Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

22.02.2016- 17:01

Demokrasi Nedir?

Resim Ekleme

“Demokrasi” kelimesi, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, emperyalistlerin üzerinde tepindiği kelimelerin başında gelmektedir. “Demokrasi getirmek adına” adına Ortadoğu’nun ABD emperyalizmi tarafından işgal edildiği günler üzerinden henüz çok geçmedi. Ya da Esad yönetimine karşı emperyalistlerin yaptığı “demokratik” müdahalenin etkileri bugün katlanarak sürüyor. 2010 yılında oylanan 12 Eylül anayasa referandumunu hatırlayın; ne diyordu Yetmez ama Evetçi liberaller, “Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var.” İktidarı boyunca çeşitli katliamlar, baskılar ve zulümler uygulayan AKP iktidarından bir “demokrat” çıkartabilmeye uğraşan liberaller, o günlerin aksine şimdi işin içinden “Kandırıldık” diyip çıkıveriyorlar. İşçi sınıfının bu yalanlara kanmaması için “demokrasi” teriminin, sınıf mücadelesi içinde irdelenmesi gerektiğini, hiçbir burjuva iktidarının demokrasiyi işçi sınıfına bahşetmeyeceğini yıllarca yazdı, çizdi ve dilleri döndüğünce anlatmaya çalıştı komünistler. Tarihe bakıldığı zaman görülecektir ki, işçi sınıfı demokrasiyi kendi mücadelesi ile tırnaklarıyla kazıyarak kazanmıştır.

Aşağıdaki çevirimiz, demokrasinin sınıflar üstü bir kavram olmadığını; aksine, bir ülkedeki demokrasi seviyesinin, o ülkedeki sınıf mücadelesinin gelişkinliği ile doğru orantılı bir şekilde azalıp arttığını göstermeyi hedeflemektedir.

Kaynak: liberationschool.org

Demokrasi Nedir?

“Demokrasi” kelimesi demos (halk) ve kratos (iktidar) kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşur; yani “halkın iktidarı” anlamını taşır. Bir yönetim biçimi olarak ise genellikle, çoğunluk iktidarı şeklinde anlaşılır.

Yüzyıllardır, Amerika Birleşik Devletleri kendisini, demokrasinin en gelişkin olduğu ülke ve uluslararası arenada demokrasinin koruyucusu olarak görmüştür. Demokrasi adına savaşlar başlatmış ve işgallere girişmiştir. Ancak farklı tür demokrasi çeşitleri vardır; peki Amerika’daki demokrasi hangi tür demokrasidir?

Demokrasi olarak adlandırılan ve bilinen en eski Avrupa sistemi, Yunanistan’da Atina kentinde bundan yaklaşık 2,500 yıl önce görülmüştür. Atina’da, 100,000 kişilik bir şehir olmasına rağmen, nüfusun yaklaşık %10’undan daha az bir kısmının oy kullanabildiği hesaplanmıştır. Bunun sebebi, oy kullanabilmek için erkeklerin zorunlu askerlik görevini tamamlamış olmaları ve vatandaşlık haklarına sahip olmaları gerekiyordu. Sistem kadınları, vatandaşlık haklarına sahip olmayan göçmenleri ve nüfusun yarısından fazlasını oluşturan köleleri kapsamıyordu, hatta dışlıyordu.

“Halkın iktidarı”na dayanan bir yönetim şekli olmasına rağmen, gerçekte “halkın” kim olduğunu azınlığa dayanan bir yönetici sınıf belirliyordu.

Antik Yunan’ın demokrasi anlayışı gibi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki demokrasi anlayışı da köle sahipleri tarafından oluşturulmuştur. Aynı şekilde ABD’deki sistem de kadınları ve köleleştirilmiş insanları dışlıyor ve oy verme hakkını sadece mülk sahibi erkeklere tanıyordu. 1787’den itibaren seçimlere katılabilmek için mülkiyet sahibi olma koşulu o denli sıkıydı ki, isteyen seçmenlerin büyük kısmı kendilerini aday olarak bile gösteremiyordu. Yani mülkiyet sahibi sınıf, mülkiyet sahibi olmanın koşullarını kullanarak öyle bir “demokrasi” yaratmıştır ki, karar alma gücünü tamamen kendi ellerinde toplamışlardır.

ABD’nin kuruluşundan bu yana gelişen halk mücadeleleri, oy kullanma hakkını sınırlayan koşulları yırtıp atmıştır. 19. yüzyılın ilk yarısında, beyaz erkek seçmenlerin oy kullanmaları önündeki engeller kaldırılmıştır. 1920 yılında ise güçlü bir kadın hareketinin sonucu olarak beyaz kadınlar oy kullanma hakkını kazandılar. Siyahi Amerikalılar ise oy kullanmaları önündeki engelleri 1960’lı yıllardaki sivil özgürlükler hareketi ile ortadan kaldırdı ve 1965 yılında bu hakka   tam olarak sahip oldu.

Demokratik sistemin bir kanalı olan oy verme işlemi kazanılmasına rağmen, ABD’deki hakim sınıf, siyasi sisteme katılım olanaklarını daha farklı yollardan kapamaya devam etti. Bu sayede zengin mülk sahipleri politik gücü ellerinde tutmayı başardılar. İki partili seçim sistemi, ülke içinde ülke kaynaklarının sömürüsünü ve ülke dışında emperyalist sömürüyü onaylayan ve teşvik eden iki parti arasında bir tercih yanılsamasına dayanmaktadır.

Örneğin, adaylar seçim kampanyası sürdürebilmek için milyonlarca dolarlık bağışlar koplamak zorundalar. Bu, herhangi bir siyasi makamı kazanabilmek için insanın zengin olması gerektiğini kanıtlayan sade bir örnektir.

1877’den bu yana sadece üç tane Afrikan Amerikalı senatör olabilmiştir. Şimdiki senatörlerin neredeyse yarısı resmi olarak milyonerdir. Gerçek rakam büyük ihtimalle daha da fazladır. ABD Senatosu’nda tek bir işçi bile bulunmadığı gibi, onu temsil eden bir oluşum da yer almamaktadır.

Dahası sadece ABD’deki siyasi sistemde yeterince önem arz etmeyen kararlar oylamaya tabi tutulur. Maaş ve aldığın sosyal yardımlar konusunda senin oyuna başvurulmaz. Çalıştığın şirkette işten çıkarmalar hakkında kimse senin fikrini sormaz. Ülkenin savaşa girip girmemesi hakkında kimse senin oyuna başvurmaz. Bu konular hakkında oylamalar, sadece milyonerler arasında yönetim kurulu toplantılarında yapılır.

Marksistler, kapitalizm altında gerçekleşen bu tarz “demokrasilere” burjuva demokrasisi adını verir. Hangi konuda sana oy verilmesine izin verilirse verilsin, kapitalist sistemin süren görevi garanti altına alınmıştır.

Sınıflara bölünmüş olan toplumlarda, demokrasi gibi kelimelerin, ancak sınıflar arası ilişkiler bağlamında bir anlamı olabilir – hangi sınıf için demokrasi?

Amerika’da sistematik bir şekilde haklarından mahrum bırakılan bir Afrikan Amerikalının demokrasi istemesiyle, Miami’ye sürgün edilmiş sağcı bir Kübalının(*) demokrasi istemesi arasında oldukça büyük ve önemli farklılıklar vardır çünkü Küba’da işçi sınıfı, dünyanın herhangi bir yerindeki gelişmiş kapitalist ülkenin işçi sınıfına kıyasla oldukça geniş siyasal ve sosyal haklara sahiptir. Örnekteki Afrikan Amerikalı demokrasi çağrısı yaptığında bu çağrıyı ülkesindeki işçi sınıfının haklarını genişletmek için yaparken, Kübalı bir sağcı mülteci, işçi sınıfına verilen hakların geri alınması için çağrı yapmaktadır.

İşçi Sınıfı Demokrasisinin Temeli:

Zenginlerin demokrasi anlayışına bir alternatif var mıdır? Yeni tip demokrasi anlayışını inşa etmenin pratik temeli çok kolay. Antik Yunan döneminde veya modern kapitalizm sınırlarında da, sayıca azınlıkta olan sınıf, toplumun karar verme mekanizmalarını ve zenginliğini kontrol ediyor. “Çoğunluğa göre karar alma” kuralı, ufak bir azınlığın, çoğunluğun zenginliğini elinde tutmak için uydurduğu bir yalandır.

Kapitalizm sınırlarında ekonomi, çoğunluğun isteklerine ve arzularına göre şekillenmez; tersine, daha fazla kar yapma arzusuna göre şekillenir. Kararlar, bireylerin ya da grupların en fazla hangi şekilde kar yapacaklarına göre alınır.

Demokratik toplum, insanların, birleşerek oluşturdukları toplumun zenginliğinin nasıl kullanılacağına dönük karar alma yetkilerinin olduğu bir toplumdur. Ekonominin, bilinçli karar alma mekanizmalarına ve çoğunluğun çıkarlarına tabi tutulması, ekonominin demokratikleştirilmesidir; yani planlı ekonomi. Sosyalizmin en temel ilkelerinden de birisi budur.

ABD’de gerçek demokrasinin önündeki en büyük engel, şirket sahipleri ve bankalardır, yani kapitalist sınıfın kendisidir. Kapitalist sınıfın varlıklarının kamulaştırılması ve toplumun çıkarlarına göre bu varlıkların kullanılması, işçi sınıfı demokrasisinin temelini oluşturmaktadır.

(*) Küba Devrimi sırasında karşı devrimci rol üstlenen küçük burjuva ve işçi sınıfının ufak bir kısmı olan lümpen proletarya unsurlar sınır dışı edilmiştir. Bunlardan birçoğu Küba’nın hemen karşısında kalan ABD’nin Miami kentinde yaşamaktadırlar.

http://komunos.org/demokrasi-nedir.html

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]