Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Oğuzhan Müftüoğlu : Sosyalistler Sağlam Bir Toplumsal Güce Dönüşmeli
 

Red Dergisi'nin 100.sayısında Oğuzhan Müftüoğlu ile gerçekleştirilen söyleşisinden notlar yayınlıyoruz.

Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonrası malum. Büyük ve gündemi belirleyen devrimci bir partinin olmadığı koşullarda, devrim bir gerçeklikten olmaktan çıktı çoğu kesim için. Bugün bizim ülkelerde reformlar mümkün mü? Reformlarla kapitalizmi geriletmek ne ölçüde imkanlı ?

Kapitalizmi reformlarla geriletmek fikri stratejik olarak saçmadır. Reformlar ancak devrimci mücadelenin bir yan ürünü olarak, burjuvazinin ezilenlere verdiği taviz veya 'rüşvet' olarak kabul edilebilir. Ancak ezilenlerin mücadelesinin reformlarla sınırlandırılması ve kapitalizmin devrimle ortadan kaldırılmasının imkansızlığı kabul edilemez.

Evet, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra dünya yeni bir tarihsel sürece girerken burjuva ideologları bu geçiş döneminin alacakaranlığında tarihin ve devrimlerin de sonunun geldiğini ilan ettiler. Bu süreçte hem sosyalizm düşüncesi açısından hem de devrim fikri açısından bir hegemonya kaybı yaşandığı bir gerçek. Küreselleşmenin getirdiği neoliberal düşünce kalıpları, devrimci ideolojinin değerlerin yerine bireyciliğe vurgun yapan bir ideolojik hegemonya kurdu. Bu etki sonucu Türkiye solunda, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar liberal-reformcu tavırlar kutsandı. Bireycilik, benmerkezcilik ve liberal bir özgürlük anlayışı her türden dayanışmacı, toplumcu ve örgütçü tutumun önüne geçirildi, her türlü dönekliği baş tacı ettiler, Denizlerden Mahirlere kadar, devrime ait olan her şeye, bütün bir geçmişe ve devrimci değerlere fütursuzca saldırdılar.

Bugün bu yaklaşımlarının sonucunun dünyayı nasıl bir felakete ve karanlığa sürüklediği özellikle bölgemizde yaşananlar tarafından gözler önüne serilmiş durumda. Bu koşullar bir kez daha, dün olduğu kadar bugün de devrimin ezilenlerin gerçek kurtuluş umudu olmaya devam ettiği gün gibi ortaya çıkmış durumda. Bütün insanlık tarihinin gösterdiği gibi 21. yüzyılın devrimlerinin de kuşkusuz yaşanan çağın koşullarına uygun bir şekilde ezilenlerin zaferinin yolunu mutlaka bulacağından hiç kuşkum yok.

Türkiye sol hareketinde emperyalizm hep ikincil bir konuma itiliyor. Emperyalizm önemsizleşti mi? Bugün emperyalizme karşı siyaseti nereye oturtmak lazım?


Bu durum, yani sol hareketler içinde emperyalizmin ikincil bir konuma itilmesi küreselleşme süreciyle birlikte geliştirilen yeni liberal ideolojinin sol içindeki bir uzantısı olarak karşımıza geldi. Sermayenin ulusal sınırları kaldırılması-kaşındırması yönüyle ele alınan küreselleşme emperyalizmin reddiyesi olarak, ileri doğru iyi bir gelişme olarak gösterildi. 'Küreselleşme çağında emperyalizm mi olurmuş'' gibi fikirlerin sol adına ulu orta savunulabilindiği böyle bir mantıkla dinci faşist bir partinin soldan destekçiliğinin yapılabildiği bir dönemden geçtik. Bir tür küresel destek de bularak gelişen bu sözde 'sol liberal' akımlar sol grup ve partiler içinde geliştirildi ve etkileri halen kısmen devam eden ayrışma ve bölünmelere yol açtı. Sözünü ettiğiniz emperyalizmin sol içinde ikincil bir konuma itilmesi buradan kaynaklanıyor. (Hatırlarsınız, ÖDP içinde bu çerçevede meydana gelen bir ayrışma ve bölünme, içinde benim de bulunduğum Devrimci Yol çevresine karşı haksız ve asılsız suçlamalara neden olmuştu. Şimdi bunlardan bir kısmı kandırıldıklarını söyleyerek ortalıkta dolaşıyor.)

Oysa emperyalizm son çeyrek yüzyıl içinde küreselleşmeyle birlikte daha da derinleşerek ve bizim gibi üçüncü ülkeler açısından içsel bir nitelik kazanarak bugün de mücadelenin önündeki hedeflerden biri olarak durmaktadır.

(...)

Türkiye'de sol devrimci hareket bir işçi sınıfı akımı olmaktan uzak. Emekçileri farklı kimliklere bölen, 'kimlik siyaseti nasıl aşılır? Sol devrimcilik nasıl bir işçi sınıf akımı haline gelebilir?

Kimlik siyaseti şeklinde ifade edilen yaklaşımı küreselleşme sürecinin ideolojik örüntüsü çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir anlayış olarak görüyorum. Kapitalist küreselleşmenin sosyalist dünya görüşüne karşı bir ideolojik hegemonya aracı olarak ortaya çıkan postmodern anlayışlar çerçevesinde sol içinde örgüt merkezli ve dayanışmacı, toplumsal anlayışlar yerine liberal ideolojilerin etkileri güç kazandı, bir yandan tarihin, büyük anlatıların, ideolojilerin sınıf mücadelelerinin sonu ilan edilirken buna karşı etnik, sol içinde dinsel, mezhepsel farklılıkları kutsayan, çok kültürlülüğü temel alan 'radikal' teoriler geliştirildi.

Şimdi küresel sermayenin neoliberal politikaları doğrultusunda etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaların/savaşların dünyayı nasıl bir geleceğe sürüklendiğini görüyoruz.

Açıktır ki, şimdi küçük bir umut ışığı dahi bırakmayan bugünkü durumdan kurtulmak için, her şeyden önce solun kendi iddia ve değerlerine ve özgücüne dayanan devrimci siyasetlere ihtiyacımız var.

Siyaset her şeyden önce doğru fikirlerle birlikte o fikirleri hayata geçirebilecek ciddi bir toplumsal güç birikimini de gerektirir. Sağlam bir toplumsal güce ulaşmadan sözde 'yüksek siyaset' oyunlarıyla kestirmeden sonuç alarak günü kurtarma mümkün olur mu bilmiyorum ama bırakalım solun bir işçi sınıf hareketi haline gelmesini, ülkenin bugün içine sürüklendiği karanlık gelişmelere karşı ciddi bir müdahale imkanı bulması bile mümkün değil.
 

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]