Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

07.12.2018- 08:48

Okuyor muyuz? diye koydum yazının başlığını; okumadığımızı, kitap konusuna gerçekten de gereken ilgiyi göstermediğimizi bile bile. Bu konuda yani neden kitap okumadığımıza, kitap okuma alışkanlığını neden edinemediğimize ilişkin bilimsel bir çalışma var mıdır, merak ediyorum. Ali Sirmen'in Cumhuriyet'teki yazısı aklıma bunları getirdi ve aynı zamanda içim de cız etti. Hem okumadığımızı gözümüzün içine soktuğu için ve hem de İlhan Selçuk'u anarken hissettirdiği üzüntüyü aynen yaşattığı için.

Yazıyı okuyalım, sonra ve zaman zaman bu konuda yorumlarda bulunmaya çalışırız.


Üzgünüm ama maalesef böyle - Ali Sirmen


Cumhuriyet’te bir zamanlar İlhan Abi’nin yazdığı, o keskin gözlem gücüyle görünenin ardında zaman zaman gizlenen gerçeği kulağından tuttuğu gibi önümüze koyduğu “Olayların Ardındaki Gerçek” sütunundan, olaylara dikkatle bakıp, aceleye getirmeden iyi okumayı öğrendim.
17 Kasım günü Ümit Aslanbay ve Sayın Zeynep Boratav ile birlikte gittiğimiz İstanbul Kitap Fuarı’nda geçirdiğim dört saatlik sürede, olayların ardındaki gerçeği keskin bakışıyla yakalayan İlhan Abi’yi bir kez daha andım.

***

Beylikdüzü’nde devasa fuar binasına yaklaşırken hayretler içinde kaldık. Giriş kapısına giden yaya üstgeçidi, tıklım tıklım doluydu, insanlar zorlukla gıdım gıdım ilerleyebiliyorlardı. Hani bir ara kalabalıktan üstgeçit çöker mi diye korkmadık değil.

İlk tepkim sevinmek oldu. Kitap okumadığı için üzüldüğümüz gençlik, kitap fuarına akın akın gelmişti. Demek ki umutsuzluğa kapılmanın bir gereği yoktu. Sonra “Acele etme!” dedim kendi kendime, “Dur bakalım, öyle mi?”

Nitekim imza için içeride geçirdiğimiz, İmge Yayınevi’nin yanı sıra Cumhuriyet standını da ziyaret ettiğimiz süreden sonra olayın öyle olmadığını anladım.

Önceki gün de yayıncı Özge Hanım’ın, bu konudaki izlenimlerini içeren bir ileti geçti elime. Yayıncı arkadaşlarımızın, dostlarımın ve benim gözlemlerimle aynı doğrultuda olan iletiyi paylaşıyorum:
“İzninizle on günlük fuar deneyimime dayanarak birkaç şey paylaşayım. Üniversite öğrencileri, öğretmenler kurgu ile kurgu dışı arasındaki ayırımı bilmiyor. Kitap önerisi istediğinde, ‘Kurgu mu kurgu dışı mı?’ diye sorunca ‘Akıcı olsun!’ diye cevap veriyor. Parayı suratımıza fırlatan, bizi harita zanneden, elindeki son model iphone’dan ne yayınevi ne stant bilgisi almayı beceren, adres isteyen, ayraç isteyen, poşet isteyen, beş liraya kitap isteyen, ‘hayatını değiştirecek kitap’, ‘aşk romanı’ isteyen insanlarla on gün geçirdik. Mesela gelip ‘Olası’ soruyor, ‘Biz basmıyoruz’ deyince kızıyor, o kadar önemli de niye bizde yok diye. Yayıncısını söylüyoruz, ‘Karşıdaki stantta yok mudur yav yoruldum’ diyor.Yine bir o kadar insan tüm kitapların aynı fiyatta olabileceğini düşünüyor. Lise öğrencisi olup, hayatında hiç kitap okumadığını kıkırdayarak söyleyenler cabası. Yayınevi çalışanlarına stanttaki 600 kitabı tek tek anlattırmaya kalkan, arka kapak dahi okuyamayan, yaş ortalaması 15-35 arası değişen katılımcıların neredeyse yüzde yetmişi, kitapçı ile yayınevi farkını bilmiyor.

***

Öncelikle müsterih olun! Yeni nesil kitap falan okumuyor. Katılım rakamları, veriler sizi yanıltmasın! Kentin site ve AVM’den oluşan kısmında yaşayan insanlar için bir sosyalleşme fırsatı fuar, katılım yoğunluğunun nedeni bu. Standa 50 ve üzeri yaş grubundan insanlar geldiğinde gözümüz parlıyordu sevinçten. Merhaba deyince kolay gelsin diyen, teşekkür eden, yazar ve kitap bilen, hatta kitap eklerinden kupür kesip getiren o insanlar olmasa dayanamazdık. Böyle saygısız, böyle boş ve ne hikmetse bir o kadar özgüvenli bu güruh hepimizi yıprattı. Ülkedeki insan kumaşının ne denli bozulduğunu böyle apaçık görmek epey ağır geldi. Benim beşinci senem, fuarda böyle bir şey görmedim.

Konuştuğum her yayıncı da aşağı yukarı benzer şeyler söylüyor. Velhasıl özgüvenini, yaratıcılığını övdüğünüz, internet sayesinde sınır tanımadığını düşündüğünüz yeni nesil ile ileride hepinize kolaylıklar dilerim.

Kolay olmayacak çünkü...”
Öykü Hanım haklı. Üzgünüm, ama maalesef gerçek bu!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
10.12.2018- 11:01

Kestirmeden söyleyelim, okumuyoruz; internet çıktı, hiç (kitap) okumuyoruz. Okumadan, emek harcamadan öğrenmek istiyoruz. Kısa yoldan bilgiye ulaşmanın mümkün olmadığını, edinilse bile içselleşebilmesinin mümkün olmadığını ve içselleşememiş bilginin de bir ezbere dönüşmesinin önüne geçilemeyeceğini ve sonuçta pek de yararının olmayacağını anlayabilmeliyiz. Ortalığın kerameti kendinden menkul solcularla geçilmez hale gelişin bir nedeni de bu. İnternette kestirmeden bir sorunun yanıtını ara, oradan edinilmiş bilgi(!)yle sanki bir teorisyenmiş gibi açıklamalarda, yorumlarda bulun! İnternetin anlatılmaz yararlarının yanında bu   şekilde kullanıldığında zararları da olduğunu unutmamak gerek.

Okumuyoruz ve nedenleri de muhtelif!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
23.12.2018- 09:12

Okumam gereken kitaplar epey birikti. Kitaplıktaki kitapların kategorik dizilişi bozuldu. Dün yeniden düzenleme yapmaya çalıştım, yetişmedi. Siyaset-ideoloji bölümünün yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Zor da oluyor. Özellikle sosyalizm ve Marksizm konuları birbirinin içinden çıkarılmalı. Genel siyaset bölümü de öyle. Her üçünü birbirine karıştırmadan ayırmalıyım. Başvuru kitaplarını da öyle. Aradığımı yine bulamaz hale geldim.

***

Sabah İLERİ'de İzge Günal'ın yazısını okudum.   Öyle bir yazmış ki, sanki toplumun bütün bireyleri harıl harıl kitap okuyor. Hoca da o kitap okuyanları kategorileştirmek zorunda kalmış:

''Üç tür okuyucu olduğundan söz edilir: İlki, öğrenmek için okuyanlar. Ders çalışan öğrenciler, bilimsel çalışma yapanlar, bir konuyu araştıranlar hepsi bu gruptadır. İkinci grup keyif almak için okuyanlardan oluşur. Bunlar sıkı edebiyat okurlarıdır, beğeni düzeyleri doğal olarak yüksektir ve bu yüzden her zaman keyif alamazlar, bunlara haz peşinde koşanlar da denir. Son grup bibliyomanlardır. Bunlar deyim yerindeyse okumak için okurlar; okumak araç değil amaçtır.

Elbette bu çok kaba bir sınıflandırma. Tahmin edersiniz, hem bunların çeşitli alt grupları var, hem de iç içe geçmeler çok oluyor. Yani öğrenmek için okuyanın keyif de alması veya bir bibliyomanın bir şeyler öğrenmek için okuması garip bir durum değil.''

https://ilerihaber.org/yazar/okumanin-keyfi-92333.html

***

Okumadığımız, kitap, dergi, gazete satışlarından belli. Böyle bir kültürün içinden gelmiyoruz. Kitap okumayı, öğrenmenin ötesinde bir keyif aracına dönüştüremediğimiz sürece bu sorun   bir kültür sorunu bir toplumsal sorun olarak hep kalacak. Üstelik dijital ortam   hayatımızda giderek daha fazla yer tutuyor. Bu durum da kitap okuma alışkanlığı elde edebilmeyi çok daha zorlaştırır. Siyasi iktidarın da zaten böyle bir amacı yok, tersine okumuşlara ve okuyanlara düşman bir zihniyete sahipler. Kindar ve dindar nesil her şeyden önce okumamaktan geçiyor. Okuma sorgulama ve anlama. Ayaklar baş mı olurmuş!

***

Dikkat ettim, roman hiç okumuyorum. Bir eksiklik kuşkusuz ama bu roman okumama konusu da bir alışkanlık haline geldi. 80 öncesinde de böyleydi. '400-500 sayfa bir roman okumakla öğrenilecek şeyler ince bir bilimsel kitaptan edinilebilir'' diye düşünürdüm, yanlış tabi. Şiir roman okuma da kitap okuma alışkanlığını pekiştiren özelliklerdendir. Bilimsel türde kitap okumak, siyaset, ideoloji kitapları bir yerden sonra sıkabilir, araya mutlaka bu türden şiir romanlar sokulmalı, ama bende böyle bir alışkanlık yok. Oysa 80 faşizmiyle birlikte biraz da zorunluluktan roman okuma konusu bir önceliğe dönüşmüştü. O zaman düşüncelerimin yanlış olduğunu anlamıştım. Roman okuma insanın iç dünyasının anlaşılması konusunda da bir bilimsel kitap gibi yararlı olabiliyor. Yeri gelmişken şunu da ekleyeyim: Bir yazara sormuşlar ( Kemal Tahir olabilir; aklımda öyle kalmış) akıp giden hayatın gerçekliği mi, yoksa romanlardaki yaşam mı daha gerçek, diye; o da yanıt olarak romanlardaki hayatın gerçek yaşamdaki hayattan daha gerçek olduğunu söylemiş ve gerekçesi de yazarın okurlara romanlardaki bireylerin iç dünyasını göstermesi olmuş. Öyle değil mi?   Örnekse, Goriot babanın gerçekliğinin ebeveynlerimizin gerçekliğinden daha az olduğu iddia edilebilmek mümkün mü?

Ama işte hala roman okumak benim önceliğim değil; nedense değil. 12 eylül sonrasındaki yönelme ne yazık ki, bir alışkanlığa dönüşmedi.

***

Kitaplık odası dağınık. bir kaç rafı olduğu gibi boşalttım, siyaset-ideoloji bölümünün kitaplarını tek tek elden geçirmek sonuçta keyif verse de, şimdi zor geliyor.

Bugün dışarı çıkma isteği içimde büyüyor.

Hadi bakalım!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]