Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

AKP üzerine bazı ayrımlar - Ercan Gündoğan


Sosyalist mücadelede bolca yararlı ayrım bulunur ve bu ayrımlar tarihsel bilincin gelişmesiyle ilgilidir. En ünlüleri evrimle devrim, reformla devrimdir. Her ayrım, ikilem olarak bırakılmaz. Eğer olanaklıysa, diyalektik bütünlüğün içinde çatışma olarak daha kavrayıcı bir seviyeye getirilir. Şimdi sadece üç güncel ve somut örnek üzerine sorarak yazalım:

1) AKP hala sadece hükümet midir, yoksa aynı zamanda devlet de olabilmiş midir?

2) AKP karşı-devrim mi yapmıştır, yoksa sadece "elitler" mi değişmiştir?

3) İslamcılıkla milliyetçilik bağdaşabilir mi?

Hemen yanıtlayalım ve diyalektik olsun:

AKP önce hükümet olmaya çalışmış, devam etmek için saldırıya geçmiş, kazanmış, sonra da kendisine devlet teslim edilmiştir. Devleti de epey değiştirmiştir, doğru. Ama değiştirdiği bu devlet kendisine bağımlı değildir. AKP'nin yaptıkları kabul edilerek, ileride onsuz olarak devlet "işlemeye" devam eder. AKP sonraki dönemlere mutlaka etki edecektir elbette. Ancak devlet, bu uzun dönemli hükümetten etkilense bile, ayrı bir bütündür ve AKP'yi de diğer hükümetler gibi sadece değerlendirir.

Devlet derken, tüm kurumları ve tüm çalışanlarıyla birlikte, ideoloji haline gelmiş geleneği ve birikimini de kastediyoruz. Daha da fazlası, devletin denetlediği fiziksel coğrafyayı ve komşularını, geçmişte kurduğu ittifakları da. Özetle, devlet derken bir devlet tarihini, bir devlet coğrafyasını ve tüm bunlarla iç içe geçmiş kurumlarını düşünüyoruz. Bir dönem çok modaydı, "derin devlet", "gizli devlet" ifadeleri. Kastettiğimiz devletin kendi zamanı ve coğrafyasıdır. Devletin bu özellikleri onun derinliğini oluşturur. AKP burada nedir ki? Bir hükümettir. İşlevi, performansı, gücü bitince gider.

İkinci sorun, 'karşı-devrim' tartışmasıdır. Bu tür iddiaların dikkate almadığı bir kuramsal durum söz konusu. Karşı-devrim, henüz tamamlanmamış bir devrimci sürecin içinde gerçekleşebilir. Hangi devrim devam ediyordu da AKP karşı-devrim yapmıştır? AKP, karşı-devrim değil, tüm birikimsizliği ve tarihsel uyumsuzluğu yanında, çoktan bitmiş bir devrimin içinde kurulmuş bir devletin hakim yönetici fraksiyonu olmaya çalışıyor ve kendi farkı olarak da, bu devrimin olabildiği kadar laik olan karakterini değiştirmek istiyor. Laiklik dışında AKP'yi diğer yönetici partilerden ayıran özellik, donanımsızlığı ile laikliğe itirazıdır. Ciddi başka farkları bulunmamaktadır.

Üçüncü örnek ikileme gelelim. İslamcılıkla milliyetçiliğin birlikteliği sorununa. İlki modernizme tepki, ikincisi modernizme uyarlanmadır. Türkiye hem tepki, hem de uyarlanma süreci yaşıyor. Temel sorunlarını çözememiş bir ülke olarak, hem itiraz ediyor, hem de kendini yeni koşullara uyarlamaya çalışıyor. Bu ikilem Cumhuriyet döneminde milliyetçilik lehine çözülmeye çalışıldı. Çözülmediği anlaşıldı, çaresizce geriye dönüldü. Çünkü Türkiye, mevcut devlet ideolojisiyle ilerlemeyi bırakalım, devam etme sorunuyla bile karşı karşıya gelmişti.

Türkiye gerçek ya da hayali, bir bölünme korkusu yaşamaktadır. Bu korkuyu aşmak için, İslamcılık ve milliyetçilik hortlamıştır. İki ideoloji de, "birlik", "bütünlük", "otorite" anlamına geliyor. İşe yarar mı, hayır! İdeolojilerin işlev görmesi için, zamana uygun olmaları gerekiyor. Aksi durumda, zorla uydurmaya çalışmak gerekir. Bu da, hem zaman kaybettirir, hem de "komediye" yol açar.

Burada özellikle demokratlar, sosyalistler, ilericiler için, "enseyi karartmayın", "umutlu olun" türü bayağı tavsiyelerde bulunmuyoruz. Demek istediklerimiz şunlardır:

1) Hükümetten daha fazla devlete bakalım.

2) Laiklikle birlikte demokrasi gitmiyor, demokrasi zayıflatıldıkça laiklik yıpranıyor, geriye itiliyor.

3) İslamcılıkla milliyetçilik tarihsel temellerini kaybetmiş, sadece tepkisel nitelikte ideolojiler olduğu için, "varlıkları" esas hedef değildir. Hedefte, bu ideolojilerin demokratik eşitliği reddetmeleri, tarihe ve toplumun gereksinimlerine yanıt üretememeleri, yaşanan zamana meydan okumaları olmalıdır. Varlıklarını değil, zararlarını, işe yaramazlıklarını, zamana direnmelerini, hedef almak gerekir.

Dediklerimize itirazlar gelecektir:

1) "Ama çoktan devlet haline geldiler bile."

2) "Laiklik giderse her kazanım gider, İslamcı faşizme gidilir, gidildi bile."

3) "Bu tepkisel ideolojiler çok kalıcı olmaya başladı ama."

Yanıtlarımız da hazırdır:

1) "Öyleyse vay devletin haline!".

2) "Laiklik gidiyorsa, demokrasi ve demokratik eşitlik gittiği içindir, bu da demokrasinin içeriğini boşaltıp, sosyalizmle doldurmaya başlar!"

3) "Daha da kalıcı olmak isterler elbet, ama içleri daha da boşalır"   olacaktır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
05.04.2018- 22:47

Türkiye tarihselliğinde ''kapitalizme karşı olunmadan emperyalizme karşı olunmaz'' gereksizliği sol açısından ne kadar anlamsız ve yararsız ise, Ercan Gündoğan'ın ''AKP devlet olmamıştır, hala hükümettir'' önermesi de o kadar anlamsız ve yararsızdır. Ve üstelik birinci önermeye göre aynı zamanda yanlıştır. Çünkü AKP dahası Erdoğan devlet haline gelmiştir. Bugün Türkiye'de rahatlıkla tek adam devletinden söz edebilmek mümkündür. Aksini savlayarak bir tartışma açmak yanlışlığının yanında gerçekten anlamsız ve yararsız.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
08.04.2018- 07:53

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Türkiye tarihselliğinde ''kapitalizme karşı olunmadan emperyalizme karşı olunmaz'' gereksizliği sol açısından ne kadar anlamsız ve yararsız ise, Ercan Gündoğan'ın ''AKP devlet olmamıştır, hala hükümettir'' önermesi de o kadar anlamsız ve yararsızdır. Ve üstelik birinci önermeye göre aynı zamanda yanlıştır. Çünkü AKP dahası Erdoğan devlet haline gelmiştir. Bugün Türkiye'de rahatlıkla tek adam devletinden söz edebilmek mümkündür. Aksini savlayarak bir tartışma açmak yanlışlığının yanında gerçekten anlamsız ve yararsız.

Bu kısa yorumda ''yanlış'' olarak nitelenen şeyin özellikle Kurtuluş Savaşı'mızın bir anti-emperyalist mücadele olmadığı şeklindeki ısrarlı söz öbekleri kurmaktır. İçinde bulunduğumuz koşullarda bu siyasi tavır kadar yanlış bir konumlanış olamaz. Siyaset özellikle sol siyaset ajitasyon ve propagandaya dayanır. Geçenlerde Aydemir Güler siyasetin yüzde sekseninin ''SÖZ'' olduğunu söylerken bu konuya vurgu yapmıştı. Bir hedef doğrultusunda yapılmak zorunda olan sol siyasete bu tür yorumlar bir şey katmaz. Bir beyhudelikten ve gereksizlikten başka bir şey değildir. Aynı şekilde Ercan Gündoğan'ın ''AKP devleti'' kavramının yanlışlığı üzerine bir şeyler söylemeye çalışması gibi. Diyelim ki öyle; AKP gerçekten devlete dönüşmemiştir ve sol siyaset AKP devleti kavramı üzerinden eleştirilerde ve yorumlamalarda bulunuyor; bunun nesi yanlış! Ajitasyon ve propaganda tam da böyle bir şey değil mi? Kaldı ki...

Kaldı ki, AKP daha doğru bir tanımla cumhurbaşkanı Erdoğan devleti otoriter bir kalıba sokmuş ve tek adam devletine dönüştürmüştür. Buradan anlaşılmaması gereken şey devletin sınıfsal niteliğinin göz ardı edilmesidir. Tek adam devleti demek veya AKP devleti demek devletin sınıfsal niteliğinin dışında bir kavram üretmek değildir. Anlaşılması gereken devletin burjuvazi karşısında kısmen özerk olan yapısının ortadan kaldırıldığıdır. Yani dünyanın kısmi demokratik ülkelerinde bile hukuk mekanizması son kertede sınıfsal bir nitelik taşısa da, bu sınıfsallık doğrudan doğruya burjuvazinin veya onun iktidardaki temsilcilerinin emrinde olması değildir. Sınıfsallık   bu şekilde yani bir egemenin doğrudan emrinde olmak olarak anlaşılmamalıdır. Bu konuda, bırakalım gelişmiş Batı ülkelerindeki demokrasiyi, Afrika'nın muz cumhuriyetlerinde bile bu şekilde   kısmi bir özerklik vardır. İşte AKP veya Erdoğan devleti denilince altı çizilen şey bu kısmi özerkliğin ortadan kaldırılmış olmasıdır.

Ercan Gündoğan bu konuda gereksiz ve yararsız ve hatta yanlış   bir siyasal tavır ortaya koymaya çalışıyor.

Ve yanılıyor, yanlış yapıyor!

 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]