Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

"Her ne yapsan varacağız hedefimize"

TKP emektarlarından Naciye Babalık, Ocak 1921'de katledilen Mustafa Suphi ve yoldaşlarının mücadelesini bugünle bağ kurarak anlattı.

Resim Ekleme

(İleri - Haber Merkezi) Türkiye Komünist Partisi'nin emektarlarından Naciye Babalık, Ocak 1921'de Kurtuluş Savaşı yolunda katledilen Mustafa Suphi ve yoldaşlarının mücadelesinin bugün ne ifade ettiğini anlattı.

Mustafa Suphi ve yoldaşları sizin için ne ifade ediyor?

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının yürüyüşü, benim için "burjuvazinin devrilmesi, proletaryanın egemenliği, sınıfsal çelişkilere dayanan eski burjuva toplumun ortadan kaldırılması, sınıfların ve özel mülkiyetin olmadığı yeni bir toplumun kurulması" için komünist inancın vardığı noktayı simgeliyor…

Bu tırnak içindeki saptamalar, 8 Aralık 1847’de Marx ve Engels tarafından kaleme alınan ve başında Engels’in yerleştirdiği “Bütün ülkelerin proterleri, birleşin!” belgisinin yer aldığı Komünistlerin Birliği Tüzüğü’nün amaç maddesidir. Alman işçilerinin gizli derneği gibi olan Komünist Birlik, diğer ülke işçilerinin de katıldığı bir işçi kuruluşu haline gelir. Kongre’de Marx’a birliğin resmi programı olarak yeni iman yemini hazırlama görevi verilir. Marx, Komünist Manifesto’yu yazar. Avrupa işçi sınıfı güçlendikçe örgütlenme başlar; 1848 devrimi yaşanır; Enternasyonal dönemlerine girilir;   Paris Komünü gerçekleşir.

Marx, 1848 devriminden, proletaryanın gelecekteki savaşımı ile ilgili sonuçlara varır. Marx ve Engels, Paris Komünü’nü de değerlendirir. Engels, yenilgi üzerine tarihi saptamalarda bulunurken; Marx, Komün’ün siyasal iktidarın işçi sınıfı tarafından fethini simgelediğini belirtir ve: “İşçi sınıfı kurtuluş hakkını savaş alanında kazanmalıdır. Enternasyonalin görevi, emek güçlerini gelecekteki savaşım için örgütlemek ve birleştirmektir” diye vurgular. Lenin’in, Ekim Devrimi bu bilimsel kurgu üzerinden önemli katkılarıyla başarılmıştır.

Türkiye komünist hareketi açısından komünistlerin birliği, Türkiye Komünist Teşkilatı’nın ilk kongresinde son derece zor ortam ve koşullarda 10 Eylül 1920’de Bakü’deki Kızıl Ordu salonunda gerçekleştirilmiştir. Tam oy hakkına sahip otuz iki (32), istişari oy hakkı olan kırk iki (42) temsilci katılabilmiştir. İstanbul’daki teokratik hükümet, Antant devletleri memurlarının yardımı ile komünistleri sürekli izler, kovuşturur ve kurşuna dizerken; Ankara’daki hükümet, komünist fikirlerin hızla yayılması üzerine komünist teşkilatları resmen tanımama politikasını izlemektedir. Türkiye’nin bütün bölgelerinde bu baskı düzeyine bağlı olarak komünist faaliyetler büyük bir gizlilik içinde farklı biçimlerde sürdürebilmiştir. Bu nedenle, kongreye katılan grupların çoğu üye sayılarını yaklaşık olarak bildirmek zorunda kalmışlardır. Buna karşın, kongrenin temsil ettiği komünist sayısı dört bin (4000), işçi ve köylülerinkinin ise yirmi beş bin (25000) olarak saptanmıştır.

Türkiye komünist hareketinin, ideolojik ve politik örgütlülüğü, 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin doğuşu ile birlikte var olmuştur. Mustafa Suphi Fransa’daki eğitimi süresince de toplumsal gelişmeleri izlemekle beraber Bolşeviklerle birlikteliği komünist örgütlülük ve üretkenliğini biçimlendirmiştir. Yeni Dünya gazetesinin kurulması ve Kapital’in Türkçe tercümesinin gazetede yayımlanması ilk planda yaptığı yayın çalışmalarındandır. Taşkent’te komünist teşkilatını yeniden düzenlemiş; Azerbaycan Sovyet Devrimi sonrası, Bakü’deki Komünist Fırkası’nı ittihatçılardan temizleyerek yeniden kurmuştur.

10 Eylül’den 16 Eylül’e kadar devam eden kongrede, Rusya’da, Almanya’da devrimci hareketlere katılmış ya da Türk işçileri arasında çalışmış yedi (7) kişilik Merkez Komitesi seçildikten sonra; Türkiye Komünist Partisi’nin Birinci Kongre çalışmaları sona ermiş ve TKP Merkez Komitesi’nin 17 Eylül 1920’deki birinci oturumunda işbölümü yapılarak, Merkezi Komite’nin iki hafta içinde Anadolu’ya nakledilmesi kararlaştırılmıştır. Bu arada illegal örgütlenmeler de yapılandırılmıştır.

Komünist Enternasyonal’in öncü müfrezelerinden biri olarak Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Bolşeviklerin dayanışmasını sağlayan, esir Türk vatandaşlarından kurduğu kızıl bir ordu ile yurduna ulaşmaya çalışan Suphi ve yoldaşları hedeflerine ulaşamamıştır. Tarihsel önemi kadar, yüksek görev ve sorumluluğu da beraberinde getiren bu başlangıç ve komünist inançla yola koyulan Suphi ve yoldaşları, Anadolu halkının toplumsal kurtuluşa ulaşmalarını istemeyen burjuvazi tarafından Karadeniz’in Sürmene açıklarında parçalanarak katledilmişlerdir. Bu bir sınıf savaşıdır. Burjuvazinin iki temel amacı: Suphi ve yoldaşlarıyla birlikte, komünist ideolojiyi, işçi sınıfı partisini yok etmektir.  

Günümüzde komünistlerin, Türkiye ve dünyadaki mücadelesi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Türkiye komünist hareketi açısından, Suphi ve yoldaşlarının bedenleri Karadeniz’in azgın sularında yok olmamış, Karadeniz’in bağrına gömülmüştür. Nâzım, 1922’de yazdığı “Onbeşlerin Ağıdı”nın sonunda “O ateşli göğüsleri delen hançerin/ Kabzasını alacağız biz elimize” diyor. Bu hançerin kabzası o anda komünistlerin, devrimcilerin eline geçmiş ve destanlar yazılmıştır. Karadeniz, Kızılırmak isimli nehrin sularıyla beslenmektedir. Bir ülke düşünün ki, tam ortasından geçen bu nehrin sularıyla beslenen topraklarda yaşayan halkın ortaçağ karanlığına çekildiğini, aç ve yoksul bırakıldığını… İşçi sınıfı partisi, komünistler, devrimciler bunun bilincinde, kaldığımız yerden başlayarak safları sıklaştırmak zorunda..

29 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz açıklarında parçalanarak katledilmelerinin üzerinden tam 94 yıl geçti. Türkiye komünist hareketi’nin ilk Partisini kuran, ilk gazetesini çıkaran, ölümüne burjuvazinin üzerine yürüyen, egemen sınıfın uşaklarıyla açıktan açığa ilk çarpışan ve bu yoldaki ilk kurbanlar Mustafa Suphi ve yoldaşlarıdır. Bu bir sosyalist iktidar yürüyüşüdür. Gezi olayının ortaya serdiği gerçek, halkın çığlığının yükselişini örgütlü halk hareketine çevirebilmek becerisini göstermek, emperyalizmin uşaklarına hep birlikte haykırmak: “Her ne yapsan varacağız hedefimize!”  

Dünya komünist hareketi açısından yaklaşım da başlangıç noktasındadır. Komünistlerin Birliği Tüzüğünün amaç maddeleri yaşama geçirilmelidir. Marx, 1848 devriminde itici gücün işçi sınıfı olduğunu, ancak devrimin burjuvaziyi iktidara getirdiğini, devrimin güncel olaylarını, sınıfsal ilişkileri ilk kez tarihsel materyalist yöntemle irdelemiştir. Avrupa’da burjuvazi iktidara gelirken, Bolşevikler 1848 devriminin kazanımlarını Ekim devrimine taşımışlardır. Bolşevikler açısından Şubat Devrimi baştan sona bir satranç oyunudur. Ekim Devrimi ise, geçmişteki bir oyunu “iki hamlede mat” yaparak sonuçlandırmaktır. Son iki hamle “7 Kasım gece saat 2’den, 8 Kasım gece saat 2’ye kadar, tam olarak 24 saat içinde” tamamlanmış; N.N. Sukhanov’un dediği gibi “notadan bir müzik parçası çalar gibi” ayaklanma gerçekleştirilmiştir.  

Metin Çulhaoğlu yoldaş, dünkü yazısında tarihsel yeni bir dönemin açılabileceğini belirtiyor ve bu dönemin burjuvazinin imkanlarının, “başvurabileceği silahların, kullanabileceği araçların” sınırlı olmasıyla, “karşı tepkilerin dünya ölçeğine daha eşit dağıldığı, daha ‘bileşik’ özellikler taşıdığı ve süreklilik kazanmasıyla gerçekleşebileceğini belirliyor. Komünist dergisinin 2. sayısındaki çalışmasına gönderme ile "Devrimci" diye tanımlanabilecek bu yeni dönemin, tarihsel açıdan, gerekli değişiklikler sonucunda Avrupa’daki 1848-50 ve dünyadaki 1968-75 dönemlerine denk düşeceği saptamasını yapıyor ve yeni 1917’lerin bu dönemden çıkacağını vurguluyor. Bence, komünistler mücadelelerini bu tarihsel perspektif içinde sürdürmelidirler.

Pazar günü HTKP'nin 'Cesaret ve halkın gücüyle ileri' buluşmasında yer alacaksınız, bu buluşmayla ilgili beklentilerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Bendeki bilgi ve belgelere göre, örneğin Paris’te yayımlanan “Revue du Monde Musulman’ın “Bolşevizm ve İslamiyet” konusuna ayırdığı bir cilt içinde Mustafa Suphi ve dünya gazetesi hakkında, ilgi çekici bilgiler yer almaktadır. Burada yer alan bilgiye göre, Bakü’de Mustafa Suphi’ye muhteşem bir cenaze töreni yapıldığıdır. Bugünkü buluşmanın ve anma töreninin çok görkemli ve anlamlı olacağını düşünüyorum. Kardeş komünist partilerden ve Avrupa’dan yoldaşlarımızın; Türkiye’deki dostlarımızın, sosyalistlerin devrimcilerin buluşacağı bu anma töreni, çağrı metninde yer alan “Eşitlik, özgürlük, laiklik ve sosyalizm” belgisiyle; Haziran hareketiyle de bütünleşen bir birleşik mücadeleyi hedeflemektedir. Bu belgiyi tamamlayan “Cesaret ve halkın gücüyle ileri” dizesi hedefi ve sürdürülecek savaşımı belirlemektedir. Bildiğiniz gibi bu dize, V.Rohde ve E.Metje’nin Şili’li yoldaşların yazdığı ve hepimizin yürekten söylediğimiz VENSEREMOS (Zafer Bizimdir) marşının içinde yer alır. Zulmü ve yoksulluğu yok etmeye, ayağımızdaki prangayı, kollarımızdaki zincirleri kırmaya çağırır. Ülkemizin bu günkü durumunu yansıtan şu dörtlükte de bir çağrı vardır: “Yırtıyor fırtına sessizliği/Ufuktan yeni gün doğuyor/ Gecekondulardan geliyor halk/ Tüm Şili (ya da Türkiye) türküler söylüyor” En anlamlı dörtlük ise yukarıdaki dizenin yer aldığı dörtlük: “Şili’de (ya da Türkiye’de) halk bugün savaşıyor/Cesaret ve aklın gücüyle./ Kahrolsun halkın katili cunta,/ Yaşasın ‘Unitad Popular’! (BHH ya da örgütlü halk hareketi) Bizim belgemizi tamamlayan diğer dörtlük ise: “Geçmişe ağlamak fayda vermez./ Gelecek, mutlak sosyalizm/ Yarını bugünden kuracaksın,/ O senin tarihin olacak.

Partimiz, bilinen ayrışmadan bu yana her alanda hız alıyor. Merkez Komitesini oluşturan yoldaşların, çok kısıtlı olanaklar içinde gerçekleştirdiklerinden dolayı sevinçliyim. Tarihsel süreç açısından, Suphi’lerden bu yana Türkiye Komünist Partisi’nin en üretken, bilinçli, savaşkan Merkez Komitesi işçi sınıfı partisini, işçisi, genci ve kadınları ile, sosyalist cumhuriyeti kurmak üzere onurlu bir geleceğe taşıyor. Turan Emeksiz yoldaşın katledildiği 28-30 Nisan öğrenci örgütlenmelerinden bu yana toplumsal mücadelenin içindeyim ve o günlerdeki savaşımı anımsatan, Ankara TKP il başkanı Enver Gökçe yoldaşın HÜRRİYET TÜRKÜSÜ ile bitiriyorum:

Telgraf direklerinde dinledik kalbini dağların

Ve zaman ırmağının yataklarında yattık

Çakıl taşları gibi.

Sanılmasın yosunlandı gözümüz

Kalbimizin kulakları delindi…

İşittik ki;

Öksürmededir dağlar

Barut kokan,

Lanet dolu, karanlık ağızlardan

Bağır dolusu…

Düşündük ki;

Bu bir maraz alametidir.

Ve dedik:

Kötü rüyalardan uyanan

          Soğuk sabahların günahıdır bu…

Biz hürriyet çocukları

Süpürmek için günahkar günlerini dünyanın

Bir pompa gibi kullanacağız alizeleri.

Ki biz;

Yerleri kımıldamayan

Dağları homurdayan dünyadan

Hoşlanmayız artık.

Bakır, altın fecirlerle yazılan

Gümüş kaplı kitaplardan

        Bahtımızın siyahını okuyacağız.

Yolarak güneşin saçlarını

Homurtusuz,

Gürültüsüz,

İpek gibi bir dünya dokuyacağız.    

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]