Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler
13.11.2015- 09:02

'Erdoğan'ın temsil ettiği değerlerle mücadele etmeden Erdoğan’ı yenemezsiniz'

Komünist Parti Merkez Komite Üyesi Kemal Okuyan, Erdoğan’ın temsil ettiği değerlerle mücadele etmeden Tayyip Erdoğan ve AKP’yle mücadele edilemeyeceğini belirterek, “Erdoğan’ın temsil ettiği gericilikle, emperyalizmle, piyasacılıkla mücadele etmeden, Erdoğan’dan kurtulmak olanaksız. İmkânsız olanla uğraşmayalım, zor olanla uğraşalım. İmkânsız olan gericilikle, emperyalizmle ve piyasacılıkla hesaplaşmadan Erdoğan’dan kurtulmak istemektir. Zor olan ise bunların hepsiyle birlikte mücadele ederek kurtulmaktır” dedi.


İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde “1 Kasım Seçimlerinin Ardından” başlıklı bir söyleşiye konuk olan Komünist Parti Merkez Komite Üyesi Kemal Okuyan, kalabalık bir kitleye hitap etti.

“AKP VE ERDOĞAN’IN ÖYKÜSÜ 12 EYLÜL DARBESİYLE BAŞLADI”

Seçim sonrasında Türkiye’deki siyasi tabloyu değerlendiren Okuyan, Erdoğan’ın ve AKP rejiminin öyküsünün başlangıcının 12 Eylül faşist darbesiyle başladığını belirterek şunları söyledi:

    “12 Eylül darbesi temelde iki şeye karşı yapıldı. Sadece Türkiye değil dünya ilericiliğine, sosyalizmine karşı bir darbeydi ve işçi sınıfına, emeğe karşı bir darbeydi. 12 Eylül’den sonra bu ülkede yürütülen en önemli çaba, 12 Eylül’ün neye karşı yapıldığının unutturulması oldu. Öyle bir hale geldi ki, 12 Eylül’den 5-10 yıl sonra darbenin Süleyman Demirel’e karşı yapıldığı zannedilmeye başlandı. Ama biz eğer 12 Eylül’ü önemli bir uğrak olarak alacaksak, bu faşist darbe işçi sınıfına, emekçilere ve sola karşı yapılmıştır. Tayyip Erdoğan’ın öyküsü de buradan başlıyor. Neydi 12 Eylül’ün esprisi? 12 Eylül, işçi sınıfını Türkiye’deki siyaset sahnesinden silmek için yapılmış bir darbeydi. Başardılar belli oranlarda. Sonra önlem almak için, 12 Eylül generallerinin hiçbirisinin yaşam tarzı dinsel olmamasına rağmen, dini ve İslamcılığı bir afyon olarak kullanmaya karar verdiler. Ve İslamcılığın önü açıldı. Erdoğan’ın öncülleri, milli görüş geleneği o kapıdan girdiler. Sonunda Erdoğan, İslamcıdan da iyi kapitalist çıkabileceğini gösterdi ve bu kapitalist düzenin ihtiyaçlarını sağlayabileceklerini kanıtladı. ABD’nin ihtiyaçlarını, emperyalizmin bölgesel ihtiyaçlarını başkalarından daha iyi karşılayabileceklerini gösterdiler. AKP’nin önü böyle açıldı, 2002’nin sonunda da iktidara geldiler. Bu öyküyü anlatma nedenim şu: Türkiye, 2002 yılında Türkiye solunun önemli bir bölümünün ihaneti yüzünden Erdoğan sorunuyla karşı karşıyadır. 2002’de ne oldu? Türkiye solcusu, 12 Eylül’ün yapılma nedenini unuttuğu gibi, Erdoğan’ı iktidara taşıyanın ne olduğunu da unuttu. 2002’nin sonunda AKP iktidara geldiğinde, bugün AKP’ye karşı cephe çağrıları yapan önemli bir bölümü açıktan ya da dolaylı olarak AKP’yi destekledi.”

“HAZİRAN DİRENİŞİ GERİ ÇEKİLMEYE BAŞLADIĞINDA KAYBETTİK”

AKP’nin başlangıçta liberallerin ve bazı “sol” kesimlerin desteğini aldıktan sonra Ergenekon ve benzeri davalarla iktidarını sağlamlaştırdığını vurgulayan Okuyan şöyle konuştu:  

    “AKP, emperyalizm ve sermaye açısından Türkiye’nin dikensiz gül bahçesi haline getirilmesi yönünde önemli adımlar attı. Tüm bunları ‘12 Eylül’ü yargılıyoruz’, ‘sivil anayasa yapıyoruz’ edebiyatıyla yaptılar. 2000’lerin ikinci yarısında AKP’ye yönelik tepkiler oluşmaya başladı. Tekel işçilerinin direnişi, kadınların kürtaj yasağına, liselilerin sınav yolsuzluğuna dönük tepkileri, tüm bunlar AKP’ye karşı gerçek toplumsal tepkilerdi. AKP’nin diktiği elbiseyi bu ülkenin giymeyeceğine dair ilk tepkilerdi. Bu tepkilerin zirve noktası olan 2013 Haziran direnişinde milyonlarca insan Erdoğan’ı ve AKP’yi istemediklerini son derece radikal biçimde ilan ettiler. 2013 yılında milyonlarca kişinin sokağa dökülmesiyle, Erdoğan’ı ülkenin başına bela eden güçler, Erdoğan gibi toplumu kutuplaştıran bir liderin arkasında durmaya devam ederlerse, sistemin kendisinin sorgulanmaya başlayacağını anladılar ve Erdoğansız bir alternatif arayışına girdiler. Liberaller ve Haziran direnişinden Erdoğan’ı kurtarmakla övünen Kürt siyasi hareketi ise sokağa taşan öfkenin, liberal düşünce sistematiğinden öteye geçebileceğini gördüler ve bundan kaygı duydular. Haziran hareketinin kitlesi düzen değişikliği talep etmese de, düzen değişikliğine açık,   laik, aydınlanmacı bir kitleydi. Haziran hareketi geri çekilmeye başladığında biz kaybettik. Haziran direnişi geriye çekildiği için değil, Haziran direnişinden ders çıkartan sermaye sınıfının, emperyalizmin, liberallerin hamlesini hafife aldığımız için kaybettik. Türkiye’nin kaderinin sokakta çizilmesinin önüne geçmek zorundalardı. Çünkü milyonlarca kişinin hareketi sonucu Erdoğan’ın istifası gerçekleşseydi, bu Türkiye toplumuna sandık dışında da bir çözümün olacağını kanıtlayacaktı. Daha sonra övündükleri gibi, Erdoğan’ı ipten alan çeşitli güçler oldu. Haziran direnişinden sonra Türkiye toplumunu evlerine geri gönderdiler ve ‘Sokak sözünü söyledi, şimdi sıra sandıkta’ dediler. Haziran’da büyük bir akılla, soğukkanlılıkla mücadele eden milyonlarca kişinin kafası karıştı. 2014 Mart yerel seçiminden, cumhurbaşkanlığı seçiminden moral bozukluğuyla çıkıldı. Toplumun enerjisi bir kez daha gitti. Ve aynı anda sanki planlanmış gibi bir başka simge öne çıkartılmaya başlandı. Haziran direnişine soğuk bakan bir parti, CHP’den umudunu kesen kitleye bir umut olarak pazarlanmaya başlandı. Sermaye medyası ‘Selo Başkan’ güzellemeleri yapmaya başladı. 2015 Haziran seçimlerinde büyük bir ustalıkla birbirine düşman olduğu iddia edilen iki siyasi gelenek olan CHP ve HDP’nin aslında ortak değerlere sahip olduğu tezi işlendi ve seçmen bazında bir geçişkenlik yaşandı. Türkiye toplumunun enerjisi bir kez daha sandığa gömüldü. Kasım’da bir seçim daha ve bu kez de yenilgi.”

“ERDOĞAN’IN TEMSİL ETTİĞİ DEĞERLERLE MÜCADELE EDİLMELİ”

Tüm bu siyasi hamlelerde birden fazla tuzak olduğunu söyleyen Okuyan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Erdoğan olgusu, bugün toplumun yarısının sevmediği, istemedği bir figür. Hatta her şeyi bırakalım buna karşı birleşelim denilen bir kişi. Peki karşısında birleşelim denilen kişi neyi temsil etmektedir? Kimse bunu söylemiyor. Erdoğan’ı biz niye sevmiyoruz? Erdoğan’ın temsil ettiği bir değerler sitemi var. Siz hem bu değerleri sistemini zerre kadar sorgulamayacaksınız, hem de Erdoğan’a karşı olduğunuzu söyleyeceksiniz! Erdoğan’ın üç temel özelliği var. Birincisi gericilik. CHP ve HDP gericiliği zerre sorgulamayacaklar, laikliğin tehlikede olmadığını düşünecekler, sonra Erdoğan’a karşı mücadele edecekler! Bu iki parti, bu yılki seçimlere ellerinde Said Nursi kitaplarıyla girdiler. Kılıçdaroğlu, Said Nursi’yi kendilerinin özgür bıraktığıyla övünüyor, Demirtaş Said Nursi’yi kılavuz kabul ediyor. Erdoğan Amerikancılığı ve işbirlikçiliği temsil ediyor. Erdoğan’a karşı olanların, NATO’yu, AB’yi, ABD emperyalizmini sorguladığını gördünüz mü? Erdoğan sermayeyi, zengin sınıfları temsil ediyor. CHP ve HDP patron örgütlerini ziyaret edip kendilerini anlatmaktan vazgeçmediler, sermaye düzenini eleştirdiklerini gördünüz mü? Siz Erdoğan’ın temsil ettiği üç temel değerle mücadele etmeyip Erdoğan’ın kişiliğiyle uğraşırsanız, Erdoğan hep kazanmaya devam eder. Aslı varken koyasına kimse destek vermez. Said Nursi edebiyatıyla Erdoğan’ı alt edemezsiniz. Türkiye muhafazakârlığı bunu yemez. Erdoğan karşıtlığı altı boş bir karşıtlıktı, hiçbir şekilde ideolojik bir öze sahip değildi.”

“DÜZEN SOLU GERİCİLİKLE GERİCİLİK, AMERİKANCILIKLA AMERİKANCILIK YARIŞTIRDI”

1 Kasım seçim sonuçlarına da değinen Okuyan, “HDP kendi oylarının AKP’ye gittiğini söylüyor. O halde HDP’nin şunu cevaplaması lazım: Beş ayda bu kadar ciddi miktarda oy, solcu ve Erdoğan karşıtı olduğunu iddia eden bir partiden nasıl oluyor da AKP’ye kayar? Bu sorunun yanıtını vermek zorundalar. Onlar veremiyorsa ben vereyim: Çünkü gericilikle gericilik yarıştırdılar, Amerikancılıkla Amerikancılık yarıştırdılar ve sermaye sınıfının egemenliğini zerre kadar sorgulamadılar. Evet, tabanlarda geçişkenlik var. Ama ne oldu da beş ayda HDP’den AKP’ye bu kadar oy kaydı?” dedi.

“ERDOĞAN’A HIRSIZ, KATİL DEYİP KOALİSYON HESABI YAPANLAR SUÇLUDUR”


Ortada gerçek olmayan bir Erdoğan karşıtlığı olduğunu ifade eden Okuyan, “ABD, AB, TÜSİAD neden şikayetçi Erdoğan’dan? Dediler ki toplumu kutuplaştırıyor. İstikrar içinde, kârlarına kâr kattıkları bir ülkede gerginlik, istikrarsızlık istemez sermaye sınıfı. Mümkünse Erdoğan gibi asabi, toplumu geren bir figür yeren, Gül gibi sesiyle insanları uyuşturan bir figürü tercih ederdi. Erdoğan bunu fark etti. Erdoğan’ın güçlü tarafı, kendisinden kurtulmak isteyenlerin zayıf noktasını iyi kavramaktı. Çünkü hiç kimsenin Erdoğan önderliğinde AKP’nin temel dönüşümlerinden şikâyet ettiği falan yoktu. Geçtiğimiz günlerde Koç’un kârı açıklandı, Koç tarihinin en büyük kârını AKP döneminde elde etti. Bu Koç mu düşürecek Erdoğan’ı? Yoklarlar, denerler ama riske atmazlar. Belli ki Erdoğan yurt içi ve yurt dışında kendi arkasında yıllar önce duran güçlere belli güvenceler verdi. Dedi ki, ‘Ben mesajı aldım, benim alımdaki halıyı çekmeyin.’ Kim aracı oldu buna? CHP ve HDP. Siz Erdoğan’a faşist diyeceksiniz, gün Erdoğan’a karşı birleşme günü diyeceksiniz, maden Erdoğan bir faşistse ona uygun tavır geliştireceksiniz. Haziran seçimlerinden sonra CHP, AKP’yle koalisyonu tartıştı mı? Tartıştı. HDP, AKP’yle koalisyona kapıyı araladı mı? Araladı. Özür dilerim ama hiç kimse aptal değil. AKP demek faşizm demek diyorsanız, gereğini yapacaksınız. Hırsız, katil diyeceksiniz, AKP halka savaş ilan etti diyeceksiniz sonra başkanlığa evet demeye kapı aralayacaksınız. Siyaset böyle yapıldığı sürece insanlarda ne umut kalır, ne direnç kalır. Aslında Erdoğan kazanmadı, bu tuhaf muhalefet tarzı kaybetti. Ya da kaybetmedi, aslında istedikleri buydu. Ülkede herhangi bir şey değişmiş değil. Arkalarına aldıkları toplumsal desteğin derdini unuttular. Bu toplum, sadece afyon yutmuşlardan ibaret değil. İnsanların öfkesi, arayışı artmaya devam ediyor. Bu kadar kişiliksiz bir siyasetle zaten başarı şansları yoktu” diye konuştu.

“DÜZEN SOLU YENİDEN TASARLANDI”

2013’ten itibaren sistemin solunu yeniden tasarlamaya yönelik bir çaba olduğuna dikkat çeken Okuyan şöyle konuştu:

    “Bu çaba şudur: Kürt siyasi hareketinin sosyal demokratlaşması ya da o alana yerleştirilmesi, CHP tabanıyla Kürt siyasetinin arasında bir geçişkenliğin artırılması, sosyal demokrasinin içindeki liberal tavrın artırılması ve Kürt siyasi hareketine sistem siyaseti içinde yer açılması. Bunu söylediğimiz için işitmediğimiz küfür kalmadı. Ama bu gerçekti. CNN Türk, Haziran seçimleri öncesinde HDP’nin halkla ilişkiler kurumu gibi çalıştı. ABD’nin en muhafazakâr, gerici gazetesi Washington Post, birden bire gerilla kadınları keşfetti. Bunun anlamı şuydu: Bir yer açılmaya çalışıyordu, açıldı da. Bu bir haksız eleştiri falan değil, bu bir olgu. HDP, sistemin içine çekildi, belli bir amaç doğrultusunda. Amaç ise Türkiye’de düzen solu sermaye sınıfının egemenliğini, piyasacılığı sorgulamayacak, emperyalizmi sorgulamayacak, emperyalizmi ağzına alanlar ulusalcılıkla suçlanacak, gericiliği eleştirmeyecek, halkın değerleri adı altında gericilikle barışılacak. Burada çok büyük bir operasyon uygulandı. Halkın enerjisini sandığa gömdüler. Sosyal demokrasinin toplam oyu yüzde 35-36’ya uzandı. Sistemi sorgulamayan ya da dizginlenmiş bir Erdoğan’ı bile kabul edebilecek olan bir düzen solu yarattılar. Haziran direnişinin kabına sığamayan milyonları, düzen soluna fit haline getirildi. Bunun günahı CHP ve HDP’ye yazar. Her iki partide de dostlarımız var ama büyük suç işlediler.”

“ERDOĞAN’I ERDOĞAN YAPAN DEĞERLERLE MÜCADELE EDİLMELİ”

Türkiye’nin direngen ve inatçısı bol bir ülke olduğunu hatırlatan Okuyan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Toplumumuzda, bu düzen solunun ötesine dönük büyük bir arayış başladı. Seçimin ertesi günü Türkiye karalar bağlamıştı ama iki gün sonra insanlar yüzünü yıkadılar ve ayağa kalkmaya başladılar. AKP şapkadan artık yeni tavşan çıkartamaz, AKP AKP’dir. CHP ve HDP de yeni tavşan çıkartamaz. Napacaklar? Hâl⠑saygı’ diyorlar, ‘halkın değerleri’ diyorlar. Türkiye’de düzen değişikliği isteyen sol olarak, 2013 Haziran’ında büyük bir fırsat yakaladık ama boyumuz aştı. Oraya erken yanıtlar vermedik, büyük bir toplum mühendisliğiyle Haziran direnişinin enerjisi emildi. Şimdi bir milim geriye gitmeden, direnerek, zamanı iyi kullanarak, AKP karşıtlığında kaptırdığımız rolü yeniden ele geçirirsek, inanılmaz bir fırsat var önümüzde. Niye karalar bağlayalım? Haziran seçimi sonrasında göbek atmadık, Kasım seçimi sorasında da karalar bağlamayız. Yeni bir şey yok. Yakın bir dönemde sandık falan da kurulmayacak. Toplum sahte hayallerle aldatılamayacak, ,sadece oy kullanarak bu kepazelikten kurtulabileceğini sanmayacak. Erdoğan’ı Erdoğan yapan özellikleriyle hesaplaşmadan Erdoğan’dan kurtulunamaz. İmkânsız olanla uğraşmayalım, zor olanla uğraşalım. İmkânsız olan gericilikle, emperyalizmle ve piyasacılıkla hesaplaşmadan Erdoğan’dan kurtulmak istemektir. Zor olan ise tüm bunları hep birlikte yapmaktır. İmkânsız olanın, imkânsız olduğu ortaya çıktı. Zor olanı deneyelim. Kolay kurtuluşu söyleyen herkes sahtekârdır. Türkiye gırtlağına kadar kana, kire, pisliğe bulaşmış, başı belada bir ülke. Kolay çözümle kurtulamaz. Türkiye’de komünistler, devrimciler, ilericiler halkın karşısına çıkıp zor olanı söylemeliler. Türkiye’de kolay çözüm yok, kolay kurtuluş yok. Örgütlü mücadele vermeden kazanım elde edemeyiz. O örgütlü mücadelenin de açık, net hedefleri olması lazım. Sırf Erdoğan karşıtlığının bir hükmü yok.”

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]