Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu
10.05.2017- 09:25

Kürt ufku-Aydemir Güler

Dört ülke topraklarına yayılan bir ulusal coğrafyası var Kürt halkının. Kürt ulusal siyasetinin merkezi on yıllardır bu bölmeler arasında yer değiştirir. Öncesine gitmeyeyim; Mehabad zamanında İran Kürdistanı’ydı merkez. Barzani aşireti uzun süreliğine Güney’e taşıdı ağırlığı. Türkiye’deki isyanlar bu ağırlığı değiştirmeye yetmeyecekti.

Ama 1980’lerde başlayan Apocu rüzgâr bir kaymayı daha yaşattı. O kadar ki, Irak’ın kuzeyinde bir fiili devlet oluşmasıyla şekillenen tablonun bile bu durumu değiştirdiği zor söylenir. Irak Kürdistanı özerk devleti uluslararası ilişkiler alanında çok kritik bir öneme sahip hale geldi. Ama Kürt ulusal dinamiği açısından bakarsak, Türkiye’deki Kürt faktörü başat konumunu sürdürdü.

Ancak çözüm sürecinin 2015’de tıkanmasıyla iş değişmeye başladı. Kürt siyaseti bütün yatırımını Türkiye’de reform umuduna yapmıştı. Bugün bile, 16 Nisan’dan sonra, belediyelere el konmuşken, dayanışma tasfiye gerekçesi olmuşken, siyasal temsilcilerin kaderi AKP’nin iki dudağı arasındayken bile Türkiye’de Kürt hareketi varını yoğunu ve beklentilerini müzakere masasına yatırıyor. Hal böyle olunca, son ağırlık kayması gerçekleşti ve Kürt ulusal dinamiğinin merkezi Suriye’ye yerleşti.

İkinci Dünya Savaşının bitiminde İran coğrafyasında Sovyetlerle ittifak ilişkisi arayan bir hareket vardı. Bundan 15-20 yıl sonra Türkiye sosyalist hareketinin içinde nefes alıp veriyordu Kürt özgürlükçülüğü. Şimdi aynı akım Rojava’da Amerikan-Rus dengesine sığınmıştır. ABD tarafından terk edilmek iflas, yine ABD’nin ağır silah verme kararı tarihsel başarı sayılacaksa içinde bulunduğumuz evrede Kürt siyasetinin koordinatları belli demektir. Sağcı Barzani geleneği ile solcu Türkiye Kürtleri arasındaki politik gerilim artık yerini Amerikancılık yarışına bıraktı. Sahaya bir süredir Rusya da dahil ve Rusçuluk da bir yarışma konusu olabilir pekâlâ…

Syriza’nın sosyalizm getireceğini sanan ve bunu samimi olarak dileyenler var diye Yunan oportünizmi emperyalizm yanlısı bir düzen hareketi olmaktan çıkmadı. Bir seçim önce Hollande’ın zaferi Paris’te kızıl bayraklarla kutlandı diye yüz yıllık sosyal-demokrasinin gerici ve burjuva karakteri değişmedi. Kürt hareketinin saflarında solcuların varlığı da Kürt siyasetini emperyalist denklemlerin içinden çekip çıkartmıyor.

Dahası var. Kürt ulusal özgürlükçülüğü ve ulusal kurtuluşçuluğu Rojava’da bitmiştir. O denklemin içinde özgürlük ve kurtuluş bir burjuva demagojisi olmaktan ileri gidemez artık. Komün masalları çocukları kandırabilir, ama bunları anlatmak da çocukların saflığına karşı suç sayılır.

Modern Kürt siyasi tarihi şöyle de okunabilir: Türkiye sosyalist ve devrimci hareketi, serpilme çağında Kürt hareketinin iki tarihsel özelliğine darbe vurdu. 1930’ların sonuna kadar süren cumhuriyet karşıtı “feodal isyancılık” ve tek parti döneminde başlayıp sonrasında devam eden cumhuriyetle “mülk sahipliği temelindeki uzlaşmacılık”, Kürt emekçilerin Türkiye işçi sınıfıyla ve ilerici hareketleriyle ittifaka yönelmesi sonucu geriledi. Artık ulusal özgürlük talepleri solda konumlanacak, isyan halkçı olacak, yoksul köylülüğe dayanacaktı.

Geleneklere ve “yapıya” bu solcu meydan okuma solun gerilemesiyle değer yitirmiştir. İlişki tersine döndü ve bu kez Kürt ulusalcılığı sol değerleri aşındırmaya, liberalleştirmeye başladı. Hareketin sıklet merkezinin Suriye Kürdistanı’na yerleşmesiyle birlikte bu yönelimin mantıksal sonucuna varmış bulunuyoruz. Bu noktada konu ulusal haklar olacaksa, herhangi bir sol programın ABD vaatleriyle, örneğin ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyulan ağır silahlarla rekabet etme şansı kalmamıştır.

Tüm bunların Kürt dinamiğinin Türkiye sosyalist devrimi için anlamını yitirdiği gibi bir sonuca bağlanacağını hiç düşünmeyin. Kürt emekçileri ülkenin her hücresine yayılmışlardır ve bizim işçi sınıfımızın organik, ayrılmaz bir bileşenini oluşturmaktadırlar. İşçi sınıfımızın Kürt parçası ne Rojava’ya sığar, ne de büyük güç politikalarının çarkları arasında öğütülebilir.

Madem ki Kürt ulusalcılığı Amerikan üssüne, Rus taktiklerine demir attı, Kürt emekçileri için sosyalizm zamanıdır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
11.05.2017- 10:17

YPG-ABD VE SOSYALİSTLER

Tane tane anlatalım.

PKK’nın Suriye’deki PYD-YPG kolu açıkça (ve uzun süredir) ABD’nin komutası altına girmiştir. Bunu zaten artık kimse reddetmiyor; YPG tarafı da, ABD de resmen açıklıyorlar.

Kendisine anti-emperyalist, solcu, sosyalist diyen herhangi bir örgüt veya kişi, ABD politikasının aracı haline dönüşmüş bir örgütü savunamaz. Hangi nedenle olursa olsun savunursa, o da dolaylı olarak o komuta altına giriyor demektir.

Kimse, başta ABD olmak üzere Koalisyon güçlerinin politikası doğrultusunda, Amerikalı generallerin komutasında, Amerikan silahlarıyla yapılan operasyonları devrimci eylem diye yutturmaya kalkamaz.

Deniyor ki, “mecburiyetten” böyle yapılıyor. Doğrudur, mecburiyettendir. Kimse anasından Amerikan askeri olarak doğmaz. Yanlış politikalar, yanlış yere yapılan yığınaklar sizi o “mecburiyetlerin” girdabına çeker. Bir noktadan sonra isteseniz dahi o girdaptan çıkamazsınız.

PKK, 90’lı yılların başına kadar şöyle veya böyle bir halk gücüydü. “Zonguldak-Botan El Ele” bir devrim sloganıydı. Fakat ABD’nin birinci Irak müdahalesiyle birlikte kritik bir karar aldı: “ABD’nin bölge devletlerine yönelik emperyalist saldırılarının yarattığı boşluktan faydalanmak.” Türkiyeli sosyalistler tarafından uyarılmadı mı, uyarıldı; ama o yola girmekte ısrar etti. Yığınaktaki hata derken kastettiğimiz budur.

Bu noktadan sonra adım adım Amerikan politikasının yörüngesine girdi, bölge halklarından (Türk, Arap ve Fars halkları) koptu ve emperyalist saldırı derinleştikçe bugün görüldüğü gibi ABD politikasının bir aracına, vurucu gücüne dönüştü.

Sözü edilen “mecburiyetler” o yığınaktaki hata sonucunda oluştu.

Evet, şimdi ABD’ye mecbur durumdadır; kaderini ABD’nin başarısına bağlamıştır. ABD bir gün tası tarağı toplayıp bölgeden gitmek zorunda kalırsa veya politika değiştirirse (ki Türk devleti buna zorluyor), kendisini dört koldan düşmanlar arasında bulacaktır. İşte “mecburiyet” denilen budur. Ama bu “mecburiyetleri” kendisi tercih etmiştir ve şimdi bu “mecburiyetler” onu ne yazık ki emperyalizmin askeri yapmıştır.

Ama kimse Türkiyeli sosyalistleri o mecburiyetlere mecbur bırakamaz. Bunlar sosyalistlerin ve (Kürt kökenli emekçiler de dahil) Türkiyeli emekçilerin mecburiyetleri değil.

Bir sosyalist, Erdoğan’a karşı mücadele ediyor diye FET֒cü generallerin komutası altına girebilir mi? ABD’li generallerin komutasına ise hiç giremez.

Bunu tartışmak ve anlatmak zorunda kalmak, hele bu tartışmanın içinde sosyalistlerin adının geçmesi dahi utanılacak bir durumdur.

***

Yetti artık bize dayatılan bu mecburiyetler. “Sosyalistlerin kendi kaderini tayin hakkı” sanırım bugün en temel mesele.

http://www.abcgazetesi.com/kahrolasi-mecburiyetlere-mecbur-muyuz-7793yy.htm

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
26.05.2017- 07:06

Amerikan silahları emperyalizme doğrulur mu?- Kamil Tekerek -  


Kürt sorunu üzerinden son dönemde yapılan tartışmalar birden fazla yön taşımakla birlikte meselenin ana hattını doğru okumakta fayda var.

ABD’nin YPG’yi ağır silahlarla donatacağını dünya aleme duyurması buradaki ana hattın en önemli bileşenlerinden birini oluşturuyor. Diğer bileşenleri ise kısaca ifade etmek gerekiyor.

Günümüzde, 2003 Irak işgali ile başlayan Ortadoğu’daki emperyalist müdahaleler zincirinin yeni bir halkasına geçilmektedir.

2003’ün devamında, 2011 itibariyle emperyalizm, Suriye’nin istikrarsızlaştırılması ve Suriye’deki meşru iktidarın cihatçı çeteler aracılığı ile yıkılarak yerine yeni bir rejim kurulmasına odaklanmış idi.

Tam da bu sistematik müdahalenin sonucu ya da ara geçiş unsuru olarak ortaya çıkan IŞİD, genel olarak emperyalizm, özelde ise ABD’nin Ortadoğu hülyalarının en önemli enstrümanı olarak devreye girdi. “IŞİD’e karşı mücadele” gerek emperyalizmin bölge politikalarının şekillenmesinin, gerekse mezhep savaşlarına perde çekilmesinin bir aracı olarak devreye sokuldu.

Konumuzun özüne gelirsek, bu saydığımız parametreler bölgede Kürt sorununa verilecek biçim ve emperyalizmin bu meseleye dair daha büyük bir inisiyatif alabilmesi için bir fırsata dönüştü. ABD de bu fırsatı iyi değerlendirdi.

Kısaca özetlediğimiz bu başlıkların hemen sonrasında ise YPG’nin ABD tarafından silahlandırılmasının neye hizmet ettiğini sormak durumundayız.

Kürt siyasi hareketinin tüm kanatlarının son iki yıllık siyasi yaklaşımlarının merkezinde Kürtlere statü talebinden, devletleşme dinamiklerine kadar geniş bir yelpazenin yer tuttuğu artık somut hale gelmiştir. Bu noktada Kürt ulusalcılığı, Barzani’nin emperyalizm ile işbirliği içerisinde kurmak için adımlarını hızlandırdığı ulus devlet ve Suriye’deki savaşın boşluklarına doğan PYD’nin kanton modeli arasındaki çelişki üzerinden büyük bir kriz yaşamıştır. Kriz çeşitli şekillerde yaşanmaya devam etmektedir.

Krizin emperyalizm lehine çözülmesi içinse iki faktörün son birkaç ay içerisinde devreye sokulduğunu burada ifade etmek durumundayız. Bu faktörlerden birincisi, Barzani’nin Kuzey Irak’ta, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Goran hareketi ile birlikte ete kemiğe büründürmeye başladığı referandum hamlesi ve devletleşme adımına emperyalizmin çeşitli düzeylerde verdiği onay. İkincisi ise, YPG’nin Rakka operasyonu için doğrudan ABD tarafından silahlandırılması.

Bu aşamada açık olan şey, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’ye daha fazla yerleşen emperyalizmin Kürt sorunu üzerinde doğrudan belirleyici hale geldiğidir.

Devamında ise Kürt siyasi hareketinin “IŞİD’e karşı mücadeleyi” birinci sıraya alırken anti-emperyalist mücadeleyi tamamen gündemden düşürmesi ile birlikte Suriye’deki meşru iktidar ile aynı cephede buluşmamasının, önümüzdeki dönem Kürt emekçi ve yoksulları için pek parlak bir gelecek vaat etmediğinin altını çizmek gerekli.

Bu kadar silahlandırıldıktan ve böylesi bir bağımlılık ilişkisi tesis edilmeye başladıktan sonra, Kürt siyasi hareketinin emperyalizme karşı cepheden bir karşı koyuş göstermesi ise gündemden artık düşmeye başlamıştır.

ABD ile yapılan askeri işbirliğinin geçici olduğunu ve bunun siyasi bir zemine taşındığı zaman işlerin değişeceğini ve Kürtlerin özgürleşeceğini savunanlar ise tarih dışına düştüklerini farkına varmalılar.

Özellikle Ortadoğu’da bir Amerikan barışının olasılıklarının arttığı bir dönemde başlıktaki sorumuzu tekrar sormakta fayda var:

Amerikan silahları emperyalizme doğrulabilir mi?

Bunun çok mümkün olmadığını bugün açık bir şekilde ifade etmek gerekiyor.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]