Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Enternasyonal

Lübnan Komünist Partisi: Burjuvazi ve inanç grupları yolsuzluk üretiyor

Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı’nın 20-21 Şubat tarihlerinde İstanbul’da toplanan Çalışma Grubu’na katılan Lübnan Komünist Partisi (LKP) Genel Sekreteri Khaled Hadadah ile Lübnan’da komünistlerin gündemleri üzerine yapılan röportajı soL okurları ile paylaşıyoruz.


Resim Ekleme
Khaled Hadadah

Lübnan gibi yönetim sistemi din ve mezhep gruplarına göre paylaşım üzerine kurulu, üstelik bunların tamamının küresel ve bölgesel güçler tarafından belirlendiği bir ülkede komünistlerin mücadelesi elbetteki ilgi çekici. Lübnan Komünist Partisi (LKP) Genel Sekreteri Khaled Hadadah ile Lübnan’da komünistlerin gündemleri üzerine konuştuk

LKP’nin şu anda Lübnan’da en önemli gündemi nedir?
İki yılı aşkın süredir Lübnan, tarihinde görülmemiş bir kriz yaşıyor. Şu anda devletin başında kimse yok. Yaklaşık yirmi aydır hükümetin görev süresi uzatılıyor ancak hükümet işlemiyor. Lübnan’ın inanç gruplarına dayalı rejimi, ülkenin tüm kurumlarını, cumhurbaşkanlığını ve diğer her şeyi belirledi. Böylece burjuvazinin Lübnan’ı siyasetçilerle ve yolsuzluklarla doğrudan yönetmesinin önü açıldı. Ülkenin gerçek yöneticisi olan burjuvazi ve inanç gruplarının liderleri zaten hep işbirliği halindeydiler, o yüzden yolsuzluğun olmadığı inanç gruplarına dayalı bir rejim düşünülemez. Hal böyleyken, inanç grupları arası siyasi pozisyon değişiklikleri dışında Lübnan’da bir siyasi faaliyet görülmüyor. Kısacası Lübnan, birbirine siyasi olarak düşmanlık eden inanç gruplarından oluşuyor. Bunun nedeni de bu grupların her birinin Lübnan dışında bir ülkeye bağlı hareket ediyor olmaları.

Bakın, Lübnan inanç gruplarına dayalı bir konfederasyon. Devlet içinde her kurum belli bir inanç grubuna bağlıdır; cumhurbaşkanlığı Hıristiyanlara, hükümet Sünnilere, parlamento Şiilere vs. Bizim Lübnan’da “ayrışma” adını verdiğimiz bu bölünme artık en düşük kademelerdeki kamu görevlerine kadar genişledi, çünkü Lübnan Anayasası’na göre başı çekenler ayrışmaya tabi tutuluyor. Bu durum kamu görevlilerinin %60’ını çalışamaz hale getirdi. Eğitim kurumları gibi neredeyse tüm temel kurumlar sadece %40’lık bir kapasiteyle çalışabiliyor. İnanç gruplarına dayalı ayrışma yüzünden yeni kamu görevlilerinin yetiştirilmesi ve istihdam edilmesi de mümkün olamıyor. Bu ayrıştırıcı sistem değişmediği sürece Lübnan’da daima iç savaşlar yaşanacaktır.

Bugün kendimizi bir siyasi sorunlar yumağı içinde buluyoruz. Başlıca sorun siyasi rejim. Lübnan’da birçok parti inanç gruplarına dayalı rejimi değiştirmek, demokrasinin önünü açmak, laik ve demokratik bir devlet kurmak için bir kurtuluş kongresi çağrısı yapıyor. Bizim temel amacımız bu. Başından beri böyle bir tutumumuz var ve buna destek veren başka partiler de var. Biz diyoruz ki, Lübnan’ın bugünkü egemen siyaseti Lübnan’ı kurtarmaktan ve onu bölgede olup bitenlerden ayırmaktan aciz. İnanç gruplarına yer vermeyen laik ve demokratik bir rejime ihtiyacımız var.
İkinci önemli konu ise her zaman olduğu gibi İsrail tehdidi. Lübnan topraklarının bir bölümü İsrail işgali altında. İsrail’in savaş uçakları ve askerleri durmadan Lübnan topraklarına giriyorlar. Her an İsrail’in işgal tehdidiyle karşı karşıyayız.

Peki Suriye’de süren savaşın Lübnan’daki etkisi nedir? Cihatçıların Suudi Arabistan tarafından silahlandırıldığı söyleniyor.
Lübnan’ın maruz kaldığı üçüncü tehdit de terörizm sorunu, IŞİD ve El Nusra... Lübnan İçişleri Bakanı’nın açıkladığı gibi Lübnan’ın bir bölümü teröristlerin işgali altında. Burası Suriye ve Lübnan sınırında büyük bir Lübnan kasabası olan Ersal. Suriye ordusunun özellikle Şam çevresindeki teröristler üzerinde baskısını artırmasıyla birlikte teröristler Şam’ın yakınlarından bizim sınırımıza doğru kaçıyor. Daha önce Suriye’de işgal edilmiş olan, ama bugün Suriye ordusu ve müttefik kuvvetlerce özgürleştirilen yerlerden kaçan teröristler, kayıplarını telafi etmek için Lübnan’da bazı bölgeleri işgal ediyorlar. Kuzey Lübnan’ın bir bölümünde ve Ersal’de kendi küçük devletçiklerini kurmuş durumdalar. İşte bu Lübnan için gerçekten büyük bir tehlike.

Biz bu tehlikeye karşı Lübnan halkına Lübnan ordusunu sınırları koruma mücadelesinde desteklemesi için birçok çağrıda bulunmuştuk. Şimdiye kadar Lübnan ordusu çok çaba sarf ettiği halde siyasi bir destekten yoksun kaldı. Şu an için Lübnan ordusu Lübnan’ın yegâne dinler ve mezhepler üstü olan kuruluşu. Lübnan Ordusu Genelkurmay Başkanı beni gördüğünde Lübnan’da iki tane inanç ayrımından uzak ulusal kuruluş olduğunu, bunlardan birinin Komünist Parti diğerinin Lübnan Ordusu olduğunu söylemişti. Bu demek oluyor ki Komünist Parti kendisini her mezhebe inanan ve farklı bölgelerde yaşayan insanlar içerisinde var edebiliyor. Lübnan’daki diğer partiler gibi değil. Diğer partilerden her biri bir mezhebi temsil ediyorlar. Şiilerin, Sünnilerin, Dürzilerin, Marunilerin, Hıristiyanların vs. birer partisi var. Bütün bölgelerde ve mezhepler arasında gelişip serpilen sadece Lübnan Komünist Partisi. Şu ana kadar birliğini koruyabilen Lübnan ordusunun da Lübnanlı siyasetçiler ve mezhep liderleri tarafından bölüneceğinden korkuyoruz. 1975-1990 arasında yaşanan İç Savaş’ta olan buydu. Şimdi Lübnan ordusunun birlik içinde Lübnan’ı savunmaya hazır olduğunu görüyoruz. Biz de bu yüzden Lübnan’ın işgal altında olan bölgesindeki köylerde yaşayan insanlara, Lübnan’ı korumak amacıyla Lübnan ordusunun yanında olmaları için bir çağrı yaptık.

Bugün yaşanan sorunlarından biri de Suudi Arabistan’ın Lübnan ordusu için 3 yıl önce taahhüt ettiği 3 milyar dolarlık yardım konusu. Şimdi Lübnan ordusuna tek bir dolar bile vermeyeceklerini söylüyorlar. Biz bunun “Lübnan’ın ordusunun bu savaşı kazanmasını istemiyoruz” demek anlamına geldiğini düşünüyoruz. Bu da doğrudan veya dolaylı olarak Lübnan’a yerleşen teröristleri destekledikleri anlamına geliyor. Umarım bu durum Lübnan’da bir çeşit iç savaşın fitilini ateşlemez. Bu yeni tehdit Suudi yanlısı Adalet Bakanı’nın istifası sonrası ortaya çıktı. Ve bence bu güvenlik güçlerinin bazı mezheplere yakınlaşmasının da başlangıcı. Özellikle Sünni liderlerin Hizbullah’a ve İran’a karşı Sünni nüfusu Suudi Arabistan’ı desteklemeye çağırmalarından sonra... Dolayısıyla bu gerilim iç savaşın bir anda patlak vermesine sebep olabilecek şekilde tırmanıyor.

Suriye’nin bir oldu bittiyle ikiye bölünme ihtimalinden endişe ediyoruz. Bir tarafta, Suriye rejimi ve müttefikleri Rusya, İran ve Hizbullah’ın yönettiği İran bölgesi. Diğeri tarafta, bugün IŞİD’in denetlediği, Irak ve Suriye arasında bir Sünni bölgeleri görüntüsü altında Suudiler ile Türkiye’nin yönettiği bir bölge. ABD içinse önemli olan bir Irak-Suriye Sünni bölgesi yaratılması değil bir petrol bölgesi yaratılması.


LÜBNAN'IN ÇETREFİL SİYASETİNDE KOMÜNİSTLER

1924’te Lübnan Halk Partisi, Komintern’e katılarak adını Suriye-Lübnan Komünist Partisi olarak değiştirdi. Ağırlıklı olarak Yahudilerden oluşan Filistin Komünist Partisi’nden sonra Ortadoğu’da kurulan Arap ağırlıklı ilk komünist partiydi. Suriye Komünist Partisi’nin tarihsel kurucusu sayılan Halid Bekdaş liderliğindeki parti, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Lübnan Komünist Partisi ve Suriye Komünist Partisi olarak iki ayrı partiye dönüştü.

1920’den 1943’e kadar Fransız sömürgesi olan Lübnan, İsrail devletinin 1948’de kuruluşundan sonra Filistinlilerin akınına uğradı. Komünistlerin de destek verdiği Arap ulusal hareketinin uzantısı olan laik çizgideki Filistin Kurtuluş Örgütü, Lübnan’da konuşlanarak İsrail ile mücadeleye başladı. 1975’te patlak veren Lübnan İç Savaşı’nda Filistinliler Suriye’deki Baas rejiminden destek alırken Hıristiyan Maruniler İsrail tarafından desteklendi. 1982’de Lübnan’da yaşanan İsrail işgali karşısında İran İslam rejimi Şii Hizbullah hareketine arka çıkarak onu başat bir askeri güç konumuna getirdi. Komünistler ise iç savaşta zayıfladılar ve 1990’lara etkilerini kaybetmiş olarak girdiler.

Bölgede emperyalist restorasyon, 2003 Irak işgalini takiben 2005 yılında Lübnan’da, Suriye Baas yönetiminin etkisini kırmak üzere renkli ‘Sedir Devrimi’yle görüldü. Bu hareket başta komünistlerde bir beklenti yarattıysa da 2006’da İsrail işgalini tetikleyince bu beklenti boşluğa düştü. Lübnan Komünist Partisi, İsrail’e karşı Hizbullah’ın başını çektiği halk direnişine katıldı ve Suriye karşıtı ‘14 Mart’ (Sedir Devrimcisi) hareketine mesafe koydu.

Lübnan’da yönetim sistemi din ve mezhep gruplarına göre paylaşım üzerine kurulu. Bu sistem, grup aidiyeti yerine ülke genelinde tüm gruplar içinde örgütlenerek ulusal temsiliyeti öne çıkaran LKP’yi seçimlerde dezavantajlı kılıyor. LKP, ayrıştırıcı yönetim sistemine karşı mücadele ediyor.

2015 yılında çıkan çöp krizinin doğurduğu toplumsal tepkiyi ‘Arap Baharı’ eğilimleri karşısında siyasallaştırmanın yollarını arayan LKP, diğer yandan Suriye’deki savaşta gerici Arap rejimlerinin desteklediği İslamcı örgütlerin Lübnan’da artan etkisine karşı savaşıyor. Bu örgütleri ‘tekfirci’ olarak nitelendirerek Suriye direnişine destek veren Hizbullah, geçtiğimiz haftalarda Suudilerin ön ayak olmasıyla önce Körfez ülkeleri ardından Arap Birliği tarafından ‘terörist örgüt’ ilan edilmişti. Akdeniz’de Türkiye ile bağlantısı olduğu tahmin edilen iki silah yüklü gemi yine bu süreçte Lübnan’a gitmek üzereyken yakalanmış, silahların Hizbullah’la savaşmak üzere Lübnan’a Suriye’den sızan İslamcı örgütlere iletilmek istendiğinden şüphe edilmişti.


* Boyun Eğme dergisinin 24. sayısında yayımlanmıştır.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]