Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Enternasyonal

‘Komünizm için Mücadele: Yüz yıllık Politik Miras' toplantısı başladı

Türkiye Komünist Partisi'nin çağrısıyla ve Avrupa Komünist İnisiyatifi tarafından düzenlenen uluslararası toplantı bu sabah başladı. Toplantıya 17 farklı ülkeden komünist ve işçi partisi katılıyor.

Resim Ekleme
Avrupa Komünist İnisiyatifi'nin TKP'nin çağrısıyla düzenlediği "Komünizm için Mücadele: Yüz yıllık Politik Miras" toplantısı bu sabah başladı.

Toplantıya 17 farklı ülkeden komünist ve işçi partisi katılıyor. Komintern'in kuruluşunun yüzüncü yıl dönümüne denk gelen bir tarihte yapılan toplantı, aynı zamanda uluslararası komünist hareketin geçen yüz yılına dair de bir değerlendirme niteliğinde olacak. Siyasal tarihin önemli başlıklarının masaya yatırılacağı, her partinin kendi tarihinden kritik kesitlerle ilgili sunumlar yapacağı ve ortak bir tartışmanın yürütüleceği toplantının hazırlıklarına geçtiğimiz yıl içinde başlanmıştı.

Toplantı, TKP Uluslararası İlişkiler Bürosu'nun delegeleri parti adına selamlaması ile başladı. Toplantının açılış konuşmasını TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan yaptı. Komintern’in varlığına son verildiği 1943 yılına kadar zorlu mücadelelere, büyük başarılara imza attığına dikkat çeken Okuyan açılış konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

Komintern kurulurken, kapitalizmin günlerinin sayılı olduğunu düşünenler çoğunluktaydı. En ihtiyatlı olanlar bile, yüz yıl sonra kapitalizmin bir dünya sistemi olarak varlığını sürdüreceğini asla tahmin edemezdi. Şimdi 1919 yılında Dünya Partisi’ni kurma iradesini gösterenlerin izinden giden bizler, burjuvazinin alt edileceğine olan sarsılmaz inançla geçmişe bakıyor ve “neden bu kadar uzadı, neden zafer bu kadar gecikti” diye soruyoruz.

Bu soru “nerede hata yaptık” sorusundan farklıdır. Tarihsel bir değerlendirmenin merkezine “nerede hata yaptık” sorusunu koymanın inkarcılığa hatta dönekliğe zemin hazırladığını, gerekçe ürettiğini bunca deneyden sonra öğrendik. Geçmişte yapılan, yaptığımız hataların bilincine varmak kuşkusuz kaçamayacağımız bir görev. Ancak geçmişten ders çıkarmanın birincil koşulu, bütün değerlendirmelerimizi “nasıl başarabiliriz” sorusunun yanıtına bağlamaktır. Örnek olsun, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının nedenleri bizim için çok ama çok önemlidir; lakin Sovyetler Birliği’nin yıkılışı 1917 Ekim Devrimi’nin ve sonrasında sosyalist kuruluş sürecinin kazanımlarının üzerine gölge düşürmemelidir.

Nerede hata yaptığımızı, sürecin bütünün içinde başarıların başarısızlıklarla diyalektik bir bütünlük oluşturduğunu, nesnel koşullar hatta kaçınılmazlıklarla öznel hatalar arasındaki ayrımın zaman zaman belirsizleşebileceğini hesaba katarak anlayabiliriz. Böyle yaparsak kendi geçmişimizden korkmayız, bazılarının yaptığı gibi utanç içinde inkara kalkmayız. 20. yüzyılda işçi sınıfı bir dizi ülkede iktidara geldiyse, 21. yüzyılda daha fazlası da gerçekleşecektir. Geçmişe, bu iddiayı nasıl hayata geçireceğimizin yollarını ararken bakıyoruz, buna göre dersler çıkarıyoruz.

“Nerede hata yaptık” sorusu etrafında yıllarca kafa patlattıktan sonra kendilerini sosyal demokrasinin çürüyen saflarında bulanlara söyleyeceğimiz basittir: Biz devrim yolunda kendi yanlışlarımızı aşar, onları düzeltiriz. Ama kapitalizm düzeltilemez, o artık insanlık için kendi başına bir tarihsel hata, bir anomali, bir ur, bir ucubedir. 100 yıl önce onu yıkma kararlılığımız neyse, bugün aynısı geçerli: Kapitalizm yıkılacaktır.
TKP’nin dünya komünist hareketinin tarihine bugünden bakarken ulaştığı sonuçları paylaşan Okuyan, konuşmasında yaklaşmakta olan yerel seçimlerin TKP için önemine de değindi.

İki gün boyunca yapılacak sunumlar ve tartışma başlıkları şöyle:

Hırvatistan Sosyalist İşçi Partisi ve Makedonya Komünist Partisi - Yugoslavya’da özyönetim deneyimi
Fransa Komünist Devrimci Partisi - Fransız Komünist Partisi’nin Ulusal Direniş Konseyi çerçevesinde yeri ve hükümetteki rolü (1944-47)
Yunanistan Komünist Partisi - Uluslararası komünist hareketin stratejileri ve 20. Yüzyıldaki sosyalist kuruluş deneyiminin ışığında YKP’nin 1940’lardaki stratejisinden çıkarılacak sonuçlar
Macaristan İşçi Partisi - İlk Macar İşçi Devleti’nden (1919) tarihsel dersler
Komünist Parti, İtalya - İkinci Dünya Savaşı sonrası burjuva hükümetleri destekleme stratejisinin başarısızlığı
Letonya Sosyalist Partisi ve Litvanya Sosyalist Partisi - Baltık Cumhuriyetlerinin SSCB’deki sosyalizm deneyimine katkısı
Malta Komünist Partisi - Bağımsızlık mücadelesi ve Malta Komünist Partisi
İsveç Komünist Partisi ve Norveç Komünist Partisi - İskandinav sosyal demokrasisi miti ve İkinci Dünya Savaşı sonrası komünist hareket
Polonya Komünist Partisi - 1920 Sovyet-Polonya Savaşı ve Polonya’da işçi sınıfı hareketi
Rusya Komünist İşçi Partisi - SBKP’deki çürümeye karşı komünistlerin içeride verdiği mücadele, 28. Kongre ve piyasa yönelimli süreç, Gorbaçov’un oportünist çizgisinin SSCB’nin çözülüşünden sonra sürdürülüşü
Sovyetler Birliği Komünist Partisi - Ekim 1993: Kaçırılmış bir fırsat mı, bir provokasyon mu?
İspanya Halkları Komünist Partisi - Komünist Parti'nin İç Savaş’taki stratejisi
Türkiye Komünist Partisi - 1920’de TKP ve ulusal kurtuluş hareketi
http://haber.sol.org.tr/turkiye/komunizm-icin-mucadele-yuz-yillik-politik-miras-toplantisi-basladi-256771

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
17.02.2019- 03:06

Kemal Okuyan'ın konuşması:


Avrupa Komünist İnisiyatifi'nin "Komünizm için Mücadele: Yüz yıllık Politik Miras" toplantısında TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ın yaptığı konuşma:
Değerli yoldaşlar,

Bundan yüz yıl önce 35’i oy hakkına sahip 54 delege Moskova’da bir araya geldi. İnsanlığı sömürüden kurtarmak, eşitsizliğin ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü çürümüş toplumsal sisteme öldürücü darbeyi vurmak, tek tek ülkelerde sürmekte olan komünizm mücadelesini birleşik bir güç haline getirmek, 1917 yılında iktidara gelen Rus işçi sınıfının enerjisini başta Avrupa olmak üzere bütün dünyanın emekçi halklarına yaymak istiyorlardı. Tarih 2 Mart 1919’du.

İşin gerçeği sizlere buradan tamı tamına 100 yıl önce diye seslenebilirdim de… 24 yıl boyunca yüz binlerce insanın tezgah başında ya da grevde, barikatta ya da Gestapo zindanlarında, meclis kürsüsünde ya da toplama kamplarında, Kremlin Sarayı’nda ya da Volakolamsk siperlerinde militanı olmaktan büyük onur duyduğu Komünist Enternasyonal’in kuruluş kongresi aslında 15 Şubat’ta toplanacaktı. Eğer ayağa kalkan işçi sınıfına beyaz terörle yanıt veren gerici hükümetlerin emrindeki karşı devrimci çeteler delegelerin Moskova’ya ulaşmasını engellemek için türlü yollara başvurmasaydı.

Sonuçta Komünist Enternasyonal’in kuruluşunu da, henüz küçük ve etkisiz durumdaki (Rusya dışında) komünist partiler ailesinin hızla sınıflar mücadelesinin temel belirleyenlerinden biri haline gelmesini de engelleyemediler.

Komintern varlığına son verildiği 1943 yılına kadar zorlu mücadelelere, büyük başarılara imza attı. Aynı dönem Komintern ve üye partilerin trajik sonuçları olan yenilgilerine de tanık olundu. Kuşkusuz bu söylediklerimiz Komintern sonrasındaki ortak tarihimizin bütün kesitleri için de geçerli. Bugün bu tarihi yanlışıyla doğrusuyla ama gururla sahiplenirken komünizm hedefi için yaşamını verenler başta olmak üzere, soylu kavgamızın tüm militanlarını yoldaşça selamlıyoruz.

Komintern kurulurken, kapitalizmin günlerinin sayılı olduğunu düşünenler çoğunluktaydı. En ihtiyatlı olanlar bile, yüz yıl sonra kapitalizmin bir dünya sistemi olarak varlığını sürdüreceğini asla tahmin edemezdi. Şimdi 1919 yılında Dünya Partisi’ni kurma iradesini gösterenlerin izinden giden bizler, burjuvazinin alt edileceğine olan sarsılmaz inançla geçmişe bakıyor ve “neden bu kadar uzadı, neden zafer bu kadar gecikti” diye soruyoruz.

Bu soru “nerede hata yaptık” sorusundan farklıdır. Tarihsel bir değerlendirmenin merkezine “nerede hata yaptık” sorusunu koymanın inkarcılığa hatta dönekliğe zemin hazırladığını, gerekçe ürettiğini bunca deneyden sonra öğrendik. Geçmişte yapılan, yaptığımız hataların bilincine varmak kuşkusuz kaçamayacağımız bir görev. Ancak geçmişten ders çıkarmanın birincil koşulu, bütün değerlendirmelerimizi “nasıl başarabiliriz” sorusunun yanıtına bağlamaktır. Örnek olsun, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının nedenleri bizim için çok ama çok önemlidir; lakin Sovyetler Birliği’nin yıkılışı 1917 Ekim Devrimi’nin ve sonrasında sosyalist kuruluş sürecinin kazanımlarının üzerine gölge düşürmemelidir.

Nerede hata yaptığımızı, sürecin bütünün içinde başarıların başarısızlıklarla diyalektik bir bütünlük oluşturduğunu, nesnel koşullar hatta kaçınılmazlıklarla öznel hatalar arasındaki ayrımın zaman zaman belirsizleşebileceğini hesaba katarak anlayabiliriz. Böyle yaparsak kendi geçmişimizden korkmayız, bazılarının yaptığı gibi utanç içinde inkara kalkmayız. 20. yüzyılda işçi sınıfı bir dizi ülkede iktidara geldiyse, 21. yüzyılda daha fazlası da gerçekleşecektir. Geçmişe, bu iddiayı nasıl hayata geçireceğimizin yollarını ararken bakıyoruz, buna göre dersler çıkarıyoruz.

“Nerede hata yaptık” sorusu etrafında yıllarca kafa patlattıktan sonra kendilerini sosyal demokrasinin çürüyen saflarında bulanlara söyleyeceğimiz basittir: Biz devrim yolunda kendi yanlışlarımızı aşar, onları düzeltiriz. Ama kapitalizm düzeltilemez, o artık insanlık için kendi başına bir tarihsel hata, bir anomali, bir ur, bir ucubedir. 100 yıl önce onu yıkma kararlılığımız neyse, bugün aynısı geçerli: Kapitalizm yıkılacaktır.

Değerli yoldaşlar,
Bu iki gün boyunca ortak tarihimizin önemli kesitlerini tartışacağız. İhtiyacımız cesur ve yaratıcı bir çalışmadır. Ele aldığımız dönem ve olaylar söz konusu olduğunda şablonlara sığmayacak kadar karmaşık dinamiklerin harekete geçtiği ortadadır. Burada ormanda kaybolmamamızı sağlayacak olan Marksizm-Leninizmin sarsılmaz ilkeleri ve bizim tarihsel olayları ele alırkenki temel motivasyonumuzdur: Komünizm mücadelemizde önümüze çıkacak olan fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek.

İzninizle, bu toplantıya ev sahipliği yapan parti olarak, dünya komünist hareketinin tarihine bugünden bakarken ulaştığımız sonuçlardan birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum:

1. Uluslararası işçi hareketinin merkezi 1848-1917 arasında iki kez değişti. 1848-1871 arasında öne çıkan Fransa’daki hareketken, Paris Komünü’nün yenilgisi ile birlikte Alman işçi hareketi ve sosyal demokrasisi öne çıktı ve işçi hareketi içinde tartışılmaz bir otorite haline geldi. Alman sosyal demokrasisinin bu otoritesinin olumsuz sonuçlarını 1914’teki büyük ihanetle, belli başlı sosyal demokrat partilerin kendi burjuva hükümetleriyle savaş ittifakına girmesiyle başlatamayız. 1917 Ekim Devrimi ile birlikte uluslararası işçi hareketinin ağırlık noktası Rusya olurken, bu yalnızca devrimi gerçekleşen işçi sınıfının hak ettiği bir otorite ve saygınlığa ulaşması anlamına gelmedi. Ekim Devrimi, uluslararası işçi hareketinde 1914’ten önce başlayan çok yönlü bir çürüme ve reformistleşme eğiliminden kopma olarak da görülmelidir.

2. Lenin ve diğer bolşeviklerin yeni bir enternasyonal fikrini olgunlaştırdıkları 1918 yılının sonlarında Avrupa’da ve hatta diğer coğrafyalarda devrimin yayılacağına ilişkin iyimser düşüncelerle hareket ettiklerini biliyoruz. Bu iyimserliğin kaynağında kapitalist ülkelerde ortaya çıkan muazzam hoşnutsuzluk, bu hoşnutsuzluğun geniş işçi kitlelerini harekete geçirmesi, birçok ülkede askerler arasında devrimci fikirlerin yayılması, savaşın sonlanmasının emperyalistler arasındaki çelişkileri çözmek bir yana daha da derinleştirmesi, tek tek ülkelerde sermaye sınıfının yönetme krizinin ortaya çıkması, özellikle İngiliz emperyalizminin hâkim olduğu sömürgeler dünyasında yaygın bir ulusal kurtuluş mücadelesinin yükselmesi gibi olgular yatıyordu. Bunların hepsi gerçekti, bu gerçeklerden hareket etmek hayalcilik değil devrimci bir sorumluluktu. Ancak sorun şu ki, birçok kapitalist ülkede hareketlenmiş işçi sınıfı aslında birer burjuva partisine dönüşmekte olan sosyal demokrasinin etkisi altındaydı ve komünistler emekçi kitleler içinde küçük bir azınlığı oluşturuyordu.

3. 1919’da Komünist Enternasyonal son derece sınırlı kaynaklarla kuruldu. Az önce özetlediğim tabloyu da hesaba katarsak, bu kuruluşun temel hedefinin “dünya devrim sürecini bir dünya partisi aracılığıyla merkezi olarak koordine etmek” şeklinde formüle etmek yetersiz kalır. Çünkü 1919 yılının başlarında komünist partileri koordine edilebilecek bir güç ve olgunluğa sahip değildi. Bu anlamda III. Enternasyonal’in sosyal demokrasinin etkisini kırmak amacıyla kurulduğu da pekala söylenebilir. Lenin defalarca bu etkinin Almanya ve benzeri ülkelerde devrimin önündeki temel engel olduğunu vurgulamıştır. Bugün Komünist Enternasyonal’in kuruluş gerekçeleri arasında sosyal demokrasiyle mücadeleye özel bir yer vermemizin anlamı açıktır: Günümüzde de farklı ad ve biçimlerle karşımıza çıkan “sosyal demokrasi”nin işçi sınıfı hareketi açısından bir ittifak konusu olamayacağı, devrim mücadelesindeki en büyük zorluklardan biri olduğu gerçeği ihmal edilmektedir. Oysa tekrar tekrar vurgulamamız gerekiyor ki, Komünist Enternasyonal’in kuruluşu sosyal demokrasiye karşı ideolojik ve siyasi savaş ilanıdır. Daha sonra taktik zorunluluklar nedeniyle bu savaşta bazı geri adımlar atılması bu gerçeği değiştirmez.

4. Bununla bağlantılı olarak, başta Almanya olmak üzere, birçok ülkede işçi sınıfının iktidarı alamaması ya da iktidarı koruyamamasının temel nedeni karşı-devrimin gücü değil, sosyal demokrasinin karşı-devrime hizmetidir. Saflarımızda yıllarca üzeri örtülen bu gerçek yeniden görünür kılınmalıdır.

5. 1920 yılına gelindiğinde komünist partilerin belli bir etkiye ulaşmaya başladığını görüyoruz ama Avrupa’da işçi kitlelerinin hâlâ sosyal demokrasinin kontrolünde olduğu da açık. Bu nedenle devrimin sanıldığı kadar kolay ve erken bir tarihte yayılmayabileceği düşüncesi, iç ve dış düşmana karşı mücadelenin şiddetlendiği Sovyet Rusya’nın korunması hedefiyle birleşince Komünist Enternasyonal henüz ikinci yılında birbiriyle uyumu zor olan iki farklı görevle baş başa kalıverdi: Avrupa’daki devrimci dalgayı en iyi şekilde değerlendirmek ve tek ülkede sosyalizmin korunması. Buradaki açık gerilim anlaşılmadan Lenin’in Sol Komünizm kitabından Komintern İkinci Kongresi’ndeki tartışmalara, ulusal kurtuluş hareketlerine yaklaşımdan daha sonraki yıllarda faşizme karşı birleşik cephe taktiklerine kadar hiçbir konu anlaşılamaz. Tek ülkede sosyalizmin kuruluşu ve savunulması ihtiyacının belirleyici hale geldiği bir dönemin zorunlu geri adımları kalıcı stratejik ilkeler haline getirilemez. Dahası, devrimci dalganın yükseldiği dönemlerde işçi sınıfının iktidarı alması için yapılan girişim ve denemelerin sonrasında “maceracılık” olarak yaftalanması yakışıksız bir durumdur. 1919-1923 arasında Avrupa’da birçok ülkede yaşanan sert mücadelelerde neden “siyasi iktidar” hedefi ile hareket edildiği asla sorgulanamaz. Sorgulanması gereken hazırlıkların yetersizliği, önderliğin taktik hataları ya da güçler dengesini yeterince iyi değerlendirmeden indirilmek istenen “erken” darbelerdir.

6. Bu hatalara dikkatle bakıldığında daha sonra Bolşevik Parti’den tasfiye edilen birçok yöneticinin rolü hemen göze çarpmaktadır. Komünist Enternasyonal yapılanmasında öne çıkan Zinovyev ve Radek’in, Savaş Komiseri olarak Kızıl Ordu’nun başında olan ama Avrupa’daki hareketle bağlantısı güçlü Troçki’nin, Avrupa Devrimi’nin yayılması ile Sovyetler Birliği’nin savunulması açısından bir kesişim noktası olarak değerlendirilebilecek Polonya Savaşı sırasında batı cephesi komutanı olan Tuhaçevski’nin tutarsızlıkları ve hataları açıkça ve hamasetten uzak bir biçimde ele alınmalıdır. Komintern’in kişilerden tamamen bağımsız, sarsılmaz bir çizgisi olduğu tezinin hiçbir dayanağı yoktur. 100 yıl sonra Komünist Enternasyonal adına yapılan yanlışlar, kimin imzasını taşırsa taşısın açıkça sergilenmeli, ders çıkarılmalı ve hareketimizin tarih yazımı troçkistlere ve liberallere bırakılmamalıdır.

7. Tarihimizin sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesi için, dünya işçi hareketinin parçası olan ama değişik zaman dilimlerinde mahkum edilen eğilim ve kişiler daha yakından incelenmeli, partilerimizin militanları bir bölümü devrim mücadelesine açıkça ihanet etmiş, bir bölümü büyük yanlışlar yapmış, bir bölümü de tarihsel olarak yanlışlanmış ama tamamı dönemin tartışmalarında taraf olmuş isimlerin eserleri ile tanışık hale getirilmeli ve bugün saflarımızda hâlâ etkili olan reformizm ve liberalizmin teorik ve pratik kaynaklarına karşı bilinçlendirilmelidirler. Bu anlamda yalnızca Lasalle, Bakunin, Bernstein, Kautsky gibi isimler değil, Korsch, Roy, Balabanova, Sultan Galiev, Panakoek gibileri de kadro eğitimlerine dahil edilmeli, çelişkili tutumlar sergileyen Lukacs, Gramsci ve Rosa Luxemburg’un çalışmaları cesurca masaya yatırılmalıdır. Marx, Engels ve Lenin’in yapıtlarının, Stalin’in mücadelesinin gerçek değeri başka türlü anlaşılamaz.

Sevgili yoldaşlar,
Türkiye Komünist Partisi, 2015 yılında Dünya Komünist ve İşçi Partileri toplantısına ev sahipliği yaptığı sırada, Türkiye’de parlamento seçimleri yapılıyordu. Hükümetin ani bir kararıyla gündeme gelen seçimler nedeniyle her yıl gerçekleşen toplantının 2015’te yapılmaması gibi bir durumun ortaya çıkmasını istemedik. Partimiz çok yoğun bir çalışmanın ortasında Dünya Komünist ve İşçi Partileri toplantısını düzenledi. Toplantıda görevli parti üyeleri, oturum aralarında gidip oylarını kullandılar. Şimdi dört yıl sonra bu Kez Avrupa Komünist İnisiyatifi’nin bir toplantısı ve yine bir seçim var önümüzde. Neyse ki bu defa seçimlere 40 gün var ve TKP seçim çalışmalarını uluslararası yükümlülüklerini aksatmaksızın sürdürebilecek güç ve etkiye sahip hale geldi.

Yaklaşmakta olan yerel seçimler TKP açısından çok önemli çünkü kapitalist düzeni sorgulayan başka hiçbir parti yok. Partiler birbirleriyle ittifak yapıyor, bir partiden aday olamayan bir başka partiden aday gösteriliyor, başka partilerden isimler sırf belediyeyi kazanmak için transfer ediliyor. Seçimlere giren partiler her kentte değişik politika izliyor, bir ilde milliyetçi bir diğer ilde liberal adaylar gösteriyor. Bir parti kendisiyle birlikte beş farklı parti için oy istiyor. TKP bütün bu çürümenin dışında kalarak ekonomik krizin vurduğu milyonlarca emekçiye sosyalizmi bir alternatif olarak anlatmak, onları güncel ve tarihsel çıkarları doğrultusunda örgütlü mücadeleye kazanmak için uğraşıyor. Partimiz Türkiye’nin 81 il ve 921 ilçesinin tamamında belediye meclisleri için aday gösteriyor. 81 ilde belediye başkan adayımız var. 90’a yakın ilçede halk TKP’nin belediye başkan adayına oy verebilecek. TKP’nin altı adayının dışında kalan tüm adayları partinin adayları. Altı aday ise TKP listelerinden partimizin de içinde olduğu yerel ittifakların adayı durumunda.

Bundan 17 yıl önce kullandığı bir sloganı yeniden kullanıyoruz: Paranın Saltanatı Varsa Halkın TKP’si Var. Ve buna ek olarak bir başka slogan yer alıyor propaganda araçlarında Aynı Gemide Değiliz.

Evet, biz aynı gemide değiliz. Sömürücülerle, uluslararası tekellerle, emperyalist odaklarla, milliyetçilerle, ırkçılarla, dincilerle, liberallerle aynı gemide değiliz. Dünyada milyarlarca kişiyi açlık, yoksulluk ve işsizliğe mahkum eden o gemi batacak, batırılacak; ezilenlerin gemisi sınıfsız sömürüsüz bir dünyaya doğru yol alacak.

Bunu Komünist Enternasyonal’in 100. yılında sarsılmaz bir inançla, özgüvenle söylüyoruz.

Yolumuz açık olsun yoldaşlar…

https://www.tkp.org.tr/tr/haberler/komunizm-icin-mucadele-yuz-yillik-politik-miras-toplantisi-kemal-okuyanin-konusmasi

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]