Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Halk tv.de Kılıçdaroğlu konuşuyor; ''Çanakkale Şehitlerini Anma Toplantısı''nda...Dikkat ettim, konuşurken yanlış yerlere vurgu yapıyor, gereksiz ve alışkanlığa dönüşmüş soru cümleleri kuruyor ve en önemlisi sert, keskin bir diksiyon tutturmaya çalışıyor! Kılıçdaroğluna uymuyor bu üslup. Siyasete CHP Genel Başkanı olarak girdiğinde kendisine ''Gandi'', ''Sessiz Güç'' benzetmeleri yapılıyordu ama ama sanırım başka bir kimliğe bürünmesi ve masaya yumruğunu vurması gerektiği söylenmiş; Kılıçdaroğlu da uzun bir zamandır buna oynuyor ve olmuyor!

Evet, olmuyor!


Mevlana'nın sözü, ''ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün''. Kılıçdaroğlu göründüğü gibi olamaz. Kişiliği de görüntüsü de buna uygun değil. İlk izlenim uygundu, oradan devam edebilirdi belki ama, ona giydirilen giysi hiç oturmuyor üzerinde. Bir yerden sonra dinleyenleri sıkıyor. Ben çoğu kez başka kanallara geçiyorum, başka kanal da kalmadığı için zorunluluktan spor kanallarına dönüyorum bir müddet. Sonra tekrar Halk tv. ( Bende digiturk olduğu için Halk tv.den başka bir 'muhalif' kanal   yok.)


Kılıçdaroğlu'nu sürekli eleştiriyoruz ama çok da hakkını yemeyelim; adamın kapasitesi bu. Genel Başkanlığa da tepeden inme geldi. Asıl eleştirilmesi gereken, koca CHP'nin Kılıçdaroğlu'ndan başka bir genel başkanı içinden çıkaramaması ve kaç yıl oldu, hala Kılıçdaroğlu'na tahammül etmesi. Tamam, parti içi demokrasinin olmaması, partilerin bir lider sultası altında götürülmesi belki değişimi zorlaştırıyor ama bakıldığında partide doğru dürüst bir muhalefetin olduğunu iddia etmek mümkün mü?


Ve Türkiye'nin haline bakın ki, AKP'nin geriletilmesi için Kılıçdaroğlu muhalefetine ihtiyacımız var!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
22.04.2019- 10:11

31 Mart seçim sonuçlarına bakıldığında K.Kılıçdaroğlu'nu başarılı saymak mümkün olsa bile, benim onun hakkındaki görüşlerim pek de değişmedi. Kılıçdaroğlu'nda bir sol parti liderinde olması gereken pek çok özellik yok. Tamam, dürüst ve güvenilir bir insan ama, kitle ile bağ kurma konusunda herhangi bir beceriye sahip değil. Bazı konuşmaları var ki, hem üslup olarak, hem tonlama ve hem de söylediklerinin içeriği açısından öylesine sorunlu ki, insanı herhalde partili olmaktan çıkarıyordur. Partinin uygun koşullara rağmen yüzde 25'e çakılmasının bir nedeni de, Kılıçdaroğlu'nun bizzat kendisi gibi geliyor bana.

Ne var ki, bu ülkede, bir şehit cenazesinde tepki görmesi gereken en son insandır Kemal Kılıçdaroğlu. Dün kendini bilmez, kulanışlı alet olmaktan öteye gidemeyecek birtakım kışkırtıcı tipler tarafından saldırıya uğradı. Devletin valısinin, emniyet müdürünün, bakanlarının ve asker ile polislerinin gözü önünde hem de...

Resim Ekleme

Milli SAvunma Bakanı Hulusi Akar kitleyi yatıştırmak adına ne diyor: ''Değerli arkadaşlarım mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz, şimdi sukünetle burayı boşaltıyoruz''.

İnsanın içi acıyor, bir devlet ciddiyeti de kalmadı. ''Çevrenin merkeze yerleşmesi'' böyle oluyor, anlaşılmıştır. Onca yetkiliden biri bile ''saldırı'', ''linç'' sözünü kullanmamaya özen gösteriyor. Olan biten sıradan bir ''protesto'' imiş!




melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
24.04.2019- 19:10

Kılıçdaroğlu'na linç girişimine katıldığı iddiasıyla gözaltına alınan dokuz kişiden sekizi serbest kalmıştı. Diğeri medyaya yansıdığı kadarıyla yumruğu Kılıçdaroğlu'nun suratında patlayan kişiydi. Bir an için ''bunu serbest bırakmazlar, o kadar da olmaz'' diye geçirmiştim içimden;   O kadarı da oldu, serbest bıraktılar.

Sorunlu bir adalet sistemimiz vardı ama 17 yılda bu hale de geldi. AKP Genel Başkanı'yla ilgili her tür eleştirel tweet tutuklanma sebebiyken ana muhalefet liderine linç girişimi ve   bıçaklı, yumruklu saldırı, görüntülerle sabit olsa dahi demokratik eleştiri kapsamında değerlendirilebiliyor!

Dündü sanıyorum, gençlerle ilgili röportaj yapıyorlar; gençlerden birine gelecekle ilgili hayalinin ne olduğu soruluyor, onun yanıtı da ''Alman vatandaşı olmak'' şeklinde oluyor.

Bugün medyaya bir fotoğraf yansıyor, serbest bırakılan o zat kendisini ziyaret edenlere bir kahraman gibi elini öptürüyor!

YSK da İstanbul ve Maltepe seçimlerinin yenilenip yenilenmeyeceği konusunda her gün toplantı üstüne toplantı yapıyor! ''Yenilenmez'' diye düşünüyordum, şimdi öyle düşünmüyorum. Seçimin tekrarıyla ortaya çıkabilecek ekonomik ve siyasi riskler göz önüne alınabilirse YSK'ya   her türlü ''demokratik önerilerde ''   bulunulacak ve YSK da bunun gereğini yerine getirecektir, diye düşünüyorum.

Yeni Türkiye'nin bir yüzü de bu!




melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
25.04.2019- 08:41

Tehlikeli bir noktaya doğru gidiyoruz. Bu ülkede hukuk/adalet olmadığı hemen her kararda açık seçik ortaya çıkıyor. İktidar mensuplarına yönelik her eleştiri çeşitli gerekçelerle tutuklanma nedeniyken, ana muhalefet partisinin genel başkanına yumruk atmak, taş-kaya fırlatmak ve hatta bıçak sallamak serbest.
Resim Ekleme
Ankara Çubuk'taki olayın detayları ortaya çıktıkça nasıl bir hukuk/adalet sisteminin egemenliği altında olduğumuz gerçeği gözler önüne seriliyor. Örgütlü bir linç girişimi, önceden planlanmış bir saldırı, bir yığın fotoğraf, kanıt ve sonuç sanığın elini kolunu sallaya sallaya serbest bırakılması! İktidarın bu yönde bir talimat vermesi kötü, yok, hakimlerin kendiliğinden böyle bir karar verecek aşamaya gelmiş olması ise çok daha kötü.


Kılıçdaroğlu'na yumruk atan kişi köyünde de bir kahraman gibi karşılanmış. AKP üyesi olan bu zatin elleri yine AKP'liler tarafından öpülüyor. O da ''devlet büyüklerine teşekkür ederim'' diyor.

Bu hale geldik ve nereye doğru sürüklendiğimiz o kadar açık ki;   ''çevrenin merkeze gelmesi'' olarak nitelendiriliyor ve demokrasinin zaferi olarak nitelendiriliyordu AKP iktidarı. Bu gerçekliğin hala görülemiyor olması da insanın içini daha da acıtıyor.

Cevap: 4
28.04.2019- 03:35

Alıntı Çizelgesi: Alıntı yazmış
Bu hale geldik ve nereye doğru sürüklendiğimiz o kadar açık ki;   ''çevrenin merkeze gelmesi'' olarak nitelendiriliyor ve demokrasinin zaferi olarak nitelendiriliyordu AKP iktidarı. Bu gerçekliğin hala görülemiyor olması da insanın içini daha da acıtıyor.



Evet, Şerif Mardin'in dile getirdiği ve mevcut siyasi iktidarın oluşum sürecinde liberal kanadın sıklıkla vurgu yaptığı bir savdı bu... Buna göre Cumhuriyet, merkeze yerleşen bir elitist zümre tarafından kurulmuş ve toplumun çoğunluğunu oluşturan muhafazakar kesim iktidardan uzakta tutularak, çevreye itilmişti. Yani bir bakıma seçkin bir azınlığın iktidarını yaratmıştı. AKP ile birlikte ise yönetimden uzak tutulan muhafazakar Anadolu halkı, Türkiye tarihinde ilk defa olarak merkeze gelmişti. Aynı zamanda postmodernist olan ve tezlerini modernizm karşıtlığı üzerine kurgulayan liberal cenahın savlarına göre bu, Türkiye'de demokrasinin işlerlik kazanması ve iktidarın küçük bir zümrenin elinden alınması, çoğulcu bir siyasi hayatın tesisi bakımından olumluydu. Muhafazakarlar belki geçmişte pekte demokrat bir kimliğe sahip değillerdi ama Kemalist vesayete karşı savaşırken demokrasinin önemini kavramışlar, çıkarlarının demokrasinin gelişimi ile paralellik taşıdığını algılamışlardı. Dolayısıyla bugün en tutarlı demokratlar onlardı...Buna paralel olarak mevcut İslamcı siyasi iktidarda, kuruluş ve iktidara geliş sürecinde demokrasi kavramına sıklıkla vurgu yaparken, bürokrasi tarafından önlerine çıkarılan engelleri aşmak içinde düşünce, ifade ve örgütlenme hakkı gibi kavramlara vurgu yaparak, kullandıkları politika dilini İslamcı ideolojiden ziyade liberal kavramlara dayandırmışlardı. Tabi bu süreç, toplumda hiç bir karşılığı olmayan ama medyada köşe başlarını tutmuş sözüm ona liberal entelijansiyanın, iktidar etrafında kümelenmesinide beraberinde getirdi. Liberal entelijansiyanın ideolojik ve köşe başlarını tuttukları basın-yayın organları vasıtasıyla, 90'larda Milli Görüş hareketinin dinsel niteliğinin önüne çıkartılan engellerin çevresinden dolaşmak mümkün olabildi. Bu liberal rötuşlar sayesinde artık karşımızda milli görüşçü değil, demokrat(!) bir parti vardı.


Fakat iktidar ile liberaller arasındaki bu ileri demokrasi ittifakı, liberallerin kullanma süreleri dolunca fazla uzun sürmedi..Sonuç olarak bugün geldiğimiz noktada 2000'lerin başlangıcında hararetli bir iktidar yanlısı olan, Avrupa Birliği ve gelişmiş bir liberal demokrasi hayali kuran Postmodernist, Liberal ve Demokrat cenah, bir peçete gibi kullanılıp bir köşeye atıldılar. Şimdi bir kısmı iktidarı eleştirip, demokrasi konusundaki endişelerini dile getiriyor olsalarda, bugün gelinen noktada, geçmişte yaptıkları hatalar ile pay sahibiler. Bu süreç aslında 80 sonrası Özal ile parlatılan ve Türkiye'nin önüne bir kurtuluş olarak konulan liberalizminde bitişinin ilanıdır aslında... Hem bu siyasi süreç açısından, hemde neo liberal ekonomik politikaların yarattığı iktisadi problemler açısından...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
30.04.2019- 16:02

Fakat iktidar ile liberaller arasındaki bu ileri demokrasi ittifakı, liberallerin kullanma süreleri dolunca fazla uzun sürmedi..Sonuç olarak bugün geldiğimiz noktada 2000'lerin başlangıcında hararetli bir iktidar yanlısı olan, Avrupa Birliği ve gelişmiş bir liberal demokrasi hayali kuran Postmodernist, Liberal ve Demokrat cenah, bir peçete gibi kullanılıp bir köşeye atıldılar. Şimdi bir kısmı iktidarı eleştirip, demokrasi konusundaki endişelerini dile getiriyor olsalarda, bugün gelinen noktada, geçmişte yaptıkları hatalar ile pay sahibiler. Bu süreç aslında 80 sonrası Özal ile parlatılan ve Türkiye'nin önüne bir kurtuluş olarak konulan liberalizminde bitişinin ilanıdır aslında... Hem bu siyasi süreç açısından, hemde neo liberal ekonomik politikaların yarattığı iktisadi problemler açısından...

İdris Küçükömer'in tezleri de farklı değildi. Ona göre de sağcılarımız socu, solcularımız da sağcıydı. Geçenlerde Metin Çulhaoğlu değindi, AKP iktidarıyla bütün bu iddialar ve tezler yerle bir oldu.

İşin bir yanı bu; bir başka yanı AKP döneminde ittifakın sadece iktidar çevreleri ile liberaller arasında olduğu yorumudur. Doğrudur ama eksiktir. Sadece iktidar ve liberal ittifakı rejimin AKP rejimine dönüşmesine yetemezdi. Buna Kürt hareketini de ekleyin, Troçkist çevreleri de ve Birikimcileri de. Türkiye'de demokratikleşme mücadelesini önemseyen ve önceliğine alan ama en büyük hataları AKP'yle bu işin ''olacağına'' inanan bir ittifakın oluşmasıydı. Sorun buydu. AKP   muktedir hale geldikçe asıl amacını ortaya çıkardı ve bu ittifak öznelerini teker teker kendinden uzaklaştırdı. Bir sorumluluk varsa tamamının sorumluğu var.

Sorun bu kadar da değil. Bu ittifak sadece AKP'yi bir muktedir ve bir devlet haline getirmekle kalmadı ve aynı zamanda, özellikle sanalda ve özellikle sanalın sempatizanlarında solun ne olup ne olmadığı konusunda ve neyi savunup neye karşı olması konusunda da bir çarpıtılmış algının oluşmasına yol açtı. İttifakın Kürt bölmesine yakın forum sitelerinde savunulan şey gizli AKP'cilikti. Bu sözde sol-sosyalist forumlardaki yerleşik algıya göre bu ittifaka ( aslında Kürt hareketine) karşı çıkan, biat etmeyen her siyasi anlayış ulusalcıydı, neo-faşistti veya sosyal şovendi. Solcu olmak herşeyden önce Kürt hareketinin siyasetine kuyrukçuluk yapmaktan geçiyordu.

Konuyu bağlayacaksak, AKP'nin devlet haline geldiği gerçeği karşımızda duruyor. Sol bu siyasi ve toplumsal alandaki gericiliği ve dinci faşist genişlemeyi görmezlikten gelemez. Her solcunun öncelikli görevi sınıf mücadelesine omuz vermek olduğu kadar, AKP gericiliğine karşı çıkan toplumsal muhalefeti de önemsemektir. AKP sadece 31 Mart'ta yenilgiye uğratılmıştır; bu yetmez. AKP devletten, ve toplumsal alandan bütünüyle sökülüp atılmadıkça sosyalist hareket kendini bu mücadelenin dışında göremez ve görmemelidir. Kılıçdaroğlu'na yönelik linç olayı ile İstanbul seçimleri karşısında YSK'nın tutumu bile gidişatın ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Hala görülmüyorsa, hala fark edilmiyorsa, solculuğun, keskin sosyalistliğin internette bulunan üç beş alıntı örneğini alt alta, üst üste yazmaktan geçtiğini sanan varsa, çok yanılır.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
02.05.2019- 10:05

Nerede karşıma çıktı, şimdi hatırlamıyorum, bir sitede gerici AKİT yorumuyla   rastlamıştım, habere. Erol Mütercimler ''Kılıçdaroğlu'nun sağlık sorunlarını bahane edip CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa edeceğini ve siyaseti bırakacağını; yoksa kendisine bir suikast düzenleneceği'' yorumunda bulunmuş. Bir duyum mu almış; bir bilgi mi, belli değil. Medyaya da pek yansımadı. Ama Türkiye öyle bir iklimde bulunuyor ki, hiçbir olay için ''bu kadarı da olmaz'' dememeli. Medyanın bu kadar teslim alındığı ve devletin bir parti devletine dönüştürüldüğü koşullar önceden pek de kestirilemeyecek olayın olabilirliğe ve hatta ''bu kadarı da olmaz' denilebilecek olayın bile gerçekleşebilme potansiyelini içinde taşır. Kılıçdaroğlu'na linç olayı az şey mi? Örgütlü, planlı olmadığını kim iddia edebilir? Ve sonrasında mecliste alınan ''incelemeye gerek yok'' kararı normal bir ülkede yaşamadığımızı göstermiyor mu?

Erol Mütercimler bir öğretim görevlisi aslında ve eski bir subay. Pek çok değerlendirmesi ve yorumu için fazlasıyla spekülatif bulunabilir. Ama burası artık ''yeni Türkiye'' ve   bence, burada, artık   ''bu kadarı da olmaz'' deme lüksüne hiç de sahip değiliz. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere ülkenin katma değer üretiminin yüzde altmış beşinin gerçekleştiği bölgelerin muhalefetin eline geçtiği koşullar bir ölçüde netameli konulardır. AKP'nin değirmenini döndüren para kaynakları da çoğunlukla buralarda üretilmiyor muydu? Şaşırmamak gerek, ''Yeni Türkiye''de
her şey olur!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]