Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan

Alman emperyalizmi neye güveniyor?
Erhan Nalçacı




Dün Suriye tezkeresi Alman parlamentosundan geçti, Almanya ABD önderliğindeki askeri yığınağa 1200 asker, 4 uçak ve bir savaş gemisi ile katılıyor. Nazizmi yaratan Alman tekellerinin ordusu IŞİD’e karşı savaşacakmış! Nasıl da içimiz rahatladı!

Bundan 3 hafta önce Alman Komünist Partisi (DKP)’nin kongresinde sağ ve sol kanatların mücadelesine tanıklık etme şansım oldu. Kongrenin esas meselesi, DKP’nin Marksist-Leninist bir parti olup olmadığıydı.

Sağ kanattan, Volkswagen fabrikalarından bir sendikacı kürsüden “Eğer bunu kabul edersek partimiz Stalinist bir parti olarak damgalanır” diye delegeleri korkutmaya çalışıyordu. “Marksizim-leninizm demokrasiye ve insan haklarına karşı işlenen suçlarla kirlendi” diye   ekliyordu.

Sanki zaman tünelindeydik ve 1900’lerin başında Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin kongresinde bir reformist sendika ağası konuşuyordu.

Stalin korkusu burjuvazinin son 70 yıldır işçi sınıfını kontrol etmek için kullandığı en önemli motiflerinden birisi.

İşin gerçeği “Stalinist” bir parti olmaz, çünkü Stalin yeni bir çağı parlak bir şekilde yorumlayan ve devrimin önünü açan bir kuram üretmemiştir. Lenin’in isminin eklenmesinin nedeni emperyalizm çağının devrimci görevlerini mükemmel bir şekilde tanımlamasıdır.

Buna rağmen burjuvazi ölümden korkar gibi Stalin’den korkar. Çünkü iki kez tam sosyalizm belasında kurtulacaklarını umduklarında, tam bütün karşı-devrimci çabaları sonuç verecekken katlanarak büyüyen bir sosyalizm gerçeği ile karşılaştılar.

Bunların ilki 1929’a kadar süren ve burjuvazinin yaşamasına izin veren NEP döneminden çıkış ile ilgilidir. Dünya burjuvazisi Sovyetler Birliği’nin içindeki karşı-devrimcilere de güvenerek bu sürecin sosyalizmin yıkılması ile sonlanacağı kanısındadır. Ama sonuç sosyalizmin şahlanması olmuş, kolektivizasyon hamlesi ile burjuvazinin yaşam damarları kesilmiş, gericiliğin üreyebileceği alanlar kurutulmuştur.

İkincisi ise özenle Alman faşizminin büyütülüp kollanmasıdır, bazı bedelleri vardır ancak ABD, İngiliz ve Fransız emperyalizmi Sovyetler Birliği’nin yanıp yıkılmasını ve siyasi coğrafyadan silinmesini her şeyden çok arzu etmektedir.

Bu maceranın nasıl bir hezimete dönüştüğünü tarihten biliyorsunuz. Her iki dönemeçte de SBKP’nin genel sekreteri Stalin’di ve ona sonsuz bir öfke beslemeleri bu iki feci yenilgiye dayanıyor.

Savaş sonrasında bütün korkularını ve nefretlerini var güçleri ile destekledikleri ideolojik mücadeleye akıttılar. Bunun için satın aldıkları entelektüellerin sayısını kimse tahmin edemez.

İdeolojik çarpıtmanın esası, tarihi değerlendirmek için bir kriter olarak sınıf mücadelesinin yerine insan hakları ve demokrasiyi el çabukluğu ile koymaları oldu.

Oysa bizim için esas olan, tarihsel bir eylemin eşitlik ve özgürlük mücadelesinde nasıl bir rol oynadığıdır. Stalin döneminde SBKP inanılmaz zorlukta ve keskinlikte bir sınıf mücadelesi vermiştir. Eğer bir hata varsa bu mücadeleye içkindir, bunu da araştırıyoruz zaten.

Kafasında Stalin korkusu olan bir solcu varsa bilin ki beyni burjuvazi tarafından yoğrulup şekillendirilmiştir.

Burjuvazinin sınıfın aklının yok eden bir zehir gibi bu korkuyu serpmesine engel olabilseydik, şimdi Almanya yeni bir emperyalist macera için askeri bir eyleme girişemeyecekti.

Alman burjuvazisi kendini ülkesinde güvende hissettiği için böyle bir adım attı ve arkasının nasıl geleceğini göreceğiz.

Ama çok güvenmesinler, her meşru olmayan müdahale işçi sınıfını tarih sahnesine davet eder.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]