Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

Alper Taş: ‘En önemli meselemiz birleşik halk muhalefetini geliştirmek’

Alper Taş, “AKP’ye karşı birleşik bir halk muhalefetinin geliştirilmesi dönemin en önemli meselesi olarak önümüzde duruyor.   Bunu gören bir yerden Meclis aritmetiğinin de AKP’nin güç kaybettiği bir aritmetik olarak ortaya çıkması, elbette bugüne göre emekçi ve ezilen halk kesimleri için olumlu olacaktır” diyor

Resim Ekleme

CAN UĞUR

Haziran’da yapılacak olan seçime çok kısa bir süre kaldı. Seçimlerde solun ne yapacağı konusu kamuoyunun da gündemindeki yerini koruyor. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) geçen günlerde seçimlere ilişkin alacağı tutumu yazılı bir açıklama ile duyurdu. Bunun öncesinde de Birleşik Haziran Hareketi, Haziran Meclisleri’nin yönelimi doğrultusunda kararını açıklamıştı. ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş’a seçimlere kadar olan süreçte ÖDP ve Haziran Hareketi’nin neler yapacağını, TBMM’in bugün ne anlama geldiğini ve seçim sonrasına ilişkin atacakları adımları sorduk.

>>ÖDP geçen günlerde seçim tavrını açıkladı. Seçimlere katılmıyor. Bu bir siyasi parti açısından riskli değil mi? Seçimlerden nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?

Türkiye, AKP eliyle sivil bir diktatörlüğe sürükleniyor. Karşı karşıya olduğumuz risk budur. ÖDP’nin, seçimlere katılmama kararı asıl olarak bu büyük riski ortadan kaldırma mücadelesinin parçası olarak görülmelidir. Gezi Direnişi sonrasında, birleşik bir halk muhalefetinin yaratılması amacıyla solun kendi için siyaset yapma, kendi örgütsel çıkarlarını ülkenin ve halk muhalefetinin genel çıkarlarının önüne koyma dar yaklaşımlardan sıyrılan bir sorumlulukla hareket etmesi gerektiğini savunduk. ÖDP’nin seçimlere katılmama kararı bu sorumluluk anlayışının parçasıdır. Bizim için asıl mesele ÖDP’nin ne olup olmayacağı değil, memleketin geleceğinin ne olacağı meselesidir. Bu yüzden ÖDP’nin oy pusulasında olmaması, geri çekilme olarak görülmemelilidir. ÖDP, bu süreçte AKP rejimi karşısında Haziran Hareketi’nin iddia ve çağrısı çerçevesinde aktif bir mücadele içerisinde olacaktır. Sadece pusulada yer almayacağız ama halkın Haziran kavgasında her gün her yerde var olacağız.

Seçimlere gelince: gelişmelere bakıldığında AKP’nin gerileyeceğini söylemek mümkün. Bu yeni başlayan bir süreç de değil. AKP, Gezi’den bu yana tedrici olarak bir gerileme içerisinde. Ülkeyi yönetebilme kabiliyeti zayıfladı. Hegemonyasını yitirdi. Rıza yerine zor ve baskı aygıtlarını güçlendiriyor. Bu yüzden İç Güvelik Paketi’ne sarılıyor. AKP rejiminin oluşturduğu koalisyonun oluşturduğu çatlama derinleşiyor, bu durum tabanda da kısmi bir çözülmeye neden oluyor. 7 Haziran seçimlerinde bu gerilemenin devam edeceği görülüyor. AKP’nin halen daha varlığını sürdürmesi esasen Gezi halk direnişinin izinden Türkiye’yi yeniden kuracak bir birleşik, inandırıcı, güçlü bir seçeneğin ortaya konulamamasından kaynaklanıyor. Biz elbette bu seçimlerde AKP’nin hükümet olma gücünü yitirmesini, gerilemesini istiyoruz. Bu durum elbette ülkeyi güllük gülistanlık hale getirmeyecektir. Ama nefes alma alanlarımız genişleyecektir. Böyle bir sonuç halk muhalefetinin gelişimi açısından önemli ve olumludur.

>>Seçim sonrası Meclis aritmetiği Türkiye'nin geleceği açısından bir anlam ifade eder mi?


Meclis aritmetiğinin olası etkilerinin yanı sıra esasen Türkiye’nin içinden geçtiği yapısal ve uzun süreli kriz dinamiklerine bakmak gerekir. Çünkü bunlar seçim sonuçlarının basitçe değiştiremeyeceği gerçekler. Gündelik tedbirlerin ya da etkilerinin ötesinde kapitalizmin dünya ölçeğindeki krizinin de etkisiyle AKP’nin uyguladığı neoliberal ekonomi modelin sonuna gelindi. Sıcak paraya dayalı büyüme modeli artık işlemiyor. AKP, dış politikada bölgesel güç olmaya dayanan mezhepçi bir politika izledi. Bölgesel gelişmeler neticesinde bunun da sonuna gelindi. Öte yandan AKP toplumun büyük bir kesimi tarafından artık meşru görülmüyor. Bir yönetme krizi yaşıyor. Ülkenin geleceği bu uzun kriz dinamikleri içerisinde şekillenecek.   AKP’nin ve düzenin bu sorunları çözebilme kabiliyetleri de her geçen gün zayıflıyor. Tek çıkış olarak daha çok baskı ve zor politikalarına yöneliyor. O yüzden tam da AKP rejimine karşı kurucu, birleşik bir halk muhalefetinin geliştirilmesi dönemin en önemli meselesi olarak önümüzde duruyor.

Bunu gören bir yerden Meclis aritmetiğinin de AKP’nin güç kaybettiği bir aritmetik olarak ortaya çıkması, elbette bugünkü gücünü koruduğu bir sonuca göre emekçi ve ezilen halk kesimleri için olumlu olacaktır.

>>Erdoğan 400 milletvekili ile başkanlık için onay istiyor. Böyle bir şey mümkün mü?


Matematik olarak bunun pek mümkün olmadığı görünüyor. Zaten Erdoğan da bu sayıyı giderek revize ediyor. Ama bundan daha önemlisi Erdoğan’ın zaten fiilen tek adam diktasıyla ülkeyi yönettiği gerçeğidir. Erdoğan, bunu bir şekilde Anayasal bir düzen haline getirmeye çalışıyor. Ancak Erdoğan başkan olacak mı olamayacak mı tartışmalarında gözden kaçırılmaması gereken bugün ülkenin tek adam yönetiminde sivil bir diktatörlüğe sürüklendiği gerçeğidir.

Başkanlık sistemi tartışması yeni bir tartışma değildir. Bilindiği gibi Özal da gündeme getirmişti. Bu Erdoğan’ın bugünkü yönetme krizini aşma noktasındaki bir hamlesi olduğu kadar sermayenin sınırsız tahakkümüne dayanan neoliberal sistem açısından da bir ihtiyaç haline gelmiştir. Sermaye politikalarının istikrarı ve karar alma süreçlerinin hiçbir engele takılmadan hızlı ve dizginsiz gerçekleşmesi noktasında da böyle bir arayıştan söz edilebilir. Bugünkü duruma bakıldığında da Kanun Hükmünde Kararname ve torba yasalarla bu fiilen yapılmaya çalışılıyor.   Ayrıca bugün parlamenter sistem, bizzat Erdoğan’ın deyimiyle ‘kızağa alınmış’ durumda. Şimdi bu durumda tartışmanın rejimin nasıl yönetileceğine ilişkin bir tartışmaya sıkıştırılması doğru değil. Elbette, bugünkü fiili yönelimlerin anayasal bir sisteme dönüştürülmesi karşısında durulmalıdır. Ancak tüm mesele buymuş gibi tartışmak da doğru değil. Bu durum giderek sanki Başkanlık sistemi olmadığında demokratik bir sistem varmış gibi bir yanılsamayı da içerisinde barındırıyor.

Verili tabloda yapılması gereken CB’nin yetkilerinin kısıtlandığı, yüzde 10 barajının kaldırıldığı, Seçim ve Siyasi Partiler Yasası’nın demokratikleştirildiği, eşit propaganda imkân ve olanaklarının sunulduğu seçim süreci sonunda bir Kurucu Meclis’in oluşturulmasıdır. Demokratik bir seçim ve siyaset alanından ancak böyle söz edilebilir.

Ancak demokrasiye bu sınırları aşan bir anlayışla bakmalı ve geliştirmeliyiz. Biz, bugün HAZİRAN'ın Meclis fikrinde saklı olan anlayışını, halkın kendi söz ve eylemiyle iktidar sahibi olduğu bir demokrasiyi kurma mücadelesini bugünden her düzeyde geliştirmeyi temel alan bir mücadeleyi savunuyoruz.



Resim Ekleme

***

‘Her durumda baraj duracak’

>>Yüzde 10’luk baraj HDP barajı geçse dahi varlığını koruyacak, Özellikle bu seçimlerde barajın artık sabitleneceği yönünde yorumlar yapılıyor ne düşünüyorsunuz?

HDP’nin barajı aşması hem AKP’nin Meclis’te aritmetik olarak gerilemesi, hem de Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözüm imkanlarının korunması açısından oldukça önemlidir. Ama baraj esasen TİP’in 1965’te 15 milletvekili ile Parlamento’ya girmesi ve Parlamento’da sol bir rüzgâr estirmesinden hareketle aynı zamanda devrimci-sosyalist hareketi engellemeye dönük adımlardan biridir. Her halükarda bu baraj korunmaya çalışılacaktır.   Barajın yanı sıra 12 Eylül’ün yasaklarıyla birlikte, AKP’nin medya, para ve iktidar gücüyle sonucunu önceden belirlemeye çalıştığı hileli ve adaletsiz bir seçimden neredeyse hiç söz edilmiyor. Halkın temsil, denetim ve katılım mekanizmaları kapatılmış Parlamento neredeyse tamamıyla Saray’ın denetimine sokulmuştur. Baraj tüm bu antidemokratik sistemin parçalarından biridir. Barajya birlikte bu sistemin tümüne karşı bir mücadele içerisinde olmak gerekmektedir.

>>HAZİRAN, CHP ve HDP dışı bir odak mıdır yoksa onların içinden muhalif dinamikleri kapsayan/aşan bir odak mıdır?

HAZİRAN bir parti değildir, bir harekettir. Bu manasıyla farklı bir örgütlenmeye tekabül eder. Politik iddiaları açısından bakıldığında HAZİRAN elbette hem CHP hem de HDP’nin dışında bağımsız bir odaktır. HAZİRAN bu kesimleri de rekabet içinde olacağı güçler olarak görmez. Aksine HAZİRAN tüm ilerici güçlerin, dayanışma içinde mücadele edeceği imkânları yaratma sorumluluğunu da üstlenir.

HAZİRAN, bağımsız bir sol hareket olarak geliştiği oranda bu güçleri de olumlu anlamda etkileyecektir. HAZİRAN bunun ötesinde birey hukukunu esas alır. Siyasi örgütlerin mutabakatını esas almaz, farklı parti-örgütlere üye olan insanlarla herhangi bir örgüte üye olmayan insanların Hazirancı olma ortak paydası ile ortak mücadele geliştirdiği örgütlenmedir. Bu manada Haziranın güvencesi ne herhangi bir parti ne de kişilerdir, Haziran’ın güvencesi Haziran Meclisleridir.

>>Sizin seçimlere yönelik bir çağrınız var mı, varsa nedir?

Birincisi, halkın Haziran kavgasını büyüterek memleketi Haziranlaştırma, yurdun dört bir yanını Haziran Meclislerini inşa etme çağrısıdır. Seçimin ötesinde ülkenin aydınlığı Haziran Meclisleri’nin gelişip güçlenmesi, doğrudan demokrasi ve doğrudan eylem pratiklerine dayanarak söz, yetki ve karar organlarına dönüşmesinden geçmektedir. Herkesi Haziran Meclisleri’ne katılmaya, Haziran Meclisleri’ni bulundukları yerellerde kurmaya çağırıyoruz.

İkinci olarak bütün üye ve dostlarımızı, yurttaşlarımızı 7 Haziran seçimlerinde sandığa gitmeye AKP’yi geriletmek için sandıkta ilerici-devrimci güçlerle dayanışmaya, bu güçlere oy vermeye çağırıyoruz.

Üçüncü olarak, AKP’nin seçim hilelerine karşı bütün dostlarımızı sandık güvenliği ve denetimi için aktif sorumluluğa ve seferberliğe davet ediyoruz.  

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]