Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan

Cemre'ye inat, Cemre'ye saygı, Cemre'ye ağıt
Aydemir Güler



“Herşey gibi bu insanlar da mı unutulacak? Nasıl devam edebiliyoruz ki burada yaşamaya.”

Böyle yazmış bir genç kadın, 10 Ekim’de facebook sayfasında. Ben Baran’ın yazısında tanıştım Cemre’yle.

Ah, ne kadar geç bir tanışma. Tanışmamız imkânsız olduktan sonra. Sordum Baran’a, 1992 doğumluymuş.

24 yaşında bir insanın yaşamdan umudunu kesmesi karşısında neler hissedilmez ki?

Ama ben duygularımızı sıraya koyalım derim.

Ben önce Cemre’ye “inat duymayı” öneriyorum. İnat diyebiliyorum yalnızca. Bu genç kadına, bu güzel çocuğa, hele aramızdan sonsuza dek ayrıldıktan sonra nasıl kızabilirim?

Ama varsa şu ilk satırda aktardığım gibi yazabilecek, düşünebilecek ve düşünüp yazdığını kalkıp yapabilecek kimse, onlara kızmak da az…

Cemre’ye inat; bu dünyanın, bu ülkenin yaşamaya değer olduğunu, hiçbir şeyi unutmadan yaşayacağımızı, hatırladıklarımızı ölümle örtmek yerine hatırladıklarımızın üstüne yeni bir yaşam kuracağımızı haykırmalıyız.

Kaçımız kaçabiliriz? Kaçımız bu dünyadan karar verip de ayrılabiliriz?

Kaçanlar ve ölenler küçük azınlıklar olacaksa burada kalıp yaşayanların işe Cemre’ye inat diye başlamaları gerekiyor.

Cemre’ye saygı

Cemre’ye saygıya çağırırdım sonra. Bu duyarlılığın önünde nasıl eğilmez insan? Herkes bu kadar içten acı duyabilir mi?

Ama saygı dediysem de, bu bir cenaze töreni olmasın. Bilirsiniz, cenaze namazına camiden çıkan cemaatten zamanı olan gelir, katılır. Kimi yolcu ettiklerinin bir önemi yoktur. Tanımadıkları birine haklarını helal ederler. Yani olmayan, varsa da bilmedikleri haklarını. Cenaze namazına duran cemaat gidenle değil varsaydıkları tanrıyla ilgilidirler. Böyle değil bize gereken saygı. O bir Okul ve Ülkeciymiş. Üstümüzdeki hakkını, bizim onun üstündeki hakkımızı bilelim.

Tanımayan cemaatten daha kötüsü vardır öykülerde, filmlerde. Katil cenaze törenine katılanlardan biridir aslında. Kendini tutamamış ve o gizli eyleminin sonuçlarını görmeye gelmiştir. Saygıyla ve acıyla buluşanların arasına karışır... Bundan da söz etmiyorum.

Bunlar var ve bunları çağırmıyorum Cemre’nin önünde eğilmeye… Kaçanlar “törene” de gelmesinler.

Yayıncı bir dostum, entelektüel ve muhaliflerden oluşan aboneleri arasında adresini Kanada olarak değiştirenlerin ciddi biçimde arttığını anlattı geçenlerde.

Nereye gidiyorsunuz? Cemre’yi burada ölüme bıraktığınızın farkında değil misiniz? Saygıya çağırmıyorum sizi. Kalabalığa karışan katil değilsiniz belki. Hani şairin de dili varmamış ya, kabahat senin demeye. Elbette siz değilsiniz kâbusu yaratan. Ama karanlık sular 24 yaşı boğarken, açıkça sorayım, utanmıyor musunuz?

Cemre’ye ağıt

Hep birlikte ağlayacaksak eksik kalsın ağıtımız. Herkes gitsin kendi ağlasın. Acımızı birbirimize bile göstermeyelim.

İki tür ağıt var diye düşünmüşümdür hep. Biri acıyı teşhir etmek içindir. Bizim halkımız da dahil bir halk geleneğidir. Tarihsel, kültürel kaynakları vardır ve kaçınılmaz olan ölümle durmaksızın yeniden üretilir. Toplu acı ve toplu rahatlama ayini herhalde… Benden uzak olsun.

Bir diğer ağıt türüyse acıdan mücadele üretmek içindir. Ortak amacın coşkusu bastırır ölümün acısını. Yine gözleriniz dolabilir; hatta özgür bırakın, yuvarlansın damlalar. Ama gözyaşlarının temsil ettiği acı gösterilmek için değil, mücadeleyi sulamak içindir. Herkes böyle anlar.

Cemre çekti gitti ve artık bir şeye ihtiyacı yok. Cemre’ye saygı bize gerek. Cemre’ye inat, mücadele için ağıt yakmak; bize lazım.

Bir işe yarasın gidişi bu küçük Okul ve Ülkecinin. Komünistmiş bir süre öncesine kadar bu genç kadın. Madem öyleymiş, bir işe yarasın düştüğü umutsuzluk bile.

Haydi herkes çekilsin birkaç saniyeliğine. Kendi başımıza ağlayalım. Sonra hep birlikte Cemre’nin sorusunu yanıtlayalım:

Sevgili Cemre, yanılıyorsun. Biz hiçbir şeyi unutmuyoruz.

Evet burada yaşayacağız, sana inat.

Bu ülkeyi yaşanır hale getireceğiz, sana yaktığımız ağıtlarla.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
03.11.2016- 10:53



Birinci değil, binbirinci Cemre düştü
Baran Nevcanoğlu


Geçen gece beni derinden sarsan bir haberle karşılaştım. Cemre Mavioğlu, bizim Cemre, kendi isteğiyle hayatını sonlandırmış.

Ölümün soğukluğu, tanıdığını/sevdiğini kaybetmenin acısıyla; henüz arkadaşlarımızı kaybedecek yaşa gelmemiş olmamıza rağmen arkadaşını kaybetmenin tahammülsüzlüğü iç içe geçti.

Bornova Anadolu Lisesi büyük bir ailedir ve yolu bir dönem BAL’dan geçen herkes Cemre’yi tanır. Nasıl tanımasın: Cemre BAL’a üçüncülükle girmişti, BAL’lı bir rock grubu olan Xenon’un solistiydi, okulumuza müzik yarışmalarında ödüller kazandırmıştı. Ayran Günü’nde (BAL’da geleneksel olarak her sene düzenlenen lise şenliği) Nâzım şiirinden yaptıkları kendi besteleriyle sahne aldıklarında duyduğum heyecanı unutamıyorum çünkü Cemre bizim Cemre’ydi; Nâzım bizim Nâzım...

Cemre’yi herkes tanır tanımasına ama ben ayrı tanırım. Daha BAL’a gelmeden kesişti yollarımız. Hep beraber BAL’ı yazma kararını aldığımız arkadaş grubumuzun, en yüksek puanı yapıp Türkiye’deki hemen her liseye girebilecekken kararımıza en sadık kalanıydı.

Cemre’yi benim için özel kılansa beni BAL’a ilk adım attığım gün Okul ve Ülke’yle tanıştırmasıydı. Cemre okul-ülkeciydi. Elinde dergiler, gazetelerle gelir; kolumdan tutup toplantılara, etkinliklere, eylemlere götürürdü. Okulda toplantılar yapılır, Cemre anlatır, biz dinlerdik.

Derdi ki, bu okul TKP’nin ve geleneğimizin; BAL’ın geleneği ile bizim GELENEK’imizi kimse ayıramaz. Bu güzel okulun güzel olan her şeyinde bizim emeğimiz var.

Cemre BAL’da kaldığı sürece okulu güzelleştirmek için elinden geleni yaptı. Müzik yaptı, hakkını aradı, okuluna sahip çıktı, mücadele etti, örgütledi ve örgütlendi. Ben ve benim gibi bir çok BAL’lıyı sosyalizmle, partiyle, TKP ile tanıştırdı.

Sonrasında yollarımız ayrıldı, aramıza şehirler girdi, Cemre partiden uzaklaştı, örgütlü yapamadığından bahsederdi, içimden hep, "İstanbul’a gidince partiyi bulur tekrar" diye geçirirdim ama olmadı. Ne kadar yollarımız ayrılsa da Cemre’yi yıllar sonra, bizim Cemre yapan; partiye duyduğumuz çocukça bağlılık, daha lise yıllarında ne olduğunu hissettiğimiz yoldaşlık, okulumuz ve ülkemizle ve partili geleneğimizle kurduğumuz kuvvetli bağ, vaktiyle aldığım, "ayrılırken sizde kalsın, yeni BAL’lılara okutursunuz" dediği Nâzım Kitaplığı baskısı kitaplardı.

                                                        ***

Bir şeyi beraber öğrenmiştik Cemre’yle: Bu düzende bize gelecek yok. Bu düzen gençliğimizi, geleceğimizi, hayatlarımızı çalıyor. Aramızdan ayrılan Cemre değil başkası olsa, oturur yine konuşurduk, bu düzenin gençlerini nasıl öğüttüğünü.

Şimdi tartışma fırsatımız olsaydı, ayırmazdık aramızdan gidişini; annesinin dershane parasını ödeyemediği için hapse girmesine dayanamayıp, canına kıyan Soner Sipahi’den.

Ayırmazdık; üniversite harcını ödemek için çalıştığı inşaattan düşmesi sonucu kaybettiğimiz Ömer Çetin’den.

Ayırmazdık; YGS’yi kazanamadığı için yaşamaktan vazgeçen daha ortaokulu yeni bitirmiş çocuklardan.

Ayırmazdık; inşaatlarda, tersanelerde, fabrikalarda, iş yerlerinde, patronlar daha fazla kar etsin diye hayatından olan genç arkadaşlarımızdan.

Ayırmazdık; düzenin ürettiği savaşlarda, düzen tarafından zorla savaşın tarafı haline getirilmiş, ne için savaştığını ne için öldüğünü dahi bilmeden aramızdan ayrılan binlerce emekçi çocuğundan.

Ayırmazdık; ülkelerini işgale gelen emperyalistler tarafından katledilen milyonlarca gençten.

Ayırmazdık; gericilerin patlattığı bombalarla paramparça olan onlarca gençten.

Ayırmazdık; dövülerek, bıçaklanarak, tecavüzle öldürülen yüzlerce genç kadından.

Ayırmazdık çünkü; beraber öğrenmiştik, kapitalizmin insanlığa özellikle gençlere sunduğunun bundan başka bir şey olmadığını.

Ve yine beraber öğrendik; bu hayatta yaşamaya dair, iyiyi, güzeli ne varsa direnen, hayal kuran, sosyalizmi arayan insanlar tarafından yaratıldığını. O yüzden okul-ülkeciler okulumuzun kütüphanesine Nâzım kitaplarını armağan ettiler, o yüzden okulun en iyi müzik grubu Nâzım şiiri okumalıydı.

                                    ***

Sadece Cemre’yi değil sahip olduğumuz her şeyi elimizden almaya çalışıyor bu düzen. Cemre’yi anlatırken BAL’dan bahsetmeden hiçbir şey yazamadım örneğin. Cemre’nin, bizim, öğretmenlerimizin emek verdiği okulumuzu; bizim GELENEK’imizden koparıp, gericiliğin kucağına itiyorlar. Bu okulda Cemre’ye ve bize ait ne varsa, bizim alın terimiz ve emeğimizle yaratıldı.

Cemre ayrıldı belki aramızdan ama Cemre’nin dostu olmanın, BAL’lı olmanın, tüm bu değerleri yaşatmak ve bu geleneğin Cemre gibi yüzü gülen, aydınlık insanlar yetiştirmesini sağlamak gibi bir sorumluluğu var.

Hem Cemre için hem de geleceğimiz için…

                                        ***

Biliyoruz, Cemre de biliyor. Düşen birinci değil, bin birinci Cemre… Ve ne yazık ki son olmayacak, biz bu düzeni değiştirmedikçe.

Cemre’ye bir dost sözü: BAL bize, bizimkilere emanet.

Cemre’ye bir dost sözü: Nâzım’ın ülkesini, Sosyalist Türkiye’yi kuracağız, kuracağız ki bitsin artık döktüğümüz kan.

                                      ***

İlk yoldaşımın söylediği Nâzım şarkısı ile bitiyorum. (Kötü bir ses kaydı olmasına rağmen paylaşmak istedim, bulabildiğim tek kayıt):

https://www.youtube.com/watch?v=G8Q-a9vzhFA

“İkimiz de biliyoruz, sevgilim,

öğrettiler :

aç kalmayı, üşümeyi,

yorgunluğu ölesiye

ve birbirimizden ayrı düşmeyi.

İkimiz de biliyoruz, sevgilim,

öğretebiliriz :

dövüşmeyi insanlarımız için

ve her gün biraz daha candan

biraz daha iyi

sevmeyi…

Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık

ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.

Nâzım Hikmet”

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
03.11.2016- 10:53

Resim Ekleme

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]