Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 İşçi sınıfı, sonuncu kavga
15.06.2015- 12:20

DİSK'ten 15-16 Haziran eylemi

15-16 Haziran'da İstanbul'da yaşanan büyük işçi direnişinin yıl dönümünde DİSK, metal işçilerinin eylemine sahne olan Bursa'da bir eylem düzenlendi.

Resim Ekleme
İşçi sıfını tarihinin en büyük eylemlerinden olan 15-16 Haziran'ın yıl dönümünde DİSK, Bursa'da bir eylem gerçekleştirdi.

Eylem sonrası bir konuşma yapan DİSK Genel Başkanı Kani Beko, "Bursa'nın tarihi işçi sınıfının şanlı direnişleriyle doludur ve bugün Bursa'da yeni bir tarih yazılıyor. Metal işçileri sefalet ücretlerine, kölece çalışmaya, sarı sendika kuşatmasına karşı ayağa kalkıyor. Bugün burada metal işçilerinin onur mücadelesini selamlıyoruz" dedi.


15-16 Haziran günlerini hatırlatan Beko, şöyle konuştu:

"Evet arkadaşlar buradan bir kez daha tekrarlıyorum. Rüzgar ekersen fırtına biçersin. Bundan tam 45 yıl önce de işçi sınıfı onurlu bir direnişte ayağa kalkmıştı. 15-16 Haziran 1970'de işçiler masaya yumruğunu vurmuş ve 'Artık Yeter!' demişti.

O yıllarda da patronlar işçileri sarı sendikalara mahkum etmek istemişti. Çünkü o sendikalar gücünü işçiden değil patronlardan ve devletten alıyordu.   Oysa işçiler DİSK çatısı altında birleşmek istiyordu. Çünkü sadece DİSK gücünü işverenden veya devletten değil işçiden almaktaydı. Çünkü sadece DİSK'te işçilerin söz ve karar hakkı vardı. Çünkü sadece DİSK işçilerin kendi örgütüydü.

Ancak patronlar ve iktidar, işçilerin haksızlığa direnen, sömürüye meydan okuyan DİSK'te bir araya gelmesini istemiyordu.   DİSK'i kapatmak üzere hazırladıkları yasayı Meclis'e getirdiler. DİSK'i kapatmak isteyen yasa karşısında işçilerin tavrı net oldu. İstanbul'da yüzlerce fabrikada on binlerce işçi iş bıraktı, kentin sokaklarına aktı.

Direniş duyulunca diğer kentlerde de işçiler şalterleri indirdi, işyerlerini, fabrikaları boşalttı. İşçiler önlerine çıkan tankları bir bir aştılar, barikatları bir bir yıktılar. İşçi sınıfının coşkun akan selini hiçbir güç durduramadı. Ve o yasa tarihin çöplüğüne atıldı. İşçiler DİSK'e sahip çıktılar çünkü DİSK'li olmak ekmeğine sahip çıkmaktır, geleceğine sahip çıkmaktır, onuruna sahip çıkmaktır. DİSK'i kuran işçi sınıfıdır! DİSK işçi sınıfının eseridir! DİSK'i var eden 15-16 Haziran'lardır.

Bugün de patronlar ve iktidar bir olarak işçileri DİSK'ten uzak tutmak istiyorlar. Çünkü biliyorlar ki işçiler DİSK'li olduğunda daha fazla ekmek, daha fazla hak, daha fazla özgürlük kazanacaklar. Çünkü biliyorlar ki işçiler DİSK'li olduğunda onlar adına kararlar alamayacaklar. Çünkü biliyorlar ki işçiler DİSK'li olduğunda, kapalı kapılar ardında sarı sendikalarla satış sözleşmeleri imzalayamazlar.

Gün, 15-16 Haziran 1970'teki kararlılığı gösterme, "İnadına sendika, inadına DİSK” diye haykırma günüdür!"

sol

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
15.06.2021- 02:20


Bu topraklarda Haziran üç gündemi dayatır: İlki sınıf hareketi. İkincisi sınıf hareketinin siyasal ufku. Üçüncüsü ise sınıf kültürü.

 
Bu topraklarda Haziran… - GAMZE YÜCESAN ÖZDEMİR

Bu topraklarda Haziran direnişin ayıdır. Turgut Uyar, boşuna demez, “Ve bizim bir haziranımız, bir yıl kadar yetecektir dünyaya.” Haziran yalnız işçi sınıfı için değil, sermaye sınıfı için de önemli bir eşiktir. Sermaye sınıfının bir müktesebatı vardır. Diğer bir deyişle sermayenin, işçi sınıfının eylem, itiraz ve taleplerine ilişkin canlı bir hafızası vardır. Buna karşı işçi sınıfı böylesi bir “örgütlü” müktesebattan yoksun görünse de sınıfın derindeki kültürel ve tarihsel kodları böylesi anlarda yeniden harekete geçer.

Marx’a atıfla burjuvazinin hamleleri nasıl bir şimşek gibiyse, işçi sınıfının uzun vadeli, belirsiz ama süregiden mücadelesi de gök gürültüsünü andırır. Yazın başlangıcı Haziran, işçi sınıfı için bir yağmur ayıdır.

Yıllardan 1970, aylardan Hazirandı, günlerden 15 ve 16’ydı. Yürüdüler. Sıradan işçiler, üstlerinde işçi tulumlarıyla yürüdüler. Dört koldan yürüdüler. Birinci kol, Anadolu Yakası’nda Ankara Asfaltı. İkinci kol, Eyüp-Alibeyköy-Silahtar-Cendere. Üçüncü kol, Topkapı-Çekmece-Zeytinburnu. Dördüncü kol, Levent-Boğaz. Yüz elli bin kişiydiler. Sınıf hareketinin mümkün olduğuna, işçi sınıfının gücüne, kendi kaderlerinin memleketin kaderiyle bir olduğuna, yurdun kendi elleriyle kurtulacağına inananlar yürüdüler.

Yıllardan 2013, aylardan Hazirandı. Yine yürüdüler. Anadolu aydınlanmacılığına ve onu biçimlendiren anti-emperyalist duygulara sahip çıkarak yürüdüler. Memleketin dört bir yanında yürüdüler. Halkın önemli bir kesimi “ne istemediğini” biliyordu. Fakat bu halk kesimleri “ne istediğini” dillendirmekte zorlanıyordu. Halk siyasetini arıyordu.

Bu topraklarda Haziran üç gündemi dayatır: İlki sınıf hareketi. İkincisi sınıf hareketinin siyasal ufku. Üçüncüsü ise sınıf kültürü.

İlk olarak Haziran deneyimleri sınıf ve halk hareketinin iki ekseninde, örgütlü mücadele ve kendiliğindenlik, önemli deneyimler içerir. Her iki eksen de işçi sınıfının tepkisinin başka yerlerde biçimlenen stratejilerin aracısı olarak kullanılmasını engelleyecek bir örgütlenmeyi zorunlu kılar. Örgütlü mücadele ve kendiliğindenlik tartışmasında Rosa Luxemburg hâlâ çok ufuk açıcıdır. Kitleleri, kitlelerin eylemliliklerini ve kendiliğindenliğini savunmuş olan Rosa Luxemburg, merkezsizleşme eğilimine karşı hep uyarıcı olmuştur. “Kendiliğindenlik” çözümlemesi, kitlelerin dilekleri ve düşünceleri doğrultusunda merkezsiz, karmaşık ve belirsiz yönelimlerini değil; kitlelerin partiyi ve mücadeleyi daha da ileriye taşıyacak olan mücadelesini işaret eder. Rosa, bir yerlerde şöyle der: “Partinin camı hep açık olmalıdır. Sokağın sesleri partiye ulaşmalıdır.“

İkinci olarak Haziran deneyimleri sınıf hareketinin siyasal ufku için çok değerlidir. Haziranlara katılanlar tek tek insanlar değil; yaptıkları işleri yaparken kendilerinin basit toplamından fazlasına dönüşen insanlardır. Söz konusu süreç etkisini eylemlerden sonra da sürdürür. Olay kadar anlatımı da önemlidir. Olay esnasında çalınamayan irade olayın anlatılışına müdahale edilerek yeniden biçimlendirilebilir. İşçilerin “toprak bu yurt denen toprak”ta ürettikleri talepler memleketin kurtulması ve eşitsizliklerin, yoksulluğun ortadan kaldırılmasıyken anlatıcılar da bu talepler farklılaşabilir. Taleplerde netlik, örgütsel ve ideolojik bütünlük gerekir. Ancak bu şekilde işçi sınıfı, egemen bir halk, bir emekçiler ulusu olarak kendini kurar.

Üçüncü olarak Haziranlar, sınıf kültürünün kendini var etmesinin imkanlarını içerir. Günlük pratiklerimizi belirleyen güçler asla masum değildir. Burjuva değerlerini alternatifsiz olarak kabullenen ve kendisini kuşatan kültürel kodlara teslim olan bir yaşamın karşı hegemonya üretme ihtimali yoktur. Sömürüyü ve emperyalizmi meşrulaştıran değerleri ve kültürel kodları reddeden ve bu reddi mümkün kılan karşı değerleri üreten bir dil yoksa işçi sınıfı da halk hareketi de zayıflar. Onların kendini var etme mücadelesi de soluklaşır. Haziranlar bu dili var etmenin önemini göstermiştir.

Sınıf kültürünün zayıfladığı bugün, insanlar yaşadıkları hayatı, var olan düzeni hiçbir biçimde değiştiremeyeceklerine, buna güçlerinin yetmeyeceklerine inanıyor. Bu topraklarda aynı hikayeyi anlatıp, aynı hikayeyi dinleyen ve aynı hikayeye ağlayan insanların bir araya gelmesidir umutsuzluğu kıracak olan. Haksızlığa, yalancılığa, işbirlikçiliğe ve emperyalizme karşı duranların birlikteliğidir Haziran. Bu topraklarda sol/sosyalist siyaset, halkın tarihsel birikimlerinden süzülen ilerici değerleri, Anadolu aydınlanmacılığını ve anti-emperyalizmi sahiplenenlerle çoğalabilir.   Yıl 2021, aylardan Haziran, kendi ayaklarımız üzerinde kendi hikayemizi kendimiz yazalım…

https://haber.sol.org.tr/yazar/bu-topraklarda-haziran-307030

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
15.06.2021- 02:23

İşçi kardeş gücünün farkında mısın?


15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 51. yıldönümünde Boyun Eğme gazetesi 'İşçi kardeş gücünün farkında mısın?' manşetiyle çıktı.

Resim Ekleme

15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 51. yıldönümünde Boyun Eğme gazetesi "İşçi kardeş gücünün farkında mısın?" manşetiyle çıktı.

Tarihte hiçbir şeyin kendi kendine ve nedensizce ortaya çıkmadığı ve sonuçsuz kalmadığı vurgulanan manşet yazısında şöyle deniliyor:

"15-16 Haziran olayları için de aynı şey fazlasıyla geçerli. İşçilerin ayağa kalkmasına neden olan bir birikim var. Yani bu büyük eylemi ortaya çıkaran nedenler var. Eylemin sonuçları da var.

15-16 Haziran eylemleri burjuva siyasetini etkiliyor, sermaye sınıfı eylemden kimi dersler çıkarıyor. Yine eylem sol ve sosyalist hareketin devrim tartışmalarına önemli etkide bulunuyor. 15-16 Haziran eylemi, bu ve benzeri sonuçlar yaratıyor.

İşte 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 51’inci yıldönümünde bir kez daha bu nedenlere ve sonuçlara yakından bakacağız.

Büyük direnişe saygıyla..."

Sermaye egemenliğinin sarsılmaz olmadığını gösterdi
TKP'nin günlük dijital gazetesi Boyun Eğme'nin 307. sayısında, iki gün boyunca tam anlamıyla ülke gündemini sarsan 1970 yılının 15-16 Haziran günlerinde ne olduğuna odaklanılıyor.

İşçi sınıfının bu iki gün boyunca sermaye egemenliğinin sarsılmaz olmadığını gösterdiği vurgulanırken, o dönemin   “Türkiye’de işçi sınıfı var mıdır” ya da “Devrim yapabilecek güçte ve olgunlukta bir işçi sınıfından söz edilebilir mi?” tartışmalarına da yanıtın işçi sınıfının kendisi tarafından verildiğine dikkat çekiliyor.

Gazeteye konuşan TKP MK üyesi Alpaslan Savaş "İşçi sınıfının iktidarı mümkün ve zorunludur" diyor.

Resim Ekleme

https://haber.sol.org.tr/haber/isci-kardes-gucunun-farkinda-misin-307105

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
16.06.2021- 02:05

15-16 Haziran: İşçi sınıfının büyük direnişi

Üzerinden 51 yıl geçmesine rağmen işçi sınıfının büyük direnişi hâlâ hatırlanmaya devam ediyor. 15-16 Haziran, sınıf mücadelesi tarihinin en önemli sayfalarından biri olarak tarihteki yerini aldı.

Resim Ekleme

15-16 Haziran 1970 tarihi, Türkiye'deki sınıf mücadelesi tarihinin en önemli sayfalarından biri olarak tarihte yerini aldı...

Üzerinden 51 yıl geçmesine rağmen işçi sınıfının büyük direnişi hala hatırlanmaya devam ediyor.

O gün işçi sınıfının gücü ve neler yapabileceği patronlar ve patronların Meclisi tarafından tüm çıplaklığıyla görülecekti. 15-16 Haziran, geriye unutulmayacak dersler bıraktı. Büyük kalkışmanın 51. yılında hem o dersleri hem de o mirası hatırlamak çok önemli.

İşçiler neden ayaklandı?

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) örgütlü gücünü giderek büyütmekte, sarı sendika Türk-İş ise kan kaybetmekte, her geçen gün yeni bir işyerinin temsiliyetini DİSK’e kaptırmaktaydı. DİSK, 1967’de gerçekleşen kuruluşunun üzerinden geçen üç sene boyunca örgütlü olduğu işyerlerinde direniş kararı almaktan çekinmiyordu.

Militan bir sınıf sendikasıyla karşı karşıya kalan patronların ve gücünü kaybeden sarı sendikanın girişimleriyle, DİSK’in önünü tıkayan ve Türk-İş’in tekelini garanti altına alan yeni sendika yasası TBMM’ye geldi. Bu doğrultuda, ilk olarak 1969 öncesinde Türk-İş tarafından hazırlanan bir yasa tasarısı meclise sunuldu. Ancak, bu tasarının görüşülmesine 1969-1970 yasama döneminde başlanabildi. Yeni yasa tasarısı, toplu sözleşme yapılabilmesi için işyeri ölçeğinde %51 olan temsil zorunluluğunu, sektör ölçeğinde %51 yaparak, DİSK’i toplu sözleşme yapamaz hale getirmeyi ve yok etmeyi amaçlıyordu.

CHP ve AP uzlaştı

CHP ve Adalet Partisi, farklı birer tasarı sunmuş olmakla birlikte, konuyla ilgili meclis komisyonunda uzlaşmışlardı. TBMM’de gerçekleşen 11 Haziran 1970 tarihli oturumda konuşan CHP Milletvekili Hayrettin Uysal şöyle diyordu: “Bugün sendikalarımız, özellikle sendikaların en yüksek kuruluşu olan Türk-İş’in eylemleri, demokrasimiz için büyük güvence olan bir örgüt niteliği ile faaliyetlerine devam etmektedirler. 274 sayılı kanunda öngörülen değişiklikleri şahsım adına tasvip ediyorum. Bu tasarıya olumlu oy vereceğiz.”

Adalet Partisi grubu adına konuşan Hasan Türkay ise kanun değişikliğini “Bu kanun 7-8 kişinin bir araya gelip gecekondu sendikalar kurmasına set çektiği için önemlidir. Sendika enflasyonuna son verecektir. Türkiye’de işgal, tahrip gibi hareketleri benimseyen sendikacılar vardır. Bunları tasvip etmiyoruz” diyerek savunuyordu.

Alışılmamış bir hızda tamamlanan meclis oturumunda sadece Türkiye İşçi Partililer yasa değişikliğine karşı çıkacak ve tasarının kabulünün ardından, yeni yasayı “Anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürecektir.

DİSK işçi temsilcilerini toplantıya çağırdı

Kemal Türkler, 12 Haziran’da yaptığı basın toplantısında “devrimci sendikaları ve DİSK’i bertaraf etmeyi kanunla sağlamayı düşünmekteler; esas plan budur” diyerek, 14 Haziran’da işçi temsilcilerinin ve sendika yöneticilerinin katılacağı toplantıyı ilk defa duyurdu.

İstanbul Merter Sitesi’ndeki Lastik-İş Binası’nda gerçekleşen ve direniş kararının alındığı tarihi toplantının öncesinde, DİSK’e bağlı işyerlerinde “Anayasal direniş komitesi” adı altında olası eylemlerin hazırlığından sorumlu komiteler zaten kurulmaktaydı. Tarihi toplantıya devrimci işçilerin kararlılığı yansıdı: Türkiye işçi sınıfı ayağa kalkmaya hazırdı.

İşçiler kent merkezlerine yürüyor

15 Haziran Pazartesi sabahı İstanbul’un ve Kocaeli’nin dört bir yanındaki işyerlerinde direniş başladı. Eyleme fabrikanın içinde başlayan işçiler, daha sonra kent merkezlerine doğru yürüyüşe geçtiler. İstanbul’da yürüyüşün, şehir merkezinde bulunan fabrikalarda yapılan eylemlerin dışında, üç kolu bulunmaktaydı.

Kadıköy bölgesinde, Ankara yolu üzerindeki fabrikalar ayaklandı ve Kartal’a doğru yürüyüşe başladı. Eyüp bölgesindeki işçiler ise Topkapı güzergahında yürüdüler ve Kağıthane’de polis barikatıyla karşılaştılar. Burada yaşanan gerginlikte iki arkadaşlarının gözaltına alınması üzerine işçiler Eyüp Polis Karakolu’na yürüyüp burada güçlü bir protesto gerçekleştirerek, arkadaşlarının serbest bırakılmasını sağladılar. Bakırköy’deki fabrikalardan çıkan işçiler de Londra asfaltını trafiğe kapayarak yürüyüşe geçtiler.


Devrimci işçilerin gerçekleştirdikleri yürüyüşlerin istikametindeki bir diğer merkez ise Gebze’ydi. Tuzla ve Çayırova civarında bulunan işyerlerinden çıkan işçiler Ankara asfaltı üzerinden buraya yürümüş, bu nedenle trafik uzun bir süre durmuştu.

İzmit bölgesinde de işçiler iki koldan sel olmuş, akmaktaydı. DİSK’e bağlı Pirelli ve Goodyear fabrikalarının önüne gelen ilk yürüyüş kolu, bu fabrikalardaki işçilerin de eyleme katılması için tezahürata başladı. Ancak DİSK’e bağlı olmasına rağmen Lastik-İş’in Kocaeli’ndeki yöneticileri işçilerin yürüyüşe katılmasını engelledi. İkinci yürüyüş kolu, tamamıyla boşalacak olan Türk Kablo fabrikasının önünden geçerek şehrin içine sokulmaktaydı.

İzmit bölgesindeki fabrika ve atölyelerden çıkan işçiler şehre iki yönden girerek, Çocuk Parkı’nda toplandılar. Yapılan konuşmaların ardından, ertesi gün de burada buluşmak üzere eylemlerine son verdiler.

Bu sırada, Ankara’da, Basın-İş üyesi işçiler Ulusal Basımevi ve Ulus gazetesi binalarını basarak, buralarda iki buçuk saat süren bir işgal eylemi gerçekleştirdiler.

‘Kanunlar geri alınıncaya kadar direneceğiz’

Yürüyüşlerde işçilerin taşıdığı afiş ve pankartlarda “Anayasaya aykırı kanun çıkaranlar işçi düşmanıdır”, “Kanunlar meclisten geri alınıncaya kadar direnceğiz” yazıyordu. Direnişi yönetmekle yükümlü olarak kurulmuş “Anayasal Direniş Komitesi” de Türkiye işçi eylemleriyle sarsıldığı saatlerde, aynı doğrultuda 10 bini aşkın protesto telgrafı çekmişti. Telgrafta şunlar yazıyordu: “27 Mayıs Anayasası’nın temel esprisi olan direnme hakkımızı tasarılar meclislerden alınıncaya kadar kullanmaya kararlıyız. Sizi uyarmayı tarihsel ve ulusal ödev sayarız.”

İstanbul, Gebze ve İzmit’te son derece etkili olan, 70 bin işçinin ve 113 işyerinin katıldığı yürüyüşlerde birkaç küçük olay dışında herhangi bir olumsuzluk yaşanmamıştı. Direnişin ilk gününde gerçekleşen yürüyüşlere bazı Türk-İş’e bağlı işyerlerinin de katıldığı görülmüştü.

Direnişin kanlı günü: 16 Haziran

Direnişin ikinci günü, ilkini gölgede bırakacak ölçüde kitleseldi. Sert ve olaylı geçecek 16 Haziran’da gerçekleşen eylemlere 150 bine yakın işçi katıldı.

İstanbul’un çeşitli bölgelerinden işçiler sabah saatlerinde yürüyüşe geçtiler. Topkapı’daki işçiler Şehremini’den Fındıkzade’ye, oradan da kollara ayrılarak Fatih ve Cağaloğlu yönüne ilerlediler. Cağaloğlu’na ulaşan kol, Babıali caddesinde zırhlı birliklerle karşı karşıya geldi.

İşçiler Babıali’deki barikatı aşarak Vilayet önünden geçerek Eminönü’ne çıktılar. Ancak Eminönü ve Beyoğlu yakalarındaki işçilerin birleşmesini engellemek amacıyla köprüler açılmıştı. İşçilerin bir kısmı, sandal ve motorlarla karşı yakaya çıktı. Büyük bir bölümü ise geri dönerek Saraçhane’den Fatih’e ve oradan Topkapı’ya yürüdü. Fındıkzade’de ayrılan diğer yürüyüş kolu da açılmış Unkapanı köprüsüyle karşı karşıya kalarak diğer kolla birlikte geri dönmek zorunda kaldı.

Kavel kablo fabrikasında gelenek sürüyor

İstinye’deki efsanevi KAVEL Kablo fabrikasının ayağa kalkmasıyla, Levent ve Mecidiyeköy bölgelerinde de direniş başlamış oldu. İstinye’den gelen KAVEL işçileri ile Levent’teki fabrikaların işçileri buluşarak Zincirlikuyu yönüne doğru yürüyüşe geçtiler. TEKFEN fabrikası önünde polis barikatıyla karşılaşan işçiler, polisin ön sıradaki kadın işçilere saldırması üzerine çatışmaya başladılar ve barikatı aşarak yürüyüşe devam ettiler.

Eyüp, Edirnekapı ve Gebze’de de işçiler eylemdeydi. Gebze’deki yürüyüş kollarında 10 binin üzerinde işçi, Türkiye işçi sınıfının gücünü sergiliyordu. İzmit’te, 15 Haziran günü Lastik-İş yöneticilerinin engellemesiyle işyerlerini terk etmeyen Goodyear ve Pirelli fabrikalarının işçileri de saflara katılmıştı. Yol boyunca polis ve asker barikatları, sınıfının onuruyla yürüyen işçiler tarafından aşılıyordu.

Bu sırada İçişleri Bakanı Kocaeli’nde bulunmaktadır ve yürüyüş kolunun şehre girişinin engellenmesini emretmiştir. Ancak işçiler dört barikat aşarak şehre girmiş, yürüyüş boyunca gerçekleştirilen taciz ve provokasyonları boşa düşürmüşlerdir. Sözleştikleri gibi Çocuk Parkı’na ulaşan işçiler, ertesi gün Maden-İş Sendikası’nın önünde buluşmak üzere eylemlerini noktalarlar.

Kadıköy'de direniş sertleşiyor

Kadıköy civarındaki fabrikalardan yola çıkan iki yürüyüş kolunun ilki Üsküdar yönünde ilerlemekteydi. OTOSAN fabrikası önünden başlayan yürüyüş, Ankara yolu girişine geldiğinde kolluk güçleriyle karşılandı. Polis yürüyüşe devam etmek isteyen işçilere silah çekti, ancak işçilerin barikatı yarmasına engel olamadı. İşçiler Üsküdar’a yürümeye devam ettiler ve buraya geldiklerinde vapurların çalışmadığını öğrenerek Beykoz yönüne ilerlediler.

Kartal’a doğru yürüyen ikinci kol ise çok kalabalıktı. Yol boyunca fabrikalardan çıkan işçiler yürüyüşe katılıyorlardı. Bağdat caddesinden Şaşkınbakkal’a ulaşan işçiler burada kendilerini bekleyen barikatı aşarak yollarına devam ettiler. Kadıköy’deki en sert çatışma ise, bir polisin hayatını kaybettiği Yoğurtçu Parkı’nda oldu.

İstanbul’un farklı bölgelerinden gelen işçiler öğleden sonra İskele Meydanı’nda buluştular. Burada yaşanan son derece şiddetli çatışmalarda da polis silah kullandı. Kaymakamlık binası ve polis arabaları ateşe verildi ve Adalet Partisi binaları tahrip edildi. Yaşanan çatışmalarda beş kişi öldü, 200’e yakın kişi yaralandı.

Olaylar sırasında hayatlarını kaybedenlerin isimleri şöyleydi: Yaşar YILDIRIM (işçi), Mustafa BAYRAM (işçi), Mehmet GIDAK (işçi), Yusuf KAHRAMAN (Toplum polisi) ve Abdurrahman BOZKURT (esnaf)

Bu sırada, Ankara'da DİSK üyesi işçiler ve öğrenci gençlerden oluşan bir grup Sanayi çarşısında yürüyüş yapmak istemiş ama polis tarafından engellenmişti.

Ve hükümet devreye girer

Direnişin giderek sertleşmesi sonucunda öğleden sonra İçişleri Bakanı ve DİSK yöneticileri Vilayet Binası’nda içeriği paylaşılmayan bir toplantı gerçekleştirdiler. Toplantının ardından, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, TRT radyosunda işçileri itidale çağıran ve eylemlerinin haklı olduğunu vurgulayan bir konuşma yaptı.

DİSK’in çağrısıyla gerçekleşen direnişin ikinci gününde, 16 Haziran’da, yaşananların ardından, akşam saaatlerinde Kocaeli ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. DİSK’e bağlı sendikaların Merkez ve şubelerine polis baskını düzenlendi, pek çok işçi ve sendikacı gözaltına alındı.

Ancak direnişin de etkisiyle Anayasa Mahkemesi TİP’in başvurusunu kabul ederek, yeni sendika yasasını “Anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptal etti.

Sınıf vardır ve güçlüdür

15-16 Haziran eylemleri, Türkiye işçi sınıfının en görkemli kalkışması olarak tarihe geçti. Sermaye cephesinde yarattığı korku öylesine büyük oldu ki, çok sayıda patron "devrim olacak" endişesiyle Türkiye'yi terk etti.

15-16 Haziran kalkışması bir tartışmayı da sonlandırmış oldu. Sınıf, Türkiye solunda, özellikle o dönem çok popüler olan "Türkiye'de işçi sınıfı var mı?", "Devrim yapabilecek güçte ve olgunlukta mı?" gibi tartışma konularına ve bununla bağlantılı olarak Demokratik Devrim - Sosyalist Devrim tartışmalarına yanıtını, "İşçi sınıfı vardır ve bu düzeni değiştirebilecek güçtedir" diyerek yüzbinlerle sokaklarda vermiş oldu.

Bugün bu tarihi direnişi hatırlamak her zamankinden daha önemli görünüyor.

https://haber.sol.org.tr/haber/15-16-haziran-isci-sinifinin-buyuk-direnisi-307136

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
16.06.2021- 02:07




Timur Selçuk'un direniş için bestelediği unutulmaz şarkısı

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
16.06.2021- 02:09




Vasıf Öngören'in 1977'de yazdığı Zengin Mutfağı adlı tiyatro eseri   15-16 Haziran Olayları sırasında bir burjuvanın konağındaki mutfağında gelişen olaylar anlatılır. Zengin Mutfağı, ilk olarak 1977'de İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Başar Sabuncu yönetiminde sahnelendi ve başrolde Şener Şen oynadı. Aralarında İsmet Küntay Ödülü de bulunmak üzere çeşitli ödüller alan oyun 1980'de aynı ekip tarafından sinemaya da aktarıldı.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]