Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

DOĞAN TILIÇ İle Gündem Üzerine

RedHaber'de yer almıştır.

Resim Ekleme

Türkiye'de 1984 PKK'nın silahlı mücadeleye, başlamasını ele alırsak o günden bu güne geçen zamanda, belki en önemli gelişmelerden bir tanesi bugün gördüğümüz Yalçın Akdoğan ve Sırrı Süreyya’nın birlikte açıklama yaptığı manzara önemlidi. Siyasal alanda fotoğraflar çok şey söyler.

Bugün söyelenen her şeyi bir tarafa bırakın, nasıl bir fotoğraf karesiyle karşı karşıyaydık, başbakanlık ofisi bir kere, bir tarafta Türkiye cumhuriyetinin temsilcisi,sağ yanında HDP heyeti. Dolayısıyla bunun sembolik bir anlamı var. Bu fotoğraf inanın yarın dünyanın her yerinde kullanılacak bir fotoğraf, sembolik anlamının önemi de, ilk defa bir çatışmanın iki tarafı birlikte bir şey söylüyorlar. O söyledikleri şey de asgari anlamda da olsa bazı şeylerde anlaştıkları ve bir resmi ciddi silah bırakma çağrısının PKK'ye yapıldığını gösteriyor.

HDP açısından bakarsak bu sadece parlementodakilerin söylediği bir şey değil, çünkü öncesinde Kandil ve İmralı’ya gittiler. Dolayısıyla orda bir bütünlük var, Zaman zaman HDP ve Kürt siyasi hareketi içerisinde bazı çatışmaların bazı farklılıkların olduğuna dair şeyler görüyoruz. Bu çok açık bir tarafta sosyalist bir damardan gelenler var, öbür taraftan islamcı bir damardan gelen var, bir ulusal hareket olarak çok farklı damarları kapsıyor.

Ama HDP'nin PKK ile çatışacağı gibi ya da barajı aşmanın PKK aleyhine bir durum olduğunu, orada böyle bir ayrılık olduğunu düşünmüyorum. Ayrılıktan çok bir senkron içerisinde yürüdüğünü düşünüyorum. İmralı'nın da Kandil’in de HDP'nin de doğası gereği pozisyonu gereği, farklı tonlarda konuştuklarını düşünüyorum. Bunun kendisi de yani farklı tonlarda konuşabilme hali de Kürt siyasal hareketi açısından bir avantaj.

Nereden bakarsan bak, tutsaklık pozisyonunda yaşayan bir lider, hareketin bütünü açısından bir lider olarak kabul ediliyor. Ama bir de onun maddi koşulları var, diğer tarafta bir savaşı yürüten askeri siyasi kamutanlar var. Ama sonuçta bir ortak söylemde çıkabiliyorlar. Burdan HDP bir seçim başarısıyla, çıarsa bunun PKK'nin ya da silahlı kanadın alehine bir gelişme olacağını düşünmüyorum. Şimdi yapılan açıklamanın kendisi bile, o trafikten sonra üçü arasında bir senkron ve uyum olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla HDP'nin başarısı, PKK'nin de başarısı olarak okunur diye düşünüyorum

Daha genel olarak Barış persfektifiyle bakarsak, barış dünyanın her yerinde, her zmaan çok geniş toplumsal kesimlerin, müthiş bir arzusudur. Bunu da mesleki, hayatının bir kısmını savaş muhabiri olarak geçirmiş, mesela Yugoslavya'nın parçalanması sürecine baştan sona tanıklık etmiş, Irak'ta, Azerbeycan'da savaş bölgelerinde bulunmuş biri olarak söyleyebilirim ki; toplumların geniş bir kesimi için bir taraftan savaş makinesi alır götürür ve nefes alamaz haline gelirsiniz öbür taraftan barış biraz uç verse olabilir gibi gözükse, çok ciddi destek alır.

Önümüzdeki süreçte HDP ve Kürt Siyasi Hareketi öbür tarafta AKP barış yapıcılar gibi gözükürse her iki taraf açısından da kaybettirecek değil, kazandıracak bir şey olduğunu düşünüyorum. Uzun vadede burdan bişey çıkıp çıkmayacağını bir kenera bırakalım ama Haziran'da yapılacak seçime giderken, en milliyetçi unsurları bile savaşın olmadığı halden memnuniyet duyuyorlardır.   Zaten Barış gibi bir şey terazinin bir kefesinde dururken, mutlaka bir takım kuşkuları soru işaretlerini, samimiyete dair, sorgulamaları aklının bir kenarında tutarken herhangi bir siyasi özne, baştan beri ve en riskli dönemlerde bedel ödeyerek, barışı savunmuş olanların terazinin bir kefesine, barış konduğunda yok ya biz bunu istemiyoruz gibi bir şey, demeleri mümkün de değildir. Siyaseten de kaybettirici bir hamle olacaktır.

Kriz İçindeki Bir Ülkede Radikal Kopuş Gerekir, SYRİZA ve PODEMOS Buna Örnek

Sürekli kriz halinde olan toplumlarda misal şimdi Syriza Podemos örneklerinde görüldüğü gibi daha istikrarlı batı toplumlarında bile bir SYRIZA'nın bir PODEMOS'un portekizde, italyada da yükselen sol birlikler var, onların yükselmelerinin gelişmelerinin ve toplumsallaşmalarının altında yatan şey tam da "amerika'da oluyor" denen şeyin tersidir.

İki kutuplu siyaset içinde merkezde siyaset, yapan kesimlerden, ana akım partilerinden radikal kopuştur. Eğer radikal sol siyasi hareketler ABD'de olduğu gibi ikili sistemden rakidal bir kopuş gerçekleştirmeselerdi tam tersine yok olup giderlerdi.

ABD açısından ya da Avrupa şimdi büyük açıdan Kuzey ve Güney diye bölündü zaten, şimdi bizim gördüğümüz Bu SYRIZA, PODEMOS örnekleri yoksul güneyde olan örnekler daha Kuzey'de ise neo-faşist hareketler yükselmekte. Orada hala hem siyasi hem ekonomik olarak istikrarın olduğu yerlerde merkezde ve iki kutuplu siyaset devam ediyor olabilir ama oradan da bir devrimci, sol- sosyalist çıkış bu şekilde olamaz zaten. Dolayısıyla böyle bir şeyi ille de önereceksek, tersinden önermek lazım. Yani türkiye'de daha merkezde örneğin CHP içinde siyaset yaparak ne kitleselleşmek mümkün ne de neoliberal ve muhafazakar kıskaçtan kurtulmak mümkün. Tam tersine hemen yakın zamanda Yunanistan'da olduğu gibi radikal bir kopuşla mümkün.

Bütün siyaseti bir yerden temsil edilme işine yıkmak asla tercih edilebilir bir yol değil, bu sadece bir yerlerde oyalanmak anlamına gelir, Sürekli kriz halindeki bir ülkede hem bu krizden çıkabilmek, hem alternatif olabilmek hem de toplumsallaşmak için, çok radikal bir kopuş gerekiyor. Bugün Yunanistan ya da Podemos için de düzen içileşme tehlikesi var ama bu olasılık var diye bugün ki durumu reddetmek anlamsız. Hayatın her alanı farklı alternatiflerin olduğu bir mücadele alanı dolayısıyla, her sosyalist özne de o mücadele alanını kendi hedeflediği noktaya götürebilmek için kendi ağırlığını, koyacak. Zaten bu örneklerde, hegemonyaya alternatif başka bir hegemon dil kurmanın başarılı olacağını gösteriyor.

Süleyman Şah Operasyonu İflasın İlanı

AKP iktidarı, son iki yıldır hiç olmadığı kadar dışarıdaki müttefiklerini kaybetti. AKP kendi gücünü konsolide ederken büyük ölçüde AB ekseninde dışardaki güçlere dayandı. Kendisini bir tür modernist, reformist AB’ci bir siyasi ajan gibi gösterebildi. İçerde pek çok muhalif unsurun sesini kısacak yasalar gündeme geldiğinde Avrupa Birliği’nin ilgili kurumları da örneğin Basın ve İfade alanındaki yasa değişikliklerine, özgürlüğü garanti altına alan yasalar diyebiliyorlardı. Ama bu süreçte AKP o baştaki çizgiden hızla uzaklaşıp otoriter bir tavra gitti. Bu noktada batılı müttefikleri açısından bile, biz de yanlış yapmışız gibi bir tavır söz konusu, bu noktaya getiren çok da neoliberal , ekonomik politikalar değil, ama Dış politikada AKP büyük ölçüde İhvancı bir çizgide ilerledi.

Suriye'de Mısır'da da çok ciddi bir karşı karşıya gelme hali oldu batılı müttefikleriyle. Dış politikanın seçim sonuçları için İç politika kadar etkili olmadığı, ekonomi kadar etkili olmadığı bir gerçek ama her ulus açısından da hassas ulusal duyarlılıklar vardır. Bazı kavramlar ideoloji üstü kavramlardır. "Vatan" gibi mesela, hangi ideoloji de olursan ol bu senin için kıymetli bir değerdir. Şimdi en son bu Süleyman Şah'dan geri çekilişi AKP'nin kendi tabanına bile açıklaması kolay değil, açıklamak için epeyce uğraşıyor ve uğraşacak. Buna kaybederken propaganda yapmak diyorum ben. Çünkü bütün bir Süleyman Şah operasyonu bir propaganda mantığıyle kurgulandı. 2. Dünya Savaşında Amerikalıların Japon adasına bayrak dikme meselesi gibi, tarihi tekerrür ettirerek aynen Marx'ın dediği gibi birincisinde trajedi ikincisinde komedi haline dönüştü. Belki dünyanın nazilerin propaganda üstadı goebbels kaybederken propaganda zordur diyor. Dış politika belli dönemlerde, ulusal duyguları beslediği ya da ona darbe vurduğu noktada İç politikayı besler. Suriye'de olup bitenler ve süleyman Şah'ın da önümüzdeki dönemde bir negatif etki yapacağını düşünüyorum.
 
Erdoğansız AKP İsteniyor

AKP içindeki çatırdama vaziyeti çok görünür olmaya başladı. Bir tarafta camii çıkışında Abdullah Gül çıktı ve doğrudan mesaj gönderdi; " böyle türk tipi başkanlık modeli olmaz" ondan sonra muhtarlarla görüşürken tayyip Erdoğan dedi ki; "bal gibi olur". Üstelik Bülent Arınç'ın açıklamalarına bakarsak partinin o kurucu unsurları arasında çatırdamalar olduğu çok net görünüyor. Ama bunun bugünden yarına, önümüzdeki seçimlere kadar daha fazla da açık edilmesi kolay değil. Sonuçta kol kırılır yen içinde kalır gibi bir yaklaşıma seçim öncesinde giderler. Bu kritik eşiği beraber atlatırlar ama seçim sonrasında büyük çatlamaları ve kopuşları görmek mümkün.

Tayyip Erdoğan'ın başlangıçta AKP'nin tek taşıyıcısı gibi görülürken artık AKP'ye yük gibi görülmeye başlandı. Eğer Anayasal anlamda Başkanlık gibi bir pozisyona gelemezse zaten sonraki süreçte bu bir tasfiyeye doğru gidebilir. Bütün bu manzara içerisinde, AKP ve iktidar açısından bakılınca, Dış desteğini büyük ölçüde yitirmiş, Kürt sorununda baştan beri söylediği temel tezlerin tam tersini söyleyerek yol almaya çalışıyorsun, daha beş on yıl önce Abdullah Öcalan senin için teröristken şimdi, HDP'yi ve Kandil'i Abdullah Öcalan'a şikayet eden bir pozisyonda duruyorsun. Bütün bunlar AKP tabanı açısından da kolay hazmedilebilir şeyler değil, ama iktidara sahip olmak başlı başına önemli bir çimento o çimentoyu dağıtmak kolay değil. Ancak iktidar unsurları dağılmayı ve parçalanmayı kaçınılmaz görüyorlarsa o anda belki seçim gibi kritik bir eşik öncesi kopuşlar olur. Ama şimdi her AKP'li açısından baktığında Haziran'da yeniden bir iktidar hedefi orada dururken, böyle ihanet gibi bir durum kolay şey değil.

Seçimlerde Kendini Sandıkla Sınırlamayan Bir Çizgiye İhtiyaç Var HAZİRAN Bunu Yapıyor

Bir kere HDP'nin Syriza'nın muadili olduğu yönündeki söylemlere pek katılmıyorum. HDP'nin nevi şahsına münhasır bir durumu var, her şeyden önce Kürt siyasal hareketinin temsilcisi olma, öbür tarafta Syriza'nın da çok belirgin bir özelliği var neoliberal politikalara karşı çok net bir duruşu, çok seküler çizgide oluşu, HDP açısından bunlar muğlak noktalar. Daha çok bir ulusal hareket karekteri gösteriyor.

Syriza ile yine aynı değil tabi ama kıyaslanacaksa ben Haziran Hareketi'nin kıyaslanmasını doğru bulurum. Nitekim seçimde ne yapmak gerektir dediğimizde, seçimi memleketin karşı karşıya kaldığı krizden tek çıkış yolu, olarak görmek ve geniş toplumsal kesimlerin oraya dair büyük umutlar bağlamasını sağlamak, seçim sonrasında da büyük toplumsal depresyonlara, yıkımlara yol açacaktır.

Dolayısıyla Haziran Hareketi'nin baştan beri söylediği seçimi temel alamayan bir çizgi ve o çizgide örgütlenmek bana daha doğru geliyor. Sokak her ne kadar iktidar tarafından sürekli kriminalize edilse de sokağı ben sadece zaman zaman çıkılıp protesto gösterisi yapılan bir yer olarak görmüyorum. Sokak hayatın kendisi, okulun evin esnafın fabrikanın kapısı da sokağa açılıyor. Dolayısıyla sokakta örgütlenmek demek hayatın her alanında örgütlenmek demek, Bir sol siyasi özne, eğer hayatın karşısına koyduğu problemelere somut çözümler üretebiliyorsa daha genel bir ifadeyle vatandaşların gündelik hayatı içerisinde bir yer bulabiliyorsa başarılı olabilir. Ve gündelik hayat bize seçimler dışında bir sürü problem çıkarıyor.
 

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]