Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Altta Metin Çulhaoğlu'nun yazısını göreceksiniz. Önemli. Önemli olduğu için ''sorgulanması'' gereken bir konuya parmak basıyor. 80 öncesinde siyaseti ucundan kıyısından yakalamış olanlar, hatırlayacaktır; Türkiye solunda böyle bir tartışma hiç yokken neden özellikle 80 sonrasında Cumhuriyet ve onun kazanımları eleştirilir hale geldi; ve neden bu eleştirilere kendini solcu, sosyalist ve dahi ''enternasyonalist komünist'' oanlar da katıldı? Çulhaoğlu bu sorıya bu kısacık yazısında değinmiş, ama daha da açılmayı gerektiriyor; postmodernizm diyerek   geçiştirmemek gerek.


Bir yıldönümü vesilesiyle: Biz artık yokuz!

Metin Çulhaoğlu


Bugün 29 Ekim.

Cumhuriyet’in 93. yıldönümü.

Var mısınız “burjuva devrimi midir değil midir”, “tarihsel olarak ileri bir adım sayılır mı sayılmaz mı”, “kazanımları var mıdır yok mudur” tartışmasına?

“Varız”, hatta “a sahi ne iyi olur” diyebilirsiniz, ama biz yokuz.

Daha doğrusu, artık yokuz.

Çünkü gına gelmiştir.

Türkiye solunun 1990’lardan başlayarak böyle bir tartışma içine girmiş olması züldür, utanç vericidir.

Soldaki her öbeğin bir açığını bulup diğerinin ümüğünü sıkmak için can attığı 1960’larda bile gündeme gelmemiş, sol içi her kesimin üzerinde anlaştığı bir başlığın 30 yıl sonra hararetli tartışmaların merkezine oturması acınılası bir durumdur.  

Neymiş, 1923 Cumhuriyet’i bir devrim miymiş değil miymiş? Tarihsel açıdan ileri bir adım sayılır mıymış sayılmaz mıymış?

Sol adına ilkel, utanç verici bulduğumuz, bu tartışmadır.

Hem de ne tartışma…

“Gecikmiş devrim” denmiştir; “geç kalanı saymayız” demişlerdir.

“Tepedendir” denmiştir; “hiç olur mu, burjuva devrim dediğin bööööle aşağıdan yukarıya doğru…” türü laflar etmişlerdir.

“Jakoben yanları vardır” denmiştir; “o zaman neresi devrim” diye burun kıvırmışlardır.

Komintern’den, Stalin ve Dimitrov’dan Şefik Hüsnü’ye, Nazım’a, Kıvılcımlı’ya, Mihri Belli’ye, Aybar’a ve Boran’a; oradan Çayan’a, Gezmiş’e ve diğerlerine uzanan bir geleneğin aklına nedense hiç gelmemiş böyle bir “sorgulayıcılık” nasıl olmuş da yıllar sonra sol düşünceye musallat olabilmiştir?

Deşilmesi, tartışılması ve irdelenmesi gereken asıl soru budur.

***

Faturayı liberallere ve Kürt siyasetinin etkisini fazlaca hisseden solculara çıkaranlar olacaktır. Çok da haksız sayılmazlar; ama her ikisinin de beslendiği asıl kaynağı unutmamak koşuluyla:   Türkiye’de sol dâhil entelektüel ortamı zehirleyen postmodern akıl tutulması…

Özellikle 1990-2000 döneminde etkili olmuştur.

Nasıl olmuştur?

Madem Cumhuriyet’ten söz ediyoruz, ilgili iki örnekten hareket edelim (örnekler “muhayyel” değildir).

Birinci örnek: “Burjuvazi dediğin sömüren sınıftır, bizim düşmanımızdır… Neden onun devrimini ilerici sayalım, sahiplenelim ki?”

İkinci örnek:   “Burjuva devrim mi? Sen onu benim külahıma anlat… Burjuva devrim dediğin topluma özgürlük ve demokrasi getirir… Hani nerede bunlar?”

Dikkat edilirse, bu örneklerden ilkinde “liberalizm” bulmak güçtür; ikincisi ise düz liberalizm olmaktan çok üçüncü elden duyulmuş bir Marksizm’in, üstelik karikatür yorumudur.

Peki, bu ikisini nasıl bir süreç ve ortam “son tahlilde” 1923’ün reddinde buluşturmuştur?

Tek bir yanıtı vardır ve o da postmodern akıl tutulmasıdır (*).

Postmodern akıl tutulması, kör cehaletin “entelektüelize edilmiş” halidir.

İki koldan cehaleti aynı yerde buluşturan akıl tutulmasındaki bileşik cehaletin derecesi ise, her bir cehalet kolunun karesinin toplamı kadardır.

_________________________________________________________________________

(*) “Postmodern akıl tutulması” dediğimiz durumu uzun uzun anlatmak mümkün; ama basit bir örnek yeterince açıklayıcı olur sanıyoruz. Şu “Kabataş gelini” hikâyesini düşünün. Böyle bir olayın gerçekleştiğine inanan çok sayıda insan olduğunu biliyoruz. Bir de 1936 yılında geçtiğini kabul ederek şöyle “paralel” bir olay düşünelim: “İstanbul Aksaray’da çocuğuyla yoldan geçen çarşaflı bir kadına, ayaklarında körüklü çizme, süvari pantolonlu, yeleklerinde köstekli saat, başlarına kasket ve ellerinde kamçı olan 40-50 erkek saldırdı; çocuğu sağa sola fırlatan adamlar sonra bir de kadının üzerine işeyip uzaklaştılar…”

80 yıl önce böyle bir şeye inanan çıkar mıydı?

Aradaki fark ve “postmodern akıl tutulması” dediğimiz şey budur.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
29.10.2016- 16:50

Konuyu netleştirme açısından Türkiye'de çok değil, 30-40 yıl öncesine dönmek gerekiyor. Evet, 80 öncesinde neden Cumhuriyet konusunda bir tartışma yoktu da, 80 sonrasında özellikle solun bir kesiminin de dahil olduğu bir tartışma başlatıldı? Neden bu tartışmada bir kısım sol ve üstelik kendisini ''enternasyonalist sol-komünist'' olarak niteleyen bir kısım ''zevat'' da dahil oldu? Neden bu insanlar kuruluşundan beri Cumhuriyet'e düşman olan, karşı devrim saflarında bulunan gericilere ve onlara entelektüel cephane taşıyan liberallerin saflarında Cumhuriyet'e hiyanet ölçüsüne varan bir ''sapkınlık'' içine yuvarlandılar?

Çulhaoğlu bu sorunun yanıtını ''postmodern akıl tutulması'' olarak vermiş. Bu kavramı da '' kör cehaletin 'entelektüelize edilmiş' halidir.'' diye açıklamış. Doğrudur da, bu olgu nasıl bir iklimde yeşerebilmiş? Bu kadar etkin hale nasıl gelebilmiş? Bir şekilde sol gelenek içinde bulunabilmiş insanları nasıl etkileyebilmiş?

Şurası çok açık: Türkiye, burjuva devrimini Batı Avrupa'ya göre 200-250 yıl sonra gerçekleştirebilmiştir. Türkiye'de solun toplumsallık kazanabilmesi ise 1908-1923 devrimlerinden çok daha sonra, ancak 1961 Anayasasının getirdiği görece özgürlük ortamında mümkün hale gelebilmiştir. Kısaca ülkemizdeki burjuva devrimi batıya göre hem geçtir ve hem de solun toplumsallaşabilmesi de batıya göre çok yakın bir tarihtir. Dahası 80 öncesinde toplumsallık kazanabilen sol ideoloji   1971 muhtirasıyla engellenmek istenmiş, başarılamayınca ondan çok daha köklü ve şiddetli bir 1980 faşist darbesiyle önü kesilmiştir. 1980 faşist darbesi ülkenin açık bir hapishaneye dönüştürülmesinin ve solun tüm beslenme kanallarının ortadan kaldırılmasının tarihidir. ( Bugün iktidara uzanan gericiliğin fitilinin yakıldığı bir tarihtir de aynı zamanda; ayrı bir konu!)

1980 faşist darbesi solun üzerinden silindir gibi geçmiş ve sol ideolojide bir dağınıklığa da yol açmıştır. Bunun üzerine gelen reel sosyalizmin çözülüşünün getirdiği şaşkınlık, yılgınlık ve umutsuzluğu da ekleyin 90'lı yıllardaki Türkiye solunun toplumsal alanda neden bir güç olamadığının fotoğrafı ortaya çıkacaktır. SSCB'nin çözülüşü sadece Türkiye'de değil, dünyadaki tüm sosyalist parti ve hareketlerde de etkili olmuştur ancak, Türkiye'de hem sol yığınlaşmanın görece yakın tarihi ve hem de 80 faşist darbesinin sol üzerinde yarattığı dağınıklık, etkinin dünyadaki etkinin yanında çok daha büyük ve hasarlı olmasına da neden olmuştur. Çulhaoğlu'nun ''kör cehaletin 'entelektüelize edilmiş' hali'' şeklinde açıkladığı ''postmodern akıl tutulması'' işte bu zemin üzerine oturmuş ve bu yüzden de gericiliğin, liberallerin ve bir kısım (sözde) sol üzerinde de etkili olabilmiştir. Gericiler Cumhuriyet'e zaten ''fıtratları'' nedeniyle karşıydılar, liberallerin fıtratları ise her dönemde esen güçlü rüzgarlarının eğilimine göre davranma olarak açıklanabilir; peki ya bu ''bizim'' ''bir kısım solcumuz'' bu kervana nasıl katıldı?

Tekrar edelim; Türkiye'de solun toplumsallaşma hikayesinin tarihi görece çok yakındır ve de çok kısa sürmüştür. 10-15 yıllık bir zaman içinde toplumsallaşabilme olanağı bulan solun bu süre içinde yığınlara sol-sosyalist bir bilinç kazandırabilmesi de pek kolay değildi. Dolayısıyla 80 öncesinde bir şekilde sol-sosyalist saflarda bulunanlar yeterli bir sol-sosyalist donanım olmadan 80 açık faşizmine yakanlanmışlardı. Bunun üzerine neo-liberal ideolojinin yoğun basıncını ve bir de reel sosyalizmin çözülüşünü eklersek, Türkiye'de, soldaki savrulmaların maddi zemini ortaya çıkacaktır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
29.10.2016- 17:16

( Devam ediyorum; yazı biraz uzadığında yanlış bir tuşla silinebilir diye, birincisini göndermek zorunda kaldım.)

Evet; liberalizm e ulusalcılık bu maddi zemin üzerinde yükseldi. Burada şunu da eklemekte yarar var; liberalizm veya sol-lberalizm sosyalist saflardan ayrılıp düzen saflarına katlır ve Cumhuriyet düşmanlığında gerici ideolojiye entellektüel tahkimatta bulunurken, ulusalcılık için benzer bir eleştiride bulunmak kolay değildir. Tam tersine kendisini ulusalcı olarak adlandıranlar Cumhuriyet devrimlerini savunma konusunda bir pozisyon almışlar ve ideolojik tutumları ne kadar yeterlidir ayrı bir konu olmakla birlikte bu konuda gericilik artı liberal ittifakına karşı bir ''cephe''de konumlanmışlardır. Zaten Çulhaoğlu'nun yazısında Cumhuriyet konusunda gerici bir tartışma içinde bulunan liberal ve bir kısım soldan bahsederken ulusalcılık dememesi ve özellikle ''Kürt siyasetinin etkisini fazlaca hisseden solculara'' ibaresini kullanması da üzerinde durmaya değer.

Çulhaoğlu fazlaca ''yumuşak'' bir ifadede bulunmuş. Benim adlandırmam; kuyrukçuluktur!

Evet, kimse kimseyi kandırmasın, Cumhuriyet düşmanlığının bu ülkede hortlamasının sorumluları arasında liberaller zihinli insanlar olduğu gibi, bizlerin kuyrukçu olarak nitelediği ve sol-sosyalist ideoloİlojiyi kürt ulusalcılığının gündeminden ve dümen suyundan izleyen bir kısım solcu ve dahi ''enternasyonalist komünistler'' de bulunmaktadır. Onların da bu süreçte az ''günahları'' yoktur. Cumhuriyet ve kazanımlarına düşmanlık kürt milliyetçiliğinin vizöründen nasıl görülüyorsa, onlar da aynı vizörü kullanmışlar, olgu ve süreci çözümleyebilme donanımlardan yoksunlukları ve örgütsüz oluşları da onları liberallerle, kürt milliyetçilileriyle aynı noktada buluşabilmelerine neden olmuştur. Kuyrukçuluk sadece kürt ulusalcılığının ardına düşmek değildir bu yüzden, kuyrukçuluk ve aynı zamanda kürt ulusalcılığının dünyayı ve Türkiye'yi okuma perspektifini de farkında olarak veya olmayarak içselleştirmektir.

Hiç farkında değiller; katıldıkları koronun sesini tekrar ettiklerinde oradan ne sol-sosyalizm çıkar ve ne de ''enternasyonalist komünist''lik! Konuya bağlarsak Cumhuriyet düşmanlığında bir araya gelenlerin arasında kendini sol-sosyalist ve dahi Marksist Leninist sanan ''enternasyonalist sol''un sesi gerçekte Çulhaoğlu'nun ifadesiyle ''kör cehaletin “entelektüelize edilmiş” halinden başka bir şey değildir.

Aldanılmasın, öyle, ''Marksistiz'', ''Leninistiz'', ''enternasyonalist solcuyuz'' afra tafralarna!
(Hemen hemen) Yok, birbirlerinden farkları!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]