Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

Ceylan Ertem: 'Önüne geçilir mi sellerin, mavi gözlü devlerin'

Resim Ekleme

Deneysel müziğin Türkiye'deki öncülerinden, Gezi'nin deli çocuğu Ertem ile siyaset-sanat ilişkisi üzerine konuştuk. 'Artık ölenler var, barikatta tanışıp evlenmişler, çadırlarda sevişmişler, biber gazı kapsüllerinde yetiştirilen çiçekler var...'

Mehmet Bayraktar - soL

Yaşadığımız distopyada, ütopyası, kalbi kadar güzel bir kadın. Naif ellerinden dökülen harfler tutuşuyor, eriyor kelimeleri. Nâzım'a geliyor laf dönüp dolaşıp, oradan Hrant'a... Başlıyor notaları üflemeye nefesi yettiğince. Bir sol anahtarı çiziyor kalbince, düzüyor notaları Gezi'ye, Nâzım'a, Hrant'a... Ardından Gönül Dağı'na çıkıp, selamını çakıyor Neşet Ertaş'a. Kendisine göre, çağdaşı tutarsızlık. Deneysel müziğin Türkiye'deki öncülerinden. Bunu da en iyisinden yapmaya çalışan, Gezi'nin deli çocuğu Ceylan Ertem ile Gezi sonrası, siyaset-sanat ilişkisi üzerine konuştuk.

Haziran Direnişi'nde siz de aktif olarak yer aldınız, şarkı seslendirdiniz. Peki, kuşağınızı böyle bir eylemlilikte görmüş müydünüz ve kişisel olarak edindiğiniz tecrübeler neler?
Ben Gezi'den önce de birçok eylemde sokağa çıkan biriydim. Gaz yemedim bu süreçte, sağlık problemlerim sebebiyle kaçtım özellikle bu durumdan. Eskiden az kişi sokakta yürürken, çok kişi tarafından karikatürize edilirdik.

"Dünyayı siz mi kurtaracaksınız" diyen Roy Dranat'lar ile çevriliydik. Ancak Gezi sayesinde sokaklara çıkıp hak aramanın manası, çok kişinin kalbinde ve kafasında bambaşka bir noktada artık. Benim hayallerimden bazıları gerçek oldu bu süreçte.

Herkesin bir olup, ikiliklerinden sıyrılmaya, anlamaya ve hoş görmeye çabalaması... Kuşağım değil ama 90'lar gençliği beni çok mutlu etti. Tek üzüntüm, her zaman söylüyorum, polisin de aramıza katılmamasıydı. İşte o gün büyük şenlik olurdu.

Sanatın ilerleyememesinin sebeplerinden biri de sanatı gündelik hayata yayamamamız bana kalırsa. Bu noktada siz sanatı nerede görüyorsunuz ve beslendiğiniz yer neresi?
Ben sanat ve sanatçı kavramlarından o kadar uzağım ki. Çocukluğumuzda resim yapardık, dans ederdik, şarkı söylerdik. Kaygısız... Ne iz bırakma, ne para kazanma, ne tabu yıkma, ne söz ettirme arzusuydu içimizdeki, sadece istiyorduk, sadece içimizden nasıl geliyorsa öyleydi... Ben kendimi şarj ediyorum sokakta, evde, ilişkilerde, rüyalarımda olanlarla. Ardından müzikle deşarj oluyorum. Bu deşarjım birilerine çarpıyor, dokunuyorsa ve beraber deviniyorsak, bu evrende sonrasının benim için bir önemi yok.

Dev ruhlar var, etkilendiğim. Şairler, ressamlar, müzisyenler... Onları uzakta görmüyorum. Gündelik, sıradan bir şey de değil benim gözümde bu hareketler. Sıra dışı olmalı ki "sıradan"ı sarssın. Ama sıradan bunu anlamıyorsa, içselleştirmiyorsa bu "sıra dışı"nın suçu değil. Süreç, zaman, algı, bakış açısı... "Sanat" her zaman ilerliyor; onunla kesişmek, hissetmek, itmek için sıradanlaşması gerekmiyor.

Direnişte bağıra çağıra şarkı söylemek
Gezi sürecinden sonra, direniş günlerinde konser vermenizle alakalı tartışmalar yaşandı, özellikle sosyal medyada. Gün içerisinde herkes işlerini yapmaya devam ederken, neden sanatçı bu sınıftan ayrı tutularak farklı bir beklenti içerisinde karşılanıyor? "Konser iptallerine kesinlikle karşıyım. Müziği sadece "eğlence" olarak gören zihniyetin yaptırımıdır bu. Türlü olaylarda -sadece Gezi sürecinde değil- ulusal yas ilan edelim, bankacılar bankaya, reklamcılar şirketlerine, öğretmenler okullara gitmesin; o gün müzisyen de sahneye çıkmasın. Elbette çıkmayız ancak burada sadece müzisyenden işini yapmamasını istemek çok yanlış. Müzik; isyan, başkaldırı, ağıt; evet neşe, evet afyon, anlatır, anlar, ayağa kaldırır, yerle bir eder, hayal ettirir, hata ettirir, yol gösterir, rüya gördürür, yaşatır ve belki öldürür... Hem dinleyiciden, hem müzisyenden bu hakkı almaya çalışmak faşizmdir. Gidip bağıra çığıra şarkı/türkü söylemenin nesi yanlış?

Sanatçının midesi bulandıysa...
Toplumun ağır ağır,"siyasal hayatın ise hızla değiştiği Türkiye'de sanat, başlangıçtaki niteliğini koruyabilir mi? Sanatçı siyasetten ya da daha geniş bir ifadeyle belirlenmişlikten tamamıyla bağımsız ürün verebilir mi?

Bence veremez. Sanatçı doğadan bağımsız bir ürün veremez. Sanatçı korkularından bağımsız bir ürün veremez. Sanatçının midesi bulanıyorsa sanatçı bir hap alıp geçmesini beklemez, kusar. Bunu bazen oldukça anlaşılır biçimde yapar, derdi ne ve neyi söylüyor gözünüze parmağını sokarak anlatır, bazen şifreler kullanır. "Sen sus, şarkını söyle" cümlesi, memlekette bir klişe olarak önümde örneğin. Ama Hrant Dink'in üzeri gazeteyle örtülü fotoğrafını görünce, Taksim'de Cumartesi Anneleri'nin her hafta sonu devam eden sessiz bekleyişlerinin yanından geçerken, LGBT bireylere olan nefrete birebir şahitken, özgürlüklere müdahale doruk noktalardayken, her yıl cinayete kurban giden kadınların sayısı artarken, çocuk istismarı, hayvan katli... Onlarca sebep size nasıl dokunmuyor gibi davranabilirsiniz ki? Hayat bu. Zorlamıyoruz kendimizi bunlar hakkında konuşalım, yazalım, söyleyelim diye. Ne yaşıyorsak, onu söylüyoruz. Bağımsız olmamız mümkün değil bu kirlilikten ve o kiri dile getirmekten, resmetmekten, sese dönüştürmekten.

'Şafak Sezer'in filmi hezimete uğrar mı?'
Gezi sürecinden sonra, birtakım sanatçılar Gezi'nin ikonları haline getirildi, bir kısmını da daha sonra Tayyip Erdoğan belgeselinde gördük.

Bence bu ayrım güzel bir gelişme. Çok şaşırdığım destekçiler oldu, çok şaşırdığım kutuplaşmalar oldu açıkçası. Ancak benim de kafamda bazı kişiliklerin yeri belirdi, mutluyum. Nasıl bir süreç bekliyor bilemem, yani Şafak Sezer'in yeni filmi hezimete uğrar mı, hiçbir fikrim yok mesela. Ya da Serdar Erener ile anlaşmalarını feshedenlerin sayısı artar mı? Yani durum kimi nasıl etkiler, tetikler, bilmiyorum.

Bu sanırım destekçileri maddi anlamda olumsuz etkiliyor, destekçi oyuncuların başı belaya giriyor, oyun iptalleri var. Ama tabii bu direniş destekçisi sanatçıların örneğin para umrunda olmadığı için o tavırdalar zaten, cesur olduklarından sokakta maskeyle gezerek barikat kurdular, laf ettiler. Yani hükümetin onlara had bildirmeye çalışması da bu sanatçıları bozmaz, aksine coşturur; çünkü onların gözü özgürlük mücadelesinden başka bir şey görmüyor. Diğerlerinin ise tek amacı sanki rahat yaşamak, bir cam fanusta bile olsa...

Son olarak Tayyip Erdoğan'a ve hükümete ne söylemek isterdiniz?
Biraz anlamaya çalışmasını diliyordum. Sonra aslında çok iyi anladığını ama anlamamazlıktan geldiğini gördüm. Ben onu anlamamazlıktan gelmiyorum artık. Anlıyorum ve istemiyorum. O da buna kızıyor. Kızdıkça yalnızlaşıyor. Ben ve arkadaşlarım çoğalıyoruz. Biz çoğaldıkça, o yasaklıyor. Yasak ne ayol? Başa dönüyor. Biz ilerliyoruz. Merdivenlerin bile rengi değişti. Artık ölüm döşeğindekiler var, ölenler var, bir gözünü kaybetmişler var, barikatta tanışıp evlenmişler var, çadırlarda sevişmişler var, yazılan şarkılar var, çizilen resimler, şiirler, edilen danslar, karikatürler, yeni sloganlar, İstanbul United, biber gazı kapsüllerinde yetiştirilen çiçekler var... Kulaklar tıkandıkça daha yüksek sesle bağıracak, elinde silah değil karanfil taşıyan binlerce insan var.

Sadece ağaçlara sarılmak için köprüleri aşıp yürüyenler var. Onun destan yazan polisine karşılık saatlerce sadece "duran"lar var. Yerinde olsam, bunları ciddiye alırdım.

SOL

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]