Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Türkiye Devrim Tarihi

Robespierre’i eleştirelim mi? - Yavuz Alogan

 
Danton filminin (Andrzej Wajda, 1983) son sahnesi tarih dersi gibidir. Maximillien Robespierre kâbuslar içinde yatağında yatmaktadır. En yakın mücadele arkadaşları, başta Danton olmak üzere Fransız Devrimi’nin kahramanları, az önce giyotine götürülmüşlerdir. Saint-Just gelir, halkın infazlara tepki göstermediğini, diktatörlük kurma vaktinin geldiğini bildirir. Oysa Robespierre devrimin yolundan saptığını düşünmektedir. Kafasına bir kurşun sıkarak uyumak istediğini söyler. Saint-Just, “İyi edersin” diyerek odadan çıkar.


Sonra sahneye bir kadın ve bir çocuk girer. Çocuk yatağa yaklaşarak 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni ezbere okumaya başlar: “Madde 1: İnsanlar, hakları açısından özgür ve eşit doğarlar; Madde 2 ...” Robespierre yatağından doğrulur, Fransız Devrimi’nin insanlığa bırakacağı mirası bir çocuğun ağzından dinler. 1794 yılının 9 Termidor günü, o da Danton’un akıbetini paylaşacak, Ulusal Konvansiyon’un karşıdevrimcileriyle Hotel de Ville’de çatışmaya girecek, çenesinden vurulacak ve ertesi gün sedyeyle giyotine götürülecektir.

Şimdi biz Fransız Devrimi’nin insanlığa kazandırdığı ilkelere dokunmadan Robespierre’i eleştirebilir miyiz? Eleştiremeyiz. Aynısı Mustafa Kemal için de geçerlidir.

Devrim yapan kurucu liderler insanlığa kazandırdıkları değerlerle, Devrim Kanunları’yla, getirdikleri ilkelerle anılırlar. Önderlik ettikleri toplumun içinde neyi değiştirmişler, insanları hangi yöne sevk etmişler, isimlerini hangi “mücevher taş”a yazdırmışlar, ona bakılır.

Bu açıdan bakıldığında Mustafa Kemal bizim için dilimiz, dinimiz, bayrağımız, el sanatlarımız, ünlü yazarlarımız, kompozitörlerimiz, şarkıcılarımız, millî sporcularımız gibi bir “değer” değildir. Kurucu İrade’dir. Bu irade, laiklik ilkesiyle bütün İslâm âlemini aydınlatarak ümmet kültürü yerine yurttaş kavramını getirmiş, modern ulus-devlet düşüncesini Müslümanların kafasına nakşetmiştir (emperyalizm bu yüzden hâlâ onunla uğraşıyor!). Bu Aydınlanma dün olduğu gibi gelecekte de bütün İslam âlemini dönüştürmeye devam edecektir. Devrim Kanunları konjonktürel değil, yapısaldır; bu ülkenin kemiklerine işlemiştir. Bugüne kadar etnik ve dinî boğazlaşmalar içinde bu ülke parçalanmadıysa, bunu Devrim Kanunları’na, özellikle de laiklik ilkesine borçluyuz.

Elbette Mustafa Kemal de yaşadığı dönemin sınıfsal/iktisadi/ politik koşullarıyla, mevcut üretici güçler ve üretim ilişkileriyle kısıtlıydı. Geleceğin ilkesiz politikacılarının güç (ve seçimlerde oy) devşirmek için canlandıracağı bütün tarikatları ve cemaatleri, özellikle 1925’ten sonra bir daha bellerini doğrultamayacakları şekilde kılıçla tarihe gömseydi ve bir toprak devrimiyle her türlü feodal üretim ilişkisini, bütün ağaları, toprak beylerini tasfiye etseydi bugünkü karşıdevrimi yaşamazdık. Fakat sırtını dayayabileceği devrimci bir millî burjuvazi, kapitalizmi yaymak için gerekli bir “ilksel (primitive) sermaye” Osmanlı’nın molozlarından ayıklayabileceği bir teknoloji yoktu. Bu yüzden başlangıç hızını kendi mevcudiyetiyle sağladığı, zamana yayılan tedrici bir gelişmeye mecbur kaldı ve yaşadığı dönemde devrimini tamamlayamadı. Herhalde bu yüzden “millî demokratik devrimin tamamlanmamış görevleri”nden söz ediyoruz. Fakat Mustafa Kemal, Şark insanının temayüllerini çok iyi biliyordu. Bu yüzden geleceğe ilişkin, hatta şu içinde yaşadığımız günleri bile önceden görerek uyarılarda bulundu.

Devrim kanunları ve ilkeleri gündelik politikaya göre eğilip bükülemez, kahvehâne sohbetleri dışında eleştirilemez, farklı biçimde yorumlanamaz. Bunlar ya vardır ya yoktur! Bütün Jön Türkler’in, İttihatçılar’ın ve Mustafa Kemal’lerin mücadele ettiği, Mehmet Akif’in bile “Yıldız’daki Baykuş” dediği müstebit II. Abdülhamit’i, “İkisi de bizim değerimizdir” diyerek Mustafa Kemal’le aynı yere koymaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Bizim Osmanlı içindeki ecdadımız Jön Türkler ile İttihat ve Terakki Fırkası’ndan, esas ilgi alanımız ise bu iki kuvvetin etrafında toplanan insanların fikirlerinden ve maceralarından ibarettir. Gerisini hikâye gibi okuruz.

Nasıl ki 16. Louis ile Robespierre Fransızlar’ın, Çar II. Nikola ile Lenin Ruslar’ın, İmparator Pu-yi ile Sun Yat-sen Çinliler’in “ortak değeri” değilse, Mustafa Kemal ile II. Abdülhamit de bizim ortak değerimiz değildir ve olamaz. Bu ikisinden bir “çizgi” çıkmaz, aralarına virgül bile konulamaz. Bu türden zorlama çizgiler postmodernizmin, medeniyetler çatışmasının tarih anlayışına; emperyalizmin “geçmişinizle barışırsanız, bütün etnik ve dinî gruplara özgürlük verirseniz, size de demokrasi gelir” sahtekârlığına uygun düşmektedir.

https://www.aydinlik.com.tr/robespierre-i-elestirelim-mi-yavuz-alogan-kose-yazilari-mayis-2019

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
06.05.2021- 19:59

Devrimin yiğit önderi Robespierre 263 yaşında


Fransa sokakları her devrimcinin adını taşırken, bir tek Robespierre'den korkuldu. Fransa halkı ona "l'incorruptible" yani "kusursuz, satın alınamaz, bozulmaz" adını verdi.

Resim Ekleme

Fransız Devrimi'nin ve Jakobenlerin liderlerinden Maximilien Robespierre, 263 yıl önce bugün dünyaya gelmişti.

Adı dünyada en çok tartışılan tarihi figürlerden biri oldu hep. Devrimi o kadar ileriye götürmüştü ki, Fransız burjuvazisi onu tarihinden silmek için elinde geleni yaptı. Robespierre bugün dahi Fransa'da resmi olarak sahiplenilmekte zorlanılan, Fransız sermayesinin kabul etmek istemediği bir isim.  

Fransa sokakları her devrimcinin adını taşırken, bir tek Robespierre'den korkuldu. Fransa halkı onu "l'incorruptible" yani "kusursuz, satın alınamaz, bozulmaz" olarak nitelendirdi. Tarihe de böyle geçti.

Dünya'da Robespierre'in anıtını diken ilk ülke ise Sovyetler Birliği oldu. Henüz devrimin 1. yılında, 1918'de dikilen Robespierre anıtını Moskova Resim, Heykel ve Mimarlık Okulu öğrencisi Beatrice Sandomirskaya yaptı. Heykel Sovyet halkının büyük ilgisiyle ve Fransız devriminin marşı Marseillaise eşliğinde açıldı.

Resim Ekleme

Devrimin bu yiğit, kararlı önderini Şubat 1794'te yaptığı konuşmadan bir bölümle anıyoruz:

...Kralcılar için hoşgörü, kimileri için ağlamak, düşmanlarımız için merhamet diyorlar! Hayır! Merhamet masumlar içindir, merhamet zayıflar içindir, merhamet talihsizler içindir, merhamet insanlık içindir.

Toplum yalnızca barışsever yurttaşlarını korur. Cumhuriyetin tek yurttaşları cumhuriyetçilerdir. Bu yüzden kralcılar, komplocular, yalnızca yabancıdırlar, daha doğrusu düşmandırlar. Özgürlüğün tiranlığa karşı yürüttüğü bu korkunç savaş bölünmez bir bütün değil midir? İçerideki düşmanlarımız, dışarıdaki düşmanlarımızın müttefikleri değiller mi? Ülkemizi parçalayan suikastçiler, halka hakim olanların vicdanlarını satın alan entrikacılar; vicdanlarını satan hainler; halkın çıkarlarını karalamak, erdemlerini öldürmek, ihtilaf çıkartmak ve ahlaki karşı devrim aracılığıyla siyasi karşı devrimi hazırlamak için çalışan kiralık kişiler; bu adamların tümü hizmet ettikleri tiranlardan daha mı az tehlikelidirler?


Robespierre'in idamından önce yaptığı son konuşmasından bir bölüm:

Ey halk, sen ki korkulansın, pohpohlanansın ve küçümsenensin; sen, egemen olarak kabul edilip köle gibi davranılansın; adaletin bulunmadığı yerde yöneticilerin tutkularının hüküm sürdüğünü ve halkın sadece zincirlerini değiştirdiğini unutma!

Senin için kamusal erdemlere karşı mücadele eden, senin kendi sorunlarında senden daha fazla söz sahibi olan, senden kütle olarak korkan ve yüzüne kütle olarak gülen ama seni tüm iyi yurttaşların şahsında bireysel olarak medeni haklarından yasaklayanlar olduğunu ve bu alçakların birliğinin ortasında yaşadığını unutma!

***

Alçaklar bize halka ihanet yasasını, diktatör olarak adlandırılma pahasına böyle dayatıyorlar.

Bu yasaya boyun eğecek miyiz? Hayır!


Kızıl Ordu Korosu'nun yorumuyla Marseillaise:



https://sol.org.tr/haber/devrimin-yigit-onderi-robespierre-263-yasinda-31643

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]