Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları
05.06.2018- 20:01

İLERİ'de M.Çulhaoğlu sol siyasetteki üslup konusuna değinmiş. Önce yazıyı alalım, sonra yorumlarız:


Ne bu şiddet, bu celâl? -Metin Çulhaoğlu


Soru basit: Kendini solcu/sosyalist olarak tanımlayanların, aynı saflarda yer alan ama farklı düşüncede olan, farklı tutum geliştiren başkalarına akla gelebilecek en ağır ifadelerle, hakaret ve küfürlerle saldırması bu işin “raconu” gereği midir?

Polyannacılık önermiyoruz. Herkes birbirini sevsin, hiç olmazsa saysın gibisinden boş temennilerimiz de yok; ama bu kadarı da fazla değil mi? Solda yanlış bulunan herhangi bir konumun ya da tutumun mutlaka ajanlıkla, satılmışlıkla, uşaklıkla, dış güçlerin maşalığıyla, sermaye sınıfına hizmet yarışıyla vb. açıklanmasını dayatan özel bir zorunluluk mu var?

Sırasıyla gidelim:

Seçimlerin boykot edilmesini doğru bulmuyoruz; başkanlık seçimlerinde geçersiz oy kullanılmasını da… Ama bunun gerekçelerini kırıp dökmeden anlatmak dururken neden tutup birilerine hakaret edelim ki?

Seçimlerde HDP’nin desteklenmesine “Kürt kuyrukçuluğu” yaftasını yapıştıranlar, eski köye yeni adet gibi görenler, Türkiye sosyalist hareketinin önemli öbeklerinin 24 Aralık 1995 seçimlerine HADEP’le birlikte (Emek, Barış, Özgürlük Bloku), üstelik bu partiden adaylar göstererek girdiğini bilmezler mi?

Sonra, Kürt siyasetine elini verenin kolunu kurtaramayacağını iddia edenleri “Kürt düşmanı”, “milliyetçi-şoven” diye suçlamak yerine daha “nazik” yanıtlar verilemez mi? Örneğin şunun gibi: Bu ülkede zamanında elini Ufuk Uras’a ve çevresine verenler kolunu kaptırmamayı nasıl becerdiyse biz de beceririz…    

CHP’ye ve şimdilerde Muharrem İnce’ye yönelik eleştirilerde bunların AKP’ciliğinden Erdoğancılığına, “sermayenin en has tercihleri” olmalarından “FET֒cülüklerine” kadar ağza ne gelirse söylenmesi sıkı solculuğun gereği mi sayılmaktadır?

Perinçek’in ve Vatan Partisi’nin eleştirisi ille de “ajanlık” temelinde mi yapılmalıdır? Bu çizginin sosyalizmle bir ilgisinin kalmadığını, 21. yüzyılın geleceğini 1930’lar Türkiye’si ile Baasçılık karışımı bir “milli kapitalizmde” gördüğünü söylersek çok mu “az” söylemiş oluruz?

Sahi, ne bu şiddet, bu celâl?

***

Bugün Türkiye’de örgütlü sosyalistlerin hepsini 50 bin kişilik bir stadyumda toplamak mümkündür.

Örgütlü sosyalistler olarak bu kadarızdır.

Ama bu “iç halkanın” çeperlerinde dolaşan, önemli konularda farklılaşabilen duyarlılıklara sahip ve kendilerini sosyalist olarak tanımlayan yüzbinlerce insan vardır.   Bu durumda, en başta şunu bileceğiz: Günümüz Türkiye’sinde, belki belirli misyonlarla belki salt “sivrilme” güdüleriyle bu geniş kesim üzerine oynayan, bu kesimin farklı duyarlılıklarını uç noktalara kadar kanırtmayı iş edinmiş tipler vardır.   Bunlar, küfür ve hakaret furyasının tetikleyicileridir. İki örneği için Mahmut Üstün’ün bir yazısına bakılabilir: https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/05/31/nihat-genc-ve-hayko-bagdat-derdiniz-ne-cok-iyi-biliyoruz/

Kendileri çok önemli olmayabilirler, ama örgütlü sosyalistler üzerinde nasıl bir basınç oluşturmak istedikleri açıktır: Sosyalistler kendi çevrelerindeki geniş kesimlere uzanmak istediklerine göre, bu kesimde “oraya bakarsam biterim”, “buraya el uzatırsam yanarım” ürkekliği ve titrekliği yaratmak… Örgütlü sosyalistler bu tür sivri ve küfürbaz eleştirilere bakıp bunların kendilerini çevreleyen geniş kesimlerin gerçek duyarlılıklarını yansıttığı sonucuna varacaklar ve aman ha diyecekler…

Misyonsa, misyon budur.

Başka?

***

Başka çok şey var, ama bu yazının da sınırları var…

Belki ilerde açmak üzere bir noktaya daha değinip bitirelim.

İlk kuruluş/genesis evresi itibarıyla hayli yaşlı olduğu söylenebilecek Türkiye sosyalist hareketi, bir toplumsal-siyasal güç ve iktidar alternatifi olarak henüz çok yetersiz kalmaktadır. Bu “sıkışma” durumunun semptomları zaman zaman hep birlikte bir sendrom yaratmaktadır. Şu anda öne çıkan ise, ne yazık ki, her tür küfür ve hakaret ve bunlara “alıcı olma” sendromudur.

Yaşlılıkta ergenlik dönemi belirtileri sergilenmesinin ilgili bilim dalında belki bir adı vardır, ama biz bilmiyoruz.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
20.06.2018- 23:13

Sanırım Kemal Okuyan'ın sözü: ''Lenin'in her şeyini alın ama üslubuna değil!'' :) Böyle bir şeydi, sanırım. Gerçekten de ustaların polemik yaparken kullandıkları dil-üslup çoğu zaman fazlasıyla rahatsız edici. Hadi ''O Lenin'dir'', diyerek konuyu yumuşatmak mümkün ama bizimkilere ne oluyor? İki cümleyi farklı şekillerde söylediği için bunu bir ayrılma-bölünme nedeni sayanların içine girdikleri bu afra tafra halleri, bu dünyayı ben yarattım tavırları ve kullandıkları üslup ne ola ki? Söz bitince gereksiz ve anlamsız sözcükler mi devreye giriyor?

Şimdi bunu okuyanlar da ''bunu yazıyorsun da senin üslubun çok mu iyi?'' diye geçiriyorlardır içlerinden :)

Hadi onu da başka bir zaman yazmaya çalışırız!


melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
17.11.2018- 11:41

Soru basit: Kendini solcu/sosyalist olarak tanımlayanların, aynı saflarda yer alan ama farklı düşüncede olan, farklı tutum geliştiren başkalarına akla gelebilecek en ağır ifadelerle, hakaret ve küfürlerle saldırması bu işin “raconu” gereği midir?

Polyannacılık önermiyoruz. Herkes birbirini sevsin, hiç olmazsa saysın gibisinden boş temennilerimiz de yok; ama bu kadarı da fazla değil mi? Solda yanlış bulunan herhangi bir konumun ya da tutumun mutlaka ajanlıkla, satılmışlıkla, uşaklıkla, dış güçlerin maşalığıyla, sermaye sınıfına hizmet yarışıyla vb. açıklanmasını dayatan özel bir zorunluluk mu var?

Sırasıyla gidelim:

Seçimlerin boykot edilmesini doğru bulmuyoruz; başkanlık seçimlerinde geçersiz oy kullanılmasını da… Ama bunun gerekçelerini kırıp dökmeden anlatmak dururken neden tutup birilerine hakaret edelim ki?

Seçimlerde HDP’nin desteklenmesine “Kürt kuyrukçuluğu” yaftasını yapıştıranlar, eski köye yeni adet gibi görenler, Türkiye sosyalist hareketinin önemli öbeklerinin 24 Aralık 1995 seçimlerine HADEP’le birlikte (Emek, Barış, Özgürlük Bloku), üstelik bu partiden adaylar göstererek girdiğini bilmezler mi?

Sonra, Kürt siyasetine elini verenin kolunu kurtaramayacağını iddia edenleri “Kürt düşmanı”, “milliyetçi-şoven” diye suçlamak yerine daha “nazik” yanıtlar verilemez mi? Örneğin şunun gibi: Bu ülkede zamanında elini Ufuk Uras’a ve çevresine verenler kolunu kaptırmamayı nasıl becerdiyse biz de beceririz…
 



Çulhaoğlu SOL siyasette üslup konusuna değinirken birtakım örnekler vermiş. Üslup konusu gerçekten önemli. Daha sonra açmak üzere biraz değinmek istiyorum, sonra buradaki alıntıya geçeriz.

Üslup konusu gerçekten önemli. Solcular veya kendilerini solcu sosyalist niteleyenler üslup konusunu gerçekten önemsemeliler. Özellikle sanalın verdiği olanakları(!) da kullanarak birbirlerine ağıza alınmaması gereken sözler sarf etmeleri, gerçek yaşamda belki hiç kullanmayacakları-kullanmadıkları sözlerle saldırmaları gerçekten hiç hoş olmuyor, solcu olduklarını söyleyenlere hiç yakışmıyor. Bu konuyu daha sonra geniş bir şekilde ele alabiliriz, almalıyız ama şimdilik şunu söylemeliyim. Benim bu konuda bir ölçütüm var. Samimiyet. Eğer samimiyet varsa, ne iddia edilirse edilsin, nasıl bir çözümleme yapılırsa yapılsın üsluba gerçekten özen göstermeli, kırıcı olmaktan kaçınılmalı.

Şimdilik ''ama samimiyet, mutlaka samimiyet'' diyerek altını çizelim ve sonradan dönmek üzere geçelim.

Çulhaoğlu'nun verdiği Kürt örneğine katılmadığımı belirterek başlayalım. Çulhaoğlu diyor ki, '' HDPyi destekliyoruz diye bize 'kuyrukçu' demeyin. Bu üslup yanlıştır.'' İyi öyle demeyelim, HTKP veya TİP'in HDP'ye destek vermesi yanlıştır. Bu yanlışlığı, TKP'ye karşı yapması ve SİP örneğini göstererek ''siz de daha önce desteklemiştiniz'' demesi daha da yanlıştır. Öteden beri hep şunu savundum; kuyrukçulukta ısrar edenler, kuyruğuna takıldıkları hareketten etkilenirler; Çulhaoğlu da etkilenmiş! diyelim. Çulhaoğlu gibi değerli ve gerçekten önemli bir sosyalist aydınımıza böyle bir eleştiri yöneltmek de güzel değil ama, başka nasıl ifade edilir onu da bilmiyorum.

95 seçimlerinde sanıyorum SİP'ti, o zamanki Kürt hareketinin yasal partisi Hadep'le bir ittifaka girmişti. Doğrudur. Aradan da nerdeyse çeyrek asır geçmiş. Peki ne olmuş, nasıl bir sonuç yaratmış? Ve üstelik sadece o örneğin dışında başka örnek mi yok? Bir yığın!

Evet, Kürt hareketinin yükselişe geçmesi ve kitlesellik kazanmasıyla birlikte SİP ve daha pek çok sol-sosyalist örgüt ve parti Kürt hareketine destek vermiş, sürekli ya da kısmi ittifaklar yapmış, dayanışma örnekleri sergilemiştir. Peki sonuç nedir? Aradan geçen çeyrek yüzyılda Kürt hareketi daha da sola mı kaymıştır; sol-sosyalist örgütler ve partiler kitlesellik mi kazanmıştır; Türkiye daha demokratik bir özellik mi kazanmıştır? Ne olmuştur, sonuç nedir?

Çulhaoğlu ''siz de yapmıştınız'' derken, aradan geçen onca zamanın muhasebesini mi yapmıştır? Ve sorun sadece sıradan bir üslup sorunu mudur?

Klasik bir doğruyu mu hatırlatmalıyız Çulhaoğlu'na; bir dönemde, bir farklı nesnellikte doğru olan bir yaklaşım, başka bir zaman ve başka bir nesnellikte doğru olmayabilir. SİP'in   ve başka örgüt ve partilerin o zamanki desteklerinin ve birlikteliklerinin doğru olması Çulhaoğlu'nun ve partisinin verdiği destek ve beraberliğin doğru olacağı anlamına gelir mi? Çulhaoğlu bile TKP ayrışmasından sonra ''deneyeceğiz ve yanlışsa dönme imkanı var'' demiyor muydu?

Sosyalist yapıların anlaması gereken şey, kendi göbek bağlarını kendilerinin kesmesi gerçeğiyle karşı karşıya olduklarıdır. Kürt hareketinin sola en küçük bir katkısı olmamıştır. Kürt hareketi ülkede sola alan açamamıştır. Kürt hareketi ülke bütünlüğü konusunda ve kapsamında bir siyaset de üretememiştir. Kürt hareketinin böyle bir amacı-misyonu ve vizyonu yoktur, çünkü! Kürt hareketi legal ve illegal unsurlarıyla ayrışmacı bir siyasetten yanadır. Kürt hareketinin sıkıntılı da olsa laik olma özelliğinin dışında sol-sosyalizme yakın bir tarafı da yoktur. Ve bütün bu özelliklere, ek olarak Kürt hareketiyle birlikteliğin özellikle sol sempatizanlarda solculuğun Kürt hareketine biattan, kuyrukçuluktan geçtiği algısına yol açmasını sayabiliriz.

İster kuyrukçu denilsin, isterse eleştiri başka sözcüklerle gerçekleştirilsin, Çulhaoğlu ve partisinin içine girdiği yolun doğru bir yol, takınılan siyasal tutumun da doğru bir siyaset olduğu nasıl savunulabilir?

Kuyrukçuluk sözcük olarak böyle bir fotoğraftan daha ağır, daha önemsenmesi gereken bir terim mi?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
19.11.2018- 19:02

Üslup konusunda M.Çulhaoğlu'nun Perincek ve partisi için söylenenlere yönelttiği eleştiriye de katılıyorum.

''Perinçek’in ve Vatan Partisi’nin eleştirisi ille de “ajanlık” temelinde mi yapılmalıdır? Bu çizginin sosyalizmle bir ilgisinin kalmadığını, 21. yüzyılın geleceğini 1930’lar Türkiye’si ile Baasçılık karışımı bir “milli kapitalizmde” gördüğünü söylersek çok mu “az” söylemiş oluruz?''

Öteden beri ben de bunu söylemeye çalışıyorum; ''ajandır'', ''faşisttir'' ve benzer eleştirilerin çok şey söylemediği, hatta hiçbir şey söylemediği, eleştirilerin mutlaka içinin doldurulmasının gerektiği bence çok daha önemlidir ve önemsenmelidir. Bunu söylerken, öteden beri de Perincek'in ideolojik duruşunun ve politik söylemlerinin yanlış olduğunun altını çiziyorum. Ne söylenmek istendiğini anlayan anlıyordur, anlamayan için ise zaten yapacak bir şey yok!


melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
20.11.2018- 08:52

peki ne yapmak lazım? bence yapacak hiçbir şey yok. artık kangren olmuş bir uzvu kurtaramazsın, samimiyete bile davet edemezsin. artık bağlar kopmuş. ancak türkiyede halk kıpırdanmaya başlar, hareketlenir. türkiyede ne kadar parti/fraksiyon/hareket/çatı/birlik/dergiçevresi/gazeteçevresi/kongregrubu vs var? 150 tane mi? tabandan gelen baskı 1 tanesini öne çıkarıp diğer 149 tanesini silikleştirmeden türkiyede sol ne birleşebilir nede ortak dil geliştirebilir.

Katılıyorum; Türkiye'de solun bu kadar kolay bölünmesinin bir nedeni de hiçbir örgüt, parti, dergi çevresi vb.nın kitlesellik bağlamında birbirinden çok da farklı bir durumda olmamasıdır. Kitlesi en fazla, en kalabalık dediğimiz TKP'nin seçimlerde aldığı oy 100 bini geçmiyor. Böyle olduğunda çoğunlukla dışa dönük mücadelenin yerini sol yapılar arasındaki tartışmalar, çekişmeler ve hatta mücadeleler alıyor. Yakın zamanda HTKP ile TKP arasında çıkan bir arbedede satır kullanıldığını ve bir arkadaşımızın kolunun koparıldığını gördük. İnanılmaz fotoğraflar bunlar. Ve tek nedeni solun bu bin bir bohçalı durumu. Türkiye solu bu olumsuz durumdan sıyrılmadıkça ne bu yanlışlıklardan kurtulacak ve ne de amip gibi bölünme sorununun üstesinden gelebilecek.

Solun bu parçalı görüntüsü dünyanın başka yerlerinde de görülüyor, ama aradaki fark oralarda solun bir partisinin nispeten kitleselleşmesi ve öne çıkmasıdır. Bizim de sorunumuzun bu olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de sosyalist-komünist partilerden birini mutlaka öne çıkarmalıyız. Türkiye'de sosyalizmin etkin olabilmesinin, kitleselleşebilmesinin başka bir   yolu bulunmuyor. Ve bu yüzden solcu olabilmenin yolunun Kürt hareketine destekten geçtiği ve seçim dönemlerinde ''haydi oylar HDP'ye'' demenin yanlışlığının bir nedeni de solun bu sorununa kayıtsızlık kalınmasıdır. Yarattığı yanlış algıdır.

Türkiye'de hatırı sayılır bir sol-sosyalist kitle ve yine milyonlarca, evet milyonlarca yüzü sola dönük kitleler mevcut. Sol-sosyalist örgüt ve partilerin bu dağınıklığı ve parçalanmışlığı çok fazla karamsarlık da yaratmamalı. Gerçekten de bu ülkeyi neo-osmanlıcı bir eşikte onlarca yıl tutabilmenin mümkün olduğuna inanmıyorum. Bu toplum bu gerici-liberal basıncı mutlaka aşacak ve gericiliğin siyasal ve toplumsal alanda elde ettiği mevzileri yıkacaktır. Bu mızrak bu çuvala sığmaz. Ne yaparlarsa yapsınlar cumhuriyet kazanımlarını içselleştirebilmiş milyonlar mutlaka bir son söz söyleyeceklerdir. Gezi bir son değil ki! Geziyi kimse örgütlemedi ki! Gezide sokağa dökülen milyonlar buhar olup da uçmadı. Hala buradalar ve hala içimizdeler. Enseyi karartmaya hiç gerek yok. Tek yapılması gereken bir sosyalist-komünist partiyi mutlaka öne çıkartmak!

İnanıyorum; gerisi çorap söküğü!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
20.11.2018- 13:49

Ortada bir problem var bu doğru. Ama yine de çok fazla karamsar olmamak lazım. Bu ülkede çok güzel örnekler de var. Örgütlü gençliğe bayılıyorum mesela. Hem bilgililer ve hem de dışa dönük. Öyle afra tafraları da yok. Bilmedikleri konularda farklı bir üslup tutturmaları da güzel. Kısaca güzel örnekler çok daha fazla. Hem sonra her ''solcuyum'' veya ''komünistim'' diyenin ille de ciddiye alınması gerekmiyor ki! Azınlıktalar emin olun! Kerameti kendinden menkul bir solculuk eninde sonunda etkisizleşecektir; sanmıyorum ama bir etkisi de varsa eğer!

Karga  |  Cvp:
Cevap: 6
20.11.2018- 22:10

Üslup gerçekten de önemli bir konu başlığı. Çünkü kişisel ego basıncından, dil sorunlarından arındırıldığında, üslup, özün niteliğine dair doğrudan ipucu verir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
22.11.2018- 06:13

Üniversitede bir hocamız vardı. Cumhuriyet gazetesindeki yazılarına, o yazılarındaki üsluba alışmıştık. Ama 12 Eylül faşizminin üzerimize çöktüğü koşullarda daha sert olmasını bekler bir havaya girmiştik. Faşizm açık bir şekilde iktidara gelmişti ve kendisine ilerici, solcu, sosyalist sayan hemen herkes mutlaka ve bir şekilde karşı çıkmalıydı. Bir avuç arkadaş böyle düşünüyorduk.

İstanbul Üniversitesi'nin kültür şenliğinde sanıyorum Edebiyat Fakültesi'nin o büyük toplantı salonununda bir panel vardı ve o panelde de konuşmacılardan biriydi hocamız. Yine aynı üslupla konuşuyor, hemen her cümlesinin sonunu ''düşünüyorum''la, ''sanıyorum''la bağlıyordu. Bu üslubu anlaşılmaz buluyorduk, kabullenemiyorduk; ''bir reformistin dili başka nasıl olacak ki'' diye söyleniyorduk. Sonunda dayanamamış ve hoca konuşurken ayağa kalkıp, gürültüyle salonu terketmiştik.

Aradan aylar mı geçmişti, tam hatırlamıyorum. Cumhuriyet gazetesinde bir haber; hocamız hayatını kaybetmişti. Üzülmüştük, ve gazetede hocayla daha önce yapılmış bir röportajın yayınlanması ise bizi, o bir avuç üniversiteliyi daha da üzmüştü. Hocamıza sorulan sorulardan biri üslup konusundaydı. Cümlelerin sonuna ''düşünüyorum'' ya da ''sanıyorum''un iliştirilmesinin özel bir anlamı ve nedeni var mıydı? diye sorulmuş, hocamız tam da kendisine yakışan yanıtı vermişti: 'sert, keskin cümleler kurmak farklı görüşlere söz hakkı vermemek' demektir diyordu hatırladığım kadarıyla. Düşünüyorum ve sanıyorum gibi sözcüklerle biten cümleler söylenenden emin olmamayı değil, karşındakinin söyleyeceklerine değer vermek, saygı duymak anlamındadır. Belki farklı sözcüklerle söylemişti ama, söylemek istediği tam da buydu, böyle bir şeydi.

Gerçek yaşamda böyle bir üslup tutturabilmek mümkün olabilir miydi?
Pek çoğumuz hocamız gibi olabilir miydik?

Sanmıyorum, çok zor bir üslup bu.

Sanalda ise çok daha zor ve belki pek de mümkünü olmayan bir üslup. Hocamızın kaygı duymadığı konu sanalda bir sorun haline gelebiliyor ve karşınızdaki kişiler çoğunlukla ''sanıyorum'' ve ''düşünüyorum'' şeklinde biten cümleleri tam emin olmamak, olarak yorumluyorlar. Ve sonuçta bu tür sanal platformlarda yazılanlar okur üzerinde bilmiyor, emin değil algısı yarattığında da bu kez üfürmelere kapı aralanıyor ve oralardan girenler de bir zaman sonra üfürme alışkanlığı yaratıyor.

Böyle düşünüyorum.

Hiç kuşku yok, hemen herkes yazabilmeli, bir konu hakkında düşüncelerini söylemeli. Ama sanalda yazmanın, gerçek yaşamda söylemenin bir altyapısının olması gerekmiyor mu? Özellikle sanalın platformlarında bilgiye ulaşmadan, bilgi edinmeden, o bilgiyi kavramadan, içselleştirmeden atıp tutmanın bir anlamı, bir yararı olabilir mi? Böyle bir tavır sonunda üfürme alışkanlığından başka neye yol açabilir ki!

Sanırım, üzerinde durulması gereken bir konu!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
24.11.2018- 02:25

Bu üslup konusunda altının çizilmesi gereken bir başka konu da, doğru düzgün bir üslupla yazmanın ''sayın'' gibi ''efendim'' gibi hitaplardan geçtiği yanılgısına saplanmaktır. Elbette hitaplarımız da önemli, karşımızdakine saygının bir gereği, ama samimiyet yoksa neye yarar? Yani hiç bilmediğimiz, belki de ilk kez karşılaştığımız bir konuda sanki içselleşmiş bir bilgiden söz ediyormuş gibi ahkam kesmeyi alışkanlık haline getiren bir samimiyetsizlik hoş mu görülmeli?

Bence hoş görülmemeli. Bu tavır yanlış bir bilgi, doğru olmayan bir yorum olarak değerlendirilmemeli. Bu kötü alışkanlık, bu cahil cesareti, bu samimiyetsizlik ciddiye alınmamalı ve mümkünse deşifre edilmelidir.

Türkiye sosyalizminin gerçekten bir netleşmeye ihtiyacı var, çünkü!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]