Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan

İslamcılığın iyisi, kötüsü...
Can Soyer

Esasında oldukça basit ve yalın bir açıklama olmasına karşın, sosyalistlerin din konusundaki tutumu bir türlü anlaşılamamaktadır. Sosyalistler, hangi din olduğundan, hatta bir din olup olmamasından bağımsız bir biçimde, her türlü ilahi, kutsal ya da ruhsal iradenin toplumsal ve siyasal yaşama müdahalesini reddeder.

Üstelik sosyalist hareketin içerisinde birçok inançlı insanın yer almasından hiçbir rahatsızlık duymadan...

Dikkat edilirse, burada bireysel bir inançtan ya da tercihten değil, toplumsal ve siyasal yaşama müdahaleden söz ediyoruz. Dolayısıyla, sosyalistler açısından reddedilen şey inançlı ya da dindar bireylerin varoluşları değil, dinin toplumsal ve siyasal alana uzanan etkileridir.

Söz konusu olan kadınların zorla çarşafa sokulması ya da ramazanda oruç tutmayanların linç edilmesi gibi örnekler olduğunda, bu reddediş fazla garip gelmiyor. Ama devlet baskısına karşı özgürlükleri savunan ya da emekçilerin kanını emerek semirmiş patron sınıfına lanet okuyan bir dinsel söyleme karşı tutum almak kolay olmuyor.

Çoğu zaman kafalar karışıyor; tartışma gelip "canım ne zararı var" noktasına sıkışıyor. Böylesi duyarlılıkları olan bir islamcı siyasal akımın var olmasının gerçekten bir zararı var mı peki? Bence yok...

En yakın ve etkileyici örneğini Haziran İsyanı sırasında gördük. Kendisini anti-kapitalist ya da devrimci olarak tanımlayan, aynı zamanda katıksız biçimde AKP karşıtı tutum alan, fakat bir yandan da müslüman kimliğini beyan eden bir topluluğun, Gezi direnişi sırasında önemli bir misyon üstlendiği inkar edilemez.

Dahası, aynı topluluk inançlı ya da dindar insanların toplumsal mücadeleler konusunda duyarsız, harekete geçmekte isteksiz, devlet karşısında uysal bir tavır alacakları yönündeki önyargıyı da yıkıp geçti. Ve Haziran'dan bu yana, bu topluluğun sol ve sosyalistlerle kurduğu temas, hala anlamlı sonuçlar yaratma şansına da sahip bulunuyor.

Ancak bu temasın nasıl ve hangi yollarla sağlanacağı, ne tür sonuçlar almaya uğraşılacağı konularında kesinlik ve açıklık sağlamak zorunludur.

Bu açıdan, sosyalizm düşüncesi ile islam arasında bir geçişkenlik arayan, giderek bir tür melezleşmeyi zorlayan her türlü temas ve beklenti, ikirciksiz biçimde reddedilmelidir.

Sosyalistler din düşmanı olduklarından ya da dindar insanlara gıcık kaptıklarından değil; sosyalizmin referansları ile dinsel düşüncenin referansları arasında uzlaşmaz bir çelişki olduğundan reddedilmelidir.

Karşılıklı dostluklarımız, birbirimize duyduğumuz sempati, deneyimlediğimiz mücadele arkadaşlığı baki kalmak şartıyla, sosyalistlerin, örneğin "mülk Allah'ındır" sözüne haklılık vermesi imkansızdır. Tam tersine, mülkün, kendisini üreten emekçilere ait olduğunu söylemek, sosyalistlerin ayırt edici yanlarındandır.

Ya da sosyalistlerin tutup da "gerçek müslüman şöyle olur" gibi bilgiçliklere girişmesinin anlamı yoktur. Çünkü solun işi ilahiyat çalışmaları ya da hadis/ayet yorumları değil, toplumsal ve siyasal yaşamı biçimlendirmeye yönelen her türlü dinsel referansla mücadele etmektir.

Elbette din, bu arada islam da, bilim insanları, düşünürler, felsefeciler tarafından incelenecek, yorumlanacak, açıklanacaktır; bunların arasında sosyalist, marksist isimler de olacaktır belki. Ancak bu düzeydeki etkileşimin, siyasal ve ideolojik karşılıklar yaratmasını beklemek beyhudedir.

Çünkü sosyalizm düşüncesi, daha ilk adımda her türlü dinsel referansı dışlar. Topluma, tarihe ya da insana dair açıklamasında, tek bir kutsal kaynağa dahi izin vermez. Dinin, birey ile tanrısı arasındaki bir ilişki olduğunu kabul eder, ama bunun ötesine taşan un ufak eğilimi bile bir mücadele konusu olarak görür.

Ve bu tutumunu, sadece "kötü" olanına karşı değil, "iyi" olanına karşı da aynı tutarlılıkla sergiler.

Eşitliği ve özgürlüğü savunmak için kutsal kitaplardan örnekler aramak zorunda değildir sosyalistler. Böyle örnekler bulunmaz diye değil, eşitlik ve özgürlük, tanrıdan gelmese de meşru temellere sahip olduğu için.

Yoksulluğun ve adaletsizliğin karşısına hadislerle çıkmak gereği duymaz sosyalizm düşüncesi. O hadisler eski olduğu için değil, yoksulluk ve adaletsizlik, tanrı öyle söylemese de kötü olduğu için.

Savunmasız ve hakkını arayan insanlara vahşice saldıran muktedire karşı çıkmak için ilahi gerekçelere sığınmaz sosyalizm. O gerekçeler saçma olduğundan değil, ilahlar boyun eğmeyi salık verse de boyun eğmeyeceği için.

Sosyalistler, dinde neyin olup olmadığına kafayı takmayıp, bu tartışmayı bilime ve felsefeye devreder ve tüm meşruiyetini insanın kendi toplumsal varlığı üzerindeki egemenliği düşüncesinden alır.

Dolayısıyla somut kimi gündemlerde mümkün olan yan yana gelişler, bu boyutu aşıp bir tür siyasal ve ideolojik melezleşmeye evrildiği anda, yan yana gelmek imkansız olacaktır. Solun ve sosyalizmin, kendi meşruiyetini islamdan ya da dinsel inançlardan referanslarla "güçlendirmesi"ye çalışmasının yolu, tanım gereği, kapalıdır. Sosyalistlerin görevi, düşünsel diyalog yoluyla islami hegemonyaya iltica etmek değil, dinden kaynaklanan her tür hegemonya girişimi ile mücadele etmektir.

Adı ister islam olsun ister başka bir şey, dinsel düşüncenin tüm biçimleri, bu arada sermaye ve devlet "dinleri" de, insan özgürleşmesinin bir engelidir.

Çünkü sosyalizm, insanın toplumsal ve siyasal iradesini yok sayan, onu insan dışındaki çeşitli güçlere bağımlı kılan her türlü ilişkinin reddedilmesi, giderek ortadan kaldırılmasıdır.

İyisiyle, kötüsüyle...

SOL

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]