Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Doğa Bilimleri

Orhan Gökdemir bu kez de evren üzerine yazmış. İyi de yapmış. Bir yerde okumuştum; bir insanın mutlaka hem evren ve hem de biyolojik olanı da dahil evrim üzerine belli bilgilerle donanmış olması gerektiğini öneriyordu. Katılıyorum; evren, evrim ve sonucunda insanın evrimi dahil yaklaşık 13.8 milyar yıllık süreç konusunda   bilgi edinmemiz maddenin evriminde büyük fotoğrafın anlaşılmasında çok önemli bir yol almamızda yardımcı oluyor. İnsanın biyolojik evriminin ortaya çıkışından bu yana toplumsal bir evrime de dönüştüğünü ekleyelim. BU başlıkta başta evren olmak üzere maddenin değişimi konusunda belli bilgiler aktarabiliriz. Eminim yararı olacaktır.

Tanrının gözü - Orhan Gökdemir


Amerikalı astronom Edwin Hubble 1920'lerde tüm zamanların en şaşırtıcı keşiflerinden birini yaptı; Evren durağan değildi. Gökyüzünde asılı duran yıldızlardan oluşan bir evren algısı yanılsamadan ibaretti. Hubble, o güne dek nebula zannedilen çok uzaklardaki pek çok gök cisminin her birinin yüz milyarlarca yıldız barındıran birer gökada olduğunu fark etmişti. Üstelik bu gökadalar büyük bir hızla birbirlerinden uzaklaşıyordu. Evrendeki her şey, sürekli büyüyen, genişleyen sonsuz bir balonun içindeydi. Haliyle bilinen evren de bildiğimizden çok büyük olmalıydı. Samanyolu galaksisinden ibaret sandığımız evrenin anlamını değiştiren keşif bu oldu. Onun bu keşfiyle insanlık ailesinin evren algısı birden bire milyarlarca kat büyüyüvermişti.

Şimdi onun adını taşıyan bir teleskop dolaşıyor Dünyanın yörüngesinde. 24 Nisan 1990’da Uzay Mekiği Discovery tarafından taşınmış Dünya dışına. 28 yıldır görevde. Hubble Uzay Teleskobundan (HUT) söz ediyorum. HUT, NASA ve Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) ortak çalışmasının ürünü. Bu tür bir teleskopun inşası 1923'ten beri gündemdeydi. Ancak gereken fon 1970’li yıllarda bulunabildi. Yapımına girişildiğinde plan teleskobun 1983'te uzaya gönderilmesiydi. Teknik aksaklıklar, bütçe sorunları ve Challenger faciası nedeniyle plan hedefleri tutturulamadı. Nihayet 1990'da yörüngeye yerleştirildikten sonra da ana aynanın teleskobun çalışmalarını kısıtlayacak şekilde yanlış yerleştirildiği fark edildi. Sorun üç yıl sonra bir uzay mekiği yolculuğunda giderilebildi.

HUT, Dünya atmosferinin dışında konumlanması sayesinde, yeryüzündeki teleskoplara kıyasla pek çok avantaja sahip. Mesela atmosferin olumsuz etkilerinden azade. Bu sayede yüksek çözünürlüğe sahip kamerasıyla görünür ışık ile en uzak mesafeden detaylı görüntüler alıyor. Bu görüntüler, evrenin genişleme oranı gibi çözümü zor alanlarda devrimsel sonuçlar yaratıyor. Onun sayesinde şimdiye kadar gözlemlenebilmesi mümkün olmayan, milyarlarca yıl yaşında binlerce galaksiye meraklı bakışlar atıyoruz. Evrenin bugünkü halini almak üzere yola çıktığı o ilk anlara onun merceği sayesinde bakıyoruz ve var oluşumuzun köklerini görüyoruz.

***

Yardımıyla elde edilen verilere göre gözlemlenebilir evren 13,8 milyar yıl yaşında. HUT büyük patlamadan hemen sonra oluşan ve “havai fişek” patlamasını andıran yıldızların görüntüsünü yakaladı mesela. Büyük patlamadan sadece 2,7 milyar yıl sonra oluşmuş bir galaksideki yeni doğan yıldızları oluşturan kümelerin çok net görüntülerini ortaya çıkardı. Bu galaksi güneşten 11 milyar ışık yılı uzakta. Fotoğraflara bakan astronomlar zaman ve mesafe arasındaki bağlantıdan dolayı 11 milyar yıl önceki halini gördüler haliyle. Geçmişe, bildiğimiz evrenin yola koyulduğu 13,8 milyar yıl öncesinin sadece birkaç milyar yıl sonrasına bakıyorlar demek ki. Tanrı olsa başka ne görebilir ki?

HUT’un görüş açımızda yaptığı radikal değişikliği şöyle özetleyeyim. Daha yakın zamana kadar evren insanlık için Samanyolu gökadasından ibaretti. Şimdi Samanyolu’nun evrende bir kum tanesinden ibaret olduğunu biliyoruz. Gözlemlenebilir evrende yapılan incelemeler gökadaların yüzlercesinin bir araya gelerek kümeler oluşturduğunu gösteriyor. Bizim gökadamız olan Samanyolu’nun yerel kümesinde 40’tan fazla irili ufaklı gökadanın bulunduğu tahmin ediliyor. Kümenin en büyük elemanları Samanyolu, Andromeda ve Triangulum gökadası. Evrenin kısmen seyrek nüfuslu bir bölgesindeyiz yani. Bu kümeler de belli sayılarda bir araya gelerek çok daha büyük yapılar olan “Süper Kümeleri” meydana getiriyorlar.

Samanyolu gökadasının kıyısında önemsiz küçük bir yıldız olan Güneş galaksideki 200 milyonu aşkın yıldızdan biri. Yine de çapı Dünyanın çapının 110 katı büyüklüğünde. Kendi ekseni etrafında saatte 70 bin km hızla dönüyor ve bu hıza rağmen bir turunu 25 günde tamamlıyor. Yaşının 8 milyar yıl olduğu tahmin ediliyor.

O Güneşin etrafından dönen mütevazı gezegenlerden biri olan genç Dünyamız kaç yaşında peki? Kutsal kitapların birkaç bin yıl ömür biçtiği Dünyanın yaşının da yaklaşık 4-5 milyar yıl olduğu kabul ediliyor. Delili kayaçlar. Dünyadaki en eski kayaçlar, Grönland’ın batısında bulundu ve yaşları yaklaşık 4,1 milyar yıl olarak saptandı.

***

Demek ki HUT’u evrenin uzak bir köşesine çevirdiğimizde aşağı yukarı 10 milyar ışık yılı derinliğinde bir alana bakıyoruz ve muazzam bir sonsuzluğun ortasında buluyoruz kendimizi. Kaba hesap, saniyede 300 bin kilometre hızla 10 milyar yıl yol almak demek bu. Düşünün, HUT’un camına çarpan en uzak galaksinin ışığı yola çıktığında daha Güneş oluşmamıştır, Dünyadan en ufak bir iz yoktur. Belli ki bu muazzam sonsuzluğun ne yaratılmaya ne de bir yaratıcıya ihtiyacı vardır. Her şey her an o muazzam sonsuzluğun içinde olup bitmektedir. Evrenin milyarlarca ışık yılı ötesinde bir yerde yeni bir hayat filizleniyor, milyarlarca ışık yılı berisinde var olan bir başkası kendi üzerine çöküp yok oluyor. Var olan yok olmayı, yok olan var olmayı hak ediyor. Eskiyen, çürüyen düşüyor, taze olan, yenilenen yükseliyor.

***

Ama çok şükür HUT’un kışkırtıcı ve yıkıcı bakışlarından uzakta, inancın korunaklı alanında huzur içinde yaşayıp gidiyoruz biz. Mesela AKP’li Metin Külünk Türkiye’yi bekleyen büyük tehlikenin Deizm olduğunu söyledi. Deizm ise onun tarifine göre, “Kuransız İslam, peygambersiz Kuran, daha da ötesi Allah’ın yeryüzünde hiçbir şeye karışmayacağının iddia edilmesi”ydi. Hâlbuki Külünk’ün “din elden gidiyor” diye dövündüğü sırada haksızlıktan, hukuksuzluktan boğuluyordu ülke. OHAL sopası 80 milyonun başında sallanıp duruyordu. Yoksuldan alıp zenginin cebine doldurmuşlardı. Her sokağa bir imam hatip projesi yetmemişti ve imamları evlere göndermeyi planlıyorlardı. Ama sıkıntılıydılar hâlâ. Çünkü ne zulmü, ne hırsızlığı, ne tecavüzü, ne yalanı, ne dolanı, ne yağmayı, ne sömürüyü önleyebilmiş değildi bunlar. Tam tersine toplum bir ahlaksız deryasında debelenip duruyordu ve kendi üzerine çökmek üzereydi.

Zamanın akışı Deizme mi yoksa dine doğru mu bilmem. Ustanın dediği gibi din bunalmış yaratığın iç çekişi, merhametsiz dünyanın ruhu ve akılsız bir çağın aklıdır. Ağrı kesici böyle toplumlarda elzemdir.

Ama Hubble’ın aynası var bir de. Aydınlanmanın ışığıdır yansıttığı. Ve neye, kime inanırsa inansın o aynada gördüğünden ibarettir insanlık.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
08.04.2018- 16:47

''Hubble, o güne dek nebula zannedilen çok uzaklardaki pek çok gök cisminin her birinin yüz milyarlarca yıldız barındıran birer gökada olduğunu fark etmişti. Üstelik bu gökadalar büyük bir hızla birbirlerinden uzaklaşıyordu.''

Burada bir açıklama yapmakta yarar var. Evet, uzak gökadalardan gelen ışık huzmesinın kırmızıya kayması Dopler etkisi nedeniyle uzaklaşma anlamına geldiğini biliyoruz. Ancak, bu gökada topluluklarının birbirinden uzaklaşmasını sadece gökadaların hareketi olarak yorumlamamalıyız. Uzaklaşma bu şekilde gerçekleşmiyor. Gökadaların birbirinden uzaklaşmasının nedeni gökadalar arasındaki uzayın ( gerçekte bir boşluk olmayan uzay boşluğunun)   genişlemesidir. Genişleyen uzay, gökadaların birbirinden uzaklaşmasına yol açmaktadır.

Bir başka konu ise, uzaklaşmanın büyük gökada toplulukları arasında gerçekleşmesidir. Tekil anlamda gökadaların gravitasyon nedeniyle uzaklaşma yerine yakınlaşma eğilimi içinde olduklarını söylemek gerek. Örnekse samanyolu gökadamız andromeda gökadasıyla uzaklaşmıyor, yakınlaşıyor. Yaklaşık 4 milyar yıl içinde çarpışarak tek bir gökada haline gelecekler.

Bir başka konu evrenimizin bir patlamayla başladığı söyleminin yanlışlığıdır. Big-Bang yani büyük patlama kuramı evrenimizin iç içe genişlemelerle bugünkü halini aldığı söyler. Orhan Gökdemir ayrıca evrenimiz konusunda ''bir balonun içi'' benzetmesinde bulunuyor. Daha doğru olan benzetme balonun içi değil de, şişmiş olan balonun yüzeyi olabilir. Bu ifade evrenin durumunu daha uygun düşmektedir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]