Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan
19.10.2015- 11:32

İnançsız sol
Aydemir Güler



1970’lerde Türkiye’de politizasyon sol açısından sorunluydu. Temel olarak da sol, kitlesel politizasyonu iktidar perspektifiyle karşılayamadığı için… Önceki on yılda sosyalist devrimci TİP iktidarı düşünüyordu. Asker-sivil aydın zümre diyen MDD’ciler de bir biçimde iktidarı düşlüyorlardı.

Bir bütün olarak sol 12 Mart’tan sonra iktidar misyonunu CHP’ye havale etti. Bunun adı ha faşizme direniş olmuş, ha demokratik cepheler…

1960’larda hayata değen bir teorik tartışma vardı. Türkiye’de sivil toplumun on fırın ekmek mi yemesi lazımdı, seçimle iktidara gelinmesi mümkün müydü, sol bir darbe olur muydu, işçi sınıfı kitapta yazdığı gibi öncü devrimci rol alabilir miydi… Bunlar hangi derinlikte yapıldıklarından bağımsız olarak ciddi tartışmalardır. İktidarı düşünen nitelikli bir tartışma yapar.

1970’lerde MDD’nin millisini ulusal diye değiştirmek veya halk sözcüğünü eklemenin ötesinde ne var? Kır gerillası mı kent gerillası mı tartışması, idamlardan, Kızıldere’den sonra bir anlam taşıyabilmiş midir? CHP ister küçük burjuva olsun, ister ulusal burjuvazinin sol kanadı, sol adına onun iktidarı özlenecekse, tartışma boş değil midir? En acayibi de “patron-ağa devleti” ile “ağa-patron devleti” kavramları arasındakiydi. Hangi sözcük öne gelirse gelsin, sosyalizmi belirsiz bir geleceğe ertelemekte anlaşan taraflar vardı çünkü…

Haksızlık olmasın, derinlik ve gerçeklikle temas arayışına ara sıra rastlanabiliyordu. Yeni solda Birikim ve geleneksel solda Yürüyüş dergilerinde görece rafine tartışmalar yürütüldü. Ama Birikimcilik de, Yürüyüş’ün yayın organı olduğu TİP de solun marjinalleriydi.

1970’lerde iktidar perspektifi olmayan ve bu nedenle hızla düzey kaybeden sol, yine de inanarak tartışıyordu! Saçma görünebilir, ama sözcüklerin yerini değiştirmenin çok önemli olduğuna inanan ve bu tartışmalardaki konumlara örgütlenen on binlerden söz ediyoruz. Bu insanlar gözü pek militanlardı. Birbirleriyle akla ve sola sığmayacak yöntemlerle çatıştıklarında bile inanıyorlardı.

İnanmak…

Solun bu en temel insani özelliği yitirmesi nasıl bir iştir?

İnanmak dürüstlüktür, özveridir, devrimciliği bir yaşam biçimi olarak kavramaktır. O zamanlar iktidar perspektifini bırakmış kadrolar devrimcilik adına CHP’ye “inanıyorlardı.” Her şeye inançsızlık salgılayan Birikimcilik bile bu salgıladığı şeye inanç besliyordu!

Bunca tarih hatırlatması bugüne gelmek için...

***

Bana sorarsanız, Türkiye solu hiç bu kadar dejenere olmamıştır!

1920’lerde Ankara’daki Sovyet temsilcisi Aralov Moskova’ya raporlar gönderiyor. Lafı, belli ki, Kemalistlerle ittifaka bağlamak için, Moskova’nın Türk komünistlerini sorup durmasının anlamsız olduğunu yazıyor. Çünkü ortada komünist denecek kimse yoktur! Somut örneklerle yozluklar, beceriksizlikler tarif eder. Sonuçta haksızlık eder, ayıp eder.

Ama anlattıklarının hepsinin doğru olduğunu varsaysak bile, 2015 itibariyle durum bundan beterdir!

Türkiye solunda iktidar perspektifinin hiç bu denli parlamentoya havale edildiği görülmemiştir.

Üstelik parlamentarizmin adresi de önemsiz. İsteyene CHP isteyene HDP! Yanlarına AKP’yi veya ondan parçaları alarak veya değil; ikisi de oluyor, fark etmiyor.

Doğrusu ben, 1970’lerde “milli değil ulusal”, “ağa değil patron” diye birbirlerini boğazlarcasına tartışan gençleri “insan”a daha yakın buluyorum… Her şey bir yana, inanıyorlardı.

İnsan elbette korkar. Ama insanın korkusu hayvanınkinden farklı olmalı. Korku, kural olarak, aklı egemenliği altına alsaydı, toplum nasıl değişirdi ki? Solcu da korkar, ama solcu asıl halkın siyaseten teslim alınmasından korkar. 2015’te halktan önce solcu teslim olacağı “büyük cephe” arıyor. Bomba patlar patlamaz koalisyona koşuluyor.

İktidar perspektifi mi? Eğer NATO ile AB’ye, veya son haftalarda çıkan yeni versiyon itibariyle Rusya’ya bel bağlanmayacaksa iktidar düşüncesinin i’sinden söz edemeyiz.

Eskiden insanlar sosyalizme, devrime, siyasal mücadeleye inançlarını yitirdiklerinde “bu işleri” bırakırlardı. Bugünse facebook sayfasında yazdığını silmek, yeni bir tweet atmak yetiyor. Tartışma dediğiniz şey, 140 karaktere sığıyor. Bu sol, söylediğine, yaptığına, iddia ettiğine inanmıyor…

***

Bunun böyle gideceğini düşünüyor musunuz?

Mümkün değil.

Biz değiştireceğimize inanıyoruz.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
19.10.2015- 12:25

Bu yazılar gerçekten önemli yazılar; elbette ve hala sosyalizme inancını sürdüren ve yitirmeyenler için! O inanç var mıydı, o da ayrı bir konu!

Lafa gelince çoğumuz sosyalist olduğumuzu söylüyoruz. Marks, Engels ve Lenin alıntıları da o sırada aklımıza geliyor. Ama ya sonrası; en ''uçanımız'' bile Marks, Engels ve Lenin'i siyasal devrim perspektifinden uzaklaşmanın argümanı haline getiriyor. ''Marks İrlanda'yı neden destekledi?'', ''Lenin UKKTH konusunda ne dedi?'' konuları tartışılırken bile amaç bu konularda ne söylenmek istediği değil, kuyrukçu siyasetin gerekçelerini yaratmaktır. Bu davranış biçiminin de, somut hali kuyrukçuluk olan bu anlayışın karşılığı da devrime ve sosyalizme inançsızlık değil de nedir?

Siyasi devrim perspektifinden yoksunluk iktidar olma mücadelesini bir başka ''güce'' devretmektir, işçi sınıfının iktidar olma misyonunu ötelemek ve/veya reddetmek anlamına gelmektedir. Sıkışma hissedildiğinde ''kızıl bayrağı oraya buraya dikeceğiz'' demek değildir. Sınıf mücadelenin ana eksenini ve doğrultusunu sosyalizm, devrim ve sosyalist iktidar perspektifi oluşturmuyorsa, aksi yönde ne söylenmeye çalışılırsa çalışılsın sosyalizme inançsızlık Türkiye sosyalistlerinin ''dejenerasyonu''ndan başka nedir ki?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]