Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan
24.09.2013- 16:06

Durum değerlendirmesi

Metin Çulhaoğlu


Türkiye'de bugünkü siyasal tabloya "en üst sadeleştirme düzeyinde" bakıldığında, biri özne, diğeri yarı-özne, üçüncüsü de "olgu" olmak üzere üç unsurun ön plana çıktığı görülmektedir.

Bunlardan ilki, özne, Erdoğan liderliğindeki AKP'dir.

Yarı-özne, en azından Erdoğan'ı ve tarzını defterden silme niyeti taşıdığı rahatlıkla söylenebilecek çeşitli güçlerin ve odakların oluşturduğu bir tür "kendiliğinden" ittifaktır. ABD ve AB, ülkedeki belirli sermaye çevreleri, AKP içi oynak unsurlarla birlikte Cemaat, bu ittifakın bileşenleridir.

"Kendiliğinden" nitelemesinin gerekçesi, bu kesimler arasında eşgüdümlü bir hareket tarzı olup olmadığının yeterince netliğe kavuşmamasıdır. "Yarı-özne" nitelemesinin gerekçesi de bununla ilgilidir: Aralarında, izlenecek yola, zamanlamaya ve alternatif olarak kimin ve neyin ortaya sürüleceğine ilişkin birtakım farklılıklar olabilir.

Unsurlardan üçüncüsü ise, kendini Haziran Direnişi ile ortaya koyan halk muhalefetidir. Bu üçüncü unsura "özne" ya da "yarı-özne" denmemesi kimseyi kızdırmamalıdır. Tercih, belirli bir yöntemsel yaklaşımla ilgilidir. Kitlesel ve kendiliğinden olanın "özneliği", görece geniş bir zaman diliminde, yarattığı etkiler ve yol açtığı sonuçlar az çok netlik kazandıktan sonra "kurulabilir".

Henüz o evrede değiliz.

Şimdi bir ilk toparlama: Bugün Türkiye'de siyaset alanında öne çıkan durum, özne ile yarı-öznenin üçüncü unsura yönelik, onunla ilgili, ondan kaynaklanan, ona karşı ya da ondan nemalanmaya çalışan operasyonlarıdır.

***

Hatırlatırsak, yazıya başlarken "en üst sadeleştirme düzeyi" denmişti.

Yoksa işin içinde elbette "ana muhalefet partisi" olarak CHP de vardır, Kürt siyaseti de, genel olarak sosyalist hareket de.

Buralara da bakalım.

Bir bütün olarak alındığında CHP siyaseti, iki nedenle "en üst siyaset düzeyine" çıkamamaktadır. Birincisi: CHP, belki de "fincancı katırlarını ürkütmeme" adına üçüncü unsurla, yani radikalleşen halk muhalefetiyle doğrudan ilişkilenmek ve etkileşmek yerine, öznenin, yani Erdoğan liderliğindeki AKP'nin bu muhalefete yönelik saldırılarını şöyle ya da böyle "yorumlayarak" ve "eleştirerek" siyaset yapmayı tercih etmektedir. İnisiyatif diğer tarafta, iktidardadır. CHP bu nedenle "en üst düzeyde özne" yerine ancak türev olabilmektedir. İkincisi: CHP'nin yarı-özneye, yani malum kendiliğinden koalisyona yönelik kimi hassasiyetleri vardır ve aradaki ipler kopsun istememektedir. Bu yüzden de bu kez yarı-öznenin operasyonlarının türevi durumuna düşmektedir.

Kürt siyasetine gelirsek; önemine ve gücüne rağmen hem özneden hem de yarı-özneden tamamen kopmuş bir siyaseti henüz göze alamamaktadır. "Üçüncü unsurla" ilişkilenmesi ise "diyalog sürecinin" seyrine göre geniş bir marj içinde iniş çıkışlar sergilemektedir. Durumuna "türev" denemese bile, bugünkü çizgisiyle Kürt siyasetinin "en üst sadeleştirme düzeyinde" yerini alması pek mümkün görünmemektedir.

Sosyalist harekete en sonda geleceğiz.

***

Bu açıklamalardan sonra, özne ile yarı-öznenin üçüncü unsurla ilişkilenme biçimlerine göz atalım.

Üçüncü unsurdan başlarsak, bu unsur suda uzunca bir süre bekleyip su emmiş bir süngere benzemektedir. Şimdi Erdoğan liderliğindeki AKP ve elbette onun güdümündeki kurumlar bu süngere üstten kuvvetlice bastırarak emilmiş suyu boşaltma ve süngeri eski "kuru" haline geri götürme operasyonu içindedir.

Polis evine saldırı mı? "İşte bunlar budur, böyledir..."

Haziran eylemlerinde yer alan taraftar grupları mı? "İşte gördünüz, bunlar budur, böyledir..."

Demokratikleşme mi? "İşte paket yolda, hele bir görün bakalım..."

Seçim sathı maili mi? "Anketlere bakılırsa AKP açık ara gene önde; tencere tava sahiden hava mıydı? Yoksa her şey boşuna mıydı?"

Sonra gelsin "dış mihraklar", "faiz lobileri", "içimizdeki Esatçılar" vb. AKP, su toplamış bir sünger gibi gördüğü halk muhalefetini üstten böyle bastırmaktadır.

***

İkinci unsurun, yarı-öznenin de süngerle belirli bir "ilişkilenme" tarzı vardır.

Yalnız yarı-özne, süngere Erdoğan liderliğindeki AKP gibi içinde ne varsa çıksın diye üstten kuvvetlice bastırmak yerine belirli "hassas" yerlerine dokunmakta, oralardan çıkmasını beklediklerini belirli bir kanalda toplamak istemektedir.

Daha açık söylersek yarı-özne, süngerde toplanmış özgürlük özlemlerini bir kez daha "yenilenmiş" bir liberalizm kanalına akıtıp orada biriktirme ve uyuşturma peşindedir.

Demek ki, biri süngere üstten olanca gücüyle bastırıyor, diğeri onun duyarlı noktalarına dokunmayı deniyor, CHP "ben bilmem" diyor, Kürt siyaseti de elinde pertavsızla ortalıkta Ergenekonculuk ve darbecilik arıyor...

İyi de, bu arada ülkenin sosyalistleri, devrimcileri ne yapmalı?

***

İsteyen "yanlış anlasın", açıkça söylemekte yarar var. Birincisi: Haziran Direnişi'nin, sosyalistlerin önüne hemen kolayca tüketip üzerine bir bardak soğuk su içebilecekleri bir menü koymamış olmasını memnuniyetle karşılamak gerekir. İkincisi, Haziran'da patlayan halk hareketinin bundan sonraki seyri konusunda bugünden kestirimlerde bulunulması, daha ötesi sosyalistlerin kendi öznel müdahaleleri ile bu seyir arasında doğrudan ve bire bir ilişki kurulması güçse, bu durum da memnuniyetle karşılanmalıdır.

Çünkü bütün bunlar, ortada zorlayıcı, ama aynı zamanda geliştirici, geriye değil ileriye ittirici bir durum ve görev olduğunun işaretleridir. Yabancı dile başvuru için kusura bakılmasın, ortada bir "sorun-problem" değil "challenge" vardır. "Sorun" baş edilmesi güç bir derttir; "challenge" ise insanlardan bir şeyler talep eden, onları canlandırıp harekete geçiren, bir uğraşta yer almaya çağıran bir durumdur.

"Tamam" dersek, bundan sonrası?

Bundan sonrası için mutlaka söylenebilecek çok şey vardır; dilimize "kitle çalışması" ya da "kitle içinde çalışma" olarak yerleşen başlıkta bir sürü yaklaşım, teknik, ayrıntı söz konusudur.

Ama bunların önemini ve kilit rolünü hiç yadsımadan, bu kez tutup kendimizi "türev sayma" anlamında olmamak kaydıyla isterseniz ilk baştaki iki unsurun (özne ve yarı özne) yapmaya çalıştıklarına bakalım ve bu durumdan vazife çıkaralım:

Birincisi, öznenin üstten bastırma operasyonuna en ön safta ve ikirciksiz karşı çıkılmalıdır; öznenin bu saldırısı, en başta sosyalistlerce göğüslenmelidir.

İkincisi, yarı-öznenin süngerden liberalizm çıkarma niyet ve çabaları karşısında bu operasyonu etkisiz kılacak ne varsa yapılmalıdır. Burada kritik nokta, Haziran'ın içine nüfuz eden özgürlükçülüğün hakkının verilmesi, özgürlükçülüğü ve özgürlük arayışlarını liberalizmle özdeşleştirme gibi büyük bir hatadan uzak durarak bunların gerçek karşılıklarını bulabilecekleri bir çerçeveye ya da bağlama yerleştirilmesidir.

İlkinde fiziksel karşı duruş ve örgütsel kararlılık, ikincisinde ise ideolojik ağırlık görece ağır basar.

Peki, bütün iş bize, sosyalistlere mi kaldı?

Başkaları yok mu, olmayacak mı?

CHP'nin içinden, bu partiye oy veren insanlarla Kürt siyasetinin çeşitli kademelerinden unsurların böyle bir uğraş içinde hiç mi hiç yer almayacaklarını kim iddia edebilir?

Sosyalistler AKP'nin dış politika mimarları mıdır ki "değerli yalnızlıklarıyla" yetinip avunsunlar?

Biz üzerimize düşenleri layığınca hele bir yapalım, bakalım başkaları o kadar kayıtsız durabiliyor mu?

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/durum-degerlendirmesi-80063

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]