Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler


Arzu Çerkezoğlu ile 1 Mayıs, emek hareketi ve seçim süreci üzerine söyleşi


18 Nisan 2015 Tweet“‘Anonim Şirket’ gibi yönetilen bir ülkede gerici-faşist bir ‘yönetim kurulu başkanı’ dayatılan bir seçim öncesi ‘Anonim Şirket değil Demokratik Cumhuriyet’ isteyen ve bunun için mücadele eden milyonların en yaygın, en kitlesel biçimde meydana çıktığı gün olacak 1 Mayıs.”

Resim Ekleme

Yaklaşan 1 Mayıs öncesinde emek hareketi, kritik bir seçim sürecinde gerçekleşen 2015 1 Mayıs’ına nasıl bir rol biçildiği ve genel olarak emek hareketinin seçim sürecindeki tutumu üzerine DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk.

Kritik bir seçim öncesinde 1 Mayıs çalışmalarına başladınız. 2015 1 Mayıs’ının Türkiye işçi sınıfı açısından anlamı nedir?

Bu 1 Mayıs’a “İnsanca, Özgürce, Kardeşçe Yaşam” sloganı ile çağrı yapıyoruz. İş cinayetlerinin hızla tırmandığı, sorumlularının hesap vermediği, sendikalaşmanın en sıradan işten atılma gerekçesi olduğu, 12 Eylül’le zaten kısıtlanan grev hakkının tamamen askıya alındığı, güvencesizliğin bir üniversite profesörünün de bir hamalın da çalışma ve yaşam koşullarını belirlediği, kentlerin ve doğanın barbarca yağmalandığı bir dönemde “insanca yaşam” talebinin anlamı açık. Bunlar işçi sınıfı hareketinin ve tüm hak mücadelelerinin güncel çatışma alanları. “Özgürce ve kardeşçe yaşam” ise 2015 1 Mayıs’ının özel anlamının altını çiziyor.

Bu 1 Mayıs’ı kritik kılan faktör, bir adamın meydan meydan dolaşıp kendisini “kurucu irade” yapmak üzere 400 vekil istediği; baskılara, ırkçılığa, mezhepçiliğe, kadın düşmanlığına hız verdiği bir dönemde “işçi sınıfının” bir kurucu irade olarak 1 Mayıs’ta boy göstermesidir. “Anonim Şirket” gibi yönetilen bir ülkede gerici-faşist bir “yönetim kurulu başkanı” dayatılan bir seçime gidiliyor. Bu seçimden bir ay önce “Anonim Şirket değil Demokratik Cumhuriyet” isteyen ve bunun için mücadele eden milyonların en güçlü biçimde meydana çıktığı gün olacak 1 Mayıs.

1 Mayıs’lar emekçilerin sermayeye ve iktidara karşı mücadelesinin bir muhasebe günü olarak da değerlendirilir. Bir yılın birikimi alana taşınır. Bu 1 Mayıs’ta alanlara taşınan ne olacak? Sınıf hareketinin son bir yılını kısaca nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Anonim Şirket” düzenine karşı son bir yılda hangi mücadeleler, direnişler yaratıldıysa onlar 1 Mayıs’ta olacak. İş cinayetlerine karşı tepkiler, sendikal haklara, grev hakkına yönelik saldırılara karşı öfke, ülkenin dört bir yanındaki #Direnİşçi çadırları, kıdem tazminatının gaspına ve taşeron cumhuriyetine karşı iş güvencesi talebi, ağaçların, derelerin, kentlerin savunması, şiddete, ayrımcılığa ve emeğinin güvencesizleştirilmesine karşı ayağa kalkan kadınlar, iktidarın ülkede ve bölgedeki savaş politikalarına karşı barış ve kardeşlik mücadeleleri ve tabii ki kaderinin tek adamın iki dudağının arasında olmasına karşı olan herkesin demokrasi ve özgürlük talepleri/mücadeleleri 1 Mayıs alanında buluşacak.

1 Mayıs ve Taksim, AKP faşizmine karşı mücadelenin simgesine dönüştü. Şimdi iç güvenlik paketinin yasalaşması, başkanlık rejimi tartışmaları, fiili OHAL uygulamaları eşliğinde baskının tırmandığı bir dönemde 1 Mayıs’a giderken yine Taksim’de olmak istediğinizi açıkladınız. Taksim kararlılığının güncel anlamı nedir?


DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesinde de bu konuya değinildi. İnsanca çalışma ve insanca yaşam için, sendikal hak ve özgürlüklerimizin kazanılması için işçi sınıfının hakkını, hukukunu koruyabilmek için, bu akıl dışı ve hukuk dışı 1 Mayıs meydanı yasağının kaldırılması gerekmektedir. Zira bu fiili yasak aslında işçi sınıfını, değerlerini, tarihini, mücadelelerle ve hatta yargı yoluyla kazanılmış haklarını yok saymaktır. Bugün 1 Mayıs’ta Taksim’de olma talebi,   işçi sınıfına, onun tarihine, değerlerine, hakkına-hukukuna, işçi sınıfının hayatını kaybeden her bir ferdine saygı talebidir. 1 Mayıs’ta Taksim’i istemek, tek adamın inadına karşı söz ve karar hakkı talebidir. Sermayenin çıkarları için mahkeme kararlarına bile uymamayı alışkanlık haline getirmiş iktidar anlayışına karşı, işçi sınıfının hakkının hukukunun mücadelesidir. 1 Mayıs yasağı, Soma’da ölen işçilerin yakınlarına atılan tekmedir, kontrgerillanın aklanmasıdır, Ermenek’te göçük bölgesine lüks ciplerle, polis ordusuyla gitmektir, taşeron işçilerin kazandığı mahkeme kararlarını uygulamamaktır, halkı ve hukuku hiçe sayarak zeytinleri sökmek, dereleri kelepçelemektir, milyonlarca asgari ücreti bir kaçak saraya harcamaktır. 1 Mayıs meydanı yasağı, gerici-faşist sermaye düzeninin en görünür simgesidir.

Birkaç yıldır 1 Mayıs’lar ciddi bir polis terörüyle karşı karşıya kalıyor. Bunun kitleleri pasifize etmeye yönelik bir psikolojik terör olarak da geliştirildiğini görüyoruz. Bu psikolojik teröre karşı ne öneriyorsunuz?

Biz haklılığımızı, meşruluğumuzu ortaya koyacağız. Her türlü terörü, akıl dışı ve hukuk dışı uygulamayı kendi taktiklerimizle boşa çıkarmayı hedefliyoruz. Burada politik sonuçları da düşünerek davranacağız. Hatırlarsınız 2013 1 Mayıs’ı Haziran’ın önünü açan bir politik sonuç doğurdu. Oysa neredeyse aynı şeyi yaptığımız 2014 1 Mayıs’ının aynı pozitif sonuçlara yol açtığını söylemek zor. Türkiye çok kritik bir seçime giderken iktidarın psikolojik savaşına karşı, hatta psikolojisini bozacak yol ve yöntemleri planlıyoruz. Bu seçimlerden önce 1 Mayıs gününü emek düşmanı bir iktidara karşı bir meydan okuma şeklinde örgütlemek oldukça önemli.

1 Mayıs’ı 1 Mayıs gününden ibaret olmaktan çıkarmaya, bir haftaya yayılmış yaygın etkinlikler düzenlemeye, diktatörlük heveslerinin karşısına yüz binleri dikmeye yönelik bir programımız olacak. Bu 1 Mayıs’ın özel önemi, kritik bir seçimden hemen önce yapılacak en büyük kitle gösterisi olması nedeniyle “AKP’yi geriletecek” bir politik sonuca ulaşabilmek en önemli hareket noktamız olacak. Bu 1 Mayıs’ın herhangi bir 1 Mayıs olmadığını unutmadan, bu sorumlulukla, diğer demokrasi güçleriyle beraber iktidarın hesaplarını öyle ya da böyle bozacağız. 2015’in en büyük seçim buluşması, iktidara karşı birleşen emeğin 1 Mayıs seferberliği olacak.

Toplumsal muhalefet dahil her şeyin seçimlere endekslendiği bir süreçte, emek hareketinin, DİSK’in tutumu, seçim tavrı nedir? Sizin için de CHP’den milletvekilliği adaylığı önerildiği basına yansıdı. Bu konudaki kişisel tavrınız nedir?

Anayasaya aykırı bir biçimde Cumhurbaşkanı’nın oy istediği, devletin bir parti lehine seferber edildiği adaletsiz bir seçim süreci yaşanırken DİSK bu topraklarda barış, demokrasi ve özgürlüğün hüküm sürdüğü bir ülkeyi yeniden kuracak olanın işçi sınıfının birlik-mücadele ve dayanışması olduğunu vurguladı ve her şeyden önce tüm emek-barış-özgürlük ve demokrasi güçlerini DİSK’e güç vermeye çağırdı. Çünkü seçim sonucu ne olursa olsun bizim mücadele örgütlerini güçlendirmemiz gerekiyor. Sandıkta ise tek adamın yönettiği bir şirket rejimine karşı emekten, barıştan ve demokrasiden yana partilere oy verme çağrısı yapıldı.

Evet CHP Genel Başkanı’ndan ve yönetiminden böyle bir öneri geldi ve bu öneriyi tabii ki kişisel olarak değerlendirmedim. Yönetim Kurulumuzla ve arkadaşlarımla görüştüm. DİSK Yönetim Kurulu kararı bana bıraktı ve ben az önce ifade ettiğim gerekçeyle, mücadele örgütlerimizin, konfederasyonumuzun ve sendikamızın ihtiyaçlarını önceleyerek bu teklifi kabul etmedim. Kişisel temsilden çok emek hareketinin   “temsil kabiliyetinin” arttırılmasının bu aşamada daha değerli olduğunu düşünüyorum. Daha bu alanda yapacak çok işimiz var ve aslına bakılırsa bu rejimle mücadele için DİSK’in bir neferi olmak herhangi bir partinin bir vekili olup, oldukça kısıtlanmış bir mecliste yapılabileceklerden daha kritik bir görev ve sorumluluk veriyor. Yol arkadaşlarımla yaptığımız değerlendirmelerde de, parlamentonun devrimci mücadelenin ana kanalı değil sadece araçlarından biri olabileceği, bugün için mücadelenin ana kanalı olan sokakta halkın fiili-meşru mücadelesini yükseltmenin, örgütlerini var etmenin “öncelikli” sorumluluğumuz olduğunu konuştuk, bu güncel öncelikler alınan kararı da belirledi. Ayrıca siyasal mücadelenin kişilerle özdeş kılınmaya çalışıldığı ya da kişisel politik ihtirasların siyasal mücadele görüntüsüne dönüştürüldüğü bir arenada böylesi bir tutumun devrimci etik açısından da değerli olduğunu düşünüyorum.

Bugün bütünüyle emek düşmanı bir programı yürüten AKP iktidarının temsil alanında geriletilmesinin ön koşulunun HDP’nin barajı geçmesi olduğu unutulmamalıdır. Bunun yanı sıra CHP’nin emekçiler ve emek örgütleriyle daha gerçek ve güçlü bağlar kurması da önemlidir. Her şeyin ötesinde sokaktaki direnişin büyütüldüğü ve işyerlerindeki örgütlenmelerle taçlandırıldığı, sosyalist yapıların daha etkin ve kitlesel yapılara büründüğü bir Türkiye’de diktatörlük hayallerinin hayata geçirilemeyeceği aşikardır.

Seçimler için farklı senaryolar gündemde ancak emeğe yönelik saldırılarda pek bir fark beklenmiyor. 7 Haziran sonrasını da hesaba katarsak DİSK’in en genel çağrısı nedir?

Biz hedefimizi “Anonim Şirket değil Demokratik Cumhuriyet” olarak belirledik ve bunun ancak eşitlikçi-halkçı-kamucu-özgürlükçü-sosyal-laik bir cumhuriyet olarak var olabileceğinin altını çizdik. Böylesi bir Cumhuriyetin devrimci öznesini, kolektif iradesini yaratmamız gerekiyor. Bu çok önemli bir tarihsel sorumluluk. DİSK, Nisan’ın ortasından Haziran’ın ortasına kadar geçen süreci bu hedefe uygun güncel mücadelelerle örgütleyecek. Soma davası, 1 Mayıs, 13 Mayıs Soma Katliamı vesilesiyle ülke çapında yapılacak etkinlikler, 16 Mayıs Soma mitingi, 7 Haziran seçimleri ve 15-16 Haziran hep bu genel hedefe hizmet edecek biçimde örgütlenecek. Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, bu hedefe uygun biçimde sendikalarımız başta olmak üzere tüm mücadele örgütlerimizi büyütmek, güçlendirmek ve devrimci biçimlerde yenilenmesini sağlamak görevi önümüzde duruyor.

Sendika.Org

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]