Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

23.03.2016- 11:52

Sol ve virgül-Aydemir Güler


Sol sağdan, merkezden, berikinden, uzaktakinden “virgülle” ayrılır mı? Geçenlerde AKP’nin yayın organlarından birine sağ ve sol kavramlarını tartışmaya davet ettiler. Tartıştık mı, tartışabildik mi; pek emin değilim doğrusu.

Sorun yöntemde, tartışmacıların şu veya bu özelliğinde değildi. O kategorilerden sorunlar vardı tabii. Örneğin bir tanesi cihatçı cinayet şebekelerinin sevicisi ve muhtemelen örgütçüsü biriydi. Ne tartışılır ki! Bir başkası, yıllar önce öğrencilik ve asistanlık zamanlarımda tanıştığım sağcı akademisyenlere benzemiyordu; o Tayyip’in dekanı, faşist terörün aklayıcısı bir cahildi. Her neyse; ama sorun buralarda kendini göstermiyordu.

Mesele şu ki; günümüzde ağzından çıkana inanan pek az kimse kaldı! “AKP tabanı şiddete hiç değmemiştir” demek için işçi, kadın, Kürt, Suriye, Gezi… katliam ve katliam girişimlerinin gözü kapalı değil bilinçli parçası olmak gerekir. Oysa bu en gözü dönmüş tecavüzcü için bile imkansızdır. AKP’nin tavanı da karakteristik tabanı da, Türkiye sağcılığı da şiddet düşkünü olduğunun farkında. İslamcı faşizm veya aynı anlama gelmek üzere piyasacı cihatçılık bilinçli bir kötülüktür. Yalan söylemek, inanmadığını dillendirmek, rol yapmak… bunlarla tehdit, şiddet arasındaki mesafe iki cümleden fazla değildir. Ve bir başka yöne sapmak da bir o kadar kolaydır. Atıp tutan, ter ter tepinen bir piyasacı cihatçının “ben aslında…” diye nedamet getirmesi hiç şaşırtıcı olmaz.

Bu ikiyüzlülükle ne tartışılır? Sağ her zaman her yerde sömürünün mazeretçisidir. Yalnızca bir ara, solun altın on yıllarında, “kurduğumuz” baskı mazeretlerine biraz daha özen göstermelerine neden olmuştu. Sonraları sol geri çekildi ve sağcılık edepsizliğin göbek adı oldu. Şimdilerde iş bitti. Sağda insan yok ve insanların sağı terk etmesi zorunluluk. Yoksa… “bir kere tecavüz ettik diye ne bu şamata” diye rezil çarklarına sahip çıkmaktır sağcılık. “Şiddet devletin ayrıcalığıdır” der bir şiddet düşkünü ve egemen şakşakçısı. Başkaldırı hakkı dendiğinde boş boş bakar. Başkaldırmayı hiç düşünmemiştir ki!

Velhasıl sağda insan yok ve o yüzden tartışılamıyor.

Tartışmak mı istiyoruz, sağdan kurtulmak mı? Makul tecavüzcülerle masaya oturmayı mı yeğlersiniz, yoksa… AKP kanallarında -set işçilerinin, oraların beyaz yakalılarının bildik dost bakışları dışında- her yere sinen pespayelik yerine, bir zamanlar, yani AKP onları tasfiye etmeden önce var olan babacan, okuryazar ve dolayısıyla tartışılabilir makul liberalleri, inanmış piyasacıları, saygılı muhafazakarları ister misiniz?

Ben istemem! Hangisi daha iyiydi sorusunun yanıtına dayanmıyor isteksizliğim. Tayyiplerin dünyaya egemen olmalarıyla doğal hale gelen, o eski tartışma ortamı değil, Habertürk’teki bileşimdir. İlişki ağı veya çember o denli dardır ki, Erdoğan’ın kendisi, tabii kafayı Brüksel’den, Amerikan savcılarından falan kaldırabilmişse fırça atmış olmalıdır: “Ulan o lafları nasıl ettirirsin sen benim hakkımda! Seni ben … yapmadım mı!” Doğrudur. Bunları yapımcı, cihatçı şefi, akademisyen falan yapan Erdoğan’dır. Dar çember her şeyi boğmuş ve Türkiye yobaz bir hırsızlık ve cinayet şebekesinin dümenine esir düşmüştür.

Tartışmak değil kurtulmak istiyoruz. Bu niyetle devam ettiğimizde bunların önce “çıkar”a tutanan köpük kısmı gidecek. Göreceksiniz, Türk filmlerinin saflığına geri dönülecek. Ama o geri dönüş için sağla muhatap olmak ve muhatap alınmak için değil, insanı özgürleştirmek için uğraştığımızı bileceğiz ve öyle uğraşacağız. Köpük gidecek. Bu kadar da olmaz diyecek halkımız. Nasıl da görmedik diye hayıflanacak, uzun süre iktidar rüşvetine tav olanlar… bir kısmı da masanın altına saklanacak.

Benim çıktığım program tartışmaya davet değildi. Muhtemelen yapımcılar, sağcı başına tartışmanın tüketilmiş olması nedeniyle kaza eseri sollu bir masa oluşturmuşlardı. Bir daha yapmazlar.

Ama solu bir değişimin değil uzlaşmanın ve tartışmanın parçası kılmak isteyen girişimler olacaktır. Örneğin bir Amerikan savcısı böyle bir etki salgılamaktadır. Umudumuz Amerikan adaleti!

Hayır değil. Umudumuz adalet ve o adaleti bugünkü dünyanın sağından türetmek imkansız. Bizim kurmamız ise gayet mümkün. Savaş suçunu, halkları soyma aşağılığını yargılamak için sol devreye girecek. Tartışmaya değil kavga etmeye oturacak!

Veya bütün dayanışmamızı fazla fazla hak eden Belçika halkının acısına yaslanan AB’nin Ankara’yı sıkıştırması, bu rezil düzenden tartışarak, uzlaşarak, yeni bir ortak payda falan yaratarak çıkmanın mümkün olduğu fikrini salgılamaktadır. Umudumuz AB mi?

Hayır, sol sağdan virgülle ayrılmaz. Tecavüzcü bir insan türü değildir. Tayyip tipi akademisyen bilim yapmaz, yapamaz...  

Şimdi Komünist Parti’nin Kirli Siyaseti Reddediyoruz   belgesini tekrar okumanın zamanıdır.

Türkiye imkansızın yapılarak üstündeki kanı, irini silinmiş bir sağla değil, tertemiz ve uzlaşmaz bir solculukla insana yakışır hale gelebilir.    

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]