Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

08.11.2015- 14:13

Türkiye’de neler oldu acaba!

AKP istikrar manyaklığını CHP ve HDP’ye yedirtmemenin yolu olarak, birkaç yıl önce başını yakan kutuplaşmayı bir kez daha devreye soktu. CHP, HDP ve MHP ise Erdoğan gerdikçe kendilerini istikrar adına ortaya attılar. Erdoğan “istikrarı ben sağlar, ben bozarım” diye resti çekip ortalığı karıştırınca, kutuplaşmayı göze alamayan muhalefet partileri, bir de üstüne PKK, savaşçı Erdoğan’a savaşçı bir yanıt verince tam anlamıyla tuzağa düştü.

[img]Türkiye’de neler oldu acaba![/img]

Kemal Okuyan

Çok değil beş ay kadar önce yenilenen Meclis’te muhalefet sandalyelerini işgal eden üç parti… Beş ay boyunca onlar için hayat uzlaşma, istikrar, yapıcı siyaset lafından öteye geçmedi. Yeni bir seçim kaçınılmaz hale geldiğinde, “AKP ile koalisyon ihtimali”ni dışlamıyorlardı. AKP ise bu arada savaş çığlıkları atmakta, toplumu germekte, işine gelmezse seçim sonuçlarını yine tanımayacağını ilan etmekteydi.

Kutuplaşma nedeniyle okkanın altına giden bir hükümet, kutuplaşmayı göze alıyor, birbirinden farklı ideolojik eğilimlere sahip üç muhalefet partisi kutuplaşmanın AKP’nin tuzağına düşmek anlamına geldiği inancıyla hareket ediyordu.

Şimdi burada duralım.

Kutuplaşma neden AKP iktidarını tehdit etmeye başlamıştı?

Çünkü toplumun önemli bir kesimini sadakayla, imanla ikna eden hükümet, toplumun diğer bir bölümünün öfke konusu haline geliyor, sokak hareketleniyor, istikrar bozuluyordu. Oysa AKP’nin başarısı büyük ölçüde patron tayfasının istikrar manyaklığının fena halde borçlandırılarak rehin alınan topluma da sirayet etmesinin ürünüydü. Yani AKP, istikrarı sürdürebilecek bir parti olduğu sürece egemen sınıfın ve toplumun edilgen-itaatkâr kesimlerinin onayını alıyordu.

2010’dan sonra, AKP ile istikrarın sürmeyeceği düşüncesi güçlü sermaye çevrelerinde dillendirilmeye başlandı. Başladı çünkü toplumda büyümekte olan öfkeyi fark etmiş, AKP’nin iç ve dış politika açılımlarının kontrolsüz ve gereksiz risklerle dolu olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Bunun dışında bir şikâyetleri yoktu, para basıyorlardı.

AL İSTİKRARINI BAŞINA ÇAL

AKP geriliyordu. Seçmen bazında, sandık platformunda değildi gerileme. AKP toplumun diri kesimlerinin tepkilerini bastırmakta zorluk çekiyor, liberallerin, şunun-bunun toplumu oyalama ve kandırma çabaları artık işlemiyordu.

AKP’nin, özellikle Erdoğan’ın freni patlamıştı; duramıyor, öfkeyi ölçüsüz nefrete çevirmeyi beceriyordu. Aldığı yanıt Haziran Direnişi’dir. Bu yanıt benzersizdir ve halk “al istikrarını başına çal” demiştir.

Halkın imdadına yeterince güçlü bir siyasi önderlik yetişmeyince Erdoğan’ın imdadına yine birileri yetişti. Kimlerin 2013’te Haziran Direnişi’ne soğuk bakarak Erdoğan’a yardım ettiği biliniyor. Ancak sonrası daha önemli. Erdoğan’la bu işin süremeyeceğini gören sermaye sınıfı ve emperyalist merkezler derhal toplumsal enerjinin siyasal sistemin yeniden yapılandırılmasına aktarılıp kötürümleştirilmesi için kolları sıvadı. Böylece hem Erdoğan’ın sistem açısından yarattığı toplumsal risk azaltılacak hem de onu kuşatacak, devre dışı bırakacak bir siyasal iklim şekillenecekti.

Mekanizma mükemmel işledi. 2013’te özgürleşen Türkiye sokaklarından esen rüzgâr 2014’e girilirken sandığa sokuşturulmaya başlanmıştı bile. Yerel seçimlerde CHP baş aktördü; kazandığı başkent belediyesini dahi korumaktan aciz bir aktör! Hayal kırıklığı, 2013’te ayağa kalkan halkı öğütmeye başlamıştı. Ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi geldi… Ekmeleddin, adeta CHP girdabına kapılmış genç-yaşlı diricanların tükenişini müjdeliyordu.

Tam o sırada devreye Demirtaş girdi ve de sokuldu.

Sandık ve düzen siyaseti hiç boşluk bırakmıyordu. CHP ve HDP tabanlarının geçişken hale getirilmesi, CHP liberalizmi ile HDP liberalizminin sentezlenmesi büyük bir hızla gerçekleşti. Önemli farklılıklar sürüyordu ama her iki parti de içindeki laisist, ABD karşıtı ve piyasa teröründen rahatsız unsurları etkisizleştirmekte ya da idare etmekte ortak bir başarı sergilemekteydi. Sermayeye ve batılı ülkelere güven vermek için her şey yapılmaktaydı.

İKİ SOSYAL DEMOKRAT!
Bu arada artık 2013’te Haziran’da “ben bir halkım ve boyun eğmem” diyen insanların önemli bölümünün kafası karışmış, “biz görevimizi yaptık, şimdi siyaset alanından bir şeyler çıkacaktır herhalde” düşüncesi ağır basmıştı. CHP ve HDP toplumsal tepkileri düzen siyaseti adına dönüştürürken, kendileri de dönüşüyordu bir yandan.

Erdoğan’ı zor duruma düşüren kutuplaşmadan yararlanmaya çalışıyor ama bir yandan da o kutuplaşmanın temellerini ortadan kaldırıyorlardı. Ağızlarına NATO karşıtlığını, emperyalizmi laf olsun diye bile almayan iki sosyal demokrat parti. Ama dillerinden Saidi Nursi’yi düşürmeyen iki sosyal demokrat parti! Patron örgütlerine dil dökmeye, kendilerini tanıtmaya çalışan iki sosyal demokrat parti…

Amaç hasıl oldu, halk şaşkınlık içinde kabuğuna çekildi, bu sayede Haziran ayında esen-estirilen HDP rüzgârına kolay kapıldı.

AKP ise istikrar manyaklığını bu iki partiye yedirtmemenin yolu olarak, birkaç yıl önce başını yakan kutuplaşmayı bir kez daha devreye soktu. AKP Türkiye’sinin muhalefeti olarak AKP Türkiye’si ile uzlaşmaya hazır CHP, HDP ve MHP Erdoğan gerdikçe kendilerini istikrar adına ortaya attılar. Toplumun güvenini kazanacaklarını düşünüyorlardı ya da başka hesapları vardı. Her biri AKP’yi, Erdoğan’ı bir biçimde kurtarmıştı 12-13 yıl içinde, bu yine mümkündü.

Mümkün değilse eğer, sermaye sınıfının kısıtları, düzen muhalefetinin de kısıtı anlamına geliyordu. Erdoğan “istikrarı ben sağlar, ben bozarım” diye resti çekip ortalığı karıştırınca, kutuplaşmayı göze alamayan muhalefet partileri, bir de üstüne PKK, savaşçı Erdoğan’a savaşçı bir yanıt verince tam anlamıyla tuzağa düştü.

Son dönemeç, Ankara’da patlayan kalleş bombalardı. Tarihimizin en kanlı katliamlarından birini daha hemen başta “AKP’nin işi, ama biz oyuna gelmeyeceğiz” diye değerlendiren CHP ve HDP, 1 Kasım seçimlerinin sonucunu tayin etti. O bomba AKP’nin savaş oyununu istediği gibi sürdüremeyeceğini göstermek için patlatılmıştı, birkaç gün afallayan, başlarına geleni çözmeye çalışan Erdoğan ve arkadaşları, muhalefetin haline baktı; yürüyüp geçti.

Kutuplaşma silahını doğrultarak istikrar arayışını yeniden tekeline almıştı. Sonuç ortada. Savaş ilan eden AKP ile koalisyon hesapları yapanlar insanlara “gidin istikrar istismarcısının feriştahına oy verin” demiş oldular. Üstüne baskı ve hileler… Sorgulamadılar bile.

ERDOĞAN PAÇAYI KURTARDI
Evet, amaç hasıl oldu. Erdoğan bir kez daha paçayı kurtardı, AKP hatalarını güya anladı, “ilk günlerdeki gibi olacağız” mesajını verdi, Haziran’ın yerinde duramayan kitlesi CHP ve HDP’nin “saygı duyuyoruz, sorumlu siyaset yapacağız” açıklamaları karşısında talihine küfrederek evine çekildi.

Bütün bunlara sol adına destek verip kendilerini rezil edenler ise şimdi CHP ve HDP’nin AKP karşısında dik durması, onunla uzlaşmaması için duacı!

CHP ve HDP ise azıcık daha gerçekçi. Onlar daha şimdiden Erdoğan ile AKP’nin arasını açmaya, oraya oynamaya karar verdi. Büyük siyasete ısınma turları atmakta olan “sol”cumuz bir düşünsün bu işi… El atıversinler bu meseleye… Kılıçdaroğlu’nun, Demirtaş’ın yapamadığını Davutoğlu yapabilir belki.

Şaka gibi…

Ha bir de çözüm süreci her an yeniden karşımıza çıkabilir…

Ötesi yok mu peki?

Ötesi ise haftaya… Umudun öyküsü ve stratejisi…

NOT: Haftalık siyasi dergi Boyun Eğme'nin 6. sayısında yayınlanmıştır

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]