Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

Cumhuriyetçi güçlerle Kürt emekçileri buluşmalı

HTKP MK üyesi Erkan Baş 1 Kasım seçiminde HDP'ye sırt çevirmenin mümkün olmadığını ve seçimde HDP'ye oy vereceklerini belirtti. HAZİRAN Hareketi'nin yaygınlaşma arayışı için uygun koşulların ortaya çıktığını ileri süren Baş, işçi sınıfının siyaset sahnesine çıkmasını sağlamanın mutlak bir zorunluluk olduğunu söyledi.

Resim Ekleme

(İleri - Haber Merkezi) Halkın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite üyesi Erkan Baş'la olan söyleşimizin ikinci bölümünde 1 Kasım seçimini, HDP'ye oy desteğinin gerekçelerini ve HTKP'nin mücadele hedeflerini konuştuk.

HDP'nin AKP karşısındaki tutumuna sırt çevirmenin imkansız olduğunu söyleyen Erkan Baş, Cumhuriyetçi güçlerle Kürt emekçilerinin bir araya gelmesinin AKP'nin sonu olduğunu belirtti. Baş, ayrıca, HTKP'nin HAZİRAN Hareketi'nden işçi sınıfı çalışmalarına kadar birçok başlıktaki hedeflerini ve yaklaşımını paylaştı.

İşte Erkan Baş'la gerçekleştirdiğimiz söyleşinin ikinci bölümü:

HTKP’nin 1 Kasım seçimlerine dair takındığı tavır epey ilgi gördü, tartışıldı. Sanıyoruz bolca destek ve bolca eleştiri de aldınız. Fakat en başta açıkça yanıtlamanızı da istiyoruz, HDP’ye mi oy vereceksiniz?

Evet HDP’ye oy vereceğiz, HTKP’nin tüm üyeleri HDP’ye oy vereceği gibi dostlarımıza, yoldaşlarımıza da HDP’ye oy verilmesi çağrısı yapıyoruz.

Sanıyorum istediğiniz netlikte oldu...

Evet, şimdi bunun nedenlerini de dinlemek isteriz. Soruyu, isterseniz şöyle formüle edelim, HTKP 1 Kasım seçimini nasıl değerlendiriyor?

Nedenlerine girmeden önce bir konunun altını çizmek istiyorum. HTKP devrimci bir parti olarak zaten seçimlerin yaratabileceği değişikliklere dair belli bir rezerve sahiptir. Bu nedenle bizim dilimizle söyleyecek olursam, seçim bizim açımızdan esas olarak taktik bir meseledir. Burjuva iktidarının seçimle devrilmesi gibi bir beklenti içerisinde olmadığımızı ise sölymeye bile gerek yok.

1 Kasım’a gelirsek. "Tekrar seçim" adlandırmasından da anlıyoruz ki, 1 Kasım’da seçim yapılmasının nedeni Tayyip Erdoğan ve AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde istediğini alamamış olması. Bizim açımızdan bu seçimlerin anlamı esas olarak bu noktadadır ve bunun tam karşı kutbunda konumlanmak gerektiğine, taktik olarak böylesi bir tutum almanın doğruluğuna inanıyoruz. 1 Kasım’da ya Tayyip Erdoğan istediğini alacak ve yıllarca tüm varlığımızla karşısında durduğumuz iktidarını güçlendirecek ya da biz ona bu şansı daha vermeyecek ve yeni bir mücadele dönemine daha güçlü gireceğiz, durum bu kadar açık ve yalın. Sonuçlar ne olursa olsun 2 Kasım günü kavgamızın şiddetlenerek süreceğini düşünüyorsak, o günlere emekçilerin, halkın daha güçlü, gerici iktidarın ise daha güçsüz girmesini sağlamak üzere tutum almalıyız. Bunun devrimci bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz.

"HDP'NİN AKP KARŞISINDAKİ TUTUMUNA SIRTIMIZI DÖNMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL"

HDP 7 Haziran’daki başarısıyla AKP’ye önemli bir darbe vurmuştur. HDP’nin ve özel olarak Kürt hareketinin geride kalan dönemde tarafımızdan eleştirilen pek çok tutumu olmuştur, muhtemelen önümüzdeki dönemde de zaman zaman kimi değerlendirmelerde ve tutumlarda esaslı farklılıklarımız olmaya devam edecek. Böylesi anlaşmazlıklar konusunda sözümüzü sakınmadığımız ve dayanışma ilişkimize zarar vermeyecek biçimde eleştirilerimizi dile getirdiğimiz biliniyor. Sonuçta ideolojik ve programatik pek çok farklılığımız olduğu açık, bunları hem biz hem Kürt hareketi hem de her iki hareketin dışında siyasetle ilgilenen herkes görüyor ve biliyor ancak bunlar seçimlerde net bir tutum almamızın önüne geçmedi, hatta bunu kolaylaştırdı bile diyebiliriz. Yıllarca AKP karşıtlığında ısrar eden bizlerin şimdi AKP karşıtı mücadelede önemli bir konumu olan HDP’nin bu tutumuna sırt dönmemiz mümkün değil. Yeri gelmişken söyleyeyim, sol içinde sırtını dönmeyi tercih edenlerin olduğunu biliyoruz ve bunun politik değil, psikolojik bir tavır olduğunuz düşünüyoruz. Benzer bir konumda CHP olsaydı, tereddütsüz oy verecek insanların HDP’ye oy vermemek için kırk dereden su getirmesini biraz da komik buluyorum.

1 Kasım'daki tutumunuzun sadece bir taktik olduğunu söylediniz. Peki bu taktiğin sosyalizm mücadelesiyle uyumu söz konusu mu?


Kuşkusuz bu tutum bir taktik olmakla beraber, daha uzun vadeli hedeflerimizle, yani somut olarak sosyalist devrim hedefimizle de bir bağı var. Bize göre sosyalist devrim ancak Türk ve Kürt emekçilerinin birlikte vereceği bir mücadeleyle zafere ulaşacaktır. Ülkede ve bölgemizde gericiliğin güçlenmesine karşı verdiği mücadelelerde ağır bedeller ödeyen Kürt halkı, aynı zamanda AKP'nin tek başına iktidar hedefinin önünde bir engel olarak görüldüğü için çok ağır saldırıların hedefi haline gelmiş durumda. Durum böyleyken, bu saldırganlığa karşı dayanışmacı bir tavır almazsak bu birliktelik nasıl oluşabilir? Şurası bizim için kesin; Türkiye’de iktidarın Kürt düşmanlığı ile istediği her şeyi yapabileceği bir meşruiyet zemini yaratmasına izin veremeyiz.

"CUMHURİYETÇİ GÜÇLER İLE KÜRT EMEKÇİLERİNİN BULUŞMASI AKP'NİN SONUDUR"


Öte yandan Kürt hareketinin, Türkiye solu ile kurduğu ilişkilerin güçlenmesi ve samimileşmesi açısından içinden geçtiğimiz sürecin bir fırsat olarak görülmesi gerekir. Türkiye solu, Kürt hareketinin batıdaki tercümanı olmakla sınırlı bir görevi kabul edemez. Kendi çizgimizi, ilkelerimizi, hattımızı açık ve net biçimde ortaya koyarken, gerekiyorsa mesafemizi ve farklılıklarımızı yeniden berrak biçimde tanımlarken, aynı zamanda gerici kuşatma ve saldırılar karşısında Kürt halkıyla dayanışma içinde olunabileceğini göstermek gibi bir yükümlülüğümüz var.

Son olarak bu tercihimizin, yine uzun yıllardır AKP’nin gerici dönüşümüne direnen, cumhuriyetçi, laik, özgürlükçü güçlerin artık önemsiz görüldüğü gibi okunmaması gerekiyor. Türkiye’nin iki tarafındaki ilerici, anti-emperyalist, seküler, özgürlükçü, eşitlikçi güçlerin birleşik bir mücadele hattı öremediği her durumda kazananın, gerici sermaye diktatörlüğü, AKP ve Tayyip Erdoğan olacağı geride kalan 12 yıllık deneyimle ispatlanmış durumdadır. AKP, şimdiye kadar karşıtlarını birbirine kırdıra kırdıra iktidarını sağlamlaştırdı, artık bu oyuna gelmemek lazım.

Cumhuriyetçi, ilerici, özgürlükçü güçler ile Kürt emekçilerinin mücadelesinin birleşmesi AKP iktidarının sonudur. Komünistlerin bu açıdan tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz.

Bu söyledikleriniz ekseninde Birleşik HAZİRAN Hareketi’ne dair de değerlendirme yapmanızı isteyebilir miyiz? HAZİRAN Türkiye'de AKP karşıtı mücadelede nereye oturuyor sizce?

Birleşik HAZİRAN Hareketi bizim açımızdan, Gezi-Haziran Direnişi sonrası Türkiye’de ortaya çıkmış en önemli örgütlenmelerden birisi. 2013 Haziran’ı sırasında ve sonrasında genel olarak siyasetle ilgilenmediğini düşündüğümüz milyonlarca insanın ciddi bir siyasallaşma yaşadıklarını biliyoruz. Ülkenin geleceğine dair söz söyleme, düşünme ve tartışma “siyasetçierin” tekelinde değil artık, milyonlarca işçi, kadın, genç siyasal alana müdahale etmedikleri sürece başkalarının kurallarını koydukları bir yaşama mahkum olduklarını görüyorlar ve kendilerine sunulanı kabul etmek istemiyorlar. Bununla beraber, biraz dikkatli bakıldığında bu kadar önemli bir siyasallaşmanın ardından, solun, sosyalistlerin ciddi bir örgütsel sıçrama yapamadıklarını görüyoruz. Pek çok devrimci öznenin, Gezi öncesi gücünün-etkinliğinin bile gerisine düştüğünü söyleyebiliriz. Bu açık ki çok önemli bir sorundur. Siyasallaşmış kitlelerin örgütlenme konusundaki tereddütlerini koruduklarını görüyoruz. Üstelik bu örgütlenmeye dair mesafeli duruş, geçmişte olduğu gibi, “örgütlenmek kötüdür”, “örgüt kötüdür” gibi liberal karaçalmalara, önyargılara dayanmıyor. Tam tersine gözle görülür biçimde örgütlenme arayışı içinde olan milyonlardan söz etmek bile mümkün. Ancak mevcut örgütlü yapıların, durumları, alışkanlıkları, siyaset yapma tarzları bu arayışa yanıt verebilecek gelişkinlikte değil. Birleşik HAZİRAN Hareketi, siyasallaşmış milyonların, “sıradan insan” diye küçümsenenlerin, halkın en geniş kesiminin örgütlü bir biçimde siyasete müdahale edebileceği önemli bir olanak.

Buradan HAZİRAN'ın sadece seçim gündemiyle değil, daha geniş bir mücadele ortaklığı fikriyle kurulduğunu anlayabilir miyiz?

Elbette, HAZİRAN kimse açısından bir seçim aygıtı olarak düşünülmemiştir. Kuşkusuz seçimlerde de söz söyleyebilen, etki yaratabilen, dengeleri değiştirebilen bir HAZİRAN şimdikinden çok daha güçlü olacaktır. Bu anlamda, HAZİRAN'ın seçimlere ilgisiz olduğunu, olacağını söylemek ne kadar yanlışsa, sadece seçimle ilgilendiğini söylemek de o ölçüde yanlış olur. Artık 1 yılı aşan bir pratiğimiz var ve bu açıdan henüz istediğimiz etkinliğe ve yaygınlığa ulaşamadığımızı da görüyoruz. Bunun kolay olmayacağını, ancak elde edilen deneyimlerden doğru dersler çıkartıldığı ölçüde mutlaka gelişeceğini unutmamak lazım. Örneğin son seçim tartışmaları sırasında HAZİRAN’ın aldığı tutum bu açıdan önemli ve örnek bir tutumdur.

O halde HAZİRAN'ın seçim tutumuna gelelim. Geçtiğimiz haftalarda HAZİRAN kendi seçim tutumunu belirledi ve bileşenlerini kendi seçim tutumlarını almak konusunda serbest bıraktı. Neden böylesi bir karar tercih edildi?

Geçen seçim sürecinde de bir dizi tartışma yapmıştık ve nihayetinde bana göre olması gerekeni değil, HAZİRAN’ın o anki mevcut durumu itibariyle yapabileceğini yapma kararı vermiştik. Sonuçta HAZİRAN’ın zarar gördüğünü hep beraber tespit ettik. Bu seçim sürecinde de benzer bir durumun ortaya çıkabileceğini gördüğümüz için farklı düşüncelere sahip özneler olarak hiçbirimiz kendi çizgimizi dayatmadık, HAZİRAN olarak genel bir değerlendirme ve buna bağlı genel bir karar aldık. Bu kararın içinde, HAZİRAN bileşeni bireylerin, grupların ve siyasal öznelerin doğru bildiklerini yapmasına olanak tanıdık.

Böylelikle hepimiz, doğru olduğunu düşündüğümüz tutumu alma ve bunu yaparken de HAZİRAN’ı zayıflatacak tartışmalardan kaçınma şansına sahip olmuş olduk. Bu sayede hem HAZİRAN çalışmalarının daha sağlıklı sürmesinin, hem de 2 Kasım günü HAZİRAN’ı daha güçlü kılacak farklı deneyimler yaşanmasının yolu açıldı. Şimdi HAZİRAN’da birlikte olduğumuz veya çeşitli nedenlerle birlikte olamadığımız pek çok dostumuzla seçim sürecinde ortak bir tutum alabildiğimizi görmüş olduk, bu önemli.

"HAZİRAN'IN YAYGINLAŞMA ARAYIŞINA OLANAK VERECEK BİR SÜREÇTEYİZ"

HAZİRAN’ın kendini genişletme ve yaygınlaştırma arayışına yanıt verecek, belki de HAZİRAN’ı bile aşacak daha gelişkin bir ortak mücadele zemininin oluşumuna olanak verecek bir sürecin içinde olduğumuzu düşünüyoruz.

Geçen seçim ve sonrasında HAZİRAN “yara” almıştı, umuyorum ki, bu sefer zararsız atlatmak bir yana, çok daha önemli olanaklarla buluşarak çıkacağız bu süreçten.

Son olarak 1 Kasım sonrasında HTKP’nin hedeflerine dair genel bir değerlendirme ile bitirelim. Önümüzdeki sürece hangi hedefler ve mücadele başlıkları ile hazırlanıyorsunuz?


Çok sık söylüyoruz, Türkiye’nin en önemli sorunu devrimci komünist bir öznenin eksikliğidir. Bu, tüm diğer eksikleri giderme potansiyeli taşıyan merkezi bir eksikliktir. HTKP kendisini esas olarak bu noktada konumlandırmaktadır. Bu eksiğin mümkün olan en kısa sürede ortadan kaldırılması, komünistlerin temsil ettiği siyasal hattın belirginlik kazanması için uğraşıyoruz.

Şimdiye kadar esas olarak Birleşik HAZİRAN Hareketi’nin örgütlenmesi, yaygınlaşması için güçlerimizin önemli bir bölümünü HAZİRAN içinde konumlandırmaya karar vermiştik. Bu, HAZİRAN içinden olduğu kadar HAZİRAN dışındaki dostlarımızca da görülen, bilinen, hatta kimi zaman eleştirilen bir tutumdu. Şimdi HAZİRAN’a koyduğumuz katkıyı, emeği hiç düşürmeden, HAZİRAN dışında da var olduğunu hep bildiğimiz ve seçim sürecinde aktif biçimde ortaya çıkan potansiyelin buluşturulması konusunda özel bir sorumluluk üstlendiğimizi de görüyoruz.

Emekçi halkın en geniş kesimlerinin, gençlerin, kadınların, ilerici güçlerin bir araya getirilmesi, ortak bir mücadele kurgusu etrafında buluşturulması. Sorumluluğumuzu böyle tarifleyebiliriz.

Açık söylemek gerekirse seçimin olmaması olasılığı halen var. Ancak bu seçim yapıldığında da sonucu ne olursa olsun AKP ve Tayyip Erdoğan’ın daha baskıcı, daha otoriter deyim yerindeyse faşizan bir yönetim arayışında olacakları kesin. Türkiye’nin toplumsal-siyasal yapısı nedeniyle bu arayışlarının başarılı olma olasılığının çok düşük olduğunu söyleyebilirim. Bu süreç AKP’nin ve Erdoğan’ın yenilgisiyle sonuçlanmalıdır, bu asla seyreltilmemesi gereken acil görevdir. Eğer sosyalist sol bu sürecin ve mücadelenin etkili öznelerinden biri olmayı başarırsa Türkiye’nin geleceğinde de etkin bir yer edinecektir. HTKP, burada üzerine düşen her şeyi yapabilecek bir bakışa ve kararlılığa sahip, önümüzdeki süreç aynı zamanda bunu yapacak güce ulaşmak için çalışmalarımızı yoğunlaştıracağımız bir süreç olacak.

"İŞÇİ SINIFI SİYASETE AĞIRLIK KOYDUĞU ANDA ÇOK ŞEY DEĞİŞECEK"


Bizim açımızdan son derece önemli bir konuya daha değinip bitireyim. Türkiye devrimci hareketi çok uzun yıllardır işçi sınıfı mücadelesine önderlik etme, işçi sınıfı içinde örgütlenme ve kadrolaşma başlıklarında son derece başarısız bir pratik sergiliyor. Bunun sadece teknik-örgütsel bir sorun değil, önemli bir siyasal-ideolojik zafiyet olduğunu da görmemiz gerekiyor. Parti olarak, Türkiye solunun yeni bir çıkışına imza atarken bu artık kronikleşmiş soruna kalıcı kimi yanıtlar üretmeyi özel olarak önemsiyoruz.

İşçi sınıfı siyasete ağırlık koyduğu anda, Türkiye’de pek çok şeyin köklü olarak değişmeye başladığını hep birlikte yaşayarak göreceğiz.


umut  |  Cvp:
Cevap: 1
22.09.2015- 23:22

Bu yazıda HTKP'nin HDP'ye seçimlerde neden oy vereceğini açıklamasının nedenlerini bulamadım. ''AKP'yi geriletmek için'' demesi bir komünist parti için bana hiç de yeterli gelmiyor. Erkan Baş bu açıklamayı yapmasaydı, HTKP üyeleri kime oy verecekti? Bence HDP ve CHP'ye ve belki biraz da Komünist Parti'ye. Erkan Baş bu açıklamasıyla partili üyelerden tamamının HDP'ye oy vereceğini mi sanıyor?

Erkan Baş ve HTKP'nin bu açıklamayı yapmasının bana göre nedeni Komünist Parti'ye gönderme yapmak ve dolaylı yoldan onların seçimlerde yanlış tercihte bulunduğunu söylemek. TKP yıllardır seçimlere giriyor ve Erkan Baş'ta o partinin yöneticisi olarak HDP-BDP'ye mi oy veriyordu? Erkan Baş hiç inandırıcı değil.

munzur  |  Cvp:
Cevap: 2
23.09.2015- 14:13

''Cumhuriyetçi güçlerle kürt emekçileri buluşmalı'' derken yeni bir şey söylemiş olmuyor. Söylemekle olmak arasındaki farkı Erkan Baş biliyor olmalı. Cumhuriyetçi güçlerle kastı ulusalcı çizgide olanlarsa bunun olmayacağı da belli. Kürt siyasalının düşman olarak karşıya koyduğu bir devletse, iki ulusalcılık. Çünkü kürt siyasalının amacı devletten ayrı bir yapılanma. Bu yüzden devlete karşı, bu yüzden ulusalcılık ile yan yana gelemez. Erkan Baş   istediği kadar buluşmalı desin, iki grubun birbirine yakınlaşma olanağı dahi yok. Mıknatısın zıt kutupları gibi bu iki grup birbirini itiyor. Erkan Baş önce bu gerçeği kavramalı ve sonra bu gerçeğin üzerine kendi partisinin siyasetini oluşturmalı. Bence HTKP kararını vermiş. Kürt hareketiyle yakınlaşarak kendine bir yol arayışı içinde. Olmayacağı daha baştan belli ama, bu duruma geldikten sonra başka çıkış yolu da kendilerine bırakmadılar. Deneyecekler ve bu siyasetin partilerine bir şey kazandırmayacağını görecekler.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]