Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Bilimsel sosyalizmde devrim kavramı iki boyutludur   Bunlardan birincisi iktidarın işçi sınıfın öncüsü tarafından alındığı ve iktidarın sınıfsal niteliğini değiştiren siyasal devrim, ikincisi ise, siyasal devrimden sonra üretim ve mülkiyet ilişkilerinin değiştirilmesinden başlayarak tüm toplumsal ilişki biçimlerinin değiştirildiği toplumsal devrim. Sosyalist devrimde bu iki boyut birbirini bütünler. Sosyalist devrimin siyasal devrim boyutu toplumsal ilişkilerin bilinçli ve planlı biçimde değiştirilmesinin başlangıcını oluştururken toplumsal devrim süreci de işçi sınıfının kendisiyle birlikte tüm sınıfları ortadan kaldırmasıyla son bulur. Marks ve Engels'e göre sınıfsız topluma giden yol ancak işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleştirilebilir ve işçi sınıfı da bu öncülüğü kapitalizmin üretim sürecindeki nesnel konumundan alır.

Tarihsel çıkarları kendisiyle birlikte tüm sınıfların ortadan kaldırılmasına bağlı olan proletaryanın bunu gerçekleştirebilmesi için yığınsal olarak sosyalist bir bilinç edinebilmesi gerekir. Marksist ustalarda bu konuda iki ayrı kategori vardır. "Kendinde sınıf" ve "kendisi için sınıf". Kendinde sınıf işçi sınıfının ekonomik bilincini temsil ederken, kendisi için sınıf kategorisi ise sınıfın siyasal ve devrimci bilinci temsil eder.

Marksist ustalar işçi sınıfının kendinde sınıf olmaktan çıkarak kendisi için sınıfa dönüşmesinin ancak mücadele içinde gerçekleşebileceğinin söyler. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte nicel bir çoğunluğa sahip olacak olan ve ara katmanları da kendisine çekecek olan proletarya, süreç içinde edineceği birikim ve mücadele deneyimiyle, burjuvazi ile karşı karşıya kalacak, sanayi proletaryasının öncülüğünde gerçekleştirilecek   bu mücadele siyasal devrimle sonuçlanacak, siyasal devrim sonrasında gerçekleştirilecek toplumsal devrimlerle de süreç, "insanın gerçek tarihi"nin başlayacağı   enternasyonal düzeydeki toplumsal formasyona -komünizme- evrilecektir. Marks ve Engels'teki devrim modeli ana hatlarıyla budur.

Bu modelde önemli bir "boşluk" bulunduğu açıktır. Bu boşluk,   siyasal iktidarı ele geçirecek işçi sınıfının, sosyalist bilincinin nesnel koşulların gelişimiyle birlikte kendiliğinden elde edebileceği öngörüsünden kaynaklanmaktadır. Bu konuda Marks ve Engels'in oldukça "iyimser" olduğu ve nesnel süreçlere yeterinden çok vurgu yaptığı ileri sürülebilir. Gerçekte bu öngörü, dönemin   eylemselliğindeki   yoğunluğun iç dinamikler yoluyla işçi sınıfına sosyalist bir bilinç kazandırabileceği izlenimi vermesi olarak da yorumlanabilir.   Marks ve Engels'ın o dönemde sosyalizmi bilimsel bir temele oturtma çabalarını herşeyden fazla önemsemek durumunda kalmaları, onları, bu konu üzerinde yeterince düşünmekten alıkoyduğu bir başka etken olarak ileri sürülebilir.Ayrıca dönemin bir burjuva devrimler çağı olduğunu da hatırlamak gerek. O koşullardan ve burjuva devrimleri deneyiminden bir proleter devriminin tüm koşullarını çıkarabilmek pek de mümkün değildir.

Sonuçta, Marks ve Engels'in devrim yaklaşımında bir boşluk olduğu açıktır ve bu boşluk sonradan Lenin'le doldurulmuştur.Lenin, Marksist ustaların yeterince çözüme kavuşturamadıkları bu temel konuyu,   işçi sınıfının verili durumdaki bilinç durumuyla tarihsel görevi arasındaki boşluğun kapatılmasını devreye öncülüğü koyarak çözmüştür. Lenin'in öncülük anlayışı işçi sınıfının kendiliğinden edinemediği sosyalist bilinci bir anlamda sınıf dışından sınıfa iletilmesi olarak yorumlanabilse de, Lenin'in öncülük ve parti teorisi bu çerçeveye sıkıştırılmayacak kadar da önemli ve kapsamlıdır.

che21  |  Cvp:
Cevap: 1
17.09.2013- 20:43

Marks sosyalist ideolojinin kuramını hazırlayan, Lenin'se bunu pratikte gerçekleştiren kişidir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
17.09.2013- 20:56

[size=2]

Alıntı Çizelgesi: che21 yazmış

[size=2]Marks sosyalist ideolojinin kuramını hazırlayan, Lenin'se bunu pratikte gerçekleştiren kişidir.




Bu görüş çok yaygın bir kabuldür. Ama böyle değerlendirdiğimizde hem Marks'a ve hem de Lenin'e haksızlık etmiş oluruz. Bir kere her iki ustayı da içinde bulunduğu dönem ve koşullar içinde ele almak gerekir. Marks doğaldır ki, o dönemde kendi "özel iş"inin tarafındaydı ve kapitalizmin bilimsel çözümlemesini yaparak sosyalizmin bilimsel altyapısını kuruyordu. Bu anlamda siyasal mücadeleden bir ölçüde de olsa "uzaklığı" anlaşılabilir bir şey.

Lenin'i ise sadece bir eylem insanı olarak görmek çok büyük bir hata olur. Lenin ısrarla bu şekilde gösteriliyor ve Lenin'e de haksızlık yapılıyor. Yukardaki yazının son bölümünde değinildiği gibi, Lenin Marksizm'in çok önemli bir boşluğunu dolduran ve bu yüzden Marksizm-Leninizm'in bütünlüğünü sağlayan bir teorisyondir de.. Lenin'in bu özelliği nedense hep dışlanır. Sanki kendisinden önce   tamamlanmış bir kuram vardı da, Lenin bu kuramı pratiğe dökerek Rusya'da Ekim devrimini gerçekleştirdi gibi bir algı var ortalık yerde. Öyle değil. Lenin herşeyden önce kuramda bulunan açığı, kuramın özüyle hiç bir çelişkiye de düşmeden tamamlamış ve belli bir bütünlüğe kavuşturmuştur. Bunu yapamasaydı zaten, Rusya'da Ekim devrimi falan olmazdı. [/size][/size]

che21  |  Cvp:
Cevap: 3
18.09.2013- 12:37

Lenin'i o dönemde diğer örgütlerden ayıran özelliği devrimci olması değil miydi, Bolşevikler bu özellikleri nedeniyle diğer örgütlerden ayrılmıyor muydu? Lenin bir devrimci bir eylem adamı olmasaydı Rusya'da ekim devrimi gerçekleşebilir miydi?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
18.09.2013- 16:30

Lenin'in farklılığı Marksizm'i doğru kavraması ve devrimci öz'ünü bozmadan daha ileriye taşımasıdır. Doğru bir ideolojik konumlanma, doğru bir öncülük ve doğru bir parti teorisi. Lenin'in farkı buydu. Doğrudur, Lenin bir devrimciydi. Ama tek başına devrimcilik yetmiyor, yetmez. Devrimciliğin reformizmden farkı değişikliği radikal bir biçimde istemektir. Böyle bakıldığında o dönemde hemen hemen tüm anlayışlar devrimciydi. Öncesinde narodnikler, SR'lar, 1917 Şubat devrimine kadar Menşevikler ve hatta Kadetler ( liberaller) de devrimciydi. Hepsi çarın devrilmesini istiyorlardı. Çar da Şubat 1917'de devrildi. O zamana kadar Lenin'in önderliğindeki Bolşevikler toplumda hiç bir zaman "çoğunlukta" olmadılar. Hatta 1917 Temmuz'una kadar Petrograd ve Moskova Sovyetlerinin yönetiminde Menşevikler vardı. Lenin bütün bu süreci doğru okumuş, doğru bir zamanlama yapmış, ülkedeki halk yığınlarının büyük bir çoğunluğunun güvenini de kazandıktan sonra " bütün iktidar sovyetlere" sloganıyla ayaklanma çağrısı yapmıştır. Sonuçta Ekim devrimi Bolşeviklere hakim olan böyle bir perspektif nedeniyle gerçekleşmiştir.

Yoksa, Lenin ve partisinin silahlı bir müfreze kurup iktidarı alması diye bir olgu yaşanmamıştır.

Aslında Marks'ı determinist, Lenin'i ise salt voluntarist gösteren yaklaşımlar çok kaba değerlendirmelerdir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
18.09.2013- 23:39

Lenin'i Lenin yapan ve o dönem Rusya'sındaki diğer devrimci ve sosyalistlerden ayıran şey hemen her koşulda hiç vazgeçmediği siyasi devrim perspektifidir. Lenin hiç bir koşulda iktidarı almak ilkesinden asla vezgeçmemiş, hem partisini buna göre yapılandırmış ve hem de önünde akıp giden yaşamı bu ilke doğrultusunda okumuştur.

Lenin bir teorisyen olmasının yanında elbette bir eylem adamıydı. Toplumsal tarihin büyük dönemeçlerinin nesnel koşullar tarafından belirlendiğini ama bu değişimlerin ancak insan iradesiyle değişeceğinin de bilincindeydi. Lenin bu iradi çabayı gösterebilmiş ve Rus halkının   "eskisi gibi yönetilmeme" istemini de iyi okuyarak, ondan dersler çıkartarak "barış, ekmek, özgürlük" şiarıyla sosyalist devrime yöneltebilmiştir.

KIsaca Lenin'in voluntarist niteliğini belirleyen şey de yine o dönemin nesnel koşulları olmuştur.

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 6
27.01.2016- 21:39

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Bilimsel sosyalizmde devrim kavramı iki boyutludur   Bunlardan birincisi iktidarın işçi sınıfın öncüsü tarafından alındığı ve iktidarın sınıfsal niteliğini değiştiren siyasal devrim, ikincisi ise, siyasal devrimden sonra üretim ve mülkiyet ilişkilerinin değiştirilmesinden başlayarak tüm toplumsal ilişki biçimlerinin değiştirildiği toplumsal devrim. Sosyalist devrimde bu iki boyut birbirini bütünler. Sosyalist devrimin siyasal devrim boyutu toplumsal ilişkilerin bilinçli ve planlı biçimde değiştirilmesinin başlangıcını oluştururken toplumsal devrim süreci de işçi sınıfının kendisiyle birlikte tüm sınıfları ortadan kaldırmasıyla son bulur. Marks ve Engels'e göre sınıfsız topluma giden yol ancak işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleştirilebilir ve işçi sınıfı da bu öncülüğü kapitalizmin üretim sürecindeki nesnel konumundan alır.

Tarihsel çıkarları kendisiyle birlikte tüm sınıfların ortadan kaldırılmasına bağlı olan proletaryanın bunu gerçekleştirebilmesi için yığınsal olarak sosyalist bir bilinç edinebilmesi gerekir. Marksist ustalarda bu konuda iki ayrı kategori vardır. "Kendinde sınıf" ve "kendisi için sınıf". Kendinde sınıf işçi sınıfının ekonomik bilincini temsil ederken, kendisi için sınıf kategorisi ise sınıfın siyasal ve devrimci bilinci temsil eder.

Marksist ustalar işçi sınıfının kendinde sınıf olmaktan çıkarak kendisi için sınıfa dönüşmesinin ancak mücadele içinde gerçekleşebileceğinin söyler. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte nicel bir çoğunluğa sahip olacak olan ve ara katmanları da kendisine çekecek olan proletarya, süreç içinde edineceği birikim ve mücadele deneyimiyle, burjuvazi ile karşı karşıya kalacak, sanayi proletaryasının öncülüğünde gerçekleştirilecek   bu mücadele siyasal devrimle sonuçlanacak, siyasal devrim sonrasında gerçekleştirilecek toplumsal devrimlerle de süreç, "insanın gerçek tarihi"nin başlayacağı   enternasyonal düzeydeki toplumsal formasyona -komünizme- evrilecektir. Marks ve Engels'teki devrim modeli ana hatlarıyla budur.

Bu modelde önemli bir "boşluk" bulunduğu açıktır. Bu boşluk,   siyasal iktidarı ele geçirecek işçi sınıfının, sosyalist bilincinin nesnel koşulların gelişimiyle birlikte kendiliğinden elde edebileceği öngörüsünden kaynaklanmaktadır. Bu konuda Marks ve Engels'in oldukça "iyimser" olduğu ve nesnel süreçlere yeterinden çok vurgu yaptığı ileri sürülebilir. Gerçekte bu öngörü, dönemin   eylemselliğindeki   yoğunluğun iç dinamikler yoluyla işçi sınıfına sosyalist bir bilinç kazandırabileceği izlenimi vermesi olarak da yorumlanabilir.   Marks ve Engels'ın o dönemde sosyalizmi bilimsel bir temele oturtma çabalarını herşeyden fazla önemsemek durumunda kalmaları, onları, bu konu üzerinde yeterince düşünmekten alıkoyduğu bir başka etken olarak ileri sürülebilir.Ayrıca dönemin bir burjuva devrimler çağı olduğunu da hatırlamak gerek. O koşullardan ve burjuva devrimleri deneyiminden bir proleter devriminin tüm koşullarını çıkarabilmek pek de mümkün değildir.

Sonuçta, Marks ve Engels'in devrim yaklaşımında bir boşluk olduğu açıktır ve bu boşluk sonradan Lenin'le doldurulmuştur.Lenin, Marksist ustaların yeterince çözüme kavuşturamadıkları bu temel konuyu,   işçi sınıfının verili durumdaki bilinç durumuyla tarihsel görevi arasındaki boşluğun kapatılmasını devreye öncülüğü koyarak çözmüştür. Lenin'in öncülük anlayışı işçi sınıfının kendiliğinden edinemediği sosyalist bilinci bir anlamda sınıf dışından sınıfa iletilmesi olarak yorumlanabilse de, Lenin'in öncülük ve parti teorisi bu çerçeveye sıkıştırılmayacak kadar da önemli ve kapsamlıdır.




Yazıda bir çelişki yok mu, sosyalist devrimin gerçekleşebilmesi için proleteryanın hem sosyalist bilinç elde etmesi lazım deniyor ve hem de kitlesel olarak sosyalist bilinç edinemeyeceği. Hangisi doğru, bana göre sosyalist bilinç edinemez. Marks'ın döneminden bugüne yüzelli yıl geçti, işçi sınıfının bilinci de hareketliliği de o dönemlere göre geriledi. Zincilerlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmasından olabilir mi?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
28.01.2016- 19:06

Marks ve Lenin'de devrim anlayışının ne olduğu konusu gerçekten güncel bir konu. Sosyalistler bu konuyu önemsemeli. Devrim denildiğinde sadece ''silahlı militan'' ve ''omzunda tüfeng var'' retoriğinden öteye geçmeyen bir anlayış artık aşılmalıdır. Marks'ta da, Lenin'de de anlatılmak istendiği şekliyle böyle bir devrim anlayışı yok. Uygun bir zamanda bu konuyu açabiliriz.

hakkı  |  Cvp:
Cevap: 8
29.01.2016- 10:40

Bilimsel sosyalizmde devrim kavramı iki boyutludur   Bunlardan birincisi iktidarın işçi sınıfın öncüsü tarafından alındığı ve iktidarın sınıfsal niteliğini değiştiren siyasal devrim, ikincisi ise, siyasal devrimden sonra üretim ve mülkiyet ilişkilerinin değiştirilmesinden başlayarak tüm toplumsal ilişki biçimlerinin değiştirildiği toplumsal devrim.

---------------------------------------------------------------------------

Bunlardan birincisi iktidarın işçi sınıfın öncüsü tarafından alındığı
Marks ta böyle bir görüş yok Lenin de var Marx komünistlere şöyle der işçilerin örgütlerinin dışında örgüt kurmayın onların çıkarları ile sizin çıkarlarının aynıdır der.

İkincisi doğru tanım ama bu tanımda marx ı tamamen anlatmaz .Çünkü üretim ilişkilerindeki değişim deki amaç işçiyi işçi (köle) olmaktan çıkarmaktır. Bu düşünüldüğünde üretici güçlerin sürekli ve planlı gelişmesi gerekir.
İşte dünya komünist hareketlerindeki tartışmalar yıllarca böyle oldu Bu birincideki anlatım hep Leninle Marks birbirine vurdurdu.

Aslında sovyet devriminden sonra Lenin bütün davranışları ile bu dedi kodulara son verecek şekilde davrandı ama Leninden sonra gelen Sovyet yöneticileri anti Leninistleri haklı çıkaracak bir çok şey yaptı.

Kısa bir hatırlata olsun diye yazdım. [/size]

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]