Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Sözde sol-sosyalist forumlar...

Bu tür başlıklar SF'de atılıyor. Atan kişi tahmin edileceği gibi forumun danışmanı Hasan Karataş ve bir yığın insan da ciddi ciddi yanıt veriyor.

Yazı şu:

Dev asalaklar,

Dünya üzerinde ömrünü tamamlamış devletler bulunmaktadır. Geçmişin emperyalist ülke devletleri ömürlerini tamamlamıştır. Bu devletler, burjuvaziyi kenara itmiş ve kendilerine ömür elde etmektedirler. Kendilerine ömür mümkün müdür? Nesnel anlamda değil ama iradi anlamda mümkündür. Bu devletler, nesnel dünya ve bilimle çatışarak ayakta kaldıkları için karşıdevrimcidir.

Türkiye’de durum,

Devlet bizde de burjuvaziyi kenara itmiştir. Kendisi devrimci midir? Hayır, değildir. Tam tersi karşıdevrimcidir. Zira kendi nesnel zeminini terk ettiği için karşıdevrimcidir. Şayet devrimci bir çıkış yapar ve nesnel zemini üzerine geçerse karşıdevrimci olmaktan çıkar.

Devlet bu hükümetle kendi nesnel zeminine geçebilir mi? Geçemez. Bunun için devrimci bir irade gerekmektedir. AKP karşıdevrimci sürecin iradesidir. AKP hükümeti bu nedenle devlete ayak bağı olmaktadır.

Devletin kendi nesnel zemini ne demektir?

Devletin ekonomik devreler üzerinden siyaset geliştirmesi demektir. Bugünün ekonomik devreleri nasıl bir siyaset önermektedir? Modern üretim teknolojilerinin ülke ihtiyaçları çerçevesinde kurulum ve yayılımının gerçekleşmesini önermektedir.

Şayet devlet böylesi bir duruma geçerse kendisine ömür elde eder ve ayni zamanda gerçek işlevini yerine getirmiş olur. Yani ekonominin istekleri ile hareket etmiş ve yeni bir işlevsellik elde etmiş olur.

Türkiye devleti böylesi bir yol izler mi?

Yukarıda da söyledim devrimci irade gerekmektedir. Peki, kimdir bu devrimci irade? Teknik uzmanların devlet içerisinde konuşlanmasıdır. Çok iyi bilmiyorum ama Mısır’ın Sisi hükümeti buna örnek gösterilebilir.

Türkiye devleti, teknik uzman kadrolardan oluşan bir konuşlanma ile kendi nesnel zeminine geçebilir. Bu devrim midir? Devletin kendi içinden gelen bir devrimdir. Devletin devrimidir ve böylelikle kendisine yol temin etmiş olacaktır. İzmir Marşı da bu devrime çok yakışmaktadır.

Devletin kendisine yol temin eden bu devrime karşı komünistler nasıl tutum almalıdır? İçinde mi yer almalı, yoksa dışında mı durmalıdır. Ya da buna devrim demek doğru mudur? Bunlar hep tartışma istemektedir. Ki ayrıca bu “devrimin” karşısında yer alanlar olacaktır. Örn. Leyla Zana AKP’nin yanında yer almaktadır. AKP’nin yanında durmak doğru değildir. AKP ile müthiş bir insani kırılma ön görülmektedir.

Devletin çok acil “devrimci” iradeye ihtiyacı bulunmaktadır. Sol çevreler henüz gerçeği fark etmiş değil. Devlet kendi nesnel zeminine geçmiş olsa, onlar devrim yaptığını sanacaklar. Devlet bu duruma uyarlı özneleri sahaya sürmektedir. Örn. Meral Akşener devletin içinden gelen devrimci öznedir. Ancak her şeye rağmen devletin netleşemediğini olasılık dâhilinde görüyorum. Zira ‘hayır’ın kazanması için devlet içerisinde güçlü bir kararlılık göremiyoruz.

Hal böyle iken sol çevrelerin devrim yapmaları mümkün değildir. Zira durumu doğru analiz edemeyenler, doğru çıkış yapamazlar. Şayet devlet kendi içinde devrim yaparsa ileri de sol çevrelerin devrim yapma imkânları doğacaktır. Tabi durumu doğru analiz etmeleri koşulu ile bu mümkündür. Bugün için en ilerideki sol çevreler bile yaşanılan gerçeklerin en az 20-30 yıl gerisindeler.


https://www.sosyalistforum2.net/showthread.php?p=378397#post378397

:)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
08.07.2017- 20:01

Bir kere ''devletin içinden devrim'' sözünün bir anlamı yok. Danışman ya anlamadığı cümleler kurarak bir şey anlattığı algısını yaratmak istem.ekte, ya da anlatmak istediğini ifade edecek sözcük ve tamlamalar yapamamaktadır. ''Devletin içinden devrim'' ne demektir, devletin içinden devrim varsa aynı mantığa göre devletin dışından da devrim olması gerek. Ne denek bu? Evet, devletin içinden ve dışından devrim ne demektir? Orada yazanların bu konuları anladığunı da sanmıyorum. Onlar da tıpkı danışman arkadaşımız gibi, anlamadan yanıt vermeye çalışıyorlar ve sonuçta kimsenin ne söylediği belli olmayan bir başlık ortaya çıkmakta.

Evet, anlayan beri gelsin.

Önceleri SF'de durum biraz daha farklıydı. Yine kürt ulusalcılığının egemenliğindeydi ama hiç olmazsa bu tür saçmalıklara karşı çıkacak olan sosyalist arkadaşlar da vardı. Uzaklaştırıldılar, küstürüldüler... Forum yönetimi, başta ApeChe, sosyalizm adına kürt milliyetçiliğine kuyrukçuluğu iyice abarttılar ve sonuçta forum bu hale geldi. Sosyalist forum adı altında üç beş kerameti kendinden menkul kişilerin solculuk adına yazdıkları saçma sapan yazılar ve kürt ulusalcı sitelerinden kes-yapıştırlar. Böyle olduğu için de meydan Hasan Karataş ve müritlerine kaldı!

Bu aralar gerçekten çok fazla kullanıyorum; YAZIK!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
09.07.2017- 09:14

Hasan Karataş arkadaşımızın bu başlıktaki saçmalıkları sadece buraya astığım yazıyla sınırlı da değil. Bir başkası:

Devletin İçinden Devrim Geliyor

Devlet geçtiğimiz yıllar nesnel zeminini terk etmiş ve ölümüne ilerliyordu. Devlet aslında peyderpey boşluğa düşüyordu. Erdoğan kendisini devlete vermiş, devlette kendisini Erdoğan’a teslim etmişti. Daha önceki yazılarımda okuyan olursa hatırlayabilir devlet insan yani öznel olmuştu. Bu dünya boyut içinde bulunulan durumun mecburiyetiydi. Devlet Erdoğan’a katlanmak zorunda kalıyordu. Ne var ki 2017 ile birlikte durum değişmişti. Gericilik çağı kapanmıştı. Devlet için önüne bir şans doğmuştu. İşte tam burada gidilen yoldan geri dönülmesi gerekiyordu. Zira her şey için çok geç değildi. Geri dönüş mümkündü. Türkiye devleti nispeten kaybedilmiş bir devlettir. Bu devlet, eski konumun kazanabilir. işte bu geri dönüşün adı devrimdir. Hayır hareketi ile devrim süreci başlamıştır. CHP nin büyük yürüyüşü ile bu devrim çok daha ileri aşamalara gelmiştir. Gördüğünüz gibi devletin içinden devrimci irade tezahür etmiştir.


Ve bir başkası:

Paris’in devrimi farklı, orada anlatılan komünist devrimdir. Biz şimdi burada devletin içinden gelen devrimi konuşuyoruz. Bu devrimin öncülerinin bile olası devrimden haberleri olmadığı zaman, devrim beklentimi yazmıştım. O zaman söylediklerimi şimdi onlar söylüyorlar. “Bu devlet AKP ile gitmez, bu devlet ciddi anlamda tehlikededir” diyorlar. Doğru diyorlar bu devlet bu şekilde yani AKP ile gidemez ve çok ciddi anlamda tehlikededir. Zaten bunu yıllardır söylüyorduk.

Şimdi onlara soruyorum 15 yıldır bu devlet AKP ile gidiyordu şimdi ne oldu da gitmez diyorsunuz? 15 yıl boyunca çok mu adildi? Adil olmadığını bizden daha iyi biliyorsunuz. Zira onların halklara karşı işlediği suçları eleştirerek geçiriyordunuz. Oysa suçlar eleştirilmez. Suçlar yargılanırdı. Bunlar yargılamak yerine eleştiriyorlardı. Kendilerine bu tavırları hatırlattığımızda “CHP ne yapsın sokağa mı çıksın, meclisi mi terk etsin deniliyordu.” Evet, öyle yapsın diyorduk,” olur mu öyle şey” diyorlardı. Şimdi niye öyle şey oluyor. Niye sokağa çıktınız, niye meclisi geri plana ittiniz. Devletiniz için kurtuluş sinyalleri aldınız da onun için harekete geçtiniz. Evet, küresel egemenlikte parçalanma olmuştur. Bu süreçte alt ve orta devletlerin kendilerini kurtarma olasılıkları belirmiştir. Ancak nispeten geç kalınmış bir durum söz konusuydu ve o nedenle ancak buradan kurtuluş bir devrimle mümkündü. İşte o neden ile CHP devrimcileşti.

CHP li vekil ayni gemideyiz demiş. Doğru değil. AB bu şekli ile Türkiye’yi gemiden atmak istiyor. Ancak devrim yaparlarsa gemiye alınacaklar veya kader birliği yapacaklar. Dolayısıyla AB ye karşı daha ince konuşmak durumunda kalacaklar. AB olmadan devrim yapamazlar. Öyle yapıyor ve ince konuşuyor. Kendi eksikliklerini anlatıyor. OHAL olmasaydı bunlar olmazdı demek istiyor. AB içinde bizi çekemeyen ve marjinal guruplara malzeme vermiş durumundayız, demektedir. Burada AB bizi kıskanıyor söylemi ile bizi çekemeyenler söylemi ayni söylem değildir. Zira kimi alt devletler AB içindedir ve onlar da Türkiye’yi AB içinde görmek istemezler. Yani buradan bir Almanya bizi kıskanıyor sonucu çıkaramayız.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
11.07.2017- 05:58

Erdoğan içerde ve dışarda bir sıkışmışlık yaşıyor. ( İçerde derken Türkiye sınırları, dışarda derken sınırların dışı kastediliyor.) Erdoğan'ın başına buyruk tavırları dışarıda yıllardır bir tepki çekiyordu. Hala daha öyle.İçeride ise ondan nefret eden milyonlar var. Yıllardır yarım yamalak da olsa işleyen bir burjuva demokrasisini tek adam diktatörlüğüne dönüştürmesi devletin iyi kötü laik karakterini ortadan kaldırarak dinci bir yapılandırmaya büründürmesi giderek artan bir öfke patlamasını da büyütüyordu. Aslında Cumhuriyet mitinglerinde de, Gezi ayaklanmasında da, ''Adalat Yürüyüşü''ndeki milyonlarda da bu öfke ve nefretin oldukça büyük bir payı var. CHP çok uzunca bir zamandır bu öfke ve nefret duygusunu kavrayamıyor ve gerekeni de yapamıyordu. Muhalefeti sadece parlamentoyla sınırlamıştı. Uzatmayalım, bazı koşullar böyle bir yürüyüşü gerekli kılmıştı. Enis Berberoğlu'nun tutuklanması belki sadece bardağı taşıran bir damlaydı.

Peki, bu yürüyüşün neresinde devrim var?

Bu yürüyüşün devletin devletsizliğe adım atması veya devletin demokratikleşme istemesi ile ne ilgisi var? Bu tür kavramlar doğru kkullanılan kavramlar mı? Bir anlamları var mı?

Veya, bu yürüyüşün ( bu haliyle) Türkiye'de köklü bir dönüşüme yol açacağını savlayabilmek mümkün mü?

Hiç ilgisi yok. Danışman arkadaşımız bu tür yazılarında sadece uçuyor. Kullandığı kavramlar doğru değil bir kere. Ne anlatmak istediği belli değil. Sanki sadece ve sadece kendisini önemsetmek istermiş gibi, sanki hemen herkesten ve her örgütsel yapılanmadan çok daha farklı gerçekleri görüyormuş gibi bir algı yaratmak çabası içinde. Evet, nedenini bilebilmek pek mümkün değil ama, sürekli bir kendini önemsetme çabası var bu tür yorumlarda.

Çünkü yazılanlar doğru değil, anlamlı değil, mantıklı değil, tutarlı değil.

Sadece hiçbir anlam içermeyen laf salatasından başka bir şey değil.

( Yeri geldikçe devam ederiz.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
13.07.2017- 07:21

SF'nin danışmanı Hasan Karataş arkadaş ''adalet yürüyüşü'' ve ''devletin içinden devrim'' konusunda bir yorumda daha bulunmuş.

''Evet, toparlarsak, miting ve yürüyüş, muhalefetin üzerindeki ölü toprağını atmasını sağlamış, ama bu yükselen muhalefetin bayrağını ve önderliğini CHP ve “Devlet Sınıfları”nın ele geçirmiş bulunuyor.

Bizler bu muhalefetten tecrit olmadan, tamamen kendi demokratik programımızla bu muhalefetin içinde daha toparlayıcı bir bayrak ve mücadele biçimleriyle yer almalı; öz örgütlenmelerin tohumlarını atmaya çalışmalıyız.

Eğer bunu başarırsak, Erdoğan’ın düşüşü bir demokratik devrimin başlangıcı olabilir.
Demir Küçükaydın


Türkiye sol çevrelerinden miting değerlendirmeleri devam ediyor. Bu değerlendirmeler içerisinde gerçek veya gerçeğe yakın değerlendirmeler de görüyoruz. Bunlardan birisi Demir Küçükaydın’dır.

Uzunca bir zamandır yazılarımda AKP nin yıkılmasını devrim olarak nitelerken, nihayet sosyalist çevrelerin içinden Demir Küçükaydın’da AKP nin yıkılmasını demokratik devrimin başlangıcı olabileceğini yazmıştır. İyi bir gelişmedir. Gördüğünüz gibi kafa patlatan insanlar var. Küçükaydın devlet sınıfları ve CHP muhalefetin bayrağını ve önderliğini ele geçirmiştir diyor. Güzel konuşuyor.''


Demir Küçükaydın referansıyla söylemeye çalıştıklarını böyle temellendiriyor, arkadaşımız. Alıntı yapılan yazı Maltepe mitinginden hemen sonra yazılmış, danışman arkadaşımız ise büyük olasılıkla o yazıyı okumuş ve yazıdan aklına yatanları kendi yorumunda   kullanmış. Hatası yazının Küçükaydın'ın duruşuyla uyumlu olması. Kullandığı kavramlar da öyle. Bir solcuya göre yanlış elbet. Demir Küçükaydın hemen hemen tüm liberalizme savrulan solcular gibi demokrasiyi mücadelesinin merkezi haline getirmiş. Böyle olunca da Marksist tanımlamalar da terkedilmiş. Demir Küçükaydın bu anlamda kendine özgü tanımlamar ve kavramlaştırmalar kullanmış. Yanlışsa yanlış ama belli bir bütünlük ve tutarlılık var. Oysa bu tanımlama ve kavramlar danışman arkadaşımızın dilinde bu tutarlılığı ve bütünlüğü de yitiriyor. Daha da anlamsız bir hale geliyor. Üstelik Demir Küçükaydın'ın devrim dediği şeyin olabilirliğinin hiçbir oluru yokken yazar bunu burjuva devrimi ile ilişkilendiriyor. Bu durum ise danışman arkadaşımızın dilinde ''burjuva devrimi de olmayacak'' şeklinde onu da aşan bir anlama bürünüyor.

(Devam ederiz.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
19.07.2017- 00:08

Kürt hareketinin yükselişe geçmesi, Sovyetlerin çözülmesi, öncesinde solun üzerine inen 12 Eylül faşist darbesi, hem kitlede ve hem de solun ''adın'' kesiminde ideolojik bir çözülüşe yol açtı. Liberalizme savrulma veya Demir Küçükaydın örneğinde olduğu gibi kürt ulusalcılığının kuyruğuna takılma bu dönemin nesnelliğine uygun düşen savrulmalardır. Açık seçik kiberal demokrat olduklarını söyleyen döneklere bir sözümüz yok. Hiç olmazsa soldan koptuklarını söyleyebiliyorlar, daha önce ne kadar solda oldukları da bir başka konu. Ama hala solcu, sosyalist veya komünist olduğunu söyleyip kürt ulusalcılığının perspektifini solcular için gerekli ve zorunlu bir perspektifmiş gibi savunanlar Türkiye solu için hala sorun. Bu tipler kendilerini nasıl tanımlarsa tanımlasınlar gerçekte liberal demokrasiye savrulanlardan çok farklı şeyler söylemiyorlar. Marksizmin antagonist çelişkisi, temel sınıflar olan proletarya ve burjuvazi bu tiplerin dilinde buharlaşıp gitmiş, bunların yerini ''devlet sınıfları'' almış. Çünkü, kürt ulusalcılığı yükselişte, devrimci bir demokrasiden yana, kendilerine özgü bir demokrasi tanımları var, ve bu tanıma uygun olarak ''devletten yana olanlar'' ile ''olmayanlar'' proletarya ile burjuvazinin yerini almış. Bir başka deyişle kürt ulusalcılığından yana değilsen devletten yanasın, siyasetin konulara yaklaşım biçiminnın kuyruğundaysan devlet karşıtısın. Böyle bir tanımlamanın ve yorumlamanın marksizmle hiçbir ilişkisi yok. Böyle bir konumlanış içinde yer alanların da kendilerini sosyalist veya komünist olarak tanımlamasının ise bir karşılığı yok.

Daha önce söyledim, tekrar olacak, bu bakış açısı, kürt ulusalcılığına savrulmuş liberal bir zihin için tutarlı olabilir, ancak kendisinin keskin komünist olduklarını söyleyenler ( ve aynı zamanda kerameti kendinden menkul tipler) için aynı zamanda bir tutarlılığı da yok. Marksizmin sınıflara bakış açısı da bellidir, devletin sınıfsal niteliği de. ''Devlet sınıfları'' diyerek yoruma kalkışmak, daha işin başında Marksizmin reddinden başka ne olabilir?

Kuyrukçuluk solun zorunlu bir uğrağı değildir. Tam tersine kuyrukçuluk yapılarak Marksist-Leninist kalabilmek pek de mümkün değildir. Önünde sonunda kuyruğuna takıldığınız   kürt ulusalcılığının güncele yaklaşımını ( bilerek veya bilmeden) kabullenmiş olursunuz. Kürt hareketinin peşine takılan sol örgütlerde ve forumlardaki kuyrukçu tiplerde yaşanan durum -az biraz nüans farklılıklarıyla- tam da budur.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]