Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Kemal Okuyan ''bölünmeli'' diyor; bence bölünmemeli! Özellikle sosyalist sol artık kendine gelmeli. Düzen solunun peşinden gitmemeli; ''oylar bölünmemeli'' diyerek oyları böldüklerinin farkında değiller. Bu garip durum karşısında K.Okuyan ''oylar bölünmeli'' diyor ama, gerçekte ''oylar bölünmemeli''; sosyalistler sosyalist kampta, sosyalist aday ve partilerde yerini almalı. Düzen solunda bir araya gelmemizin hiçbir faydası olmadığı artık anlaşılmalı. Bu ülkede sosyalistler siyasete doğrudan etki edecek bir güce ulaşamadığı sürece ülkede iyiye gidiş mümkün olmuyor. Mümnkün olmuyor çünkü kapitalist düzende bu mümkün değil. Olabilecek şey, en iyisinden küçük küçük revizyonlar ki, düzen solu onu da gerçekleştirme becerisinden yoksun.

Kemal Okuyan'ın ''oylar bölünmeli'' sözü bu anlamda önemli. Bense ''oylar bölünmemeli, sosyalistler sosyalizmde bir araya gelebilmeliler'' diyorum. Daha sonra devam ederiz:



Oylar bölünmelidir - Kemal Okuyan



Seçim soruları-1

Hatırladığım ilk seçim 1969 Genel Seçimleri’ydi. Hatırladığım dediğime bakmayın, küçük bir çocuk olarak radyodan duyduklarımdan ibaretti olup-bitenler. Ancak yıllar sonra aklımda kalan isimleri, olayları kısmen bir yerlere oturtabildim.

Ardından 1973 seçimleri geldi araya 12 Mart faşist darbesini alarak. O yıllardan daha fazla şey var aklımda ve nedense bolca Necmettin Erbakan…

Seçmen olarak değilse bile “taraf” olarak yaşadığım ilk seçim ise 1977 Genel Seçimleri oldu. Yine çocuktum belki ama memleketin hâli pek çocukluğumuzu yaşamaya izin vermiyordu. İlk afişimi o seçimler öncesinde astım, ilk bildirimi dağıttım ve...

“Oyları bölmeyin” sözüyle ilk 1977 Genel Seçimleri öncesinde karşılaştım.

Türkiye’nin dağlarında, ovalarında, yaylalarında, köylerinde, kentlerinde her tarafta “Tek Yol Devrim” yazıyordu; memleketin sokaklarından, okullarından, fabrikalarından solcu fışkırmaktaydı.
Devrim dediğin düzen değişikliğiydi düpedüz ve düzenin değişebileceğine inanan milyonlar vardı.

Ayrıntıya gerek yok, 1977 seçimlerine katılan tek sol parti Türkiye İşçi Partisi 20 bin evet sadece 20 bin oy alabildi. Oylar bölünmemişti!

Oylar 1960’larda yükselen Türkiye İşçi Partisi’nin, DİSK’in devrimci gençlik hareketinin paniğini yaşadığı için aniden “ortanın solu” diye bir şey icat eden CHP’de toplanmıştı.

Türkiye solu 12 Eylül 1980’de değil, 1977 yılında kaybetmişti. Oylar CHP’de “faşizme geçit vermemek” için toplanmıştı; o CHP ise faşist katliamlara göz yumarak, DİSK’i zayıflatarak, sıkıyönetim ilan ederek, Kenan Evren’in önünü açarak ülkeyi karanlığa teslim etti.

“Kahrolsun emperyalizm” diyen gençler, NATO’ya sadakati önemseyen, patronlara güven vermeye çalışan bir partiye enerji aktardı ve solun kendisine bir şey kalmadı.

Çok mu ağır oldu?

Kimse kusura bakmasın, Türkiye’nin tarihi çok “ağır”!

Evet benim “oylar bölünmesin”le ilk tanışmam böyle oldu.

Sonra hiç peşimizi bırakmadı “oylar bölünmesin”.

Ve bugüne geldik, şimdi “oylar bölünmesin” bölündü. Bir değil, iki parti “oylar bölünmesin” demekte. Hatta öyle ki, aileler “sen şuna, ben buna” diyerek oyları kardeş payı yapmakta, bir güzel bölmekte. “Siz ne yapıyorsunuz” diye soranlaraysa “şşşşt oyları bölmeyin” denmekte!

Anlayacağınız “oylar bölünmesin” bir tek düzen değişikliği talep edenlere var. 40 yıl önce de böyleydi. Örneğin 1977 seçimlerinde kimse Cumhuriyetçi Güven Partisi’ne ya da Türkiye Birlik Partisi’ne “oylar bölünmesin” demiyordu.

Uzatmayayım, “oylar bölünmesin” 40 yıldır bu ülkede “bu düzen değişmesin” demenin utangaç halidir.

Ama pek etkilidir. “Oyları bölmüyor musunuz” sorusu başka hiçbir soruya benzemez. Çünkü aileyi parçalamak, yuva yıkmak, en yakın arkadaşına ihanet etmek gibi bir ithamdır oyları bölmek! “Hepimiz aynıyız” ve…

“Oyları bölmüyor musunuz?”

Bu soruya eğilip bükülerek yanıt verilemez. Bu soruya açık-net bir biçimde yanıt verilebilir.

1. Seçimin özünde oyların bölünmesi vardır. Oyları bölmeyinin mantıki sonucu hiç seçim yapmamaktır.

2. Seçimde birbirine yakın olan düşüncelerin, siyasi görüşlerin birliği istenir bir şeydir. Çünkü insanların kafası sadeleşmiş bir siyasal tabloda daha az karışır.

3. Bugün 2018 yılında seçimlere giren partilerin birbirlerinden farklı yönleri vardır ancak bu partileri birbirinden ayrıştırmak çok zordur. Örneğin neredeyse bütün partilerde dini siyasete karıştıran, İslamcı siyaset yapan adaylar vardır. Ve aynı anda yine hemen bütün partilerde laikliği benimsemiş adaylara rastlanmaktadır. Aynı partide NATO’cu, ABD’ci adaylarla “NATO’dan çıkılsın” diyen adaylar yan yanadır. Bu nedenle insanlar tercih yaparken farklı görüş ya da programlara değil önlerine konan seçim hesapları ve anketlere göre oy vermektedir. Biz buna kirli siyaset diyoruz.

4. Birbirinden farklı ama gerçekten farklı olan partiler birbirlerinin oyunu bölemez. Çünkü farklıdırlar. Ve modern çağda tek tarihsel, kalıcı ve yaşamsal fark düzen partileriyle düzen değişikliğini isteyen partiler arasındadır. Bir başka deyişle düzen partisiyle devrim partisi arasında… Düzen değişikliği isteyenlerin düzen partilerine oy vermesi, düzen değişikliği talebinin zayıf düşmesinden, düzenin güçlenmesinden başka bir şeye hizmet etmez.

5. 2018 Türkiyesi ve dünyasında her tarafı dökülen bir toplumsal düzeni değiştirme iddiasını dile getirmekten, bu iddiayı ete kemiğe büründürmekten ve seçimlerde bunun için oy istemekten daha doğal bir şey olamaz. Burada oylar bölünüyorsa, yıkılası bir düzenle, kurulacak yeni ve aydınlık bir düzen arasında bölünüyordur.

6. Ama ya Erdoğan’ı göndermek?.. Bunun için oyları birleştirmek gerekmiyor mu? Bu soruya, bir sürü yanıt verilebilir ama bugünlük 2002’den bu yana toplamda en az sekiz kez Erdoğan’ı kurtaranları, Erdoğansız AKP formülünü cepte tutanları samimi bulmuyoruz demekle yetinelim. Bütün bu süre boyunca biz Erdoğan’la ve onu iktidarda tutan güçlerle mücadele etmekle, toplumu uyarmakla, AKP’nin simgelediği Amerikancılık, gericilik ve işçi düşmanlığına karşı durmakla   meşguldük. Bugün de öyle; gerekirse yarın da…

Sonuç: Oylar bölünmelidir. Düzen partisi ile düzen değişikliği isteyenler arasındaki oylar bölünmelidir ki, “oylar bölünmesin” edebiyatıyla 40 yıldır Kenan Evren’e, Süleyman Demirel’e, Turgut Özal’a, Tansu Çiller’e, Erdoğangillere mahkum edilen halkımız umudu çoğaltsın, çürümekte olan bu berbat düzen emekçi halkın kararlı yürüyüşü ile çatırdasın.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
10.06.2018- 08:36

Kemal Okuyan SOLportal'da ''Seçim soruları-2''olarak seçim konulu yazılarına devam etmiş. Yazısının başlığı ''Erdoğan gider mi?'' Yanıtlamaya çalışmış.

''Her şeyden önce ortada temel bir “suç” ve ona eklenen “suçlar” olduğunu herkes biliyor. Dolayısıyla “demokrasidir bu, seçilirsin, seçilmezsin” türünden bir alicenaplığı kimse Erdoğan’a yakıştırmıyor. Muharrem İnce’nin “devri sabık yaratmayacağız" sözü, ister AKP seçmenine dönük bir el uzatma hamlesinin parçası, isterse bir uzlaşmanın sonucu olsun, bir yerden sonra anlamsızdır. Konu yalnızca yargı ve siyaseti ilgilendirmemektedir. Başından beri siyasi iktidarın uygulamalarının asıl muhatabı olan, bundan doğrudan ya da dolaylı olarak zarar gören milyonlarca kişidir karar mercii…

Karar verecek olan halktır.''


http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/erdogan-gider-mi-239674

Başkanlık seçimlerinde nasıl bir pozisyon alınacağının yanıtı bence de budur: ''Karar verecek olan halk''sa o zaman konuyu o noktaya kadar götürebilecek bir pozisyon almalıyız. Başkanlık seçimlerinde Erdoğan karşıtlığında bir yer tutmalıyız. Abuk subuk ve toplumsal alanda hiçbir karşılığı olmayan gerekçelerle seçimi boykot etmek veya adayların tamamını da Erdoğan'la aynılaştıracak bir pozisyon almak bu seçim için doğru değildir. Kararı halk verecekse, seçimin sonucunu o noktaya taşıyacak bir siyasi pozisyon takınmalı ve Erdoğan'ın karşısındaki aday desteklenmelidir.

Konunun bu kadar basit ve sade bir yanı vardır.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
20.06.2018- 22:19

Oylar bölünmemeli, sosyalistler oylarını sosyalist parti veya adaylara vermeli. Hem sosyalist olduğunu söylemek, hem keskin komünist çığırtkanlığı yapmak ve sonra da oylarımızı CHP veya HDP'ye yönlendirmek gerekçe ne olursa olsun doğru değildir. Yıllardır, on yıllardır hep aynı terane: ''Sosyalist partiler güçsüz olduğu için düzen solu da olsa oyumuzu CHP'ye veriyoruz. Ne yapalım, oyların bölünmemesi gerek.''

Oy vermezsen, destek vermezsen, partiye gitmezsen parti nasıl güçlensin ki?

Yıllardır hep yanlışı ısrarla sürdürerek doğruya varmak nasıl mümkün olabilir?

Oylar bölünmemeli; sosyalistler oylarını sosyalist adaylara vermelidir. Hep aynı örneği veriyorum; CHP ve HDP'nin aldığı oy toplamı yaklaşık 18 milyon. Bu 18 milyon oy'un içinden   bir şekilde 100-200 bin oyun kopup sosyalist adaylara verilmesi düzen solunda hiçbir değişime yol açmayacaktır. Ama sosyalist oyların toplamında çok şey anlamına gelecektir. Sadece 24 Haziran seçimi için söylemiyorum, genel tutumumuz bu yönde olmalı. Oyları bölmemeliyiz; sosyalistler sosyalist aday ve partilere dönmelidir.

24 Haziran seçiminin gerçeğine gelirsek, parlamento seçimlerinde oyumu Aydemir Güler'e, başkanlık seçiminde ise Muharrem İnce'ye vereceğim.

HDP konusu kritik bir önem taşıyor. Kürt hareketinin genel siyasetini hiç benimsemediğimi birkaç kez söylemiştim. Ama barajı geçmesi önemli. HDP bu konuda gereken çalışmayı da yapıyor. ''Sıfır baraj'' konusunda itti,fak içinde girebilseydi bu sorunu aşardı ama olmadı. Yine de baraja takılacağını hiç düşünmüyorum. Umarım öyle de olur. Ama şu da bir gerçek, bir sosyalist partinin bir ulusalcı partinin kuyruğuna takılması, ''Oyunuzu düzen partisine verin'' demesi, bana garip geliyor. Neymiş, işçi sınıfı zaten güçsüzmüş, sosyalist-komünist partiler de toplumsal alanda etkisizmiş, bu yüzden HDP veya CHP desteklenebilirmiş!

Çare üretmek, ''ben varım; her şeye rağmen varım'' diyebilmek, bir cesaret işi!
Selam olsun, o cesareti gösterenlere!


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]