Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Cuma tatili, özgürlükler ve AKP
Kemal Okuyan


AKP’nin gizli bir gündemi yok, başından beri aynı yolda yürüyor. Bazen duruyor, dinleniyor. Bazen ve nadiren yediği halk tokatından sersemliyor, düşer gibi oluyor. Bazen önüne çıkan engellerin yanından dolaşıyor. Ama yol aynı yol.

Ve siz o yolda giden AKP’yi sol adımını atınca “yanındayız” diye destekliyor, sağ adımına gelince “faşist, zorba” diye yaygarayı basıyorsunuz!

Adamlar yürüyecekler, yürüyorlar da, bu yürüşte adımlara bakılır mı?

MHP zaten böyle, CHP ve HDP de böyle.

Cuma namazı saatlerini tatil ilan etmeye karar veren AKP’ye “bakın bunu destekleriz ama çifte standartlı olmayın” diye seslenmiş Demirtaş.

Sağ-sol dediğime bakmayın, adımlardan söz ediyorum, ideolojik içeriği yok; daha doğrusu AKP’nin adımlarında hiçbir zaman “sol” yok.

Lakin önemli olan bu değil. AKP gibi bir partinin icraatlarını parçalayarak, iyi-kötü diye ayırarak değerlendirmek, başlı başına bir tuhaflık. Arada gerçekten anlamlı şeyler yapabilirler. Örneğin ben sigara yasağından fazlasıyla memnunum. Ancak bu yasak nedeniyle AKP’yi desteklemek aklımın ucuna gelmez.

“Yiğidi öldür, hakkını ver” sözü ortada bir yiğit olduğunda geçerlidir.

AKP iktidara geldiğinden beri Türkiye’de aralarında solcuların da olduğu bir toplam, hükümete “özgürlükleri hep kendinize yontuyorsunuz” diye çıkışmakta. Özgürlük anlayışı arızalı olunca, sonuç da bu oluyor.

Yani ortada bir özgürlükler çuvalı var, o çuvalın içinden hep “yandaşlar” için özgürlük çıkıyor, diğer özgürlüklere bir türlü sıra gelmiyor.

Noel Baba, benim hediyem nerede!

Yahu sınıflı toplumlarda herkes özgür olabilir mi?

Bunlar geçmişte türban konusuna da “özgürlük” meselesi diye bakmış, dayanışma eylemleri düzenlemişti. Solculuk adına, özgürlük adına…

Doğru, dünyanın en saçma şeyi insanların kılık kıyafetine karışılması. Sosyalist bir ülkede bunlarla uğraşılmayacak, evet ibadetini yapmak isteyenlere kolaylık da sağlanacak.

Çünkü, gericiliği besleyen bir iktidar, gericiliği bir silah olarak kullanan bir düzen olmayacak.

Şimdi ise uğursuz yollarında gidiyorlar ve “şu adım iyi, bu adım kötü” diyen sözde bir muhalefetimiz var. Dün Kılıçdaroğlu için “imam” benzetmesi yapmıştım, hakaret etmek için filan değil. Ölümü bekleyenlerin acılarını dindirmek istiyor, dolayısıyla AKP’nin adımlarını sayıyor, “iyi-kötü” diye…

Cuma namazı tatilinin özgürlüklerle bir ilgisi yok. Nokta.

Türkiye, bir ölüyle sohbet etmek isteyen bir kişinin zihniyetine teslim edilmiş, hâl⠓onu destekleriz, şuna karşıyız…”

Ya sabır!

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 1
06.01.2016- 12:44

Gündem değil ülke değişiyor!

Davutoğlu’nun ‘Cuma namazı için mesaide düzenleme’ açıklamasını değerlendiren Çobanoğlu ve Özdemir, bunun laikliğe saldırı anlamına geldiğini, mezhepçilik ve cinsel ayrımcılığın körüklendiğini söyledi

Resim Ekleme

CAN UĞUR

Laikliğin kazanımlarına yönelik saldırılar her geçen gün artıyor. Cuma günü tatilinin yanı sıra Diyanet’in “El ele tutuşmayın ve Alevilerle evlenmeyin” çıkışı tabloyu gözler önüne seriyor. 13 yıllık AKP iktidarı Anayasa’da yer alan laiklik ilkesini yerle bir etmekle kalmıyor mezhepçiliği de körüklüyor.

Son olarak dün de Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cuma günü mesai saatlerinin Cuma Namazı’na göre düzenlenmesi için bir Başbakanlık Genelgesi hazırladıklarını açıkladı. Mesaiden kayıp olmayacağını belirten Davutoğlu’na göre “İsteyen gidecek, istemeyen gitmeyecek. Herkesin kendi inancına göre…”

Davutoğlu’nun tartışma yaratan açıklaması üzerine Sosyolog Yavuz Çobanoğlu ve Haziran Hareketi Yürütmesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özemir’le devletin ve kurumların getirilmek istendiği son noktayı tartıştık. Tehlikeyi başlıklar halinde sıralıyoruz:

LAİKLİĞİN KAZANIMLARI RİSK ALTINDA

Haziran Hareketi Türkiye Yürütmesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir, “Bu tip tartışmalar kutuplaştırmayı arttırır” derken özetle şunları söylüyor: “Laiklik, esas itibarıyla toplumsal yaşamın beşerileşmesidir. Şu anda yapılmak istenen, laikliğin tüm kazanımlarını gündelik hayattan silmektir. Siyasal iktidar, laik yaşama saldırı ile bir yandan kendisine yeni var olma alanları açmayı amaçlıyor. Bir yandan da kendi karşıtlarını düşmanlaştırmayı hedefliyor. Cuma namazı düzenlemesi bu anlamda kritiktir.”

AYRIŞMA KESKİNLEŞİR

Özdemir’in taslak halindeki düzenlemenin ne anlama geleceğine ilişkin tespiti ise şöyle: “Bu düzenleme ile siyasal iktidar gündelik yaşamı kendi normları ile şekillendirirken, aynı zamanda bu normların dışında kalanları daha da görünür kılmayı amaçlıyor. “Biz”den olanlar ve olmayanları bir kere daha ayrıştırmak ve bu ayrıştırmayı keskinleştirmek istiyor.”

GERİCİLİĞE KURUMSAL KILIF

Tunceli Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yavuz Çobanoğlu, “Yapılmak istenen düzenleme ile gericiliğe kılıf uydurulduğunu” söylüyor: “Çevremizden de şahidiz ki, gerçekte memurlar cuma namazlarına rahatlıkla gidebiliyorlar; herkes biliyor ki bu yasal olmasa da zaten fiiliyatta çoktan uygulamaya geçmiş durumda.”

EKONOMİK DENGELER ALTÜST OLUR
Çobanoğlu “İkincisi etken ise değişen rejim çerçevesinde muhafazakâr seçmenleri ufak da olsa memnun edebilme amacı taşıyor” diyerek sürdürüyor: “Cuma gününün ‘tam gün’ tatil olması, kadim ve asıl büyük hedef olsa da, kapitalist ekonominin gerçekleri ibadet hakkı falan tanımıyor. Üstelik üretimin sınırlı ve hizmet kalitesinin düşük olduğu bir ülkede yaşıyoruz, fazladan bir günün tatil olması veya hafta sonundaki günlerle yer değiştirmesi, ekonomik dengelerin altüst olması demek. Oysa namaz saatlerine denk gelen zamanda verilecek 1-2 saatlik izin, şimdilik zevahiri kurtarmakla eşdeğer.”




CİNSİYET AYRIMCILIĞI KÖRÜKLENİR
“Sıraladıklarım mevzunun görünen kısmı” diyen Çobanoğlu, planlanan düzenlemenin cinsiyet ayrımcılığına da yol açacağını şu ifadelerle aktarıyor: “Bu uygulama pek çok ayrımcı ve bir baskı unsuruna hızla dönüşebilecek. Dahası genelde erkeklerin kullanacağını kolaylıkla düşünebileceğimiz bu ‘ibadet özgürlüğü’nden kadınların nasıl yararlanacağı ise, cinsiyet ayrımcılığı kapsamına giriyor. Bu bir baskı unsuru değil de ne?”

SÜNNİ İSLAM BASKIN KILINIR
Konu ile ilgili başka risklerin de ortaya çıktığını belirten Çobanoğlu, bunları şöyle açıklıyor: “Ne var ki bütün bu sorular, her inanca aynı mesafede durması gereken devletin, sadece Sünnî İslâm’ı gözeterek yaptığı ayrımcılığı, insanların yaşam biçimine neden müdahalede bulunduğunu açıklamıyor. Asıl üzerinde durulması gereken, böylesi bir uygulamaya geçilirken, bir başka açıdan bazılarının ya hak talepleri göz ardı edilecek ya da mağdur duruma düşürülecekler. Bu da mevcut ayrımcılıkların katlanarak artması ve delik deşik olmuş adalet duygularına fazladan bir delik daha açmak anlamına gelecek.”

***

‘Laiklik olmadan çoğulculuk olmaz, HAZİRAN güvencesi’
Prof. Dr. Özdemir laiklik tartışmasına ilişkin HAZİRAN’ın tavrını ise şu ifadelerle özetliyor: Haziran Hareketi, ‘laik ve özgür bir yaşam mücadelesi’ni siyasetinin ana gündemi yaparken tüm bu gelişmeleri öngörmüştü. Sol liberalizmin dolaşıma soktuğu çok din, çok kültür ve çok kimlik muhabbeti laikliği baskıcı bir tutum olarak betimlemeyi başarmıştı. Artık bütünüyle inandık ki laiklik olmadan hiçbir çoğulculuk türü tasavvur edilemez. Ve Haziran Hareketi var olduğu sürece, laikliğin bu topraklardan silinmesi hiç ama hiç kolay olmayacaktır.


***

İnanç gruplarını ayrıştırıyor

Davutoğlu’nun açıklamasını BirGün’e değerlendiren CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM Kadın ve Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi Sibel Özdemir şu yorumda bulunuyor: “Başbakan’ın bu açıklaması farklı inanç grubundan insanlar arasında da bir ayrım yapmaktan farklı bir anlam taşımıyor ve insanlarımızı ayrıştırmaya yönelik olduğunu düşünüyorum.”

***

Demirtaş’tan destek geldi!


HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Davutoğlu’nun, cuma mesaisine namaz düzenlemesi yapılmasına ilişkin açıklamalarına destek verdi. Demirtaş konuya ilişkin “Cuma günü insanların ibadetini rahat yapabilmesi için zaman ayırması makul, mantıklıdır. Mantıksız olan aynı anlayışın cemevine düşmanca yaklaşmasıdır. Cuma’ya gitmek isteyenler ibadetini yerine getirsinler, buna itirazımız yok, destekleriz” dedi.

Birgün

hakkı  |  Cvp:
Cevap: 2
06.01.2016- 13:33

Delinin biri kuyuya bir taş atar 40 akıllı bu taşı nasıl çıkaracağız diye düşünür durur.
Başka bir delide ikinci taşı atar 40 akıllı düşünmeyide bırakır.
Davutoğlu cuma günü insanlar ibadet yapmaları için öyle tatilini uzatabiliriz diye müjde veriyor Selahattin Demirtaş ta i niçin alevilere bu izni vermiyorun diyor.
Sn Demirtaş cuma namazı haftada bir gün ve iş gününe rastlıyor. Aleviler cemlerini yılda bir gün yapıyor ve tatil gününe rastlatıyorlar.
Haftada bir gün ve iş gününe rast gelen cuma namazını aklamak için alevileri kalkan olarak mı   kullanıyorsun. Alevilerin ihtiyacı ibadethanelerin yasal olması ibadetlerinin diğer inançlar gibi devlet tarafından kabul görmesidir.

Cuma namazı için bir yasal öneri yok idari izin aleviler yasa istiyor.

İşte en güvenilmeyen kurum olan siyaset kurumu bu işlerle uğraşıyor. Güya rakipler güya muhalif evet saçmalamada ikisinin yarış ettiği belli oluyor.

Davutoğlu kaş yapayım derken göz çıkardığının farkındamı acaba yoksa boş lafın boş tartışılmasınımı istiyor.
Cuma günü iş günü cuma namazına gidenlerin yapması gereken işleri kim ve niçin yapacak o işi yapanlara namaza gidenlerin dışında farklı ücretmi vereceksin yoksa angarya mı yaptıracaksın Davutoğlu.
Madem o kadar cuma namazına önem veriyorsun cuma günü tatil yap veya cuma günü öyle tatilini 1 saat uzat.

Hem iş saati devam edecek hem bazıları iş saatinde devlete karşı görevini bırakıp allaha karşı görevini yapacak peki bu görev anı başkalarının haklarının gasbı değil mi bu yükü kim çekecek hadi laikleri cezalandırıyorsun dinsizleri de bunu anladık   peki islam olan kadınları damı cezalandırıyorsun.
Cuma namazları cemaatle ve camide kılınıyor kadınlarda varmı o cemaatin içinde.
Bence popilizm yapmayı bırak daha gerçekçi ol cuma günü Müslüman tatili yap veya öyle tatilini uzat daha anlaşılır ve daha adaletli olursun sana da bu adaletsizliğinin hesabı sorulmaz öbür dünyada.

Bize göre hoş ama senin birde öbür dünyan var Davutoğlu.

Bence bu güne kadar yaptıkları saçmalıklara bir tane daha ilave ediyorlar insanları sunni bir gündem yaratıp oyalıyorlar tıpkı çocuklara verilen bezden bebekler gibi.

Gerçek günden yıkılmakta olan ekonomi komşulara uygulanan düşmanlık ince hesaplarla yapılan başkanlık ve anti demokratik uygulamalar.
Bize de maymuna bak diyorlar.  

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 3
06.01.2016- 20:23

AYM eski raportörü: Cuma genelgesi laiklik ilkesine aykırıdır, iptal etmelidir


Erbakan’ın başbakanlığı döneminde mesai saatlerini iftara göre ayarlayan Bakanlar Kurulu kararını Danıştay 12’nci Daire’nin iptal ettiğini anımsatan Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın, 'Danıştay, cuma namazı genelgesini de iptal etmeli. Bir dinin gereğine göre mesai düzenlenemez. Biz Hukukta Sol Tavır Derneği olarak, genelge çıkar çıkmaz iptal istemiyle Danıştay’a başvuracağız' dedi.

Resim Ekleme

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dün açıkladığı “Mesailerin Cuma namazına göre düzenlenmesi” konusu kamuoyunda tartışılmaya devam ediliyor.

soL'dan Ahmet Çınar'a konuşan Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın, Anayasanın laiklik ilkesine aykırı olan bu düzenlemenin Danıştay tarafından iptal edilmesi gerektiğini söyleyerek, “Devlet memurlarının   mesailerinin, herhangi bir dinin gereklerine göre düzenlenmesi kabul edilemez. Bu laiklik ilkesine kesinlikle aykırı. Benzer bir durum, Erbakan’ın başbakanlığı döneminde yaşanmıştı. 1997’de memurların mesaileri iftar saatine göre ayarlanmış ve bu konuda Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmıştı. Danıştay 12. Dairesi 28 Ocak 1997'de bu kararın yürütmesini durdurdu. Danıştay’ın iptal kararı halen geçerli ve yürürlüktedir. Mesainin Cuma namazına göre düzenlenmesi de dinsel bir düzenlemedir. Danıştay’ın bu genelgeyi de iptal etmesi gerekir” ifadelerini kullandı.

Anayasa Mahkemesi eski raportörü ve soL yazarı Ali Rıza Aydın'ın açıklamaları şöyle:

"LAİKLİK DİNSEL ÖZGÜRLÜK DEĞİLDİR, LAİKLİĞİN OLMADIĞI YERDE DE DİNSEL ÖZGÜRLÜK OLMAZ"


“Dinsel özgürlük ile laikliği birbirine karıştırmamak gerekiyor. İkisi birbirinden çok farklı ayrı şeyler ama ikisi de birbirinin içinde olan şeyler. Şöyle karıştırmamak gerekiyor: Laikliğin olduğu ortamda dinsel özgürlük vardır bir kere. Eğer bir ülkede, bir toplumda laiklik yoksa zaten dinsel özgürlük de yok demektir. Birincisi bu. Bu çok önemli. Çünkü dinsel özgürlüğü sadece bir mezhebin ya da bir dinin ya da bir tarikatın özgürlüğü olarak algılayamazasınız. Algıladığınız zaman laiklik bitmiş olur. Bunu hep karıştırıyorlar. Bunu vurgulamak lazım. İkincisi de, laikliğin olduğu ortamda din kuralları devlet işlerine, toplumsal ilişkilere, bireysel ilişkilere yani yaşam tarzına müdahale edemez. Birey elbette dinsel inançlarını başka bireylerle paylaşacaktır, bu başka mesele. Ama toplumun ve insanların yaşam tarzına müdahale anlamına geldiğinde, laiklik ortadan kalkıyor. Din, devletten elini çekecek, siyasetten elini çekecek, toplumsal ilişkilerden elini çekecek, toplumun yaşam tarzından elini çekecek; bunlar bir arada olmadığı zaman zaten dinsel özgürlükten söz edemeyiz. Yani Türkiye’de belki Anayasa Mahkemesi’nin verdiği 4+4+4 kararında yaptığı yanlış yorum gibi, laiklik hiçbir zaman dinsel özgürlük değildir. Tam tersine laikliğin olmadığı yerde, dinsel özgürlük olmaz.”

“HUKUKTA SOL TAVIR DERNEĞİ OLARAK BU GENELGE ÇIKARSA İPTALİ İÇİN DANIŞTAY’A GÖTÜRECEĞİZ”


“Genelgeler, tüzükler, yönetmelikler yasalara ve anayasaya aykırı olamaz. Cuma namazı genelgesi çıkar çıkmaz, anında yürütmeyi durdurma talebiyle Danıştay’a götürmek gerekiyor. Biz Hukukta Sol Tavır Derneği olarak çalışmamızı yapıyoruz. Genelge çıktığında yürütmeyi durdurma talebiyle Danıştay’a götüreceğiz. Bir de bu genelge, tek başına, tamamıyla bir dinin devletin işine müdahalesi anlamına geliyor. Çok açık ve tipik bir örnektir. Dolayısıyla dinsel özgürlükle de ilgisi yoktur.”

“HER DİNİN İBADETİ İÇİN TEK TEK DÜZENLEME Mİ YAPILACAK?”

“Dinsel özgürlük istemek laiklik değildir ama laiklik olmadan da dinsel özgürlük olmaz. Cuma namazına gitmeyenler bir yana, başka dinlere, başka mezheplere mensup insanları ve hatta inanmayan insanları düşündüğümüzde, Cuma namazını dinsel özgürlük tanımı içine sokup, diğer insanlar üzerinde baskı yaratılmaya başlanıyor. Birçok din ve dinsel inanış var, hiç inanmayanlar var. Bunların her biri için tek tek karar almak mı gerekecek? Her dinin her ibadeti için tek tek düzenleme yapılırsa, ne devletin çalışma düzeni kalır, ne de toplumun yaşam düzeni kalır; alt üst olur. Laik hukuk devleti diyorsak, bunu yapamazsınız. Kaldı ki zaten genelge de bir hukuk kuralıdır. Dolayısıyla üst hukuk kurallarına, yasalara ve anayasaya uygun olması gerekir. Bir dini de genelgelerle düzenleyemezsiniz, planlayamazsınız.”

“BÖYLE GİDERSE ÇİFTE HUKUKLULUK DEVREYE GİRECEKTİR”

“Hukukla bir şekilde dine müdahale ediliyormuş gibi gösterilen bu tablo, dinin tamamıyla hukukun içine yerleştirilmesi anlamına geliyor. Yarın hukuk kuralları, din kurallarını da içerecek şekilde devreye girebilecektir. Bunun arkasından büyük olasılıkla çifte hukukluluk devreye girecektir. Yani bir yandan insan hakkının hukuku uygulanacak, bir yandan dinsel davranış kuralı dediğimiz davranış kuralları insanların yaşam biçimine müdahale edebilecektir. Başka bir tehlike de budur. Türbanla ilgili düzenleme, cumayla ilgili düzenleme derken, bunun arkasından ne gelecek? Dinsel kuralların, devlete ve yaşama monte edildiğini görmeye başlayabiliriz. Buna da çifte hukukluluk diyecekler. Örneğin evlenmelerde-boşanmalarda, ticari işlerde devreye girebilir dinsel kurallar. Böylece yavaş yavaş dinsel kurallar, hukuk kurallarının içine monte edilmeye başlanacak. Bu bir tehlike. Bu örnekler artacaktır. Zamanla dinsel davranış şekilleri ve kuralları, din kuralları adı altında yerleştirilecektir. Bunun örneklerinin yaşandığı laik olmayan pek çok ülkeyi biliyoruz. Oralarda çoğunlukta olan dinsel kurallar, azınlıkta olan hukuk kurallarıdır. Bizde şimdi çoğunlukta olan akla dayalı hukuk kuralları gibi görünüyor ama yarın yavaş yavaş bu dinsel kurallar ağırlık kazanmaya başlayacaktır ve dinsel düzenlemeler devletin içine monte edilecektir.”

ERBAKAN DÖNEMİNDE NE OLMUŞTU?

Necmettin Erbakan'ın başbakanlığı döneminde, 1997 yılının Ocak ayında Bakanlar Kurulu bir karar almış ve mesai saatlerini iftara göre düzenlemişti.

Erbakan'ın teklifi ile kamu kurum ve kuruluşlarındaki mesai saatleri, 13 Ocak-8 Şubat tarihleri arasında geçerli olmak üzere, Bakanlar Kurulu kararıyla 08.00-12.00 ve 12.30-16.30 olarak düzenlenmiş, karar 18 Ocak 1997 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Bartın Adliyesinde görevli Abdurrahman Güzelgün ise Bakanlar Kurulu'nun Ramazan mesaisine ilişkin kararına karşı Danıştay'a başvurarak "yürütmenin durdurulması" ve "iptal" istemiyle dava açmıştı. Başvuruyu inceleyen Danıştay 12'inci Dairesi, iptali istenen Ramazan mesaisine ilişkin düzenleme hakkında 28 Ocak 1997 tarihinde "yürütmenin durdurulması" kararı vermişti.

umut  |  Cvp:
Cevap: 4
07.01.2016- 08:15

Cumanın gelişi perşembeden, şeriatın gelişi AKP’den…
Ahmet Çınar



İki bin yıl önce İspanya’da doğup Roma’da ölen Seneca’nın en meşhur laflarındandır… Der ki: Din sıradan insanlar için gerçek, aydınlar için yalan, iktidarlar için kullanışlıdır.

Gerçek midir yalan mıdır meselesi, bu yazının konusu değil. Ama dinlerin, iktidarlar ve sömürenler için son derece “kullanışlı” olduğunu kim inkar edebilir?

İktidarlar ve sömürenler sıkıştıkça, yönetemedikçe, köşeye kıstırıldıkça, çaresiz kaldıkça daha çok din, daha çok dinselleşme, daha çok din sömürüsü pompalar.

Şu “cuma namazı genelgesinden” söz ediyorum. Hani cuma günlerini “ibadet özgürlüğü bayramına çevirecek olan” genelgeden!

Mesailer cuma namazına göre düzenlenecekmiş. Genelge bu hafta içinde hazır olurmuş. Cuma günleri bundan sonra “bayram” olacakmış. Davutoğlu söyledi bunları hep.

Laik bir düzende herhangi bir kamusal ve yasal düzenleme, herhangi bir dinin gereğine, kuralına, ritüeline göre yapılamaz. Yapılıyorsa orada laiklikten söz edilemez.

Erbakan 1997’de başbakanken alınan “mesai saatlerinin iftar saatlerine göre düzenlenmesine” ilişkin bakanlar kurulu kararı, Danıştay tarafından derhal iptal edilmişti. Danıştay 12. Dairesi, bu kararın laiklik ilkesine aykırı olduğuna hükmetmiş, yürütmeyi durdurmuştu. Danıştay’ın o kararı halen yürürlükte ve geçerlidir.

Yürürlükte ve geçerlidir de… Ülkede Danıştay kararı dinleyen mi var?

Ona bakarsak… Danıştay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin, AİHM’nin türban kararları da halen yürürlükte ve geçerli. Var mı dinleyen?

Türbanlı memur, türbanlı dekan, türbanlı avukat uygulaması da, mesai saatlerinin cuma namazına göre ayarlanması da; evet anayasaya aykırıdır ama “anayasaya aykırı” bile demiyorum artık; her şeyden önce laiklik ilkesine aykırıdır.

Anayasa-babayasa takan yok. Anayasa askıda, laiklik buzdolabında. Şu anda ülke fiili olarak kanunsuz, gayrimeşru ve şeri bir rejimle yönetilmekte. AKP’nin yapmaya çalıştığı ise bu fiili, kanunsuz, gayrimeşru ve şeri rejimin, “yeni anayasa yapıyoruz, özgürlükçü anayasa istiyoruz” bahanesiyle yasallaştırılmasıdır. Fiili olarak kurdukları ve uyguladıkları şeriat rejimine yasal zemin yaratmaktır “yeni anayasa” dedikleri…  

AKP bu gayrimeşru, kanunsuz, şeri rejime yasal zemin kazandırma konusunda asla yalnız değil. AKP’nin bu konularda en önemli destekçisi CHP, MHP ve HDP.

Davutoğlu 5 Ocak Salı günü öğle saatlerinde “Mesaileri cuma namazına göre düzenleyeceğiz” dedi. 6 Ocak oldu, 7 Ocak oldu… Bugüne kadar gördüğüm en sadık ve fanatik AKP’li olan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan henüz “gık” çıkmadı. Bir başka AKP’li Devlet Bahçeli’den de “tık” yok. Zaten beklemiyoruz. Cuma namazı düzenlemesinin en ateşli destekçisi ise HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş çıktı. Davutoğlu açıkladı, Demirtaş alkışladı.

“Mesai saatlerinin Cuma namazına göre düzenlenmesi mantıklıdır” buyurdu Demirtaş. AKP’nin islamizasyon yönünde attığı her laiklik dışı adımın en önemli destekçilerinden biri HDP çünkü.

Bir ülkede toplumsal, hukuksal, ekonomik yaşam, herhangi bir dinin gereklerine, ritüellerine, kurallarına göre düzenleniyorsa, o ülkede laiklik değil, o dinin şeriatı geçerlidir. “Mantıklıdır” diyen Demirtaş’ın, demek ki şeriat rejiminden bir rahatsızlığı yok. Öyle anlaşılıyor.

Mesailerin Cuma namazına göre düzenlenmesi “ibadet özgürlüğü” falan değil, ülkenin sünni şeriatçı bir diktatorya tarafından yönetilmesi anlamına gelir. Giderek başka anlamlara da gelir ve iş “cuma namazına gitmeme yasağına” kadar dayanır. Prof. Taner Timur hocamızın, türbanı “baş açma yasağı” olarak tanımlaması gibi…

AKP’nin fiili şeriat rejimine karşı mücadelenin yolu “ODTܒde 15 mescit, 1 cami var, neyinize yetmiyor” diye değil, “üniversitede caminin, mescidin ne işi var” diye sormaktan geçiyor.

AKP tipi gericiliğe karşı mücadelenin yolu “Cuma namazı tamam da, diğer dinlere mensup olanlar ne olacak” diye değil, “Din kuralına göre yasal düzenleme yapamazsınız” diye itiraz etmekten geçiyor.

Eğer böyle sormaz, bu şekilde itiraz etmez, laiklikten vazgeçerseniz; onun adı AKP’nin şeriat minderinde AKP’ye yenilmek olur.  

munzur  |  Cvp:
Cevap: 5
08.01.2016- 13:10

Genelge yayınlandı: Herkes ‘huzur içinde’ cuma namazına gidebilir

Cuma namazı nedeniyle kamudaki mesai saatlerinde esneklik sağlanmasına ilişkin başbakanlık genelgesi bugün Resmi Gazete’de yayınlandı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 5 Ocak’taki grup toplantısında cuma namazıyla ilgili taslağın hazırlandığını duyurarak, “Bundan sonra cuma namazına gitmek isteyen huzur içinde gidebilecek” demişti.

Resim Ekleme
Fotoğraf: Twitter

Reuters’ın haberine göre genelgede, “Dini inanç hürriyetinin bir gereği olarak cuma namazı saatinin mesai saatine denk gelmesi halinde, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere mesai kaybına neden olmaksızın izin verilebilir” denildi.

http://www.diken.com.tr/genelge-resmi-gazetede-yayimlandi-herkes-huzurla-cuma-namazina-gidebilir/

munzur  |  Cvp:
Cevap: 6
08.01.2016- 13:17

Başbakan açıklama yaptı, iki günde jet hızıyla yasalaştı. Sosyal yaşamımız artık din kuralları üzerinden şekillenmeye başlayacak. Böyle kalmayacak, laik düzene aykırılık taşıyan bu uygulamalar cuma günlerinin tatiline kadar gidecek. Ağır ağır çıkıyoruz merdivenlerden, kapitalist sömürü düzeni böyle din sömürüsü ve laiklik karşıtı uygulamalarla sürüp gidiyor. Sosyal yaşam din üzerinden şekillendiğinde yarın bir gün türban takma zorunluluğu getirirlerse, mini etek ve kot pantalona yasak gelirse ne olacak bu ülkenin hali?
Bir de başkanlık sistemi getirirlerse artık önlerinde duracak hiçbir engel kalmayacak. İran mı oluruz, Suudi Arabistan ya da Katar mı, o zaman oturur ağlaşmaktan başka bir şey yapamayacağız.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
08.01.2016- 18:26

AKP savunageldiği dinci faşizme toplumsal alanda yer açabilme türünden hamleler yapıyor. Türbanı bu konuda nasıl kullandıysa şimdi de çalışma düzenini cuma namazına göre ayarlamakla aynı hamlede bulunuyor. Meclisteki muhalefetten de zaten bir tepki gelmediği için kafasındaki yaşam biçimini laikliğe de aykırı olarak dayatabiliyor. Burada durur mu, hiç sanmıyorum. Kendi anlayışına göre neyin eksikliğini görüyorsa gerçekleştirme yolunda adımlar atacaktır ve toplumsal yaşamı dinsel saiklere göre biçimlemeye çalışacaktır. Giderek daha da gericileşen, gericileştikçe toplum üzerindeki baskısını iyiden iyiye arttıran, ileri demokrasi adına ülkeyi diktatoryal bir anlayışla yönetmeye çalışan AKP sömürünün, rüşvetin ve her türlü yolsuzluğun sürdürülmesinin yolunun dinsel saikleri kullanmaktan ve toplumu bu yönde baskılamaktan geçtiğinin farkında. Türbanla girilen yol, Cuma namazı atağıyla yeni bir aşamaya varmıştır.

Türban siyaseti bireysel bir özgürlük konusu değildi, liberaller, dönekler, kürt siyaseti ve buna dahil olan CHP şaşkınlığı AKP'nin ortaya attığı bu zokayı hem yuttular, hem de savundular.   Başta kuyrukçu takımı olmak üzere bir kısım solun da bu kervana katıldığını söylemeliyiz. Türban topluma bir özgürlük simgesiymiş gibi yansıtıldı. Bu ilk adımdı ve sonra arkası geldi. Sırada Cuma namazı zokası var ve bu kez komünistler dışında hiç farklı ses duyulmuyor. Kazandaki su yavaş yavaş ısıtıldı ve hepimiz alıştık, alıştırıldık. Kımıldamayamaz hale getirildik, laikliğin içi boşaltılıyordu, şimdi ne içi kaldı, ne de dışı.

Laik bir devlette dinsel ritüellere toplumsal alanda serbestlik verilmesi veya toplumsal yaşamın dinsel saiklere göre biçimlenmesi bireysel özgürlük olarak adlandırılıp, geçiştirilemez. Üstelik ortada AKP iktidarı eliyle gerçekleştirilen düzenlemeler varsa iki kere üç kere daha fazla düşünmek ve yapılmak istenenin ne olduğu konusunda çok daha fazla kafa yormak gerekir. Bu konular yorumlanırken AKP dışarıda bırakılarak da değerlendirilmemeli. Bu adımlar ülkenin dinci bir totaliterizme doğru hızla yol aldığının göstergeleridir. Mecliste bu konuda dik duruş içinde olan hiçbir parti de bulunmamaktadır. CHP içinde bulunan sosyalist arkadaşlarımız CHP eleştirilerine karşı ''ne istiyorsunuz bu CHP'den'' diye soruyorlardı; sırası geldi biz soralım şimdi; ''ne bekliyorsunuz düzen solundan, CHP'den, HDP'den?''

Aklınız başınıza ne zaman gelecek?

munzur  |  Cvp:
Cevap: 8
09.01.2016- 12:45

Akılları başlarına hiç gelmeyecek gibi gözüküyor. CHP ve HDP içindeki socular lafta solcu gerçekte CHP'li ve HDP'li olmuşlardır artık. Değişmeyeceklerdir ve bu kervanın bir parçası olarak yaşamayı sürdüreceklerdir. Solcular onlara rağmen sol siyasette ısrarcı olmalılar. Başka bir kurtuluş ümidimiz kalmadı gözükmüyor.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]