Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

02.04.2018- 13:41

Bu düzende kurtuluş da, kaçış da mümkün değil - İlker Belek


Bu düzen tüm soluğunu tüketti. Artık yapabileceği tek şey daha da saldırganlaşmak.

Öte yandan bilim insanlığa büyük olanaklar sunuyor. Bilgisayarlı teknolojiler ve üretim hattının robotizasyonu çalışma süresinin kısaltılması, iş ortamının insanileştirilmesi, iş kazalarının, meslek hastalıklarının yok edilmesi için umut veriyor.

Ama böyle olmuyor işte. Bilgisayarlaşma, istihdamı ve dolayısıyla talebi daraltıyor. Bilgisayarlı üretime dayandırılan kâr artışı beklentileri böylece yok olup gidiyor. Bilgisayar üretmiş, onun işinden ettiği işçi satın alamadıktan sonra, neye yarar?

Bilgisayarlaşma aynı zamanda sermayenin organik bileşimini (teknoloji maliyetinin emek gücü maliyetine oranı) artırıyor. Emek verimliliğindeki artış teknoloji maliyetini dengeleyemediği taktirde, bu gelişme kâr oranlarının düşmesi eğilimini görünür kılıyor.

İçinde bulunduğumuz dönemde kapitalizm, bir yandan eksik talep, bir yandan da daha görünür hale gelen kâr oranlarının düşmesi eğilimi nedeniyle durgunluktan bir türlü kurtulamıyor.

Bu durumda, her daim sınıfsal çıkarlarını maksimize etmenin yollarını arayan kapitalistlerin önünde yalnızca birkaç seçenek kalıyor:

1- Kâr oranlarını artırmak için esnek emek organizasyonunu istihdamın ve üretimin esası haline getirmek. Çalışmayı düzensizleştirmek, çalışma sürelerini uzatmak, (emek verimliliğindeki artışı ücrete yansıtmayarak ve/veya ücreti doğrudan baskılayarak) emek maliyetini düşürmek ve hatta teknolojiye yatırım yapmamak, verimliliği düşürmek pahasına üretimi vahşi koşullarda istihdam edilen çıplak emekle sürdürmek, yani gelişkin teknoloji kullanan sektörlerin yanında çok geniş bir taşeron üretim halkası oluşturmak.

2- Hem merkezde sıkışan ve dolayısıyla düşük kâr oranlarına razı olmak durumunda kalan sermayeyi rahatlatmak hem de hammadde maliyetini düşürmek için petrol ve doğal gaz zengini, buna karşılık ortalamanın altında sermaye birikimine sahip coğrafyalara savaşla yayılmak.

3- Üretim araçları ve tüketim malları üreten sektörlerdeki verimlilik sorunlarıyla uğraşmak yerine sistemi finansallaştırmak, kumarhaneleştirmek, ama zaten 2008 krizini emperyalist hiyerarşinin tepesinde, New York’ta patlatan bu tercih değil miydi?

O halde kapitalistler için söz konusu olan seçenekler sömürü, daha fazla sömürü ve savaş, daha çok savaştan başka bir şey olamaz.

Ancak bu bile kapitalist düzenin ve kapitalistlerin yaşadığı sorunlar için çözüm sağlayamaz. Emek sömürüsünün derinleştirilmesi talebi bir kez daha ve daha da fazla oranda düşürür. Savaşlar ise, bir yandan toplam talebi düşürücü etki gösterirken, öte yandan dünyanın bütün ekolojik ve insani dengelerini sarsıcı etkileri ile insanlığın tahammül sınırlarını fazlasıyla aşındıran bir politik iklim yaratır. Bu öyle büyük bir risktir ki savaşı artık emperyalist merkezlerin uzağında tutma ihtimalini de ortadan kaldıracak bir potansiyel içerir.

Kısaca, sermayeyi yayalım derken içinde kendilerinin de soluk alamayacakları bir kaosa sebebiyet vermeleri gayet güçlü bir olasılık.

Bu tablo bir yanıyla umutsuzluğu yansıtır. Ancak öte yandan bir tükenişin, çıkışsızlığın, yolun sonunun, dolayısıyla yeni bir düzene acil ihtiyacın ve bu ihtiyaç doğrultusundaki gelişmelerin bu kaos içinde mayalanma olanak ve zorunluluğunun da göstergesidir.

Artı değer sömürüsü bilimi, teknolojiyi, insanlığı tüketen bir noktaya gelip kilitlenmiş durumda.

Buradan kurtulmak için kapitalist sistemi yıkmaktan, sosyalist bir düzen kurmaktan başka çare bulunmuyor.

Kapitalist sistemde kurtuluş, insanlığın ise mücadeleden kaçış ihtimali hiç yok.

Şüphesiz şimdi emekçilerin büyük çoğunluğu bu nesnelliğin hiç farkında değil, farkında olanlar ise kaçış çabalarında. Bu durum yalnızca sorunların daha da ağırlaşacağının, hep birlikte daha da dibe batacağımızın ve o daha diplerde işçi sınıfının çoğunluğu tarafından sosyalizme olan mecburiyetin bizzat deneyimleneceğinin kanıtıdır.

Kaçış yok. Her kaçış denemesi daha ağır koşullarda mücadele zorunluluğunun kendisini daha ağır biçimde hissettirmesinden başka bir işe yaramayacak.

Kaçış yok. Sosyalizm insanlığın en acil ihtiyacı olduğunu en nihayetinde herkese dikte ettirecek.

Biz insanlığa dair bu zorunlulukların farkında olarak şimdiden tarafımızı, tutumuzu özgürce belirliyoruz. İnsanlığın ortak çıkarları adına, sosyalist mücadele hattında.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
08.04.2018- 08:36

İlker Belek bir akademisyen olarak konuyu kendince yorumlamış ve kar oranlarının düşme eğilimi yasasını merkeze alarak kapitalizmde kurtuluşun olmadığının altını çizmiş. Doğrudur, kapitalizmde kurtuluş yok. Kendi iç çelişkileriyle bir krizler sistemi olmaktan öteye gidemiyor. Marks bu sistemin ne olup ne olmadığının bilimsel bir açıklamasını daha 1800'lerin ortalarında gerçekleştirmişti. Kapitalizm O'nun öngörüleri doğrultusunda bu günlere gelip dayandı. Evet, kapitalizmde kurtuluş yok. Kurtuluş sosyalizmde. Ama bunun hiç de kolay olmadığını, altyapıda egemen olanın üstyapıda da egemen olduğu ve bu egemenliğin sınıfsal çıkarların ne olduğu konusunu proletaryanın zihninde ters yüz ettiği gerçeğini de unutmamak koşuluyla...

Evet, siyasal egemenlik son kertede iş güçlerini satarak yaşamını sürdürenlerin yanlış bilinçle donatabildiğini ve bu durumun da kapitalizmi sürdürülebilir bir hale gelmesinin nedenlerinin en başında yer aldığını bilmemiz gerekiyor. Burjuvazi kendi sınıfsal çıkarını sanki proletaryanın sınıfsal çıkarıymış gibi algılatabiliyor. Bu algı da kırılamadığı sürece kapitalizm kendini her kriz sonrası yeniden var edebiliyor. Kitleler kapitalizm konusunda hemen her şeyi bilmek ve bilimsel anlamda kavramak zorunda değiller. Bir kaç gün önce M.Çulhaoğlu bu konuda bir yorumda bulunmuştu.

http://www.solpaylasim.com/k7469-solculuk-uzerine-o-gemide-biz-olmayalim-.html

Önceliğimiz bu algının kırılması olmalı.

Bu sistemden hiçbir yararı olmayanların bu sistemden yana tavır sergilemelerinin önüne nasıl geçileceği temel sorunumuz.

Pek de kolay değil!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]