Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Çekinmiyorlar, ''yaptığımız yasa dışı, böyle bir davranış açık seçik yapılamaz'' diye akıllarına bile getirmiyorlar; Vahdettin veya Abdülhamit mi eleştirildi, kimliklerini bile gizlemeden ölüm tehditinde bulunabiliyorlar. Bu hale geldik. Bireysel bir çıldırı örneği değil bu. Örgütlü cehalet ve gericiliğin   geldiği nokta. Ne denilebilir ki artık!

Tuz koktu.

(Hepimizi düşündürmesi gereken yazı da bu.)


Emin Çölaşan'a ölüm tehdidi

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, İstanbul'da bir şirketin mail adresinden kendisini hedef alan bir ölüm tehdidi mesajı aldığını yazdı.

Resim Ekleme

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, Abdülhamit ve Vahdettin'i eleştiren bir yazı yazdığı gerekçesiyle ölüm tehdidi aldığını açıkladı.

"Bir de ölüm tehditleri var. Vatandaş almış iktidar rüzgarını arkasına, öldürmekten dem vuruyor!" diyen Çölaşan, ölüm tehdidi gönderen mail adresini açıklarken, Lider Yatırım adlı İstanbul'daki bir şirketten gelen tehdidin ardından şirketle bir görüşme yaptıklarını, bu görüşmede de tehdidin sürdüğünü söyledi.

Yazıdan bir bölüm şöyle:


Geçtiğimiz pazar günü burada iki padişahı, Abdülhamit ve Vahdettin'i eleştiren bir yazı yazmıştım.
Elime dün ulaşan bir e-posta mesajını şimdi size iletiyorum:
“Kimden: Lider Yatırım
E-posta adresi: lider.yatirim34@gmail.com
Kime: emincolasan@sozcum.com
Konu: Haddini bil.

* * *

Şimdi bu e-posta mesajını özetle okuyalım:
“Sizi Sultan Abdülhamit ve özellikle Sultan Vahdettin hakkında konuşmaktan men ederim. Siz kimsiniz, ne sanıyorsunuz kendinizi?
Hain sizin dedeniz ve dedenizin arkadaşlarıdır. Sizin dedeleriniz ya Yahudi dönmesi, ya Bizans artığı, ya da dünyalık menfaat için kendini ve ruhunu satan satılıklardır.
Ancak siz ve sizin gibi alkol kullanmaktan beyni yanmış alkolik beyinsizler, işine geldiği için sahte tarihe inanmak istiyor…”
Sonrasında en can alıcı bölüm geliyor:
“Bu vatanın gerçek sahipleri bizleriz. Yarın bir savaş çıksa kaçacak delik arayacaksınız.
Biz ise ya öleceğiz, ya öldüreceğiz.
Keşke savaş çıksa da düşmanlarla birlikte sizin gibi hainleri de temizlesek.”

***

Gazetedeki arkadaşlarla merak ettik, biraz araştırdık.
Karşımıza ülkenin belli yerlerinde gayrimenkul alım satımı yapan İstanbul'da yerleşik bu şirket çıktı.
Telefon numarasını da bulduk:
0 530 788 84.
Arkadaşlarımız bu numarayı çevirdi…
Karşımıza bir kadın çıktı!
Arkadaşlarımız bana atmış olduğu mesajdan söz ettiler, “Acaba siz mi gönderdiniz, yoksa yanlışlık mı oldu” diye sordular.
Kadın nefes almadan konuştu, mesajını doğruladı…
Beynini ve gözünü hırs, kin ve nefret bürümüştü…
Ölüm tehdidinde ısrar ediyor, “Evet, biz sizin gibileri öldürmekten korkmayız” diyordu.

http://haber.sol.org.tr/medya/emin-colasana-olum-tehdidi-234653

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
12.04.2018- 05:40

Yazıyazforum'un sayfalarına da yansımıştı. AKP'nin özgürlük, ve insan haklarından yana bir parti olduğu, ''askeri vesayet''i kaldırarak memlekete demokrasiyi getireceği yönetimde bulunanlar tarafından bile savunulur hale gelmişti. Yurdumuzun hali gibiydi halimiz. Sol lberaller daha ileri gidiyor burjuva devriminin AKP tarafından tamamlanacağı iddiasında bulunuyorlardı. Kürt ulusalcılığı etrafında örgütlenenler de bu iklimin yaratılmasına katkı koyuyorlardı. Onlar da AKP ile hem ülkeye ve hem de kürtlere özgürlük geleceğini savunuyorlardı. ''Elitistlerin merkezden kovulması, çevrenin merkeze oturmasıyla her şey güzel olacaktı.''

Böyleydi hayaller.

Evet, böyleydi ve bu hayallere karşı çıkan herkes   her türlü hakareti hak ediyordu. Türban özgürlüğün simgesiydi, ve sanki türbana özgürlük ülkeye ve ülke insanına özgürlük getirilmesinin bir koşuluydu. Türbanın özgürlük olmadığını söyleyenler çatlak sesler çıkarmaktan başka bir şey yapmıyorlardı ve onlar kimilerine göre vatan haini, kimine göre din düşmanı, kimilerine göre ulusalcı zevattı. Hakaret ve küfrün bini bir paraydı. AKP'ye, türbana karşı çıkan, AKP'nin takiyye yaptığını söyleyenler, AKP'nin sıradan bir burjuva partisi olmadığını söyleyenler, ve AKP'nin devlette boşalttığı yerlere yerleştiğini iddia edenler nerdeyse toplum dışıydı. Kürt hareketi, liberaller, dönekler, kuyrukçular hepsi bir koro oluşturmuş, farklı farklı saiklerle AKP'ye alan açmakla meşguldü.   Komünistler, başta TKP olmak üzere, CHP'sinden ÖDP, ve hatta Cephe 'ye kadar hemen herkes ulusalcı, sosyal şoven, neo-faşist vb. olup çıkmıştı. Şimdilerde sözde liberalizm karşıtı olanlardan o günlerde ne AKP eleştirileri duyuyordunuz ve ne de Baskın Oranlar, Oral Çalışlar'lar ve Ufuk Uras'lar gibi sol liberallere yönelik tek bir eleştiri. Hepsi baştacıydı. AKP karşıtı bir yorumum nedeniyle şimdilerde ''enternasyonalist komünist'' ve dahi ''liberalizmi en az ulusalcılık kadar tehlikeli'' görenler ''şu AKP olmasaydı, bu ulusalcılar ne yapardı'' nakaratı tutturmuşlardı.

Onlar bunları yaparken ve AKP'nin gizli bir ajandası olduğunu söyleyenlere her türlü melanette bulunurken AKP devlete yerleşiyor, devlet haline geliyordu. ''Yarım bilgi adamı rezil eder'' sözünü kanıtlamak istercesine bir kısım cahil de devletin sınıfsal niteliğinden bahsedip süreci ve olguyu önemsizleştirme peşindeydi. Onlar kürt hareketi nasıl davranıyor ve nasıl bir doğrultu alıyorsa öyle davranıp, öyle bir doğrultu alıyorlardı. Sağdan soldan buldukları ilgili ilgisiz alıntılarla da sürece akıllarınca dahil oluyorlar ve sol(!)dan destek veriyorlardı.

Cehaletin ve komünist düşmanlığının tavan yaptığı günlerdi.

Kimse farkına varmıyordu ve ülke tam boy bir bataklığa bürünüyordu. O bataklığın altyapısında yoksul insanlarımızın birikimleriyle oluşmuş devasa fabrikalar ve tesisler yok pahasına yandaşlara peşkeş çekiliyordu. Ülke yönetimi zaten cemaate teslim edilmiş, başta TS, emniyet ve MİT olmak üzere   hemen hemen bütün kurumlar ele geçirilmişti. Toplumsal alanda her türlü ahlaksızlık, çocuk tacizleri, kadına şiddet gündelik yaşamın sıradan olayları haline gelmişti. Diyanet fetvalarıyla yönetilir hale gelmiştik ve işin tuhafı fetva makamı da sadece diyanet değildi. Kerameti kendinden menkul bir yığın hacı-hoca takımı özellikle kadın erkek ilişkisi ve cinsellik konusunda nelerin yapılıp nelerin yapılmamasını konusunda toplumu yönlendirir hale gelmişti. Emin Çölaşan'ın yaşadığı bu olay tekil bir olay mı sanki?!

Süreç devam ediyor.

Buna bir de savaş eklendi. Vatan millet sakarya ve yaylalar, yaylalar eşliğinde hemen her gün gencecik insanlarımızı, askerlerimizi toprağa veriyoruz. Dünya lideri cumhurbaşkanımız ise yurt dışında daha büyük hedefleri işaret etmekte...

Bir çıldırı hali yaşanan!

Şu da var: Bu sürecin böyle gitmeyeceği, gidemeyeceği çok açık. Gitmesi mümkün değil. Elbet bir gün bir yerlere toslayacak. Karanlıkların ilelebet egemenlik kurduğu nerede görülmüş. Bu illetden bu gerçeküstü durumdan elbet kurtulacağız. Ama...

Ama unutmamalıyız.
Yaşanan süreci, o süreçteki aktörleri hiç unutmamalıyız.
Hala sanki hiçbir şey olmamış, hala sanki o süreçte hiç parmağı olmamış gibi davrananları ve hala siyasette rol kapmaya çalışanları...

Unutmamalı!
Hem de hiç!

Bu zamana kadar öylesine hatalar yaptık ki, bari bu sefer bu hatayı yapmayalım.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]