagaci.org/kuantum-dalgalanma-yoktan-var-olabilen-enerji-ve-evrenin-var-olusuna-etkisi-2894

melnur  |  Cvp:
Cevap: 15
23.04.2019- 06:49

Evrende oluşan ilk molekülün örneği gözlendi

SOFIA, Kuğu Takımyıldızı’ndaki gezegenimsi nebula içinde, evrende oluşan ilk molekül olarak bilinen, helyum ve hidrojen atomlarının birleşmesiyle oluşan “helyum hidrid” adı verilen molekülün bir örneğini uzayda belirledi. Atomların oluşturduğu en küçük temel yapı olan moleküllerin ilk örneği olduğu sanılıyor.

Resim Ekleme
Büyük Patlama’dan yaklaşık 100 bin yıl sonra oluşan ilk molekül, dünyadan 3 bin ışık yılı ötedeki gezegen nebulasında bulundu.Kızılötesi Gökbilimi için Stratosfer Gözlemevi (SOFIA), Kuğu Takımyıldızı’ndaki gezegenimsi nebula içinde, evrende oluşan ilk molekül olarak bilinen, helyum ve hidrojen atomlarının birleşmesiyle oluşan “helyum hidrid” adı verilen molekülün bir örneğini uzayda belirledi. Nature dergisi, bu keşfin bir ilk olduğunu belirtti. Dünyadan 3 bin ışık yılı ötede Kuğu (Cygnus) takımyıldızı yakınındaki “NGC 7027” gezegen nebulasında tespit edilen molekül ilk kez uzayda gözlenmiş oldu.

Yeni Yaşam Gazetesi'nde yer alan habere göre SOFIA Bilim Merkezi Direktörü Harold Yorke, söz konusu gözlemin evrenin erken oluşum kimyasına dair bilinenleri teyit ettiğini belirterek, “Bu molekül aslında orada duruyordu. Ancak doğru konumda doğru araçlarla gözlenmesi gerekiyordu ve SOFIA bunu mükemmel şekilde yaptı” ifadelerini kullandı. Bilim insanları, Büyük Patlama’dan yaklaşık 100 bin yıl sonra oluşan helyum hidridin, birbirine bağlı gruplar halindeki atomların oluşturduğu kimyasal bileşiklerin en küçük temel yapısı olan moleküllerin ilk örneği olduğunu tahmin ediyor. Almanya’nın Bonn şehrindeki Radyo Astronomi Enstitüsü’nden Rolf Guesten, “Uzayda bu molekülün izinin olmaması, astronomideki en büyük gizemlerden biriydi.

Onu veri tabanımızda ilk gördüğüm an inanılmaz mutluydum. Bu happy end, evrenin erken dönemindeki kimyanın nasıl çalıştığını anladığımız konusundaki kuşkuları giderdi” diye açıkladı. Büyük Patlama’nın ardından evrende sadece 3 element vardı: hidrojen, helyum ve az miktarda lityum. Ancak 300 milyon yıl sonra, ilk yıldızlar oluştuğunda, bu yıldızların derinliklerinde termonükleer reaksiyonlar sırasında doğan daha ağır elementler ortaya çıkmaya başladı.

Bilim insanlarına göre karmaşık moleküller, yıldızlar oluşmadan çok önce ortaya çıktı. Bu sırada evren hızla genişliyor ve giderek soğuyordu. Karmaşık moleküllerinin ilki de nötr helyum ve pozitif yüklü proton bileşiği olan helyum hidritti. Bilim insanlarının 100 yıldır uzayda HeH+ izini aradığını ama şu ana kadar bu konuda başarısız olduğunu söyleyen Guesten, Evren’in en eski moleküllerinin spektrumun sadece, atmosferdeki su buharı ve diğer moleküller tarafından yutulan kısmında görülebildiğini gösterdi. Ancak bu sorun, NASA ve Alman uzay ajansı DLR’nin ortak projesi ve dünyanın tek uçan gözlemevi olan SOFIA için engel değil. Gözlemevinin 13 km’lik yüksekliğe çıkabilmesi, elde edilen görüntünün kalitesini, uzaydaki gözlemevinin seviyesine yakın hale getirme fırsatını sağlıyor. Guesten ve ekip arkadaşları, bu teleskobu kullanarak NGC 7027 adlı, 3 bin ışık yılı mesafede bulunan bir gezegen nebulasını gözlemledi.

https://ilerihaber.org/icerik/evrende-olusan-ilk-molekulun-ornegi-gozlendi-96621.html

melnur  |  Cvp:
Cevap: 16
20.11.2019- 00:54

Büyük Patlama'dan önce ne oldu?

Evrenin oluşma aşaması incelenirken iki temel dönem var: Önce evren genişledi ve ardından patladı. Bu iki dönem arasındaki bağlantının çözülmesi ile beraber, evrenin sırrı da çözülmüş olabilir...

Resim EklemeBir sanatçının Büyük Patlama tasviri. (Görsel: NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi / CI Laboratuarı)

Tim Childers

Evrenimizin nasıl ortaya çıktığına dair hikâyemizde bir boşluk var. İlk olarak, evren bir balon gibi hızla şişti, sonra her şey patladı. Ancak, bu iki dönemin birbiriyle bağlantısı, fizikçiler tarafından çözülemiyordu. Şimdi, yeni bir çalışma iki dönemi birbirine bağlamanın bir yolunu sunuyor.

İlk dönemde, evren, saniyenin bir trilyonda birinden daha kısa bir zamanda, neredeyse sonsuz derecede küçük bir noktadan yaklaşık bir oktilyon (yani bir ve ardından 27 sıfır) kat büyüklüğe ulaştı. Bu enflasyon (genişleme/şişme) dönemini, Büyük Patlama adıyla bildiğimiz daha çok aşamalı ve şiddetli bir genişleme dönemi izledi. Büyük Patlama sırasında -protonlar, nötronlar ve elektronlar gibi- temel parçacıklardan oluşan inanılmaz derecede sıcak bir ateş topu, bugün gördüğümüz atomları, yıldızları ve galaksileri oluşturmak için genişledi ve soğudu.

İKİ FARKLI AŞAMA BİRBİRİNE NASIL BAĞLANDI?
Kozmik Enflasyon’u tanımlayan Büyük Patlama teorisi, evrenimizin nasıl başladığına dair desteklenen en yaygın açıklama olmaya devam ediyor; fakat bilim insanları bu tamamen farklı genişleme dönemlerinin nasıl ilişkilendiğine hâlâ şaşırıyorlar. Kenyon College, Massachusetts Institute of Technology (MIT) ve Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’ndeki bilim insanlarından oluşan bir araştırma ekibi, bu kozmik bilmeceyi çözmek amacıyla, Kozmik Enflasyon ve Büyük Patlama arasında yaşanan ve ‘yeniden ısıtma’ diye adlandırılan bir dönemdeki kritik geçiş aşamasını bilgisayar ortamında canlandırdı.

MIT’de fizik profesörü olan David Kaiser, yaptığı açıklamada, “Enflasyon sonrası ‘yeniden ısıtma’ dönemi, Büyük Patlama’nın koşullarını oluşturuyor ve bir anlamda ‘patlamayı’ büyük patlamadaki yerine oturtuyor” diyor. “Bu, tüm cehennemin dağıldığı ve maddenin basit bir şekilde davrandığı bir geçiş dönemi” diyerek devam ediyor.

Evren, Kozmik Enflasyon sırasında bir saniyelik bir süre içinde genişlediğinde, mevcut olan tüm madde yayıldı ve evreni Büyük Patlama’yı ateşlemek için gereken sıcak parçacık çorbasından yoksun, soğuk ve boş bir yer olarak bıraktı. Illinois Üniversitesi’nde fizik alanında doktora öğrencisi ve çalışmanın başyazarı olan Rachel Nguyen’in aktardığı kadarıyla, yeniden ısıtma döneminde ‘enerji itici enflasyonun’ parçacıklara dönüştüğüne inanılıyor.

Nguyen, Live Science dergisine verdiği demeçte, “Bu parçacıklar bir kez oluştuktan sonra etrafta sıçrar ve birbirlerine çarparlar, bu esnada birbirlerine ivme ve enerji aktarırlar. Ve bu, Büyük Patlama’nın başlangıç koşullarını hazırlamak için evreni ısı dengesine kavuşturan ve yeniden ısıtan şeydir” diyor.

Nguyen ve meslektaşları, oluşturdukları bilgisayar modellerinde, ‘enflasyon’ olarak adlandırılan egzotik madde biçimlerinin davranışını yeniden canlandırdılar. Bilim insanları, doğada Higgs bozonuna benzer olan bu varsayımsal parçacıkların, Kozmik Enflasyon’u yönlendiren enerji alanını yarattığını düşünüyorlar. Oluşturdukları model, doğru koşullar altında enflasyon enerjisinin, evreni yeniden ısıtmak için gereken parçacıkların çeşitliliğini yaratmak noktasında, verimli bir şekilde yeniden dağıtılabileceğini gösterdi. Elde ettikleri sonuçları 24 Ekim’de Physical Review Letters dergisinde yayınladılar.

YÜKSEK ENERJİLİ FİZİK İÇİN YENİ BİR POTA
Ohio’da bulunan Kenyon Koleji’nde fizik profesörü ve çalışmanın ortak yazarı olan Tom Giblin, “Erken evreni incelerken aslında yaptığımız şey aşırı yüksek sıcaklıklarda gerçekleşen bir parçacık deneyi” diyor. “Soğuk enflasyonist dönemden sıcak döneme geçişin, hangi parçacıkların gerçekten bu son derece yüksek enerjilerde var olduğuna ilişkin önemli kanıtlar barındırması gerekiyor.”

Fizikçileri rahatsız eden temel sorulardan biri, kütle çekiminin enflasyon sırasında var olan aşırı enerjili bir ortamda nasıl davrandığı. Albert Einstein’ın Genel Görelilik teorisinde, tüm maddelerin kütle çekiminden aynı şekilde etkilendiğine inanılır; burada, kütle çekimi kuvveti bir parçacığın enerjisinden bağımsız olarak sabittir. Bununla birlikte, kuantum mekaniğinin garip dünyası nedeniyle, bilim insanları, çok yüksek enerjilerde maddenin kütle çekimine farklı biçimde tepki verdiğini düşünüyorlar.

Araştırma ekibi, parçacıkların kütle çekimiyle ne düzeyde güçlü bir etkileşime girdiğine ilişkin bu varsayımı da oluşturdukları modele dahil etti. Kütle çekiminin gücünü ne kadar artırırlarsa, enflasyonun, Büyük Patlama sırasında var olan sıcak madde parçacıklarından oluşan kozmik ‘hayvanat bahçesini’ meydan getirmek için daha verimli bir şekilde enerji aktardığını keşfettiler.

Artık, modellerini desteklemek için evrende bir yerlerde bulunan kanıtlara ulaşmaları gerekiyor.


Giblin, Live Science dergisine verdiği demeçte, “Evren çok karmaşık yollarla gizlenmiş birçok sır barındırıyor” diyor. “Bizim işimiz, evrenden bilgi edinmenin bir yolu olarak bir şifre çözme cihazıyla gerçekliğin doğasını öğrenmek. Evrenin neye benzemesi gerektiği hususunda tahminler yürütmek için simülasyonlar (bilgisayar canlandırmaları) kullanıyoruz; bu sayede onu gerçekten de çözmeye başlayabiliriz. Bu ‘yeniden ısıtma’ dönemi evrende bir yerlerde bir iz bırakmış olmalı. Yapmamız gereken şey onu bulmak” ifadelerini kullanıyor.

Buna karşın, bu izi bulmak güç olabilir. Evrene dair tespit edebildiğimiz ilk izlenim, Büyük Patlama’dan birkaç yüz bin yıl sonra ortaya çıkan ve ‘kozmik mikrodalga arka plan’ (SPK) olarak adlandırılan bir radyasyon kabarcığından ibaret. Ve maalesef SPK yalnızca doğumun ilk kritik saniyelerindeki evrenin durumuna ilişkin ipuçları sunuyor. Giblin gibi fizikçiler, gelecekte kütle çekimsel dalgalar hakkında yapılacak gözlemlerin yeni ipuçları sağlamasını umuyorlar.

Yazının aslı Live Science sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)


https://www.gazeteduvar.com.tr/bilim/2019/11/19/buyuk-patlamadan-once-ne-oldu/

 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]