Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Türkiye Devrim Tarihi
24.07.2017- 09:33

1908 Devrimi 109 yaşında: Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet...

Türkiye için 20. yüzyıl, İstanbul caddelerinin “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganlarıyla çınladığı 23 Temmuz 1908 günü başladı. Tam 109 yıl sonra “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” haykırışı hâlâ güncel… Ama artık kanıtlanan bir gerçek var ki, 1908 ve 1923'le başlayıp patron sınıfı ve işbirlikçileri eliyle kesintiye uğratılan eşitlik-özgürlük-adalet yürüyüşü ancak işçi sınıfı iktidarıyla mümkün ve sürdürülebilir.

Resim Ekleme

Ahmet Çınar

Türkiye gericiliği ve resmi tarih yazıcılığı 1908 Devrimi’ni yıllarca “2. Meşrutiyet” ya da “İttihatçı darbesi” diye anarak, bu büyük altüst oluşu sıradan ve herhangi bir sistem değişikliği olarak sunmayı tercih etti. Bilinçli bir tercihti bu, çünkü ilhamını Fransız Devrimi’nden alan, “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” ilkelerinin yanına “adalet” şiarını da ekleyen, 2. Abdülhamit’in baskıcı rejimini yerle bir eden, 1923’teki cumhuriyetin ilanına zemin hazırlayan bir devrimi yeni kuşaklara öğretmek istemediler. 1908’i önemsizleştirmek, itibarsızlaştırmak için liberaller ile siyasal islamcıların adı konulmamış bir ittifakıydı söz konusu olan.

Eski takvime göre 10 Temmuz 1324’te, şimdiki takvime göreyse 23 Temmuz 1908’de meşrutiyet Manastır’da top atışlarıyla yeniden ilan edildi. Bu ayağa kalkış karşısında çaresiz kalan 2. Abdülhamit, Kanun-i Esasi’yi yani anayasayı yeniden yürürlüğe soktuğunu tüm imparatorluğa duyurdu.

Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nde sözünü ettiği “Didar-ı hürriyet”, 600 yüz yıllık Osmanlı topraklarında yeniden yankılanmaya başlamıştı. Caddeler, meydanlar coşkulu bir şekilde hürriyetin ilanıyla çalkalanıyordu. 30 yıl boyunca askıya alınan anayasa, bulunduğu tozlu raflardan indirip yeniden yaşamaya başlıyordu.

Resim Ekleme

İLERİCİ BİR ATILIM

Lenin’in “Türkiye’de Jön Türklerin önderlik ettiği ordu içindeki devrimci hareket zafere ulaştı. Bu zaferin yarım bir zafer, hatta daha azı olduğu doğrudur, çünkü Türkiye’nin İkinci Nikolası (II. Abdülhamit) meşhur Türk anayasasını tekrar yürürlüğe koyma vaadiyle şimdilik paçasını kurtarmayı başardı. Ama bir devrim sırasında böyle yarım zaferler, eski rejimin vermek zorunda kaldığı alelacele tavizler, daha geniş halk kitlelerini içine alan iç savaşın yeni ve çok daha kesin, daha şiddetli dalgalanmalarına yol açacak en sağlam garantidir” diye tanımladığı 1908 Devrimi, kapitalizm öncesinde Osmanlı çapında bir burjuva devrimidir. O dönemin kendine özgü konumlanışlarına ve dinamiklerine göre 1908 Devrimi ilerici bir atılım, modernleşme yönünde önemli bir hamledir. Ve 1923 Cumhuriyet Devrimi üzerindeki etkileri tartışılmayacak kadar kritiktir.

Prof. Dr. Halil İnalcık’ın ifadesiyle, 1908 Devrimi aslında “saltanatı fiilen yıkan, Türkiye Cumhuriyeti’ni hazırlayan” bir devrim.

1908 DEVRİMİ NELERİ BAŞARDI?

1908’de başarılan az buz değildir: Hükümet artık padişaha karşı değil, halk tarafından seçilmiş bir meclise karşı sorumludur. 30 yıldır rafa kaldırılan anayasa yeniden yürürlüğe konulmuştur. Çağdaş merkezi bir devlet yapısı için pek çok yeni yasa çıkarılmıştır. “Padişahın tebaası” olmaktan çıkan halk, yurttaş olma yolunda önemli bir adım atmış, “vatandaş” haline gelmiştir. Siyasi partiler kurulmuştur. Sadrazamın, şeyhülislamın, nâzırların yüksek maaşları yarıya indirilmiştir. Özel ilişkiler nedeniyle bürokratik yapıda yüksek mevkileri işgal eden çok sayıda kişi işten çıkarılmıştır. Kız öğrenciler üniversiteye alınmıştır. Ticaret okulları açılmıştır. Din adamlarının ayrıcalıklarına son verilmiştir. Kooperatifler ve sendikalar kurulmuştur. 1 Mayıs işçi bayramı olarak ilan edilmiştir. Daha önce put olarak görülen heykele izin verilmiştir. İlk sinema filmi çekilmiştir. Sansüre son verilmiştir. Müslüman kadınlar sahneye çıkmaya ve kamuda çalışmaya başlamıştır.  

23 Temmuz 1908 günü bu dönüşümü başaran kadro, 1860’lardan itibaren Osmanlı’da ortaya çıkan Jöntürk hareketinin devamı olan kadrodur. Ortaya çıktıkları yıllarda Genç Osmanlılar, Yeni Osmanlılar gibi isimlerle anılsa da, Avrupa’da en genel adlandırmayla Jön Türkler olarak bilinen bu kadro, 1889’dan itibaren Tıbbiye’de kurulan ve İttihat Terakki adını taşıyan gizli derneğin çevresinde örgütlenip gelişen bir kadroydu.

Resim Ekleme

YOK SAYILAN, GİZLENEN DEVRİM

İşte bu nedenle 1908 Devrimi, burjuvazi ve raesmi tarih yazıcıları tarafından gizlenmeye, göz önünden kaçırılmaya çalışıldı. 1938’den 1904’e kadar her yıl 23 Temmuz günü Hürriyet Bayramı adıyla kutlandı 1908 Devrimi’nin yıl dönümü. 1935’ten sonra resmi bayramlar arasından kaldırıldı ve unutuluşa terk edildi.

Oysa modern Türkiye’nin tarihi sadece 1923 Cumhuriyet Devrimi’yle değil, 1923’e öncülük eden 1908 Devrimi’yle açılmıştır.

EMEKÇİ HALKA SIRT DÖNÜŞ VE YOZLAŞMAYLA YARIM KALAN YÜRÜYÜŞ

En genel anlamda “burjuva demokratik devrim” niteliğine sahip 1908 Devrimi’nin coşkusu uzun sürmedi. 1908’in eşitlik-özgürlük-kardeşlik-adalet özlemiyle başlayan ve epey mevzi kazanan devrimi, giderek çeşitli yozlaşmaların, gericiliğe teslim oluşların, emekçi halka sırt dönüşlerin kurbanı oldu.

İSTİBDADI KAHRETMEK, HÜRRİYETİ YAŞATMAK İŞÇİ SINIFI DEVRİMİYLE MÜMKÜN

1908 yılı Temmuz ayında memleketin her köşesinden yükselen “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganı, 109 yıl sonra daha güncel, daha yakıcı. Şimdiki görevse belli: 1908’in, 1923’ün tüm ilerici değerlerini kapsamak ve bir emekçi cumhuriyetle taçlandırmak. Geçen yüz yılda defalarca anlaşıldı ve kanıtlandı ki, eşitlik-özgürlük-kardeşlik-adalet ancak işçi sınıfı iktidarıyla mümkün ve sürdürülebilir.

http://haber.sol.org.tr/toplum/1908-devrimi-109-yasinda-kahrolsun-istibdat-yasasin-hurriyet-203820

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
30.10.2017- 10:30


İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bakmak-Yusuf Çelik


Resim Ekleme  

Türkiye siyasetinde uzun yıllar boyunca tartışılagelmiş iki kritik ve birbiriyle iç içe başlıklar İttihat ve Terakki ile Kemalizm. Sol içerisinde de dönem dönem tartışmalara konu olmuş, solun içerisine sızmış liberal klik tarafından Kemalizm’i faşist bir diktatörlük, ittihatçılığı ırkçılıkla özdeşleştirmeye kadar varan akıl sır erdirilemeyen tezler ortaya atılmıştır. Bu yazıda komünistlerin İttihat Terakki ve Kemalizm’e başlıklarında nerede durmaları gerektiğini ele almaya çalışacağım.

Tarihimizde daha çok II. Meşrutiyet ya da diğer adıyla 1908 Devrimi ile anılan İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC), Kanun-ı Esasi’nin yeniden yürürlüğe konmasını talep eden, II. Abdülhamid’in istibdat dönemine karşı gelen tıbbiyeli öğrenciler tarafından kuruldu. Zaman içerisinde birçok irili ufaklı yapıyı bünyesine katan İTC ideolojik olarak homojen bir toplam oluşturamadıysa da, Cemiyetin ideolojik yapısında en büyük etkiye Fransız Devrimi sahip oldu. Cemiyetin sloganı olan “Hürriyet, Müsavvat (Eşitlik), Adalet” bu etkinin en gözle görülür halini oluşturmakta.

1908 Devrimi ile beraber, Cemiyet iktidara doğrudan sahip olmak yerine iktidarlar dışarıdan kontrol etmeyi ve Meşrutiyet’in koruyuculuğunu üstlenmeyi kendisine görev bildi. Ta ki Balkan Savaşları’nın ağır yenilgisine kadar. Yenilgiden Bab-ı Ali’yi sorumlu tutan İttihatçılar Enver Paşa’nın öncülüğünde yapılan bir baskınla iktidarı ele geçirdi. Balkanlarda gayrimüslim nüfus ve bölgelerin kaybedilmesi Cemiyetin Osmanlıcılık politikasını terk ederek Türkçülük politikasına geçiş yapmasına zemin hazırladı.

Türk dili ve kültürün yaygınlaştırma amacıyla Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde – daha sonra cumhuriyetin ilanından sonra kapatılacak olan Türk Ocakları kuruldu. Türkçülüğün yanında çağdaşlaşmaya da önem veren Cemiyet; eğitimi çağdaşlaştırmak, hukuku laikleştirmek gibi amaçları ajandasında barındırsa da bu konularda somut kazanımlar elde edememişlerdir. Yerli burjuvazinin oluşumu için ilk adımları atan Cemiyet, yerli kapitalist sınıfı devlet eliyle destekledi. Cemiyet’e bu girişimlerinde en büyük ayak bağı kapitülasyonlar ve çeşitli etnik gruplara verilen imtiyazlardı. İTC bu ayak bağından kurtuluşu savaşta gördü ve savaş Osmanlı’nın sonu oldu.

Fakat İttihatçıların macerası Osmanlı ile beraber sona ermedi. Fiilen yıkılmış Osmanlı’nın ardından başlatılan Kurtuluş Savaşı’nın öncü subaylarını İttihatçılar oluşturuyordu. Başta Kurtuluş Savaşı’nın lideri ve cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal, savaşın ve cumhuriyetin ikinci adamı İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Refet Bele gibi önemli subayların dönem dönem Cemiyet üyeleri olduğu bilinmekte. İTC, Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet’e yalnızca üyelerini değil ideolojisini de devretti. Yeni kurulan cumhuriyet de tıpkı Cemiyet gibi ulusçuluğu ve aydınlanmayı başa yazdı. Fakat bir farkı gözden kaçırmamak gerek: İTC hiçbir zaman Kemalistler kadar radikal ve cüretkar olamadı. Cemiyet, Osmanlı’yı reformlarla istediği çizgiye getirerek yaşatabileceğini düşündü, Kemalistler ise savaş dolayısıyla halihazırda yıkılmış olan imparatorluğun kalıntılarını bir kenara süpürdü ve yerine yeni cumhuriyetin inşasına girişti.

Cumhuriyet Anadolu coğrafyasını aydınlanmayla tanıştırdı, başta laiklik olmak üzere aydınlanma yolunda büyük adımlar atıldı. Eğitimde birlik ve çağdaşlaşma sağlandı. Medeni Kanun ile beraber kadınların toplumsal yaşamdaki yeri önemli ölçüde çağdaşlık kazandı. Bunun yanında ekonomide yerli burjuvazinin oluşturulması için devlet eliyle önemli adımlar atan yeni Cumhuriyet, bir burjuva devrimi gerçekleştirdiğini de net olarak ortaya koyuyordu.

Meseleye bu şekilde ele alırsak, burjuva karaktere sahip olmalarına rağmen 1908 ve 1923 Devrimleri, Türkiye devrim tarihinin önemli mihenk taşları olarak görülmeli ve bu devrimlerin ilerici kazanımları komünistler tarafından sahiplenilmelidir. Devrimin burjuva bir karakter taşıyor olması, Cumhuriyet’in ilerici birikimlerini sahiplenmek konusunda bir tereddüt yaratmamalıdır. Tersinden 1923 Cumhuriyeti’ne geri dönüşü hedefleyen yaklaşımlar da aynı şekilde reddedilmelidir. Türkiye hasta adam durumundadır ve bu hastalığının reçetesi yalnızca sosyalizmdir.

http://gazetemanifesto.com/2017/10/26/serbest-kursu-ittihat-terakki-cemiyetine-bakmak/


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]