Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Şiir,Öykü ve Denemeleriniz
melnur  |  Cvp:
Cevap: 25
02.11.2021- 03:28

''Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır'' diyor ya Attila İlhan öyle, birdenbire aklıma düştü. Arayıp buluyorum şiiri...

Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
Bu gece dağ başları kadar yalnızım

Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan
Nerdesin?

Resim Ekleme

Sonra o resim; yoksa fotoğraf mı demeli; usul usul uzaklaşan bir gemi... Sonra...ardından çaresizce bakmak. Öylece kalakalmak. Şairin ''nerdesin'' diye sorması da çaresizlikten. Gidenin dönmeyeceğini o da bilir ya...


Resme bakıyorum.
Dışarısı zifiri bir karanlık.
Yine uyku tutmaz olmuş.

''Nerdesin?''

melnur  |  Cvp:
Cevap: 26
18.03.2022- 06:01

Kar başladı, sokak lambalarının sarı ışıkları altında döne döne yağıyor kar.   Biraz ötede caddeler beyaza bürünüyor, penceremin camlarına düşen tanecikler hemen eriyip yol yol izler bırakıyor. Masa lambamı kapatıp, karanlıkta bir müddet dışarısını seyrediyorum. İçimde hiçbir kıpırtı yok. Hepsi geçmişte kaldı, o coşku, o heyecan ve için için çoğalan bir yerinde duramamazlık... hepsi çocuklukta, ve belki ilk gençlik yıllarımda... Sonrası hep hayata ilişkin, ve nedense, hep hüzün... Nasıl da bir dönüşüm!

Gerçek dünya da böyle değil mi? Hep bir dönüşüm ve hep bir değişim. Bir şeyin sürekli bir başka şeye dönüşmesi, değişmesi...Artık o, eski olan değildir, o eski gitmiş yerine bir başka şey gelmiştir; ve aslında o farklı şey de tamamen yeni bir şey değildir, bir parça da olsa eskiyi barındırır.

Kar şiddetini arttırdı.
Biraz öncesinden farklı.
Biraz sonra daha da farklı olacak...
Tipiye dönüşecek...

Ağrı'nın soğuk, karlı atmosferi. İsa'nın taa İstanbul'dan kakıp sırf Bahar'ı bulmak, ona sevdiğini, evlenmek istediğini ve artık değiştiğini söylemek için...Bir minibüsün arka koltuğu. Baharın umarsız bir kayıtsızlığı. İsa'nın tekrar tekrar Bahar'la birlikte olmak istediğini söylemesi. ''Değiştim Bahar, evlenmek istiyorum, seni seviyorum.'' Sonra çaresizlik, İsa'nın oteline dönmesi. Ertesi gün uçakla İstanbul'a dönecektir. Akşam, kapının çalınmasıyla gelir. Gelen Bahar'dır, kayıtsızlığı aşmıştır, tıpkı İKLİMLER gibi kısacık bir anda değişmiş, kendisini sevdiğini ve evlenmek istediğini söyleyen (eski) sevgilisine dönmüştür. Hiçbir şey konuşmazlar; konuştukları hiçbir şeydir. Sabah yine karlı bir Arı sabahıdır. Ne Bahar açık seçik İstanbul'a beraber dönmek için geldiğini söyler, ne de İsa sevgisini ve evlenmek isteğini yineler. Kayıtsızlık sırası İsa'dadır. Hiçbir şey konuşmayacak, Bahar'ın otel odasına gelişini kendisine dönme, minibüste söylediklerini kabullenme olarak almayacaktır. İstanbul'a döner, Bahar'ı orada, Ağrı'da bırakarak.

İlginç, tepsi gibi bir ay var yukarıda. Kar yağışı devam ediyor.

Nuri Bilge Ceylan'ın Ağrı atmosferi filme, Bahar'la İsa'nın   kayıtsızlıklarına uygun bir atmosfer yaratmış.   Filmde hem Bahar ve hem de İsa'daki kayıtsızlığın kısa zaman içinde nasıl bir değişime yol açtığını görebiliyoruz. Doğru sözcük kayıtsızlık sanırım. Bir insanın bir başka insana, sözlerine, duygularına, korkularına...-ilgisiz, duyarsız kalması. Bir yazar söylemişti, aklımda kalmış, ''düşünceye de duyarlıklara da yabancıyız henüz''. Öyle bir şeydi. Neden, nasıl, gerisi bize kalmış; çaresi de.

Sabah oluyor.
Döne döne yağıyor kar.
Ve zaman ne kadar hızlı akıyor!









melnur  |  Cvp:
Cevap: 27
02.12.2022- 07:38

Bir Boğaz vapurunun arka kısmında küpeşteye dayanmış, beyaz köpüklü dalgalara bakıyorum. Yanda iki genç kız, alışkanlık olmuş, martılara simit atıyor. Hava kapalı, yağmur ha yağdı, ha yağacak. İçimde bir boşluk duygusu var nedense, büyüdükçe de büyüyor. Genç kızlar havaya attıkları simit parçalarının martılar tarafından   kapıldığını gördükçe keyifli çığlıklar atıyorlar. Bende ise nedensiz bir can sıkıntısı...Dalıp dalıp gidiyorum. Birkaç gündür de dilimin ucunda bir Cemal Süreya...

''Hayat kısa,
Kuşlar uçuyor.''

melnur  |  Cvp:
Cevap: 28
09.01.2023- 08:14

Cemal Süreya takıntısı devam ediyor. Bu sabah, '' bir gün benden şikayet ettiğin ne varsa, özleyeceksin'' demiyorum. Geçti gitti de demek istemiyorum, Ama işte geçip gidiyor, ellerimizim arasından akıp gidiyor, bir daha hiç geri gelmeyecek zaman, ve sanki bir daha hiç geri gelmeyecek gibi...

"Büyük laflar ediyoruz,birbirimize,
sonra bırakıp gidiyoruz öylece...
Hiç bir şey söylenmemiş,
Hiç bir şey yaşanmamış,
Hiç sevmemişiz gibi"...

               

melnur  |  Cvp:
Cevap: 29
05.02.2023- 02:40

Masamın hemen yanı başında, duvara asılı duran mantar panoya arada bir iliştirdiğim küçük notlara bakıyorum. Biri dikkat çekici, nerde okumuşsam artık, Knidas'ın bir sözünü alıntılamışım, bir soru cümlesi aslında ''zaman'' demiş, ''insanın çocukluğundan başka nedir?'' Knidas zamanın sadece çocuklukla ilgili olduğunu, geçip gidenin sadece çocukluk olduğunun altını çizerek, sonrasında yaşanan hemen her şeyin aslında geride kalmadığnı, her günün aynı, hiç değişmeden sürüp gittiğini...

Böyle bir şey mi zaman;   hayat böyle bir şey mi? Hiç mi umut yok. Çocukluk yıllarımızı geride bıraktığımızda gerçekten de her şey o kısa zaman parçası içinde sıkışıp kalmış mı oluyor? Sonrası yok mu, zaman gibi hayatı ve hemen her şeyi geride mi bırakmış oluyoruz? Zamansızlık, zamanın hiç işlememesi, umutsuz bile olamamanın dayattığı bir garip kayıtsızlık mı? Böyle bir şey mi yaşanan; yasadığımız şey sadece bu mu?

Bence değil, zamanın çocukluk günlerinden sonra bile akıp gittiğini duyumsamak gerekiyor. Zamanın geçip gittiğini duyumsamak aynı zamanda hayatın da geçip gittiğini ve bir şeylerin sürekli   geride kaldığının bilincine varmak anlamna gelmiyor mu?

Hayat...
Hayatımız...

Bir yerinden yakalamak gerek hayatı, ve bir yerinde, mutlaka ama mutlaka zamanın akıp gittiğini ve evet, bir şeyleri sürekli geride bıraktığımızı ve artık o yaşayıp tükettiğimiz zamanın bir daha hiç geri gelmeyeceğini...

Masa lambasının sarı loş ışığında karalıyorum bunları...
Sözcükler uçuşup duruyor.
Zaman ve hayat.

Oysa...

Zaman hızla akıp gidiyor.
Zamanın tik takları hiç durmamacasına vuruyor.
İşliyor zaman.
Duyuyorum.

Gecenin bir yarısı, dışarısı karanlık.
Hep karanlık.

Neyi yaşıyorsak oydu hayat.
Ve neyi ıskalıyorsak o...




melnur  |  Cvp:
Cevap: 30
20.11.2023- 06:47

Sabah bir arkadaşın alıntıladığı bir şiirin altına yazmıştım; orda kalmasın, buraya da iliştirmekte yarar var.

AŞK'ı gelip geçici bir heves, bir anlık bir tutku olarak da görmemek gerek. Yoğunlaşmış, billurlaşmış sevgidir aşk. Kalıcılığı da harcanan emeğe bağlıdır. Sevgi veya aşk emek içermiyorsa kalıcı hale gelmez. Selvi Boylum Al Yazmalım'da Aytmatov'un vurgulamaya çalıştığı da sanırım budur. EMEK Aşk'ta da Sevgi'de de sadece emektir, onu değerli ve kalıcı kılan.

Emek yoksa, harcanmıyorsa fena. Hiçbir şeyin kalıcılığı da nerdeyse mümkün olmuyor. Bu yüzden EMEK önemli. AŞK'ta da öyle, sevgi'de de öyle.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]