Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Özellikle TAK'ın Ankara katliamından sonra PKK-TAK'a yönelik çok ciddi eleştiriler ortaya çıktı. PKK'nin de katliamı kabul etmeden kabul etmeye çalışması, mazeretler uydurması eylemin başka bir yanıydı.Sözde sol-sosyalist forumlara yansıması da farklı oldu. Sosyalist forumda kürt hareketinin militanları ve kuyrukçu tipler DHKP-C'nin eylemi üzerinden eylemi saptırma yoluna gittiler. Sn.Kaçak ( Alevliyıldız) ve benzerleri de ''o da ölüm, bu da ölüm, devlet de öldürüyor'' çerçevesi içinde konuyu uzattıkça uzattılar. İkinci örnekteki yaklaşımın siyasetle bir ilgisi yok. Siyaset insani duyarlıkları da kapsayan ama onu da aşan perspektiftir. O perspektif yoksa söylenenler tekerleme olmanın ötesine geçmez. Asıl önemli olan şiddetin, o şiddetin arkasındaki siyasetle birlikte ele alınmasıdır. Bu yoksa, böyle yapılmıyorsa o tartışmalar havanda su dövmenin ötesine geçemez.

Kuramsal olarak devrimci şiddetin hiçbir şekilde halka dönük olmamasına özen gösterilir. ''Halka dönük olmak'' sadece halkı hedef almak olarak sınırlandırılamaz. Halkın bulunduğu mahallerde patlatılan her bomba aynı zamanda halkı hedef alan bombadır. PKK'nin bu tür şiddeti zaman zaman kullandığını biliyoruz ve bu şiddet türü son zamanlarda hem artış göstermiştir ve hem de Kandil'den gelen açıklamalardan anlaşılacağı gibi   daha da artacağını söyleyebiliriz. Bu tür şiddet eylemlerinin DHKP-C eylemleriyle hiçbir benzerliği bulunmamaktadır. '' Her ikisi de insan canına kıyıyor'' benzetmesinin de konuyla bir ilintisi yoktur, DHKP-C'nin ''beceriksizliği'' ileri sürülerek PKK eylemlerini savunmanın da anlaşılır bir yanı bulunmamaktadır. Sadece şiddet boyutunda bakıldığında bunlar söylenebilir.

Ama asıl konu bu tür eylemlerin arkasında nasıl bir siyaset olduğu ve bu tür siyasetlerin içinde bulunduğumuz koşullarda doğru ve gerekli-zorunlu olup olmadığıdır.

Bir parantezle devam etmek isterim. 80 öncesinde özellikle Dev-Sol'da polis otoları taranırdı. Sonuç üç beş ölü, şu kadar yaralı. Bir gün Dev-Sol'cu ''abilerimize'' '' bu tür eylemlerin doğru olup olmadığını sormuştum. O otoların içinde solcu polisler de olabilirdi? ( o dönemde polis teşkilatı da Pol Der ve Pol Bir olarak ayrılmıştı.) Verilen yanıt o konularda istihbarat yapıldığını, hedeflerin bilerek seçildiği ve kurşun yağdırılan otoların içindekilerin işkenceci polisler olduğu şeklindeydi. Bana o zaman çok da inandırıcı gelmemişti. Kitlesel öldürmelere yönelik şiddet tercih edildiğinde ''işkenceci olmayan'' ve üzerinde sadece üniforma olduğu için yaşamdan kopartılan ve hatta sivil yurttaşları da riske eden bir sonuç her zaman kaçınılmaz olabilirdi. DHKP-C'ye dönersek böyle bir eylemi bugüne kadar hiç tercih etmedi. Daha çok ''nokta atışlı'' eylem türlerine yöneldiği görülüyor. Bilinçli mi, yoksa olanaksızlıklar mı, o da ayrı. Üniformalı biri neden öldürülür, bir istihbarat sonucu mu, devlet birimlerinin yaptığı bir eyleme karşılık vermek zorunluluğu duymasından mı, yoksa ''silahlı propaganda''yı savunmasından mı? Bir istihbarat sonucu bu tür eylemler gerçekleştiriliyorsa, kendileri açısından haklı olabilir, ne var ki, diğer örnekler ve Sabancı suikastı türü eylemlerin savunulucak hiçbir yanı yok. Ayrıca bu tür örneklerin silahlı propaganda amacı taşıdığı iddia edilecekse, kapitalizmin yol aldığı bir ülkede bu tür yöntemlerin hiç işe yaramayacağı da görülmeli.

PKK'ye geldiğimizde, Haziran seçimlerinden sonra başlatılan şiddetin arkasındaki siyasetin ne olduğu anlaşılıyor mu? Kör bir terör olmasından başka bir sonuca yol açacağı umuluyor mu? Hendek savaşlarıyla bölgedeki kürt halkının PKK'ye destek verip o bölgede demokratik bir özerkliğin kurulabilme olasılığı var mı? Devlet sınırları içinde bazı ayrıcalıklar edinmekten başka bir nitelik taşımayan demokratik özerklik için bu yöntem gerçekçi ve akılcı mı?

Yok; hiçbir şey yok!

Nesi savunulur bu şiddetin? Bu şiddetin devrimci bir şiddet olmadığı ortada da, gerçekçi bir amaç ve hedef bile yokken savunulan ne?

Böyle bir mücadele, böyle bir şiddet kitlesel ölümlerden başka neye yol açabilir? Haziran seçimlerinden sonra başlayan süreç 1300 kişinin canına mal olmuş? Neden? Amaç ne?

Kürt hareketi bunu dillendiremiyor?

Tek bir açıklaması var bunun, Suriye ve Irak'ta orta vadede emperyalizmin biçimlediği bir sınır belirleme operasyonları olacak. Irak ve Suriye bu yüzden talan edildi. Emperyalizm bölgede yeni İsrail devletçikleri, yaratmak istemekte. Kürt hareketi bu planların içine Türkiye'nin güneydoğusunu da dahil etmeye ve bu konuda ön almaya çalışmaktadır. Haziran sonrasında büyütülen şiddetin başkaca mantıklı bir açıklaması da bulunmuyor.

Kürt hareketi için böyle bir perspektif kendilerine uygun gelebilir. ''Belki'ler üzerine binlerce insanın ölümü hiçe sayılabilir. Ülkede Kürt ve Türk milliyetçiliğinin yükselişe geçmesi umurunda da olmayabilir? Ama Türkiye solcusu bu siyasi perspektifi sahiplenebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi?

Konuyu toparlarsak kürt milliyetçi hareketinin siyasal perspektifini, bu siyasal perspektifin ortaya çıkardığı nesnelliği, şiddeti, katliamları tartışacaksak bu bütünlük göz ardı edilemez. Kürt milliyetçileri ve kuyrukçuları kürt hareketinin şiddetini bu perspektifle birlikte savunsunlar, karşı çıkacak olanlar varsa onların eleştirilerinin temeli de böyle bir zemindir.

Yoksa kürekçi kavgasını sürdürmekten başka bir şey değil yapılan.

( Kürt hareketine milliyetçilik nitelemesi yapılması kimseyi rahatsız etmemeli. Hareketin siyaseti kürt milliyetçiliği üzerinden yürüdüğü için kullanıyorum. Öcalan bile ''kürtçülüğü kimselere bırakmam'' derken, bu tür kavramlar yadırganmamalı. Doğrusu bu!)

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]