Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler
08.06.2015- 13:50

Kökünü kurutacağız!

7 Haziran seçimlerini değerlendiren Erkan Baş, AKP'nin kökünün kurutulması için mücadeleyi yükseltmek gerektiğini belirtti.

Resim Ekleme

(İleri - Haber Merkezi) HTKP Merkez Komite üyesi ve Birleşik HAZİRAN Hareketi Yürütme Kurulu üyesi Erkan Baş, seçimleri İleri Haber'e değerlendirdi.

Seçim sonuçlarının AKP'nin yenilgisine işaret ettiğini belirten Baş, önümüzdeki süreçte mücadelenin yükseltilmesi, sosyalist bir seçeneğin yaratılması ve AKP'nin kökünün kurutulması gerektiğini vurguladı.

İşte Erkan Baş'ın sorularımıza verdiği yanıtlar.

Uzunca bir zamandır 8 Haziran’a işaret ediyordunuz. Bugün artık 8 Haziran diyerek sözü size bırakalım....

Açık konuşmak gerekirse hayatımda ilk defa bir seçim akşamı bir gün öncesine göre daha umutlu, daha mutluyum. Hatırlanacak olursa, AKP’nin seçimlerde de geriletilmesi önemlidir demiştik ve 7 Haziran seçimlerinde bu olmuştur. Her şeyden önce buna katkı koyan herkese teşekkür etmek gerekir.

Kuşkusuz bizim açımızdan seçimlerin bir yere kadar önemi var. Seçimleri asıl önemli kılan şey, seçime kadar olan dönemin politik atmosferi ile seçim sonrası oluşan politik atmosferse, her ikisinin de bu ülkenin emekçileri, yoksulları ve devrimcileri açısından pek çok olumlu öge barındırdığını söylemek gerekiyor.

Örneğin bize göre 7 Haziran seçimleri esas olarak 2013 Haziran’ında hep birlikte yaşadığımız o büyük direnişin sonuçlarının kendisini en fazla hissettirdiği seçim olmasıyla önemlidir. Dün gece, ilk defa Tayyip Erdoğan’ın tek bir TV kanalına çıkıp iki çift laf edememiş olması önemlidir.

AKP, seçim döneminin başında, Anayasa değiştirecek çoğunluğu elde etme hedefi belirlemiş, daha sonra kendilerince daha gerçekçi gördükleri tek başına hükümet olma hedefine geri çekilmişti. Davutoğlu’nun seçim sürecinde söylediği “tek başına iktidar çoğunluğuna ulaşamazsam istifa ederim” sözü bu hedefin başarı çizgisi olarak çizildiğini de gösteriyordu. Bu AKP açısından çok geri bir başarı tanımıydı ve bunu bile başaramadılar.

Özetle, 8 Haziran günü tablo şudur: AKP yenilmiştir. Erdoğan’ın her tür devlet olanağını kullanarak hukuk dışı, gayrı-meşru desteğine rağmen AKP’nin yenilmesi Erdoğan’ın da yenilmesidir.

Açık söyleyeyim, bunu görmeyen buna sevinmeyen bizden değildir.

Bundan sonra ise eklemek gerekir, AKP tek başına bir partinin adı değildir. Türkiye maalesef hala AKP’de somutlanan bir zihniyetin kirlettiği, egemenlik altına aldığı bir ülkedir. Dolayısıyla bugüne kadar AKP’de cisimleşen yobazlığa, işbirlikçiliğe, hırsızlığa, adaletsizliğe, piyasacılığa, işçi düşmanlığına karşı kavganın büyütülmesi görevi en temel görev olarak önümüzde durmaktadır.

Şimdi hepimize düşen, bunun, ortaya çıkan umutla, heyecanla birleşmesi ve mümkün olan en kısa sürede bu zihniyetin tüm izlerinin ülkemiz topraklarından silinmesidir.

Dün gece seçim sonuçlarını izlerken, sohbet ettiğimiz genç bir arkadaşım biraz da esprili bir biçimde “çok alışmıştık AKP ile kavgaya, biz şimdi ne yapacağız?” diye sorduğunda, ona söylediğim şeyi burada da tekrar edeyim: Bir daha böyle bir bela musallat olmasın diye kökünü kurutacağız.

"KÖKÜNÜ KURUTACAĞIZ"

Uzun bir zaman sonra ilk defa tek partili bir hükümet seçeneği yok, bunun düzen siyaseti açısından yansımalarının ne olmasını bekliyorsunuz?


AKP için sadece bir parti değil örgütlü bir suç şebekesidir dediğimizi hatırlatarak başlayayım. Dolayısıyla, AKP’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadığı için köşeye çekileceğini beklememek gerekir. Aksine tutunmak için elinden gelen her şeyi yapacağından emin olabiliriz. Bunun için örneğin, eline fırsat geçirebilirse halk düşmanı yüzünü çok daha açık göreceğimiz bir takım uygulamalar da gündeme gelecektir. Seçim öncesi sıkça başvurulan provokasyonların tam olarak isteneni veremediğini saptamamız gerekiyor. Benzer yeni girişimler karşısında, her denemede AKP’yi daha da zor durumda bırakacak adımlar atabilecek bir uyanıklığa ve örgütlülüğe özel olarak önem vermeli, AKP’nin bu tarz denemeleri olursa hak ettiği yanıt verilmelidir.

AKP çok büyük ihtimalle “istikrarsızlık” korkusu yayarak, kendisini yeniden parlatma, "Türkiye’yi kurtaracak tek güç biziz" tezini işlemeye çalışacak. Oysa tam aksine, Türkiye’de emekçiler ve en geniş anlamıyla halk için, en büyük tehdit AKP’nin kendisidir. Bunun daha yüksek sesle ifade edilmesini önemsemeliyiz. Dün HTKP MK tarafından yapılan açıklamada vurgulanan “AKP’yi yalnız bırakın” çağrısının bu eksende çok önemli bir vurgu olduğunu da ekleyelim.

Görünen o ki kısa vadede etkili bir alternatif çıkaramayacaklar, büyük olasılıkla da bir erken seçim gündeme gelecek. Özetle düzen siyaseti açısından bir siyasal krizden söz edebiliriz ve ortaya çıkan bu fırsatın düzen dışı güçler tarafından en iyi biçimde kullanılması gerekiyor.

Yeri gelmişken söyleyeyim, bugün ortaya çıkan seçim sonuçlarının en üzücü tarafı, gerçek bir sosyalist odağın belirleyici güçlerden birisi olamamış olmasıdır. Dolayısıyla bizim açımızdan en temel görev, tek bir an kaybetmeden bu eksiğin giderilmesi için harekete geçmektir.

"GERÇEK BİR SOSYALİST ODAK YARATILMALIDIR"

Tam bu aşamada HAZİRAN diyelim mi? Birleşik HAZİRAN Hareketi bu boşluğu kapatmaya dair bir iddianın ürünüydü. Seçim sonrası verileri bir de HAZİRAN açısından değerlendirdiğimizde neler söyleyebiliriz?


HAZİRAN, kuruluş ilkeleri, programı ve tespit ettiği temel boşluk açısından bakarsak son derece önemli bir ilk adım olmuştur. Ancak bu seçimler söz konusu olduğunda, öznel nedenleri de ekleyerek söyleyelim, geç kaldığımızı kabul etmek lazım. HAZİRAN gerekli kuruluş sürecini yaşayabilmiş, sağlıklı bir tartışma süreci geçirmiş olsaydı seçimlerde de çok daha etkili olabilirdi. Bunu başarabilseydik, AKP çok daha ağır bir darbe yemiş olacaktı.

Şimdi ortaya çıkan durum, HAZİRAN Hareketi’nin kuruluş sürecinde ifade edilen, ancak çeşitli öznel ve nesnel nedenlerle tam olarak yerleşemeyen bu kimliğini bulacağı bir “yeniden kuruluş” ihtiyacına işaret ediyor.

Yanlış anlaşılmasın, bu sadece seçim sonuçlarından yola çıkarak söylediğim bir şey değil. Seçim öncesi son Yürütme Kurulu toplantısında zaten Yürütme Kurulumuz buna işaret eden bir karar almıştı.

Çok kısa bir süre içinde Yürütme Kurulu toplanacak, güncel verileri de değerlendirerek bir hareket planı çıkaracaktır. Kişisel düşüncemi söyleyeyim, yapılması gerekenin HAZİRAN ruhuna uygun ama çok hızlı bir tartışma süreci örgütlemektir.

İki temel hedefimiz olmalı. Birincisi, son derece net ve sade bir politik mücadele programı oluşturup, HAZİRAN’ın sosyalist, devrimci politik bir odak olarak daha da sivrileceği bir sürecin başlatılması gerekiyor. HAZİRAN’ın kuruluşunda ortaya koyduğumuz ilkeler bunun için yeterli ve anlamlı bir zemin sunuyor, ancak bunların işlenmesi ve kimi alanların sivriltilmesi gerektiği açık.

Örgütsel açıdan da on binlerce insanı kapsayan bir örgütün karar alma süreçlerinin belli bir yere kadar doğal olan hantallığını aşacak bir yapılanma üzerine tartışmamız gerekiyor. HAZİRAN’ın alemet-i farikası “sıradan” insanların politik bir özne olarak ülke siyasetine ağırlık koyduğu bir yapı olmasıydı, bunun dinamik bir güç olarak örgütlenmesini sağlamak durumundayız.

HAZİRAN 5. güç olma iddiasındaydı. Seçim sonuçlarının bunu da doğruladığını söyleyebiliriz. HAZİRAN bunun sorumluluğuyla hareket edecektir. Eğer hedefimiz bir bütün olarak AKP zihniyetinden kurtulmaksa, kendini yenileyip, güçlendiren bir HAZİRAN’ın bunun için çok önemli olduğunu görmek gerekiyor.

"ÜLKENİN TÜRKİYELİ, DEVRİMCİ BİR KOMÜNİST PARTİYE İHTİYACI VAR"

Son olarak Halkın Türkiye Komünist Partisi açısından da bir değerlendirme yapmanızı isteyelim....


Partimizin politik açıdan doğum belgesi de diyebileceğimiz, TKP MK’nın Mayıs 2014 tarihli tezlerinde son derece önemli bir bölüm vardı. Aklımda kaldığı gibi aktarayım, “Türkiye'de istikrarsızlığın sürdüğü ancak sosyalist hareketin eşik atlayıp, ülkenin önemli politik güçlerinden birisi haline geleceği” bir politik atmosfer tanımlamıştık. 2015 8 Haziran’ı itibariyle bu iddiamızın kuvvetlenerek sürdüğünü söyleyebiliriz.

Türkiye solunun Haziran Direnişi sonrası oluşan politik atmosferle sağlıklı bir bağ kurması için aklıyla yüreğini birleştirmesi gerektiğini, ataklıkla bastığı zeminde iz bırakan bir ağırlığın karşı karşıya konulmaması gerektiğini, örgütsüz siyaset veya siyasetsiz örgüt olamayacağını, devrimcilerin örgütlü siyaset yapması gerektiğini söyledik, elimizden geldiğince bunları yapmaya çalıştık.

Şimdi bu iddialarımızı daha yüksek sesle söylemeye ve daha etkili olarak hayata geçirmeye çalışacağız.

"Bu ülkenin Türkiyeli, devrimci bir komünist partisine ihtiyacı var" diye başladığımız yolculuğumuz, Haziran Direnişi sonrası doğan olanakları cesurca değerlendirerek işçi sınıfını iktidara taşıyacak bir partinin mücadele süreci içerisinde yaratılmasını hedefliyordu. Bu parti, bir yandan örgütlü gücünü siyasal mücadelenin en önemli aracı olarak kullanıp, bir yandan da her türlü korkudan ve hantallıktan sıyrılmış, öncü ve devrimci bir irade olarak şekillenmek durumunda. Aslında bunun izlerini uzun zamandır tespit edebiliyorduk, ama Türkiye'de bundan böyle siyasetsiz, stratejisiz, iddiasız bir solun gerçek bir seçenek olamayacağı da ortaya çıktı.

Seçim sonuçlarının en önemli sonuçlarından birisi devrimci özne ile işçi sınıfı arasındaki ilişkiler açısından olanakların arttığını göstermesidir. Seçim sonuçlarını bir de bu alana özel olarak yoğunlaşma daveti olarak görmek gerekir.

Son olarak şunu da söyleyeyim, 2015 seçimleri Türkiye solunun statükocu önderliklerinin de sonu olmuştur. Tren sallayarak, içindekilere gidiyormuş hissi vererek bir yere kadar idare edilebileceğini, ancak gerçeklerin er ya da geç kendisini ortaya koyacağını bir kez daha görmüş olduk.

"KORKMASI GEREKEN SERMAYE SINIFIDIR"

Son olarak şunu da soralım, sol açısından çok olumlu ve umutlu bir tablo çiziyorsunuz, hiç risk yok mu
?

(Gülerek) Olmaz mı? Devrimciliğin risksiz bir şey olduğunu kim söyleyebilir ki?

Ancak AKP’nin en mutsuz olduğu ve halkın moral ve motivasyonunun uzun zaman sonra bu derece yükseldiği bir seçimden sonra sol adına risklere yoğunlaşan bir bakışla hareket etmek doğru değil. Biz üzerimize düşen görevleri hakkıyla yerine getirirsek, sürecin doğuracağı riskleri de rahatlıkla aşarız. Tarihte risksiz, salt fırsatlarla dolu bir dönem hiç olmadı. Elbette ABD, sermaye sınıfı vb. sürece ilişkin kimi planlara sahiptir ancak tarihin sadece onların planlarına göre ilerleyeceğine inansak devrimci olmazdık. Bize göre içinden geçtiğimiz süreçte bize düşen korkmak veya kenara çekilmek değil, gerçek bir örgütsel-siyasal güç olarak siyaset alanındaki yerimizi almak üzere çalışmak. Korkması gereken varsa, o da sermaye sınıfıdır.

Kimilerine aşırı iyimser gibi görünse bile biz bu ülke halkına, bu halkın yarattığı Haziran Direnişi’ne ve ülkemiz devrimci hareketinin birikimine güveniyoruz. Cesaretimizin kaynağı da bu güvendir zaten.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 1
08.06.2015- 18:21

Kolları sıvayalım
Doğan Ergün


13 yıllık tek partili AKP iktidarı döneminin sona erdiği bugünün yazısı duygulara hitap etmeli belki, bilemiyorum.

Belki de, bu köşenin ilk yazısı olan "Yüzde 54"e gönderme yapıp, "Yüzde 60" diye devam etmeli analize, kaldığımız yerden. Ve bu kez yüzde 60'ın tasnifine girişmeli.

Ya da, AKP'nin yenilişine kimler üzüldü diye bir bakıp, polemik yapmalı. Sıfırlananlarla, seçimden birkaç gün önce "Haziran yenilmiştir" diye yazanlarla, "en ağır saldırıyı yaşıyoruz" diyenlerle, seçimden bir gün sonra "Haziran Türkiyesi gömüldü" diyenlerle, düzenin siyasi krizinden korkanlarla dalga mı geçmeli?

Yoksa, seçimden birkaç gün önce bir televizyon programında başlayan sol içi tartışmamızı devam ettirip, HDP'yle ayrım noktalarımız üzerine bir şeyler karalayıp; HDP'nin içinde mücadele etmenin yanlışlığını, işlevsizliğini ve konsantrasyon bozucu yanlarını mı anlatmalıyız?

Ne dersiniz, açılan yeni dönemin karakteri üzerine bir şeyler yazıp, ideolojik meselelere bir kez daha mı girsek?

Bunların hepsini yapacağız, ama zamanı var...

Şimdi siyasi alana odaklanmak, kolları sıvamak lazım.

AKP ve AKP'cilik tehlikesi bitmiş değil.

HAZİRAN'ı sahneye çıkaracağız.

Saray maray yok anlamadın mı, diyeceğiz! Deste deste öldürdüğün işçilerin kanı var o sarayda diyeceğiz...

Suriye'deki insanlık suçları, vatana ihanet, hırsızlık, katliamlar...

O suç dosyalarının hepsi masamızdadır. Kaçış yok!

Barajla devam edeceğiz. Kaldıracağız...

Örtülü ödeneği elinden alacağız...

4+4+4 mü dediniz, kaldıracağız. Hiçbir veli göndermeyecek okula evladını, hiçbir liseli kabul etmeyecek müfredatı.

Asgari ücret ne olacak, taşeronluk nasıl kaldırılacak, borçları ne yapacağız, Türkiye nasıl üretecek... Halka gerçekçi bir alternatif sunacağız.

İstikrar şantajıyla, ABD zorlamasıyla, Derviş arabuluculuğuyla "mega projelerle, taşeronlukla, işçi ölümleriyle yola devam" mı diyecekler? Durduracağız...


Bir daha kimse AKP'ciliğe yeltenmesin diye, köklerini kazıyacağız.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]